Bu katılımcılar arasında önemli sayıda genç ve kadın da vardı. Kısa sohbetler yaptık çoğuyla,“Kötü giden bir şey yok” diyorlar. Her şeyi ciddiye alıyorlar, motive olmuşlar. Cinsiyet ve gençlik kotalarının artırılması partiye kazanç sağlayacaktır. Hele bunun kademeli ve belli bir hazırlık sonucunda ortaya çıkacak olması kadın ve gençlerin söz sahibi olmasının önünü açacaktır.
’ŞAHA KALKMA’
Partinin ‘adam olma’ beklentisi herkesi ateşlemiş durumda. Konuşmaların bir kısmında eleştiri olsa bile partinin ‘bütünlüğü, kucaklayıcılığı’ gözardı edilmedi. Sorumlu davranılması çok önemliydi. Bu sorumluluk duygusuyla öneri yapmayı da ihmal etmediler. Birlik ve beraberlik duygusu ön plandaydı. Geçen tüzük maddelerinde içlerine sinmeyen maddeler olsa bile -ileride düzeltme umuduyla- birliği bozmadılar. Bu müzakereler, Türkiye’de eşi benzeri az olan ve örnek alınması gereken müzakereler oldu. Bu uygar müzakere ortamı CHP’ye çok şey kazandırmış gibi görünüyor. İstanbul Kadıköy’den bir delege grubu, bizim ‘sıkıştırıcı’ sorularımız karşısında “Bu tüzük değişikliğiyle bu parti şahlanır, ayağa kalkar “şeklinde konuşsalar da demokratik maddelerin gelmesi gerektiğine samimi olarak inananlar da var.
İKTİDAR BEKLENTİSİ
Dikkat çekici vurgulamaya göre; herkes iktidar beklentisini koruyor. Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu yoktu. Söz verildiği halde önceki akşama kadar Kılıçdaroğlu’na kurultay taslağının kopyası verilmemişti. Bu burukluğa yol açmış. Bir otelin bahçesinde, kırgınlık bu noktada odaklanıyordu. Bir delege “Dileriz sıcak hava soğuğa dönüşmez” dedi. Uzun süredir görüşmediğimiz eski il başkanı ve milletvekili Berhan Şimşek’e birçok partili “Geçmiş olsun” diyordu. Biz ne olduğunu baştan anlamadık. 1.5 ay önce Edremit’te bir ifade verme işlemine gitmediği gerekçesiyle bir otelde gözaltına alınmış: “Bunu gazetede okuyan dostlarımız geçmiş olsun diye telefon ettiler.”
Ama ne yazık ki partiden hiçbir telefon gelmemiş. Şimşek’in alındığını anladık. Aralarından biri “Partide ruh kalmadı” demez mi!
Anlaşılan ‘yeni yapılanma bütünlüğü sağlansın’ isteniyor. Bazı delegeler bu lafı biraz ağır buldu. Bir partili, “Ben bu görüşü destekliyorum” dedi.
Baktım aralarında Alevi partililer de var. CHP-Alevi ilişkileri konusunda laf edenler ile
Grup ve kişiler tüzük konusunda hala çalışmalarını sürdürüyor. Evet, tüzükte öncelikler ne olmalıdır?
Siyasal İletişimci Erdal Tekin; “Tüzüğün 3 temel ilkesi nedir?” diye sorarak diyor ki:
“CHP’nin demokratikleşmesi demek, Türkiye’nin demokratikleşmesi demektir.
Partinin yapacağı Tüzük Kurultayından demokratik bir tüzüğün çıkması büyük bir beklentidir.”
Peki nasıl bir tüzük ve öncelikleri neler olmalıdır?
“Öncelikle üç temel esas üzerinden gidilmelidir.
-Zamanı anlamak ve iyi okumak.
-Temel değerler ve kollektif siyaset.
Kurultayın ilk gününde tüzük değişiklikleri görüşülerek karara bağlanacak. 7-8 Eylül’de de program geliştirme çalışmaları kapsamında yuvarlak masa çalışmaları yapılacak.
CHP TARİHİ SERGİSİ
CHP’nin kuruluş yıldönümü olan 9 Eylül’de ise Pembe Köşk’te ‘CHP Tarihi Sergisi’nin açılışı yapılacak. Aynı gün akşam genel merkez önünde sanatçı Şevval Sam konser verecek.
REFORM NİTELİĞİNDE TÜZÜK ÇIKIŞI
Tüzük Kurultayı için birçok kurum ve kişi çalışmalar yaptı. Belediye başkanlarından Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, “Kurultay delegeliğinde PM’de kadın kolları ve gençlik kolları başkanının oy hakkı olsun. En çok tartışılan konular arasında hakim denetiminde ön seçim, 3 dönem sınırı, güçlendirilmiş parlamenter sistemin tüzüğe eklenmesi yer aldı. Bir karşı çıkış değil. Parti içinde herhangi bir grupla ortak hareket değil. CHP’den yanayız. Türkiye’den yanayız” dedi ve şunları ekledi:
“PM üye sayısı 60’tan 100’e çıkarılmalı. MYK üyeleri 2/3’si uzmanlık alanlarına göre PM’de oylama ile seçilmeli. Adayların belirlenmesinde genel merkez kontenjanı yüzde 3 olmalı. Temel prensip adayların ön seçim ile belirlenmesi tüzükte açık şekilde yer almalı.”
GÜNÜN SÖZÜ
“
Dikkat ederseniz, ‘oturum’ vermek için ‘vatandaşlık’ değil. Zira hiçbir ciddi devlet, bir süre oturtmadığı kişiye peşinen vatandaşlık vermez. Yunanistan bile...
Finlandiya, yabancılara mülk satışını tamamen yasaklıyor.
Türkiye’de inşaat lobisi her gün bir gazetede “Yabancılara konut satışları düştü” diye ağlıyor. Ussal ŞAHBAZ
(Yüksek profilli yerlerde Atina gibi 500 idi, onu 800’e çıkarıyor. Diğer yerlerde de 250’den 400’e çıkarıyor.)
* Hem Atina’da hem Malta’da yaşadım; en az 5 yıl yaşamadan kalıcı oturum izni alamıyorsun. 5 yıldan sonra da belli bir seviye dil bilmen gerekiyor. Dil kültür sınavı gibi bir şeye giriyorsun. Vatandaşlık evlilikle ancak.
M. BERRAKYÜZ
* Hiçbir ülke otursa bile hemen vermiyor, oturum izni sonrası ‘sınırsız oturum’ izni verilir, sonra da vatandaşlık başvuru hakkı gelir, dil ve kültürü sınavlarını da geçmelisiniz. Eğer o ülkede oturuyorsanız en az 8-10 yıl sonra belki. Kerim HAVRANOĞLU
Saraybosna’nın eski büyükelçisi, merhum Şükrü Tufan’a, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından ‘Üstün Hizmet Ödülü’ verildi. Fidan yakından tanıdığı anlaşılan Tufan’ın eşi Zişan ve oğlu Büyükelçi Korkut Tufan’a ödüllerini sunarken, törene Tufan’ın meslektaşları, Galatasaraylı ve Mülkiyeli arkadaşları katıldı. Batı Trakyalı olan eşimin dayısı olması nedeniyle biz de törene katılanlar arasındaydık. Törende Saraybosna’dan gelen eski dostları ve Saraybosna’nın Ankara Büyükelçisi’nin de Şükrü Tufan’ı övmeleri dikkat çekti.
Dışişleri Bakanlığı Fatin Rüştü Zorlu Salonu’nda yapılan törende Şükrü Tufan’a verilen madalyayı oğlu Büyükelçi Korkut Tufan teslim aldı. Bakan Fidan, Saraybosna’da bulunan Zişan Tufan’a da ayrı bir plaket verdi.
Bosna Hersek, Fas ve Arjantin’de Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak görev yapan Şükrü Tufan, 30 Nisan 2024 tarihinde hayatını kaybetmişti. Bakan Fidan, törende emekli Büyükelçi Şükrü Tufan’ı anarken şunları kaydetti:
“Bu anlamlı tören sadece Büyükelçimizin mesleki hizmetlerini onurlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda zor savaş döneminin çetin koşullarında ülkemizin milli menfaatlerini güçlü şekilde savunan bir diplomatımızın, Bosna-Hersek’le ilişkilerimizde mirasına sahip çıkışımızı da teyit ediyor. Saraybosna’daki ilk Türk Büyükelçisi olarak 1993-1996 yılları arasında görev yaptığı Bosna-Hersek devleti ve halkı açısından Şükrü Tufan sadece üstün niteliklere sahip bir Hariciyeci olmamıştır. Cesaretiyle, kararlılığıyla ve savaş döneminde Bosna-Hersek’e katkılarıyla sevgi ve saygı duyulan bir dost da olmuştur. Bosna-Hersek’teki görevini, 40 yıllık meslek hayatının en anlamlı üç yılı olarak nitelendiren merhum Büyükelçi Tufan, Bosna-Hersek’in yaşadığı acılı dönemin bizzat şahitliğini yapmış, bu zor dönemde başından sonuna kadar Bosna-Hersek halkıyla beraber olmuş, onlara moral vermiştir. Büyükelçi Tufan, Saraybosna’nın bombalarla sarsıldığı, barış umutlarının neredeyse tükendiği günlerde ülkemizin ve milletimizin her şart ve durumda Bosna’nın yanında kararlı duruşunu temsil etmiştir. Onun diplomasi anlayışı sadece resmi temaslarla sınırlı kalmamış, sokaktaki insanın derdine derman olmayı, onların umutlarını yeşertmeyi de amaç edinmiştir. Büyükelçi Tufan, Bosna-Hersek’te görev yaptığı süre boyunca ülkemizin sadece bir müttefik değil aynı zamanda bir kardeş millet olduğunu da göstermiştir. Balkan halklarının gönlünde Türkiye’nin adını bir kez daha altın harflerle yazdırmıştır. Şükrü Tufan’ın Saraybosna’da sergilediği kararlı ve yılmaz duruş, bugün halen Bosna-Hersek’teki izimiz olarak yaşamaktadır.
TÜRK DİPLOMATININ CESARETİ
Büyükelçi Tufan görev yaptığı ilk dönemde hayati tehlike bulunmasına rağmen eşi Zişan Hanımefendi’yle birlikte Saraybosna sokaklarında gezmekten ve kuşatma altında yaşayan halkın sıkıntılarını paylaşmaktan çekinmemiştir. Başçarşı’da eşiyle el ele gezerek, esnafla kahvesini içerek bir umut sembolü olmuştur. Ayrıca, Boşnak kardeşlerine yardım etmek için Türkiye’den ülkeye gelen tüm kurum ve kuruluşlarımıza cansiperane şekilde destek olmuştur.
Savaş döneminde verdiği, az önce izlediğimiz röportajında ne şahsının ne de mesai arkadaşlarının savaş koşulları altında çalışmaktan korktuğunu ifade eden Tufan, korkuyu cesaretin kardeşi olarak tanımlayarak Türk diplomatının cesaretini ve yılmaz asil duruşunu tüm dünyaya göstermiştir. Merhum Tufan’ın bu sözleri, bugün Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda dünyanın dört bir yanında, her türlü zorlu koşullarda çalışan Türk diplomatları için bir ilham ve gurur kaynağı olmaktadır.
Bu ödül sadece bir nişan değil aynı zamanda rahmetli Büyükelçimizin göstermiş olduğu kararlılık, cesaret, adanmışlık ve insan sevgisinin bir sembolüdür. Büyükelçi
“Dünya Barış Günü veya Uluslararası Barış Günü (İngilizce: International Day of Peace), her yıl 21 Eylül tarihinde kutlanan uluslararası bir bayram.
BM Genel Kurulu, 1981’deki 57’nci birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü ‘Uluslararası Barış Günü’ ilan etmiştir. Yıllar sonra Genel Kurul’un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül’ü Barış Günü olarak kabul edilmiştir.
BM, Barış Günü’nde, dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlenmeyi amaçlıyor.
Her 21 Eylül’de, BM Merkezi’ndeki ‘Barış Çanı’ çalınıyor. Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi. Çanın üzerine, ‘Çok Yaşa Mutlak Barış’ yazısı kazındı.
Eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak ilan etmiştir.”
Esas Dünya Barış günü, 2001 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca belirlenen 21 Eylül’dür. Yani Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 1931 de dile getirdiği ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ kavramı ancak anlaşılmış ve 70 yıl sonra dünyaca kabul edilmiştir. Keşke ABD emperyalizmi olmasa ve her gün barış günü olsa da boş yere kanlarımız akmasa. Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
GÜNÜN SÖZÜ
“Din adına ‘
Sümer, yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Evimiz bildiğimiz ve üstünde yaşamaktan asla vazgeçmeyeceğimiz Türkiye’mizde, çiftçi, üretici, kiracı ve emekli, gerçekten çok zor durumdadır. Üreticiler ortamlarda kendilerini yalnız, sahipsiz, güçsüz, çaresiz görmemeli. Her biri birkaç milyon insana ulaşan bu kesimlerin, yaşadıkları, ürettikleri ve tükettikleri alanlarda tüzel kişilikli yapılarda birlik içinde olmaları halinde, üretici, ara hizmetlerde olanlar ve tüketiciler arasındaki sorunları çözmekte zorlanmayacaklardır.”
AKIL VE VİCDAN
“İlk sıradaki insan hakkı, canlı hakkı olan yaşama, beslenme ve barınma hakkının ürünlerini yetiştiren, kanımca kutsal üreticilik yapan çiftçilere, siyasal ve inanç farklılıklarını ölçü almadan, birbirlerine saygı duyarak ve hoşgörü göstererek kooperatif veya eşit sermayeli şirketlerde iletişim, işbirliği ve güç birliği yapmalarını öneriyorum. Çiftçiler, bu yapılarda birleştirecekleri güçlerine dayanarak tüketiciye giden yoldaki kişi ve kuruluşları insana yakışan bir ekonomi dünyası için yönlendirebilecekler, akıl ve vicdanlıların etkili olduğu mutlu, endişesiz ve umut dolu ortamları sağlayabileceklerdir.
Sahipli veya güçlü olmak için çiftçiler önce kendilerine, sonra birbirlerine güvenmeli, yasalara ve haklara uygun olarak birleşmelidir.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Asalet boyda değil soyda, incelik belde değil dilde, güzellik yüzde değil yürekte olur.” Mevlânâ
KARPUZU TOKATLA VE SESİNİ DİNLE
TATLIYI NASIL BULACAĞIZ
11 kategoriye göre seçilen liderler sıralamasında 31 puanla Atamız birinci olurken, Mao Zedung ve Franklin Roosevelt 30 puanla ikinci olmuşlardır. Dünyayı karıştıran Bush ise 15 puan almış. Onun dünyanın da kabul ettiği liderliğini ve önderliğini, ne yazık ki bizler hâlâ algılayamadık ve kabullenemedik.
Güzel ülkemizin doğasında da onun görüntüsü var. Her yıl, 15 Haziran ve 15 Temmuz tarihleri arasında Ardahan’ın Damal ilçesinde, Karadağ eteklerine güneşin yansımasıyla saat 17.32’de oluşmaya başlayan görüntü, saat 17.50 sıralarında Atatürk siluetini ortaya çıkartıyor. Yani büyük liderimizin resmi doğamızda var ve onu kimse, ne gönlümüzden, ne de doğamızdan silemeyecektir. Ne yazık ki son günlerde birçok hain, onun heykelini ve resmini yok etmek için eylemler yapıyor. Hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacaksın hem de bu ülkeyi kuran ve bizlere emanet eden liderimize karşı saygısızlık yapacaksın. Vatandaşlığımıza yakışmayan bu eylemleri kınıyorum.
Yüce önderimiz, Sakarya meydan savaşında “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz” diyerek ülkemizin her yerinde savunma yapılması gereğini vurgulamıştır. Bu savunma taktiği dünya harp sistemine yeni bir anlayış getirmiştir. Bu savunma taktiği ile hareket eden ordumuz, hem savunmasını ve hem de büyük taarruz için gereken hazırlıklarını yapmıştır.
Bir yıl sonra Mustafa Kemal’in yönetiminde 26 Ağustos 1922 de Afyon Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos da Dumlupınar Meydan Muharebesi zaferi ile sonlanmıştır. Bu zaferden sonra da İngiliz piyonu Yunan ordusu 9 Eylülde, İzmir’de denize dökülmüştür. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve bizlere emanet edilmiştir.
Ulusal bağımsızlıkları için tüm dünya ülkelerince örnek alınan bu süreçte, yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ile onun emrinde, güzel ülkemizin kurulması için kanlarını ve canlarını veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, hasretle anarken, şükranlarımızı sunuyoruz.
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
TÜSES’TEN CHP TÜZÜK KURULTAYI’NA ÖNERİLER: YÖNETME VE ÖRGÜTLENME MODELİNDE DEĞİŞİM ŞART
C