Paylaş
Verilen her kuruş, tutulan her el karşılığında eğilen bir baş, bükülen bir bel beklemek insan egosunun doymazlıklarından biridir.
Bu beklentilerle iyilik yapıldığı içindir ki, iyilik yapılanın nankörlüğünü ifadeye koyan birçok söz dünya dillerini doldurmuştur. Türkçe’de bu anlamda epey atasözümüz vardır:
"Besle kargayı, oysun gözünü"
"Bir kendime yer edeyim, bak sana neler edeyim" sözleri bunlardan bazılarıdır.
Unutulmaktadır ki, şikâyet edilen bu nankörlüğün gerçek sebeplerinin başında, iyilik yapanın, karşısındakini minnet ve eziklik altında tutma hırsının tahrik ettiği bir rahatsızlık vardır.
İyiliğin muhatabı, iyiliği yapanın böyle bir beklenti içinde olduğunu sezer ve ezilmek istenen onurunu koruma yolunda, yaradılıştan gelen bir savunma tavrı içine girer.
Bu savunma her zaman Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ hikâyesinde olduğu gibi kendi kolunu kesip atma şeklinde olmaz. Bazen de iyiliği ha bire başa kakanın yüzünü şamarlama şeklinde olur.
İyiliğe nankörlük diye adlandırılan davranış, çoğu kez, zedelenen onurun tamiri uğruna girişilen şuur dışı bir harekettir, bir tür ödünlemedir.
İyilik yapılan, başlangıçta muhtaç ve perişan olduğu için iyiliği boyun bükerek kabul eder, ama ihtiyaç boyunduruğundan kurtulur kurtulmaz, doğal bir intikam alma tavrı içine girer.
Kur'an, insanın iyiliğe, nankörlük yoluna sapmasını ve iyilik yapanın emeğinin boşa çıkmasını önlemek için bir yaradılış ilkesini önümüze getirmiştir. Bu ilke, iyilik ve yardım yapılandan karşılık ve teşekkür beklememe ilkesidir.
İnsan veya Dehr diye adlandırılan surenin 8 ve 9. ayetleri bu ilkeyi, muhteşem bir güzellikte ifadeye koymaktadır. Bu ayetlerde, gerçek iman sahipleri, şu sözleri söyleyebilme bahtiyarlığına eren kişiler olarak gösterilmektedir:
“Biz sizleri, sadece Allah rızası için yedirip doyurduk; sizden ne bir karşılık beklemekteyiz, ne de bir teşekkür.”
Kur'an'ın bu noktadaki temel kabulü şudur:
İyilik yaptıklarımızdan teşekkür beklemek yerine, iyilik yapmış olma bahtiyarlığını bize yaşattıkları için, biz onlara teşekkür etmeliyiz.
Hz. Ali, ihtiyacını giderdiği bir komşusuna, durumunu kendisine açtığı için teşekkür etmiş ve bunu neden yaptığı sorulduğunda ise şu ölümsüz cevabı vermiştir:
“Ona teşekkür ettim; çünkü onun ihtiyacını benim öğrenip gidermem gerektiği halde bunu yapamadım ve o benim görevimi bana hatırlattı.”
Muhammedî ahlakın, Hz. Peygamber'in Ehlibeyt'i tarafından örnekleştirilen eşsiz güzelliklerinden biridir bu...
Bireysel ve toplumsal dünyamızın bu ahlakın güzellikleriyle donanmasını niyaz ediyoruz.
Paylaş