Paylaş
Türkiye uyanıyor dersem...
‘‘Türkiye uyanıyor’’ diye başlık atmak çok mu erken, diye düşünüyorum. Fakat, bu ifade şimdiki zamanı işaret ediyor. Ve de içinde bulunduğumuz durumu tam olarak belirtiyor.
Evet, şu anda ‘‘Türkiye uyandı’’ dersem işte o zaman zamansız, hatta yanlış bir ifade kullanmış olacaktım. Halbuki Türkiye, henüz uyanıyor ve uyku mahmurluğu içinde bulunuyor. Neyse bu kadar açıklama bence yeterli. Zira bu yazının başlığı aslında ‘‘büyülü bir gece’’ olmalıydı. Çünkü, Sepetçiler Kasrı'nda yiyeceklerin organizasyonundan sorumlu Beyza Yılmaz gecenin sonunda şöyle diyor;
‘‘Bugüne kadar pek çok organizasyonda bulundum fakat, ilk kez böylesine garip bir biçimde kendiliğinden gelişen durumlara şahit oluyorum. Her şey inanılmaz bir biçimde oluşuyor, büyülü bir gece sanki.’’
Ben de Beyza Hanımla aynı fikirdeyim. Kendimi bu gecenin ev sahibi gibi değil de sanki o gecenin bir parçasıymışım gibi hissettim. Zaten bu organizasyon düşünülenin tamamen dışına taştı ve bambaşka boyutlara ulaştı.
Sanki Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulların ve şartların oluşturduğu bir organizasyona dönüştü. Daha doğrusu ben böyle hissettim. Ve bu yüzdendir ki, yazının başlığı büyülü bir gece olmayıp Türkiye uyanıyor, oldu.
Elbette ki, böyle hissetmem için çok geçerli ve de önemli nedenlerim var. En iyisi şimdi baştan başlamak ve böyle bir gece fikrinin doğuşundan gecenin büyüsüne geçiş yapmak daha doğru olacak.
* * *
Şubat-Haziran döneminde yapmış olduğum astroloji kursuna devam etmiş olan öğrencilerle bundan bir ay önce toplanmaya karar verdik. İşte her şey o gün başladı. Bir anda Altın Işık, ardından Türkiye'nin doğum günü ve buna bağlı olarak Akrep burcu ve de Akrep gecesi doğdu.
Derhal kolları sıvadık ve harekete geçtik. Bir taraftan Altın Işık Astroloji ve Bilimsel Araştırmalar Derneğini oluşturmaya çalışırken öte yandan Akrep Gecesini organize etmeye çalışıyorduk.
Bütün bu organizasyonlar bir anda hepimizi içine aldı ve kendimi zihinsel açıdan bombardımana tutuluyormuş gibi hissettim. Fikirler peşpeşe akarken çalışmalar giderek hızlandı ve hatta bizi aştı. Öylesine büyük bir hızla gelişiyordu ki, bu hıza yetişebilmek için mevcut potansiyelimizin üzerine çıkmamız gerekiyordu.
Akrep Gecesi, Türkiye'nin doğum günü derken Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel aklıma geldi. Evet, onun burcu da Akrep diye düşünüp derhal bir görüşme talebinde bulundum.
Çünkü, ikibinli yıllara girerken çok önemli bir dönemeçte bulunduğumuzu, belirsizliği aydınlatmak için ne gerekiyorsa yapılmasının şart olduğunu anladım.
Türkiye'nin burcuyla aynı burçta doğmuş olan Sayın Demirel ile tam da Türkiye'nin doğum gününe denk gelen günde görüştük. Bu röportajı pek yakında ayrıntılarıyla yazacağım. Fakat, bütün bunların doğurduğu böylesi önemli bir işareti de yazmadan geçemiyorum. Çünkü, Türkiye'nin içine girmiş bulunduğu bu süreç çok önemli.
İşte bu değişim ve dönüşüm sürecinin farkında olduğum halde şimdi çok daha büyük bir kavrayış içine girmiş bulunuyorum. Yani bütün bu organizasyonların böylesine hızlı, Beyza Hanım dediği gibi sanki büyülüymüşcesine gelişen olayların sonucunda anladım.
* * *
Daha önce şöyle demiştim;
‘‘17 Ağustos 1999 tarihi, hem Türkiye, hem de dünya için yepyeni bir başlangıcın dönüm noktasını işaretlemiş bulunuyor. Ve de hepimizi düşlerle dolu derin uykumuzdan uyandırıp gerçekleri görmemiz için bizi zorluyor.
Bütün bunlar da bin yılın son günlerini yaşadığımız bir sırada özellikle Türkiye'de, Türkiyeliler'in önünde kocaman bir kapının açılmasını sağlıyor.
Bu kapının ardında gerçekler var. Bizim gerçeklerimiz. Ve de tüm dünyanın gerçekleri.
Elbette ki, kendimizi dünyadan soyutlayacak halimiz yok. Hem de bilgi çağını yaşarken... Hem de ‘‘internet’’ denilen muhteşem bir bilgi ağının tüm dünyayı sardığı bir sırada. Ve de Dünya da bunun farkında. İstese de, istemese de bizi görmezden gelemeyeceğini biliyor. Türkiyesiz olamayacağını biliyor. Ve de biz de biliyoruz. Dünya olmadan biz de olamayız. Ama bütün bunları 17 Ağustos 1999 günü yaşadığımız güçlü sarsıntı sayesinde öğrendik.
Dünya'nın ve özellikle Türkiye'nin tarihinde bugünün yani 17 Ağustos gününün önemi açıkça anlaşılmalı ve kavranmalı.
Bütün bu yaşanılanlardan sonra Türkiye uyanıyor. Bunu anlamak ve de buna uygun davranmak gerektiğinin farkına varılmalı.
‘‘Adam sende! Bana bir şey olmaz’’ zihniyetinden uzaklaşmamıza neden olan bu büyük sarsıntıyla birlikte ‘‘insan’’ olmayı öğreten 17 Ağustos 1999 tarihinin öncesi ve sonrası sorgulanmalı.
İşte, bütün bunları sorgulamak için düzenlediğim bu davete Türkiye'nin kaderini ellerinde bulunduranlar davetli. Umarım Türkiye için böylesine önemli bir davetten daha önemli bir davetleri yoktur. Umarım bu geceyi ve de hepimizi şereflendirirler. Ve de Türkiye'nin uyanışına, uyandıklarını göstererek katılırlar.’’
Evet, katıldılar. Doğrusu böylesine büyük bir katılım olduğunu görünce bir kez daha Altın Işık'ın ve bu gecenin önemini kavramış bulunuyorum.
Türkiye'nin büyük bir değişim ve dönüşüm sürecinin içinde bulunduğunu ve de bunun çok ciddi olduğunu anladım.
Üstelik bir davetlinin hakkımda düşündüklerini, ‘‘bizim dile getirmek istemediğimiz, söylemek isteyip de söyleyemediğimiz her şeyi büyük bir cesaretle söyledi’’ demesi, bu gecenin önemini daha da belirgin biçimde anlamamı sağladı.
‘‘Amerika Atatürk Derneği Başkanı Hüdai Yavalar’’ Amerika'daki insanların hangi millet olduğuna bakmaksızın büyük bir yardımlaşma ve dayanışma içine nasıl girdiklerini anlatması üzerine hepimizin yardımlaşma ve dayanışma içine girmemiz gerektiğini, Türkiye'nin uyanışına katkıda bulunmak için ne gerekiyorsa herkesin üstüne düşen görevi yapmasının şart olduğunu açık olarak anlamış bulunuyorum. Ve de bunu hepimizin anlaması gerektiğini söylüyorum, Yasemin'ce...
Paylaş