Jandarmada çektirilen kurayı muhtar kazanır. Bunun üzerine Dikmentepe, ilçe seçim kuruluna itiraz eder, ancak reddolunur. İl seçim kurulundaki itirazı ise kabul edilir. Mazbatasını alır ve muhtarlık koltuğuna oturur. Ve icraatlarına başlar; önce atıl halde bulunan sağlık evini temizler. İnternet hattını komşudan çektirir. Köye haftada bir gün gelip oturacağı yer olmayan, hastalara reçete bile yazamayan doktoru koltuğuna oturtur.
Köyün geçim kaynaklarından biri olan arıcılık nedeniyle 25’i muhtar, yaklaşık 250 kişinin katıldığı ‘Arılara şükran yemeği’ düzenler. Kaymakamı, büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarını ziyaret eder. Hizmet ister. Muhtarlar kahvaltısına katılır. Projeler, hizmetler konuşulur. Planlar yapılır. Herkes çok sever Dikmentepe’yi... Ama biri hariç! Köyün çeyrek asırdır muhtarlığını yapan Tacettin Akça! Bu işler anlaşılan hoşuna gitmez ki “Koltuğum da koltuğum” diyerek, YSK’ya itiraz eder. YSK, ilin kararının iptal edilerek tek sandıkta seçim olduğu gerekçesiyle, ilçe seçim kurulunun kararının uygulanmasını ister. 20 gün boyunca hayallerini gerçeğe dönüştürmek için yola koyulan Dikmentepe bu kararla yıkılır. Babası yaşındaki rakibinin koltuk hırsı, onu karardan daha çok yaralar.
O da son bir hamleye hazırlanır ve Anayasa Mahkemesi’ne giderek “bireysel itiraz” hakkını kullanır.
Sonuç nereye varır bilinmez ama insan küçücük bir köyde yaşanan bu koltuk hırsını görünce, yukarıyı varın siz düşünün demekten kendini alamıyor.
ŞEHİR HASTANELERİNDE KAÇ GÖRÜNTÜLEME OLUYOR
ANKARA, Eskişehir, Manisa, Isparta, Kayseri, Yozgat, Elazığ, Mersin ve Adana’da açılan şehir hastanelerinde görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri hastaneyi inşa eden şirketler tarafından veriliyor. Tıbbi destek hizmetleri için sözü geçen şirketlere ücret ödenirken, hizmetlerin niteliği tartışma konusu oluyor. Şirketler ucuz iş gücü için yeni mezun, deneyimsiz personel çalıştırmayı tercih ediyor. Tetkik sonuçları sağlıklı alınamadığı için tekrarlanırken, yurttaşlar da tekrar radyasyona maruz kalıyor.
CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya soruyor: “2014, 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında Türkiye’de toplam kaç görüntüleme tetkiki yapılmıştır? İstatistikleri dünya ortalaması ile karşılaştırır mısınız? Aynı yıllarda kaç hastanın görüntüleme ve laboratuvar tetkikleri tekrar edilmiştir? Sözü geçen şehir hastanelerinin görüntüleme ve laboratuvar hizmetlerinde görev yapan personelin iş tecrübesi ortalaması yıllık değer bazında nedir? Şehir hastaneleri açıldığından beri görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri için özel şirketlere aylık ne kadar bedel ödenmiştir?”
GÜNÜN
Yanlış yere giden 20 bin oy ile aslında Saatcı, her ne kadar sonucu değiştirmese de (toplamda 178 bin) sıralamada 2. olan AKP’nin (171 bin oy) 6 bin oy ile önüne geçiyor. Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon ise % 3 (23 bin) oy ile büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Büyükşehirde yaşanan bu çekişmenin ilçelere yansıması ise CHP’nin 6 (Menteşe, Bodrum, Datça, Marmaris, Milas, Fethiye) AKP’nin 6 (Kavaklıdere, Yatağan, Ula, Köyceğiz, Dalaman, Seydikemer) MHP’nin de 1 (Ortaca) belediyeyi kazanması olarak kendini gösterdi.
Burada özellikle, CHP’nin hiç şüphesiz en çok sevindiği yerlerden biri Fethiye Belediyesi’nin kazanılması oldu. Sebebi ise CHP 25 yıl sonra Alim Karaca ile Fethiye’ye yeniden kavuştu. Karaca, 2009 yılında daha 36 yaşındayken, DSP’den Kumluova Belediye Başkanı seçilmişti. Daha sonra CHP’nin teklifi ile 2014 yılında, Fethiye’nin bir bölümünden oluşturulan Seydikemer ilçesinden aday gösterilmiş, 1500 oyla seçimi kaybetmişti. Fethiye’ye seçilen Karaca İstanbul Enka Spor Kulübü’nde voleybol oynamıştı.
GÜNÜN SÖZÜ
“Yaşamın büyük bir değeri yoktur, fakat ondan başka bir şeyimiz de yoktur.” (Freud)
ATAKÖY’ÜN GÜNEŞİ GİTTİ ŞİMDİ DE HAVASI KOKUYOR
Bugün çökme yaşanan yerler yıllar önce gelişigüzel hafriyat dökülen yerlerdi.
İstanbul’da 6 yıl süreyle Orman Bölge Müdürlüğü yapan Faruk Çebi yaşanmaya başlanan bu vahameti defalarca gündeme getirmişti. Ne yazık ki, hafriyat rantının yüksek cazibesinden dolayı yazdıklarımıza yetkililer tarafından sürekli kulak tıkanmıştı.
Bunların incelenmesi gerekiyor.
Ramazan'da susamayı azaltacak 'su' formülü
FİTOTERAPİ
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in başkanlığında gerçekleşen toplantı ‘İstikrar, Birlik, Uyum, Modernizasyon Temeli’ başlığı altında geçti. Ahi Evran Üniversitesi öğretim üyesi, siyaset bilimci Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Kazakistan’da en önemli anayasal kurumlardan olan Halklar Asamblesi’nin Büyük Kurultayı’na ülke dışından konuşmacı olarak katılan ilk davetlilerden biri oldu. Bu yılki kurultayın Türkiye, Rusya, Almanya ve Kırgızistan’dan davet edilen konuşmacılarla kapsamının genişletilmesi dikkat çekti. Kürşad Zorlu’nun Türkiye adına Kazakça olarak yaptığı konuşma Kazakistan’da büyük yankı uyandırdı. “Türkiye’de halihazırda 30 bin Kazak yaşadığını ancak aslında 80 milyon Kazak olduğunu” ifade etti. Kazakistan hakkında ilk makalesini 1999 yılında yazdığına işaret ederek “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk de zor koşullar altında büyük bir devlet inşa etti” dedi.
Nazarbayev’in kendi kararıyla görevini bırakması aslında yeni ve örnek bir liderlik modelinin inşası anlamına geliyor. Bu liderlikte fedakârlık ve risk arasındaki ince bir çizgi... Ama demokrasiye de katkı sağlayacak. Kendisinden sonra bir belirsizlik ve kaos olmaması için ülkedeki kadroları geleceğe hazırlıyor. Nazarbayev’in ‘Elbası’ yani ebedi lider unvanı ile bunu gerçekleştirmesi bu sürecin bir parçası sayılıyor.
Zorlu ayrıca, “Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in ‘Manevi Yenilenme’ makalesi sadece Kazak halkı için değil Türkiye halkı için geleceğe yol gösteren bir makaledir” dedikten sonra şu tespiti de aktardı:
“Nazarbayev, Türk dünyasının aksakalı, günümüzün Bilge Kağan’ıdır.”
Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesinde Nazarbayev’in üstlendiği role vurgu yapan Zorlu, Türk Dünyası çalışmalarında Nazarbayev’in tüm Türk halkları için büyük bir şans olduğunun altını çizdi. Prof.Dr. Kürşad Zorlu’nun 4 dilde yayınlanacak olan “Nazarbayev Liderliği” adlı kitabı 6 Temmuz’da Kazakistan’da tanıtılacak.
BİR BEYİN CERRAHI NE ÖĞRENDİĞİNİ BİLMEZ Mİ?
İNSANIN
Dolmabahçe ve Kastamonu Rotary kulüpleri tarafından İnebolu Türk Ocağı’nda gerçekleştirilen panelde, İnebolu’nun ulusal kurtuluştaki yeri ve önemi anlatıldı. Panelde emekli amiral Cem Gürdeniz, Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Aleksandr Sotniçenko, tarihçi Dr. Orhan Çekiç, eski milletvekili Kemal Anadol ve tarihçi Dr. Mehmet Perincek konuşmacı olarak yer aldılar.
Atatürk ve Lenin’in yazışmaları panele damgasını vurdu. Cem Gürdeniz, Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektubun önemine işaret ederken “Vurgulamam gerekir ki 26 Nisan mektubu bugünkü var oluşumuzun başlangıcını oluşturmaktadır. Sovyet Devrimi ile Türk Kurtuluş Savaşı, tarihin o safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşıydı. Atatürk ve Lenin, ya birlikte yok olacak ya da birlikte savaşacaklardı. Onlar birlikte savaştılar. Kurtuluş Savaşı cephane ve silahlarının pek çoğu Karadeniz üzerinden geldi. Atatürk ve Lenin dostluğu Türk-Sovyet jeopolitik işbirliği sonucunu doğurdu. Her iki devlet aynı anda yürüttükleri emperyalizm karşıtı savaşı başardılar” dedi.
Karadeniz’in Türkiye’nin mücadelesindeki önemine işaret eden Gürdeniz, “Bu deniz olmasaydı, İstiklal Savaşı olmazdı. İşgalcilerle işbirliği yapmış Osmanlı Donanması’nı terk eden toplam 233 denizci, Kurtuluş Savaşı’nın kaderini değiştirdi. O dönem bütün gemi, taka, kayık ve vasıtaları topladığınızda yalnızca 300 civarında bir envanter çıkıyor karşımıza... Hepsinin toplam taşıma kapasitesi sadece 7 bin 800 tondu. Buna karşılık Rusya’nın Batum, Tuapse ve Novoroskiysk limanları üzerinden İnebolu, Samsun ve Trabzon limanlarına ilk sevkıyat 1920’nin eylül ayında Tuapse’den Trabzon’a başladı. 1922 ağustosuna kadar toplam 300 bin ton silah malzemesi taşıdılar” diye konuştu. Mustafa Kemal’in 4 Ocak 1922 tarihinde Lenin’e yazdığı mektubun şu bölümü geleceğe ışık tutmalıdır diye de ekledi.
“Türkler ve Rusların tarihi yüzyıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle doldurduktan sonra bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şeklide uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmışlardır, hâlâ da bu inançtadırlar ya da öyle gözükmektedirler. Ancak iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgalarının yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu; son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir. Türkiye, Rusya’ya, Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır.”
(Bu konudaki yazılarımıza yerimizin imkânı ölçüsünde devam edeceğiz.)
ORTAYLI: ‘RUMELİ KÜLTÜRÜ OLMAZSA İNKİŞAF EDEMEYİZ’
RUMELİ
Muzda üretim öncülüğünü elinde tutan Alanya ile Anamur’a karşı mango ile üretim rekabetine başlayan Gazipaşa’yı dikkatle izlemek gerekiyor. Anamur Belediye Başkanı MHP’li Hidayet Kılınç, Gazipaşa Belediye Başkanı CHP’li Mehmet Ali Yılmaz ve Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel’le muz ve mango muhabbeti yaparken, Antalya’nın yeni belediye başkanı Muhittin Böcek’in Gazipaşa Tarım Fuarı’na gelmesi sürpriz oldu. Böcek, Altın Portakal Festivali’nin ‘ulusal’ olarak yeniden yapılacağını bildirdi. Gazeteciler, Böcek’e belediyenin borçlarını sordular. Ancak bir gün önce Ekspres gazetesinde bunun yanıtını şöyle vermişti:
“Büyükşehirin borçları tartışma konusu ama ben bir kez konuşacağım. Bir daha da borç konusunu hiç açmayacağım. Ama belediyenin geliri 50, gideri 150. Bunu herkes bilmeli.”
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, 31 Mart yerel seçimlerinde kendisine destek verenlere teşekkür ederek, bundan sonra ayırt etmeden herkese eşit hizmet edeceklerini belirtti. “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının verildiği tarih 21 Ekim 1922 Gazipaşa adının verildiği gün. Önemli bir ilçemizde olmaktan, aranızda olmaktan gurur duydum. Bundan sonra Gazipaşa’da hem turizm hem tarım anlamında yapmamız gereken ne varsa onları yapmaya çalışacağız.” dedi.
Kaymakam Ali Sakar da tarım sektörünün ilçenin ve ülkenin en önemli sektörlerinden biri olduğuna işaret ederek, “2018 yılı verilerine göre ilçemizde 582 bin 142 ton tarımsal üretim yapılmıştır ve bu üretimden dolayı ilçe ekonomimize 1 milyarın üzerinde ekonomik bir katkı sağlamıştır. Makine ve ekipmanından su ürünlerine kadar her alanda tarımsal desteklemelerimiz İlçe tarım müdürlüğü vasıtasıyla devam etmektedir” diye konuştu.
GAZİPAŞA TARIM FUARI
Gazipaşa Tarım Kültür Turizm Eğitim ve Yardımlaşma Derneği tarafından kaymakamlık ve belediyenin desteğiyle düzenlenen Tarım Fuarı’nın açılışı Gazipaşa Fuar Alanı’nda yapıldı. Açılışa Kaymakam Ali Sakar, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Gazipaşa Belediye Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, Gazipaşa Tarım Kültür Turizm Eğitim ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Hüsnü Doğan, kamu kurum görevlileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Dernek Başkanı Hüsnü Doğan, “Fuarımızı bu yıl tohum dalında 7, fide dalında 3, meyve fidanları dalında 5, gübreci dalında 4, organik tarım dalında 4, egzotik ürünler dalında 2, tarım alet- makine dalında 3, otomotiv dalında 4, gıda ve besin dalında 27, plastik dalında 3, kamu kurum ve kuruluşları olarak 7 firma, Gazipaşa’nın etnografik değerleri dalında 1 firma, dernekler 3, 5 eğitim kurumu 5 ve 1 bankamız katıldı. Toplamda 79 firma fuarımız katılmıştır. Tüm katılımcı firmalara teşekkür ederim” dedi.
Narenciyeden sonra tropikal meyve yatırımlarıyla bir numaraya yükselmiş. Her yıl milyonlarca dolar ödeyen Türkiye’nin bu alanda ihracatçı konuma geçmesi için kentin tarım yatırımları da öne çıkmaya başlamış. En önemlisi de Gazipaşa çiftçisi mango ile tanışıyor artık. Bu projenin fikir babası Mustafa Ezici, mango meyve ve fidancılık AR-GE çalışmalarına 7 yıl önce başladıklarını söylüyor. ‘12. Gazipaşa Tarım Fuarı’nda bir ilk yaşandı, 2 milyon mango fidanı satışa sunuldu.
Tropikal bir bitki olmasına rağmen sub-tropikal iklime sahip İspanya’nın Malaga-Granada sahil hattında yetişen mangonun, Türkiye’de de aynı enlemde bulunan Datça yarımadasından Hatay’ın kuzeyine kadar olan bölgede yetişebileceği bildiriliyor. Ezici, önümüzdeki dönemde hem üreticilere mango fidanı satacaklarını hem de mango yetiştireceklerini söylüyor. Projeyi ortakları orman mühendisi Veli Çelik ve İlhan Alçar ile birlikte hazırladıklarını anlatan Ezici, üretiminin artmasıyla Türk üreticilerinin gelirlerini katlayacağını, Türkiye’nin de çok hızlı bir şekilde en önemli mango ihracatçısı ülkelerden biri konumuna geleceğini belirtti.
Türkiye’deki mango hasat zamanı, hasadın kuzey yarımküreden güney yarımküreye geçiş dönemine ve mangonun az bulunduğu ağustos-ekim aylarına rastlaması da ihracat açısından önemli bir avantaj sunuyor.
YENİ KİTAPLAR
Latife Tekin ‘Aşk İşaretleri’ (Can), Pelin Batu ‘Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar’ (İnkılap), Umur Bugay ‘Karılar ve Kocalar’(İnkılap), Junko Takahashi ‘Japonların 100 Yıl Yaşama Sırrı’ (Doğan Novus), İskender Pala ‘Kalp’ (Turkuvaz)
Ayşe Özgener ‘Sonra Konuşuruz’ (Doğan Novus), Emre Gör ‘Abdülhamid Döneminde İstihbarat’ (Kitap Yayınevi), Serdar Tuncer ‘Hiçbir Zaman Hiçbir Şey’ (Profil), Süleyman Kurt ‘Hatırlasana’ (Hayykitap), Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ‘Tıptan Uzak Sağlıklı Hayat’ (Hayykitap), Ahmet Büke ‘Neşeli Günler’ (Günışığı), Dilara Büyük ‘Kar Tanesi’ (Müptela)
Bilgin Çelik ‘Balkan İttifakı ve Osmanlı Diplomasisi’ (Bilgi Üniversitesi), Bülent Ayyıldız ‘Gölgesiz Matiz’ (İthaki)
Ahmet Nezihi Turan
Bu ilk önce iktidarın vazifesidir. Tabii ki muhalefet de işlevini layıkıyla yerine getirmeli, bundan kaynaklanan tepkileri de göğüsleme kapasitesini yükseltmelidir. Ama bu demek değildir ki şiddete maruz kalsın.
Bu kurgu bin yıllardır süregelen siyaset düşüncesine de aykırılık oluşturur. Ama ne hoş aykırılıktır bu!
Bu nedenle muhalefete gözümüz gibi bakmalı, onu yaşatmalıyız. Bu ilk önce iktidarın vazifesidir. Sayın Kılıçdaroğlu’na hepimiz geçmiş olsun dileklerimizi iletmeliyiz. Değil bir siyasinin, hiçbir insanın ve hayvanın şiddete maruz kalmamasını, aksi durumda devlet gücünden önce toplumsal ahlakın, İbn Haldun’cu anlamda asabiyenin, Durkheim’cı anlamda toplum şuurun buna izin vermeyecek derecede derinleşmesini ve genişlemesini temenni ediyoruz. Serdar TAŞÇI
23 NİSAN 1920’DE OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE BERABERLİĞİMİZİ BOZAMAYACAKLAR. UNUTMAYINIZ. ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞİMİZDİR!
MECLİS-İ MEBUSAN BİNASI ‘MİSAK-I MİLLİ MÜZESİ’ OLSUN
28 Ocak 1920’de ülkemizin kuruluş beyannamesi olan Misakı-Milli’nin imzalandığı, 17 Şubat 1920’de ise kürsüsünden tüm dünyaya ilan edildiği Kabataş’taki Meclis-i Mebusan binası ‘Misak-ı Millî Müzesi’ olsun. Tarihini kaybeden millet hafızasını da kaybeder.
(www.change.org’da imza kampanyası başlatıldı)