Paylaş
Nisan 2009’da Erdoğan çözüm sürecine ilişkin düşüncesini öğrenmek üzere Baykal’la görüşmek istiyor, Baykal hassas: “Elbette görüşürüm ama gizli olmaz, kayda alınır, daha sonra gerekirse, bu kayıt TV’den yayınlanır”.
Erdoğan kabul etmiyor, görüşme gerçekleşmiyor. Sonrasında Baykal çözüm sürecine ilişkin görüşlerini içeren bir mektup gönderiyor Erdoğan’a, 1989 SHP Kürt Raporu’nu ekleyerek.
Şimdi seçim sonrasında Baykal “AKP birinci parti, AKP ile koalisyon kurmak gerek” diyor, Erdoğan fırsatı kaçırmıyor, Baykal’a daveti patlatıyor.
Altı yıl önce “Kayda alınmazsa, Erdoğan’la görüşmem” diyen Baykal, birkaç gün önce kayda gerek duymuyor. Bırakın kaydı, görüşme baş başa. Erdoğan meydanlarda Baykal’ı defalarca diline dolasa da, aralarında yine de güven oluşmuş, helal olsun.
O görüşme sonrasında, bazı CHP’liler niyet belirtiyor, “AKP ile de koalisyon kurarız.” Elbet kurarsınız, elinizi tutan yok, hesabını da sandıkta verirsiniz.
BİRİNCİ PARTİ ŞART DEĞİL
DANİMARKA 1990 seçimleri, sosyal demokratlar yüzde 37 ile birinci parti ama koalisyon dışında kalıyor. Hükümeti yüzde 16 ve yüzde 15 oy alan ikinci ve üçüncü partiler kuruyor, azınlık hükümeti.
1978 yılında İsveç’te Liberal Parti yüzde 11.2 oy alıyor ve azınlık hükümeti kuruyor. Daha çok oy alan üç parti hükümet dışında kalıyor.
Yine İsveç’te 2006 yılında birinci parti yüzde 35 oy alıyor ama koalisyon dışında kalıyor. Hükümeti yüzde 26, yüzde 7 ve yüzde 7 oy alan diğer üç parti kuruyor. Seçimden birinci parti çıkan mutlaka hükümete girer diye bir kural yok, en azından demokrasinin tıkır tıkır işlediği ülkelerde yok. “AKP birinci parti, mutlaka hükümete girmeli” diyenlerin kulağı çınlasın.
ON BEŞ PARTİ YÜZDE 1.55
SEÇİMLERE yirmi parti katılıyor, dört parti+Saadet Partisi+bağımsızlar, oyların yüzde 98.45’ni alıyor, geriye kalan on beş partinin aldığı toplam oy yüzde 1.55. Elbette herkes örgütlenme, partileşme, seçime girmekte özgür, elbette her örgütlü hareketin en demokratik hakkı, hatta çoğulcu demokrasinin zenginliği. Ama, on beş parti toplamda ancak yüzde 1.55 oy alabiliyorsa, onca emek, çaba, para, o insan gücü için üzerinde düşünülmesi gereken bir olay. Çoğu seçimden önce “Biz barajı aştık” diyor, sonuç hüsran.
BÜYÜME MASALI
YATIRIM artışı sıfır, ihracat düşmüş, -0.3, ithalat artışı yüzde 4, devletin tüketim artışı yüzde 2.5, özel tüketim artışı yüzde 4.5. Bunların toplamında 2015’in ilk çeyreğinde büyüme yüzde 2.3. Sadece tüketime bağlı büyüme. Yüzde 2.3 ile bin dereden su getirerek övünmek yerine, kara kara düşünmek gerek. Tüketim ve ithalat arttığına göre, tüketim artışını ithalat karşılıyor demek. Yıllardır dilden düşmeyen “istikrar”, AKP’nin başarıyla yaydığı algıdan ibaret. Gerçekdışı. Büyüme masalının önümüzdeki dönem ciddi sonuçları olacak, kim kurarsa kursun, koalisyonun temel dertlerinden biri ekonomi.
Paylaş