“Bunlar çok ağır trafik cezalarıdır. Antalya’da trafik kazaları ve alkol kullanımı çok olduğu için, çevirme ve kontrol çok sık yapıyoruz diyorlar. Bir insan biraz keyif yapacak, içki fiyatları almış başını gitmiş, bir de trafik cezaları.”
EHLİYET Mİ KİMLİK Mİ
Antalya’dan bir kadın okurumuz başına gelen bir durumu şöyle anlattı:
“Bu kadar trafik denetimi pek görülmüş değil, şöyle bir durumla karşılaştım. İşten evime dönerken bir noktada kadın memur vardı, ehliyetimi istedi gösterdim, teşekkür etti. Az ilerde bir kontrol daha çıktı. Erkek polis ehliyetimi değil de nüfus kâğıdımı istedi. Hiçbir anlam veremedim. Ehliyet yerine niye nüfus kâğıdına bakılır? ‘Niye bakıyorsunuz?’ dedim ancak cevap alamadım. Ve sinirlenmemek için hızla yanlarından uzaklaştım.” Ne demek gerekiyor söyleyin?
GÜNÜN SÖZÜ
“1- Köy alanlarına betonarme inşaat yapmayalım. 2- Yörenin mimarisine yönelik inşaat yapalım. 3- Bağısız bölüm verip siteleştirmeyelim. Bu üç maddeyi dedik ve tam tersini yaptılar. Bu saatten sonra kentten mülk alan da kırsaldan mülk alan da enayidir.”
(Mimar Serkan Akın’dan Türkiye’nin deprem gerçeği konuşmasından...)
HÜSEYİN AVNİ VEFATININ 108. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI
Çok iddialı bir söz. Antalya’nın lezzetlerini de dünya markası haline getirmek için çok iyi hazırlandıklarını söylüyor Böcek. Güzel Antalya her şeyi hak ediyor. Atatürk’ün “Antalya hiç şüphesiz dünyanın en güzel yeridir” dediğini hatırlatalım.
Böcek geniş bir davetli kitlesini ağırlayacaklarını söyledi. Karaalioğlu Parkı’nda 1 Eylül’de, ‘Antalya’dan Dünyaya’ söylemiyle başlayacak etkinliğin üç gün süreceğini anlattı. “FoodFest Antalya” İçerik Direktörü Gökmen Sözen, etkinliğe dünyanın dört bir yanından ‘Michelin Yıldızları’ şeflerin katılacağını bildirdi. Festivalde kentin yöresel tatlarının gelen şeflerle yurtdışına tanıtımı hedeflenirken, etkinlikte aynı zamanda söyleşiler, paneller, yarışmalar, workshop’lar da düzenlenecek.
Şu sözü ilginçti Böcek’in: “Biz her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Antalyamız için bu kapıyı açtık. Bu sayede şehrimiz artık sadece güneşi, denizi ve mavisiyle değil, yerel mutfağının cazibesi ile de tercih edilir hale geldi.”
Biz dahil konuk gazetecilerin çoğu sunulan programı ve yürütülen hazırlıkları beğendiklerini söyleyerek Böcek’i kutladılar. Biz de kendisine “Bu sözlerimizi yalakalık olarak algılamayın” deme gereği duyduğumuzu da ekledik.
YEMEK FESTİVALLERİ
- Antalya’dan başka yemek festivalleri düzenlenen kentler şöyle:
Hatay Uluslararası Gastronomi Festivali (2’nci yılda), Uluslararası Gaziantep Gastronomi Festivali (5’nci yılda), Bursa Gastronomi Festivali, İzmir Gurmefest, Adana Lezzet Festivali, Afyon Gastronomi Festivali, Mengen Aşçılık ve Turizm Festivali, İstanbul Mutfak Günleri, Gastrofest Çanakkale, Konya Gastrofest. (Silivri’nin Ortaköy’ünde de Börek Festivali yapılıyor.)
Bu arada gözlerimiz Kayseri, Kastamonu, Diyarbakır, Trabzon, Bursa, Eskişehir’de bu tür festivalleri ve de markaları aradı!
Ne hazindir ki CHP’nin kalelerinden olan Beşiktaş İlçe Kongresi’nde salon bomboştu. Oy kullanma hakkı olan delegelerin ağırlıklı olarak salona gelmedikleri görüldü. Yorum yapma zorunluluğu hissediyoruz. Birçok ilçe kongresinde durum bu! Mahalle kongrelerinde aday sayısı kadar oy kullanılmıyor. Örneğin, bir mahallede partiye kayıtlı üye sayısı 900, seçime katılan üye sayısı 100. Genelde tek liste yarış yok. Adeta parti üyelerinin inancı kalmamış, parti içi tartışmalardan herkes yılmış...
Bu tablo yerel seçimlere yansırsa hezimet olur.
Beşiktaş İlçe Kongresi’nde Rıza Akpolat’ın konuşması gündeme damgayı vurdu. Öncelikle Canan Kaftancıoğlu’nu hedef alarak “Genel Başkan’ı seccadeye bastıranlarla beraber olmayacağız. Bazı belediye başkanları tekrar aday olamayacaklarını bildikleri için İmamoğlu hakkında olumsuz açıklamalar yapıyorlar. Onlarla da birlikte olmayacağız. Genel Başkan’ın yanında olanların bazıları ile de birlikte olmayacağız. İmamoğlu’nu tekrar İBB Başkanı yapacağız. Genel Başkanı’mızla İmamoğlu’nu birleştireceğiz” dedi. Hemen salondan eleştiriler gelmeye başladı.
Değişim isteyip ‘İmamoğlu’cu olmak daha sonra ‘Genel Başkan’ımızın arkasındayım’ diyerek ‘Kemal’ci olmak kaç yüzlü siyaset oluyor?
Seçimlerde il delegesi listesi ise yarı yarıya İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu ağırlıklı oluştu.
DOÇENTLİK BAŞVURU ŞARTLARI DEĞİŞTİ
Türk Eğitim-Sen, doçentlik başvuru şartlarının yeniden gözden geçirilmesini istedi. Yükseköğretim Genel Kurulu’nda 15 Haziran’da alınan kararla ‘doçentlik başvuru şartları’nın değiştirildiği, bununla doçentlik başvurusu yapmaya hazırlanan akademik personelin zorlu bir sürecin içine dahil edildiği, bu konunun uygulamaya konulmadan önce YÖK tarafından bütün paydaşların görüşleri alınmak suretiyle revize edilmesi gerektiği bildirildi. Açıklamada:
“Doçentlik başvuru şartlarında böylesine köklü bir değişiklik için en az bir yıl bir geçiş süreci tanınması gerekmektedir. Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi olarak süreci titizlikle takip etmekteyiz. Üyelerimiz ve teşkilatlarımızdan gelen talepler doğrultusunda, doçentlik başvuru şartlarındaki hukuka aykırı değişikliklerin iptal edilmesine yönelik yasal süreç başlatılacaktır. Şartların tekrar bütün taraflarca kabul görecek şekilde revize edilmesi ve uygulamaya konulmasına yönelik makul bir süre verilmesi konusunda ısrarcı olacağız”
Çünkü teknoloji ve robotlaşma arttıkça, bazı meslekler doğal olarak önemini kaybedecek insanlar için. Pek çok işi robotlara kaptırma kaygısı, şimdiden insanları kara kara düşündürüyor! Ama bazı mesleklerin de hiç kuşkusuz yıldızı parlayacak. Çünkü onları en mükemmel robotlar bile yapamayacak! İşte bu mesleklerden biri ve bence en önemlisi de “gerontolog” yetiştiren, “Gerontoloji Anabilim Dalı” olacak! Neden derseniz:
* Gerontoloji, yaşlılık ve yaşlı sorunlarını ele alan bir bilim dalı olduğu için, giderek yaşlı nüfusu çoğalan bir dünyada, en çok ‘gerontolog’lara ihtiyaç duyulacak! Şu anda Sağlık Bakanlığı, gerontologları bakanlık bünyesinde, sağlık elemanı olarak değerlendirmeye başladı bile.
* Aslında geç bile kaldılar. Çünkü hâlâ, yaşlı bakımevlerinde, huzurevlerinde, ‘gerontolog’ yok! Olanlar da, yetersiz sayıda. Onların devletin her kurumunda, hatta özel kurumlarda da istihdam edilmeleri lazım. Çünkü bizim ülkemiz de artık yaşlı bir nüfusa sahip ve o insanlara da her kurumda hayatlarını kolaylaştıracak, yeniliklere uyumlarını sağlayacak ve en önemlisi de onları anlayacak gerontologlar gerekiyor!
* Hiçbir robot yaşlı davranışlarını, yaşlıların sınırlı güç ve becerilerini, yeni dünyaya uyumları için nasıl desteklenmeleri gerektiğini bilemez! Yaşlı psikolojisini anlayamaz. Dahası, zaten homojen bir yaşlı grubu da olmadığı için; her bir yaşlıya eğitimi, sosyal yaşamı, eğilimleri ve farklı rahatsızlıklarına göre ne yapılması gerektiğini ancak bireysel çalışmalarla, ‘gerontologlar’ bilir ve yardımcı olabilir.
* Her toplum için, o toplumsal kültüre uygun yetişmiş gerontologlar, yaşlılar için olmazsa olmaz bir meslek grubu olarak ön plana çıkacaklar. Artık yaşlı dünyamızın, giderek yaşlı insanların dünyası olmaya başlaması ile, yaşlılar için uygun şehirler, evler, yaşam alanları hızla planlanmak zorunda. Bu konuda nelerin gerekli olduğu konusunda en çok fikir sahibi insanlar “gerontologlar” olacak. Onlara danışılacak!
* Sağlıklı yaşlanmayı öğretecek olan gerontologlardır. Ama yaşlılık hastalıkları olan demans, Alzheimer, Parkinson ve başka tür unutkankanlıklar için, eğitim yoluyla hastalıkları yavaşlatmak, kişiye özel çalışmalarla, beyinde yeni sinapslar oluşturmak ve hasta yakınlarını eğitip yol göstermek de yine gerontologların işidir.
Gürer, “Girdi maliyetleri çiftçiyi zorluyor. Üretilen ürün fiyatının oluşumunda da tüccar belirleyici oluyor ve tüccar çiftçiyi boğarak düşük fiyatlar ile ürünleri almak istiyor. Çiftçi borcu var. Çiftçi tüccara mahkûm kalıyor” diye konuştu.
Gürer, “Kuraklık farklı bölgelerde, özellikle kuru tarım alanlarında ürün veriminin düşük olmasına neden oluyor. Çok üründe benzer sorunlar var. Bazı bölgelerde değişim göstermesine karşın tarla kirası dönümü de 600-700 lira arasında. Şu anda piyasadaki ayçiçek fiyatı yüzde 43 randıman için 10 ile 11 lira arasında değişiyor. Girdi maliyetleri artmasına karşın geçen yıl 11.5 -12 lira arasında ayçiçeği tüccara veren çiftçi, bu yıl o fiyatı da görmedi. Kamu alım fiyatı da avans olarak 10.5 lira. Tüccar alımında çekirdeğin kalitesine göre fiyat değişse de küçük çiftçinin elindeki ürünü borçlarını ödemek adına bir an önce satmak istemesi de hasat döneminde fiyatları baskılıyor” dedi.
HASAT ÖNCESİ YAPILMASI GEREKENLER
Gürer, ithalatın özellikle hasat döneminde sürmesinin piyasanın dengeli oluşumunu engellediğini ve hasat dönemi ile öncesi ithalat yapılmasının özellikle kırsalda borcu olan küçük çiftçileri tüccar karşısında dayanaksız bıraktığını da ifade etti. Çiftçinin bu yıl en az 15 TL bir fiyat beklentisi olduğunu söyleyen Gürer, bölgelere göre fiyat değişkenliğinin de olabildiğini, bu yıl Çukobirlik’in 10.3 lira ile alıma girip fiyatını ağustos ayında 11.25 liraya yükseltmesinin piyasanın değerine ermesine vesile olmadığına işaret etti.
GÜNÜN SÖZÜ
‘ŞANSSIZ NESİLİZ’
Farklı bölgelerden gelen meyve sebze bol, Trakya bölgesinde yetişen bir tek karpuz-kavun var. O da bir göletten vali su verince 500 dönüm kadar iyi cins karpuz yetişmiş. Tanesi en az 11 kilo geliyor. Yanına da bir kavun da alırsan 400 liradan fazla veriyorsun, herkes şaşırıyor.
Fasulye türlerinin en düşük fiyatı 70 lira. Biri alışveriş ederken,-öğretmen olabilir- bizim hanıma “1000 lira bütçe ayırıyorum, ne yazık ki yetmiyor” diyor. İki çocuğu için iki soyulmuş enginar almak istedi, 100 lira olunca vazgeçti. Bamya 100 lira. Şeftali de, kiraz da alamadığını söyledi. Tekirdağ köylerinde yazlık ürün bittiği için Bursa’dan getirildiğinden fiyatı da yüksek oluyor. Aydın’dan gelen incir 120 TL idi. Domates 20 lira civarındaydı, iyi ki üretimin çokluğundan fiyatı düşük sayılabilir. Tanıdık bir sebzecimiz vardı, iki yıl önce karısı kanserden öldüğü için hayata kırgın. Hiç keyfi yok bir yıldan beri. “Nasılsın?” diye sorunca “Ne yapayım, tezgâh bu, işi bırakacağım, müşterimiz geliyor, yarım kilo ya alıyor ya da alamıyor, onlara karşı çok mahcubuz esnaf olarak. Biz satıyoruz ama bu fiyatlar hem can hem de cep yakıyor. Kazancımız mazota gidiyor” diyor.
En üzücü tarafı bu koşullarda pazara alışveriş için gelenlerin, -çoğu yazlıkçı- en az yarısı küçük oranlarda alışveriş yaparak evine dönüyor ama bir sorsan neler söylediğini burada yazamayız. Yani pazar kalabalığı her iki kesim için ‘utanç pazarı’na dönüşmüş.
GÜNÜN SÖZÜ
“EMEKLİ, orta gelirli vatandaşlarımız Türkiye’nin temel direğidir. Bu temel direk kırılırsa Türkiye büyük zarar görür.”
(Sadettin TANTAN)
AVCILARA DUYURULUR
- “
CHP kaynıyor. Hangi gruplar diye sorarsanız: Ekrem İmamoğlu ile Erdoğan Toprak ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında demek gerekiyor. En sessizi Toprak çünkü Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasındaki çekişmenin sonucuna göre pozisyon alacağı biliniyor. Yani ilçe ve il seçim sonuçlarına göre tercih yapacak.
Geçen hafta dört ilçe kongresi yapıldı, bunlar Beylikdüzü, Zeytinburnu, Gaziosmanpaşa ve Tuzla. Kongreler bu hafta da sürecek. “Çekişme beklenenden de öte” diye konuşuyor üyeler.
Soru soran çok. İstanbul örgütünde gruplar kimlerden oluşuyor diye.
1- Genel Başkan (Kemal Kılıçdaroğlu)
2- Ekremgiller (İmamoğlu)
3- Toprakgiller (Erdoğan)
Böyle tabir ediyorlar.
En oynak ‘
Çok sevinmiş. Ancak kitabı elinde tutamadan yaşlılığa bağlı nedenlerden dolayı 96 yaşında (4.8.2023) hayatını kaybetmiş. Köy enstitülü olmanın onurunu daima taşmış o güzel insanın yeri cennet olsun, diyor dostları.
Pakize Türkoğlu, 1927’de Antalya-Gazipaşa’nın Göksenir Yaylası’nın Çile köyünde doğmuş. Sağlıklı olsun diye ebe kendisini kar suyu ile yıkamış. Böylesi bir ortamda büyümüş. Okul olmadığı için Gazipaşa’da başladığı ilkokulu Alanya’da tamamlamış. 1944’te Aksu Köy Enstitüsü’nü, 1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirmiş. 1962’de Çapa Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nü de bitirmiş. İlk, orta ve yüksek öğretim kademelerinde yönetici ve öğretmen olarak 35 yıl çalışmış. TÖS’te görevler üstlenmiş.
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri’nde öğretim görevlisi iken, 1985’de emekli olur. 1998’de ‘Tonguç ve Enstitüleri’ adlı yapıtıyla, Türkiye İş Bankası ‘Toplum ve İnsan Bilimleri’ büyük ödülü alır.
Örnek alınacak başarılı bir yaşam öyküsü olan Türkoğlu “Kızlar da Yanmaz”, “Kısa Süren Hasat”, “Tonguç ve Enstitüleri”, “Kimseli Kimsesiz” gibi önemli eserler bırakır. Köy enstitüleri ile ilgili çok sayıda tebliği vardır. Köy Enstitüleri içinde eli kalem tutan öncü bir Türk aydını, binlerce çocuğu ve genci yetiştiren eğitimci, yazardır. Gürcan Türkoğlu (emekli büyükelçi) ile Gürsan Türkoğlu (çevirmen) adlı iki oğul anasıdır.
Bir anısında şöyle der: “Köyümde komşu kadına ben de okula gideceğim dedim. Ancak bana ‘Sus, tövbe de. Okuyan kızlar cehennemde yanar’ dedi. Hayalimi söndürdü adeta.
Benim anam da ona çıkıştı beni kırdığı için. Gece babamın gelmesini bekledim. Babam atından inerken eğilmesini istedim ve kulağına ‘Okula giden kızlar yanar mı?’ dedim. ‘Hayır, öyle bir şey olmaz, Allah kadını erkeği ayırmaz’ dedi babam. ‘Kızlar da gider erkekler de gider. Madem çok istiyorsun, seni göndereceğiz mektebe’ dedi. Yaşımın dolmasını bekledik. O sene Cumhuriyet’in onuncu yılıymış ve köydekiler onuncu yıl törenlerine hazırlanmaya başladı. Erkekler ‘Biz gideriz kutlamaya’ deyince köydeki kadınlar ‘Biz de gideceğiz Mustafa Kemal Paşa’nın düğününe’ dediler. Onuncu yıl törenine düğün yani eğlence diyorlardı. Benim okula gitmeme daha bir sene vardı ama ben çok ağlayınca babam beni bir yıl erken yazdırdı. Cumhuriyet’in onuncu yılında Gazipaşa İlkokulu’na kayıt oldum.
O kadar farklı bir şeydi ki benim için Gazipaşa’daki okul. Bir dağ köyünde büyümüş çocuk için çok farklı şeylerdi.”
CHP’LİLERE DERSLER