Paylaş
Biraz bir şey öğrenince kendimizi 'her şeyi bilen!' büyük üstad sanmaya başlıyoruz. Önümüzü göremez hale geliyoruz. Ama herşeyi gördüğümüzü iddia ediyoruz. İşte o andan itibaren bir çeşit kendimizden geçiyoruz.
Bu arada en çok ben(!) bilirim havalarında dolaşırken ayaklarınız bir anda yerden kesilip gerçekten havada dolaşmaya başlayabilirsiniz. İşte o dakikadan sonra sizi aşağı indirmek çok zor! Öyle konuşarak olmuyor. Çünkü, sizi dinlemiyor. Bu durumda yapılacak iki şey var. Birincisi, kişiyi kendi haline bırakmak. İkinci yol ise, bulutların üzerinden aşağı çekip paldır küldür yere indirmek. Böylece yeryüzü ile temasını sağlayabilirsiniz. Fakat, bu çok riskli bir yöntem. Özellikle de kendiliğinden meydana gelmeyip suni olarak yaratılmışsa...
Bazen sevdiğimiz birinin gidişatını iyi görmeyiz. Böyle devam ederse, tökezleyip düşeceğini sanırız ve istemeyiz. Müdahale etmeye çalışırız. Tabii bu tutumumuz pek de iyi sonuç vermez. Görüşümüz ne derece isabetlidir? Bu da bilinmez. Belki de bize göre doğru olan ona göre yanlıştır ve siz müdahale ettiğiniz zaman al başına belayı. Onun sorumluluğunu da üstlenmiş olursunuz ki, bu beladan da beter.
Tabii ‘kıskançlık' faktörünü de gözardı etmemek gerek. Hele bir de sizi yiyip bitiren türden bir kıskançlığınız varsa, o zaman sizin bütün davranışlarınızı idare edecek demektir. Hatta hayatınızı bu duygu yönetebilir. Bu durumda doğru olanın hangisi olduğunu ayırt etmeniz çok zor, hem kendiniz, hem de sevdikleriniz için, diyorum, Yasemin’ce...
Paylaş