Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Yeni bir sayfa

Savaş (Bizim mucizeler yaratan grafikerimiz) her zamanki saatinde yanıma geldi. Onu görür görmez her zaman olduğu gibi beni bir telaştır aldı. Çünkü Savaş, benim için ‘‘başlık’’ kavramıyla bütünleşmiş biri.

Hatta ona öylesine şartlanmış bulunuyorum ki, yolda molda gördüğüm zaman bile beni bir telaştır alıyor. Ve o da tabii benim halimi görür görmez anlayıp muzip bir ifadeyle sırıtmaya başlıyor.

Böylece ben daha bir telaşlanıyorum. Sonra da en sevimli halini takınıp gülümsüyor ve endişelenmeyin başlık falan sormayacağım deyip beni rahatlatıyor.

İşte Savaş yine karşıma gelmiş bulunuyor. ‘‘Merhaba’’ deyişi bile mideme krampların girmesine engel olamıyor. ‘‘Bir dakika, biraz otur. Çay, kahve ne alırsın’’ deyip vakit kazanmaya çalışıyorum.

Bu arada düşünmek mümkün değil. Yanı başımda duran faks bir saniye susmuyor. Bu da yetmezmiş gibi bir de sorun çıktı. Sanırım aralıksız çalışmaktan o da yoruldu.

Fatoş (en birinci yardımcım) elinden geleni yapıyor. Öte yandan faksın telefonu susmuyor. İşte, eli ayağı birbirine girdi. Ne yapacağını şaşırdı. Allahtan serinkanlı biri de, kendisini çabuk toparladı. Ardından faks kağıtlarını der top edip yeniden taktı.

Fakat, bu sefer de fakslar yazısız çıkmaya başladı.

Öte yandan Savaş ‘‘başlık’’ dediği anda Fatoş, ‘‘Ne yapacağız Yasemin Hanım, bunlar yazısız çıkıyor, baksanıza bembeyaz’’ dedi. Bu lafın üstüne Savaş araya girdi ‘‘asıl bunları okumak marifet’’ deyince zihnimde bir ışık yandı! ‘‘Başlık’’

‘‘Yazının başlığını buldum’’ dedim, sanki Arşimed'in suyun kaldırma gücünü bulmuşcasına heyecanlandım. ‘‘Yeni bir sayfa’’ diye haykırdım. Savaş gülümseyerek yüzüme baktı.

‘‘Yeni bir sayfa’’ ne kadar çok şeyi içinde barındırıyor ve de ne kadar çok şey çağrıştırıyor, öyle değil mi, dedim. Savaş zayıf bir sesle ‘‘Öyle’’ dedi ve son model şu yeni çıkmış olanlardan titreşimli telefonunu açtı. ‘‘Buraya ne zaman gelsem beni arıyorlar’’ dedi ve konuşa konuşa gitti.

İçimden ‘‘ne iyi... aranmak kadar moral yükseltici bir şey olamaz’’ diye geçirdim. Tabii bunları yüzüne karşı yüksek sesle söylemek isterdim. Neyse, şimdi beyaz sayfaya dönsek daha iyi olacak. Yoksa, aranmak, moral derken dağılıp gideceğim ve beyaz sayfaya ilk yazılanlar bunlar olacak.

Aslında bu, hiç de fena bir fikir değil. ‘‘Arayanların, soranların eksik olmasın’’ diye dua eder annem, bir tebessümün en büyük sadaka olduğunu söyler. Düşündüğünüz zaman bu sözlerin altında ne derin manalar olduğunu anlıyorsunuz. Ve Türkiye'nin önünde açılan yeni sayfaya yazılacaklar listesinin en başına koymak istiyorsunuz. Yani bence böylesi daha uygun gibi geliyor.

Düşünün bir, gülümseyen bir Türkiye. Hayali bile çok hoş. O gülümsemenin ardında mutluluk var. Hoşgörü var. Sevgi var. Velhasılı var da, var.

Şimdi diyeceksiniz ki, bunun olabilmesi için önce ‘‘mutlu’’ olmak gerek. Ben de bunun üzerine ‘‘hayır’’ diyeceğim. Önce ‘‘sevmek’’ gerek.

‘‘Sevgi’’nin olmadığı yerde ne hoşgörü olur, ne de mutluluk. Önce seveceksiniz. Sevgiyle bakacaksınız. Yani içinizdeki sevgi yüzünüze yansıyacak. İçinizden taşacak, dışınıza dalga dalga yayılacak ve çevrenizi saracak.

‘‘Hadi canım sevdik de ne oldu? Başımıza ne geldiyse sevgi yüzünden geldi.’’ diyenler de olabilir. Ben böyle söyleyen çok kişiyle karşılaştım. Ve de onların ‘‘gerçek sevgi’’den haberdar olmadıklarını anladım. Tutku ile sevgiyi birbirine karıştırmamak gerek.

Gerçekten sevgi enerjisini içinde yoğunlaştırmayı başarmış olanlar, ne zor durumda kalırlar, ne kazık yerler, ne de başlarına istenmeyen türden kötülükler gelir. Çünkü, içinizde uyandırdığınız sevgi dışınıza taşmaya başladığı andan itibaren bütün varlığınızı öylesine sarıp sarmalar ki, bir çeşit kalkan oluşturur. Böylece dışarıdan gelebilecek kötülükler kalkana çarpıp orada kalır ya da geldiği yere döner. Yani size kadar ulaşmayı başaramazlar.

Ayrıca bu enerji size öylesine büyük bir güç verir ki, imkansızı başarabilirsiniz. Yoksa, Ferhat dağları delebilir miydi? Ona bu gücü veren içinde oluşturduğu o muhteşem ‘‘sevgi’’den başka bir şey değil.

Türkiye'nin içine girmiş bulunduğu yeniden yapılanmayı başlatan şu değişim dönüşüm süreci de Türkiye'nin tarihinde yeni bir sayfanın açılıyor olduğuna işaret ediyor. İşte bu yeni sayfanın en başına ‘‘sevgi’’yi yazmanın tam zamanı diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları