Çıkarılan 25 KHK darbeyle sınırlı olmayan çok geniş bir alanda, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yol açtı. Gözaltı sürelerinin uzatılması, savunma hakkının kısıtlanması, kitlesel işten çıkarmalar, gözaltılar, pasaportların iptali, kapatılan dernek/vakıflar, mallara el konulması, kayyum atanan belediyelerle geçirdiğimiz bir yıl Anayasa’yla ve uluslararası sözleşmelerle güvenceye alınmış bütün temel hakların ihlal edildiği bir hukuksuzluk dönemi olarak tarihe geçti.
Demokrasi İçin Birlik olarak OHAL döneminde çeşitli alanlardaki hak ihlallerini ve OHAL’e bahane edilerek gerçekleştirilen hukuksuzluk ve yıkımı belgeleyen bir çalışmayla OHAL’in kaldırılması talebimizi güçlü bir şekilde bir kez daha dile getirmek istiyoruz.”
‘Herkes İçin Demokrasi/Demokrasi İçin Birlik’ grubunun bugün Taxim Hill Otel’de 12.00’deki toplantısına, çeşitli kurum temsilcilerinin yanı sıra Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu da katılacaklar. (İletişim 0532 365 23 90, www.demokrasiicinbirlik.com”
ALMANLAR, TÜRK YOLCUYU BEZDİRİYOR
HÜKÜMET yetkililerimiz ve Cumhurbaşkanımız Almanya ile her fırsatta kavga ediyor.
Almanya ne yapıyor? Geçen hafta THY ile Ankara’dan direkt Frankfurt’a gittim. Uçak havaalanının en uzak yerinde durdu. Uçaktan inerken, merdiven sonunda 2 polis pasaport kontrolü yaptı. İlk kez bu durumla karşılaştım. Pasaport kontrolüne gittim. Türk pasaportlu yolculara nerede kalacaksın, dönüş biletin, kaç Euro’n var, kredi kartın gibi birçok soru sordular. Bavulları aldık, her Türk yolcunun bavulunu açtılar. Bizim siyasiler diplomat pasaportu olmadan sade vatandaş gibi buraya gelsin, olayı görsün.
Almanlar ağız kavgasına girmez. Not ederler, olan sade vatandaşa olur. Metin SAĞNAK
İKTİDAR, MÜEZZİNOĞLU’NU KORUYAMADI
Büyükşehir her afete karşı hazırlıklı olmalı, ama olamıyor işte... Sonuçta hep gol yiyor. İki hatırlatma yapacağız. Hürriyet’in eski binasının üzerinde bulunduğu Basın Ekspres yolunun sağındaki Ayamama Deresi kaç kez taştı; buralarda hangi FETÖ’cülere ‘kıyak’ geçildi. Kadir Topbaş üzerine gelen ‘dalgayı’ karşılayamadı, FETÖ’cü okuluna ‘çatakta’ yapım izni verildi.
Biz bunu gündeme getirirken, niye bir okul inşaatına karşı geliyormuşuz gibi ‘tacize’ uğradık.
Aslında bunların sorumluları Ağa Han Ödülü (!) hak ediyor; ama neyse... Bu teklifi getiren başkan ve meclis üyelerinin hiç olmazsa isimlerini teşhir etmek gerekmez mi? (İBB’nin şimdiki İmar Komisyon üyeleri (Başkan) Hadi Diler, Maliki Ejder Batur, Serhan Kural, Abdülnaser Şimşek, Eyüp Dursun...)
Kadir Topbaş der ki, “Bütün yapıları yıkacağız”... Yani dere boylarına yapılan kaçakları...
Göstermelik bir-iki kepçe darbesinden sonra her şey unutulur.
40-50 yıldan beri aynı durum; Aksaray başta olmak üzere Merter, Bayrampaşa, Yenikapı (metro istasyonu), Unkapanı Köprüsü’nün altını sular basar. Alt ve üst geçitler merkez olur. Buralardaki mimari hatalara girmiyoruz. Çünkü İBB, mimar ve mühendis odalarını sallamıyor, sonuçta böyle manzaralar ortaya çıkıyor. İstanbul’da önce oteller yapıldı; sonra AVM ve rezidanslar, hastaneler, şimdilerde de üniversiteler... Bir bakıldı ki, hesapsız kitapsız yoğunluklar trafiği zorlaştırdı. Bunun da çaresi var; kavşaklar yaparız dendi. Onu da yaptılar... Ve bugünkü tablo ortaya çıktı.
Bir ülkede önce plan yapılır, imar durumu çıkarılır. Bizdeki gibi önce metro, metrobüs, benzin istasyonu yapılmaz, planlar daha meclisten geçmez...
İstanbul’a bir kez daha yazık oldu.
Fransız karı-koca, topladıkları lavanta demetlerini ‘yağ’ çıkarılan tesislere götürüyordu. Ondan birkaç yıl önce Edirne Borsa Başkanı bir panelde “Trakya’da artık buğday ve ayçiçeğini bırakalım, katma değeri yüksek olan, örneğin lavantayı niye ekmeyiz?” diye sormuştu. Buğdaydan on kat değerli yağı... Sonra birkaç yıl önce gazeteci Bülent Ecevit, Isparta, Burdur ve Afyon yöresinde lavanta ekim alanlarının ortaya çıktığını söylemişti. En önemlisi de Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’ı ‘Lavanta Hasat Şenliği’ne davet etmişti. Gerçekten şaşırmamak elde değil; Coşkun Aral’ın belgeselindeki ‘sahneleri’ gördüm. Mis kokulu mor bir deniz sanki... Kent ve kent çevresi tarımda yerel yönetimlere örnek olan Silivri Belediyesi Tarım Üretim ve Araştırma Merkezi’ne ‘gönüllü’ olarak gittim.
Keşke davet edilen çevre belediye başkanlarından ve milletvekillerinden biri de gelseydi, onlara ‘tarım madalyası’ vermek isterdim! Yoktular ki... Vekiller ilgisiz, belediye başkanları da ‘kıskanç’; o renkli görüntülerden mahrum kaldıkları gibi bir şeyler öğrenmekten de uzak kaldılar.
Şenliğe 1500’e yakın kişi gelmişti, bunların çoğunluğu da kadın ve gençti.
Alternatif bitki yetiştiriciliğine olan ilgi her yıl artıyor; belediyenin açtığı kurslara gitmeye, şimdi de bu yıl çocuklarını Türkiye’de belediyenin açacağı Tarım Teknolojileri adlı ilk özel liseye kayıt için sıraya girmişler. Sonrası da var; Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi...
Dikkat çeken projelere imza atan ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun da gezip takdirle karşıladığı Özcan Işıklar, esas tarihçi ama artık tarımcı olmuş... “Biz İstanbul’un yanı başındaki yaşam şeklini koruyarak bu güzel memleketin her bir karış toprağına sahip çıkmak isterken, tarımı, üretimi, işsizliği de konuşmak istiyoruz” dedi ve ekledi:
“İstanbul’un üzerimize akıp gelen o gözü dönmüş arsa rantçılarına dur diyeceğiz. Bu topraklar bize lazım diyerek, mücadele vermeyi sürdüreceğiz.”
(Silivri ve Lavanta yazısına devam edeceğiz, çiftçimizi bilgilendireceğiz; üniversiteler ne yapıyor, üretici ne kazanıyor...)
GÜNÜN SÖZÜ
Hasan ‘ağır abi’, Okay ‘yaşam adamı’ idi. Bu tarifin içlerini mesleki dürüstlük, ahlaklılık, ilkelilik anlamındaki sıfatlarla doldurabilirsiniz. Eleştirel anlamdaki tartışma ve çatışmalarımızı da belirtmeliyim...
Cumhuriyet’teki odalarımız sırt sırtaydı; hazır kahve ve sigara tiryakisiydi. Ben bol dumanlı sigara içmesine çok kızardım. Ece, Yakup ve Çiçek Arif’in duvarlarının dili olsa. Neler neler yaşandı, konuşuldu oralarda. 1980’den sonra gazeteye açılan davalar ve mahkeme kuyruklarını da unutmuyoruz...
Çalışırken en keyif aldıklarımızdan biri de ‘Arap Adnan’dı; o da yok artık aramızda. Rafi Portakal, Tuna Durmaz o günlerin yakın tanığı arkadaşlarımız.
Koca salonda arkadaşlarımız gözümün önüne geliyor; Mehmet Ataberk, Kerem Çalışkan, Orhan Erinç, Bülent Ön, Fikret Dağlıoğlu, Mehmet Yaşin, Mehmet Tezkan, Ali Acar, Nurgün Erdinç, Necdet Doğan, Ergun Balcı, Ahmet Korulsan, Füsun Özbilgen, Osman Ulagay, Meral Tamer, Şükran Soner, Reha Öz, Fikret İlkiz, Cengiz Turan, İsmet Berkan, Celal Başlangıç, Şenay Kalkan, Yurdagül Erkoca, Celal Üster, Aydın Emeç, Leyla Tavşanoğlu, Cengiz Çandar, İdris Akyüz, Mustafa Sağlamer, Yalçın Pekşen, Orhan Bursalı, Refik Durbaş, Abdülkadir Yücelman, Arif Kızılyalın...
Ayşe Sözeri (Cemal) benden önce ayrılarak Hürriyet’e gelmişti. Emine Uşaklıgil de patronumuzdu.
‘CUMHURİYETİ ÇOK SEVMİŞTİM’
Panelde konuşan Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED) Başkanı Kerem Köfteoğlu, kentlerin dünya turizminde rakipsiz ürünlerle öne çıktığını anımsatarak “Adıyaman’ın rekabet edilemez ürünü Nemrut Dağı’dır” dedi.
Köfteoğlu, şöyle konuştu:
“Son zamanlarda Adıyaman’da ‘Sahabe şehri’ vurgusu daha fazla öne çıkarılmaya başlandı. Oysa Adıyaman bu alanda rekabet edilemez ve tek değildir. Çünkü İstanbul’daki Eyüp Sultan da sahabedir. Dolayısıyla kent bu alanda ne turizmde ne de inanç turizminde ‘unique’, rekabet edilemez bir önceliğe sahip değildir. Oysa Nemrut Dağı tektir ve Adıyaman’a rekabet edilemez bir üstünlük sağlıyor.”
Kentin sahip olduğu tüm değer ve zenginlikleri Nemrut Dağı çerçevesinde pazarlayıp tanıtması gerektiğini belirten Köfteoğlu şunları söyledi: “Kentin inanç turizmi, gastronomi, doğa ve kültür alanındaki tüm turistik değerleri önemlidir. Ancak bunların hiçbiri kentin bir numaralı ve rekabet edilemez yegâne turizm ürünü Nemrut Dağı’nın önüne geçemez. Kente inanç turu için gelenlerin Nemrut Dağı’nı da görmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalı. Bunların yapılması Adıyaman’a gelen turist sayısını artırır.”
SÖYLENTİLERE DİKKAT!
Adıyaman’da birilerinin bilerek veya bilmeyerek Nemrut’un Hz. İbrahim’i ateşe atan kişi olduğu yalanını yaydığına dikkat çeken Köfteoğlu “Kommagane medeniyetine ait yöneticilerin heykellerini barındıran Nemrut Dağı’nın tarihini dikkate aldığımızda, buranın Hz. İbrahim’i yakan Nemrut’la hiçbir ilgisinin olmadığını net olarak görürüz. Başta seçilmiş ve atanmış yöneticiler olmak üzere, İpekyolu Kalkınma Ajansı yönetiminin, tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan, Nemrut Dağı’na düşmanlık körükleyen bu söylentilerle mücadele etmesi gerekiyor. Halkın gerçekleri öğrenmesi için uzman rehberlerden yararlanılarak doğru bilgilendirme kampanyaları düzenlenmeli. Aksi takdirde, gerçeği yansıtmayan bu söylentiler, önümüzdeki dönemde Nemrut Dağı’nda arzu etmediğimiz manzaralara yol açabilir.”
IŞİD’ci kafalar Adıyaman’a nasıl sızdı, o kadar eve nasıl yerleşti, siyasetçilerin hiç suçu yok mu?
GÜNÜN SÖZÜ
Kocaoğlu şöyle konuştu:
- “Koskoca TOKİ, kentsel dönüşümde Kadifekale işinde sözünden döndü. Parayı biz verdik ve Uzundere konutlarını satın aldık. Kadifekale’de yaşayan insanlara mahcup olmamak için ‘Ar bizim, namus bizim’ dedik. Protokoller arşivde duruyor.
- Mavişehir’de planlama yaptığımız yerde 100 dönüm ve 15 dönüm kamuya terk edilecek açık spor alanları ayrılmıştı. TOKİ payına düşen alanı kamuya terk edecekti. İki arsayı sattı. Arsayı alanlar bize gelip gittiler; buraya imar veremeyiz dedik. Maalesef iki gün önce her ikisinin de imar çalışması geldi. Bir kısmı konut ve ticaret, bir kısmı yeşil alan. Arsa sahipleri, TOKİ’den aldıkları arsanın yüzde 25’ini İller Bankası’na satmış. İller Bankası ortak olmuş. İller Bankası ortak olduğundan, buraya kamu menfaati bulaşmış. Ondan dolayı da kamu yararı oluşmuş, imara açılmış.”
- Hangi birini anlatayım? İBB’nin çevre yolu kenarındaki 100 dönüm tapulu arazisi, ‘Burası meradır, Milli Emlak’a geçmelidir’ denilerek mahkeme kararıyla elimizden alındı, buharlaştı. Şimdi mera dedikleri bizim araziye, Bornova’da yerini sattıkları Karayolları Bölge Müdürlüğü için bina ve lojman yapmak istiyorlar. Aynı Karayolları, çevre yolunun kenarında kamulaştırılan arazilerde AVM yapıyor. Peki nerede yapıyor bu tesisleri? Üçkuyular merkeze 2 km mesafede, Bayraklı’da tünele girmeden yapıyor. Yazıktır bu kente...”
İSTANBUL RANT PAZARI
- İstanbul giderek kötü bir görünüme bürünüyor. Ne hale geldiğini giden görüyor. Biz İzmir’in kalkınmasını, İzmir’in yaşanacak bir kent olmasını istiyoruz. Kent rantı peşinde değiliz. Kamu arsasını satma peşinde değiliz. Yani kenti satma peşinde değiliz. Dünyanın en güzel kenti İstanbul’un düştüğü duruma İzmir’i düşürmek istemiyoruz. Çok güzel bir memleketimiz, çok da güzel insanlarımız var. Bu toprak, bu doğa, bu memleket, bu insanlar bunu hak etmiyor kardeşim.
İktidar kanadının açıkladığı programa göre, yurt sathında ‘demokrasi nöbetleri’ tutulacak. Halkın sokağa çıkarak püskürttüğü darbe girişimi, geceler boyu meydanlarda tutulan nöbetlerle anılacak, ‘demokratik iman’ tazelenecek.
Üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ darbe tehlikesinin devam ettiği değerlendirmeleri yapılıyor. G-20 üyesi modern Türkiye’de, -kabile devletlerinde görünen- darbe kalkışmasının hazin görüntüleri hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Altmış yaşını dolduran demokrasimizi korumak için, millet hâlâ nöbete çağrılıyor, halkın yarısı da adalet için yollarda...
15. yılını doldurmakta olan iktidar, uluslararası demokratik standartlar bakımından, uluslararası kuruluşlar tarafından eleştiriliyor.
Uygulama hatalarını, millet “demokrasi sevdası” ile canını ortaya koyarak kapatıyor.
Demokrasi millete emanet, halkın büyük kısmı da “adalet”in ipine sarılmış vaziyette...
Kimse ham hayallere kapılmasın, demokrasiden taviz olmaz, adaleti de kimse kendi ikbal aracı olarak kullanamaz.
Bakanlar, demokrasi nöbeti için yurtdışında bulunan vatandaşlarımızla bir araya gelemiyor, ilgili devletler izin vermiyor, istiskal ediyor.
AKP’nin mitingleriyle yarıştı. AKP, Yenikapı’daki 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası (Kılıçdaroğlu ve Bahçelili) ve 16 Nisan referandum mitinglerinde katılımcıların sayısını 5 milyon olarak ifade etmişti. Dünkü Maltepe mitingini görünce, bu şimdiye kadar yapılan mitinglerin en abartısızıydı; taşıma yapılmıştı ama bireysel anlamda da gelen çok kişi vardı.
Kılıçdaroğlu’nun içerikli, o derece de ağır eleştirel konuşması bütün katılımcılar tarafından çok beğenildi. CNN’deki son konuşması gibi… Kısaca adalet arayan herkesi tatmin etti Kılıçdaroğlu...
Mitinge katılımın yoğunluğunu şöyle hesaplayabiliriz: CHP, bir milyonluk miting diye söylemde bulundu önce… İl Başkanı Cemal Canpolat, bunu 1.5 milyona çıkarttı. İBB’nin koyduğu adıyla ‘Maltepe Sahil Miting Alanı’ 92 dönüm (beton ve yeşil alan dahil) olarak hesap ediliyor, Erdoğan ve Davutoğlu’nun mitinglerinde ise bu rakam 2 milyon katılımcı olarak gösteriliyordu.
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, tam Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının 15’nci dakikasında “Burada 3 milyon kişi olduğunu söylemek durumundayım… Artısı da, Maltepe Merkez Cumhuriyet Camisi’nden dolgu alanına kadar inen yollardaki kalabalığı ise saymıyoruz. Çünkü onları katarsak 3.5 milyona kadar çıkıyoruz” dedi.
Trakya başta olmak üzere İzmir, Ankara ve Eskişehir’den de epey katılımcının olması dikkat çekti. Her kesimden özellikle de kadın ve gençlerin katılımı önemliydi.
‘LİDERLİK VASFINI ŞİMDİ SAĞLADI’
‘Adalet Yürüyüşü’ ve mitingi Kılıçdaroğlu’nun başlı başına bir ‘liderlik’ başarısı sayılabilir. CHP’yi izleyen bazı siyasetçiler hep birlikte “Kılıçdaroğlu liderlik vasfını şimdi sağladı” dedi. Bu görüşe bir çok kişi haklı olarak katıldı. Kılıçdaroğlu vatandaşların gönüllerini yüreklendirdi; güven duygusunu artırdı.
Kılıçdaroğlu’nun, “Bu yürüyüş bizim ilk adımımızdır; herkes şunu çok iyi bilsin; 9 Temmuz yeni bir tarihtir, bir iklimdir, yeni bir doğuştur. Artık bariyerleri yıkıyoruz, yeniden doğuyoruz” sözleri büyük alkış aldı.