“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”
Prof. Dr. Mehmet Ali Körpınar, İstanbul’un kurtuluş gününü anlatıyor: “24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra, 23 Ağustos 1923’ten itibaren İtilaf Kuvvetleri İstanbul’dan ayrılmaya başladı. Son İtilaf birliği ise 4 Ekim 1923 günü Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamlayarak şehri terk etti. 6 Ekim 1923’te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girdi ve işgal resmen sonlandı. İşgal, 4 yıl 10 ay 23 gün sürdü.
Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ve onunla birlikte İngiliz, Yunan, Fransız ve İtalyan kuvvetlerine karşı mücadele eden, hayatlarını veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, sevgi ve saygı ile anıyoruz.
6 Ekim, İstanbul’un kurtuluş günü olarak belirlendi ve yıllardır kutlanmaya başlandı. Emperyalist ülkelerin Osmanlı’ya uyguladığı ekonomik ve askeri politikalar ile onu aciz bırakarak ne kadar vahşi ve gaddarca yaptığı işgali unutmamak ve de unutturmamak gerekir. Bunun için de umarım her yıl, bu günü kutlamaya devam ederiz.”
GÜNÜN SÖZÜ
“21. yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştiremeyenler ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır.”
Alwin Toffler
46 YILLIK AVUKATTAN GENÇLERE ÖNERİLER
Bir devlet en büyük kentini fethettiği için bayram yapıp cümle âleme “Burası bizim değildi, ama işgal ettik” der mi?.. Kafayı sanırım o günlerde yemeye başlamıştık...
‘Tarih Baba’ diyor ki: “Türkler Anadolu’ya bin yıl önce Orta Asya’dan göçle geldiler... Malazgirt Meydan Savaşı...”
Peki, biz geldiğimiz zaman Anadolu boş muydu?
Daha önceki tarihsel öyküleri bir yana bırakalım ama 1. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Anadolu’yu paylaşmak için nasıl biz bize boğuştuk?
Türkler Anadolu’yu Hıristiyan emperyalizmine ikram mı edecekti?
Hesaplaşma kanlı oldu...
İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunu değil fethini kutlayan kafa, işi buralara kadar sürükledi...
İşte o zaman emperyalizme karşı savaşla kurulmuş laik ve bağımsız
Bu konudaki önergeyi bizzat Tunç Soyer gündeme soktu. Soyer’in bu derneği daha önceden de ziyaret ettiği bildirildi. “Sanki meclisin iradesi Tunç Soyer’de mi” sorusu ortaya atıldı. Ne yazık ki protokol daha mecliste imzalanmadan önce Soyer’e ‘teşekkür’ metni yayınlanması dikkat çekti.
Tartışılan soru şuydu: “Bu parti siyaseti açısından ne kadar doğrudur? CHP’nin politikaları şehirlere göre mi değişiyor? İstanbul, İzmir ve Ankara’da başka CHP mi vardır?”
Bu arada CHP Buca/büyükşehir meclis üyesi avukat Taner Kazanoğlu’nun ismi ortaya çıktı. Silivri’deki duruşmalardan tanıdığımız, Bakırköy’den sonra Buca’dan aday gösterilen Kazanoğlu’nun itirazı ile ilgili olarak “bu tip derneklere resmi olarak destek verilmesini doğru bulmadığını” söylemesi AKP’liler tarafından gündeme taşındı. Kazanoğlu, ret vereceğini açıkladı. Konunun AKP’liler ve başka bazı CHP’liler tarafından da istismar edilmek istenmesi dikkat çekti.
Örgütte kriz çıktı. Bunun üzerine bir formül bulundu. Kazanoğlu, konunun görüşüldüğü gün toplantıya katılmadı ve önerge meclisten oybirliği ile geçti. Tartışmalar sırasında, İBB ile Hatuniye İlim Yayma ve İsrafı Önleme Derneği arasında imzalanacak protokolden, ‘ayni ve maddi destek verilmesi’ ibaresinin kaldırılmasına karşılık ille de ‘destek’ ibaresine yer verilmesi, bu kez “Desteğin açılımı ne?” sorularını gündeme getirirdi. Derneğin kamu yararı statüsünde değil de klasik bir cami derneği olması da tartışmaların önünü açtı. Bazı CHP’liler de “İzmir’de böyle oluyorsa AKP döneminde TÜRGEV ve Ensar’a yapılan yardımlara karşı çıkılmasını nasıl izah edilecek?” diye konuştular. Peki AKP’ye şirin gözükmek neyin nesidir?
Demek ki herkesin yandaşı kendisinedir.
GÜNÜN SÖZÜ
MEDENİ KANUN 94. YAŞINDA
Anadol diyor ki:
“Demokrasilerde önemli kurallardan biri, hesap sorulabilirlik ve hesap verilebilirliktir. Bu kural parti içi demokrasinin de olmazsa olmazıdır. Adaylar önseçimle belirlenirse sorumlular delege veya üyelerdir.
Merkez yoklaması ile belirlenmişse sorumluluk parti genel merkezindedir. Yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir. Üsküdar CHP Belediye Meclisi listesini yaparak yetkisini kullanan CHP merkez üyeleri son istifalardan sonra CHP seçmenine ve örgütüne hesap vermek zorundadırlar. Merakla yanıt bekliyoruz!”
KUTLANACAK GAZETECİ
Partisinden kapı dışarı edilen Melih Gökçek’in herkese saldırgan tutumuna en güzel cevabı internet sitesi Super Haber’in sahibi Cengiz Er verdi ya...
Cengiz Er’in unutulmayacak sözü şöyle:
“Bu adamın kime çalıştığını artık çözmemiz lazım. Bu tür bayağı paylaşımlara karşı mahalle medyasının yaptığı gibi susmak değil, karşı durmalıyız. KORKMAYINIZ.”
Medyaya da ders veriyor
Türkiye’nin Karadeniz’de (Zonguldak) 320 milyar metreküp doğalgaz bulduğunu açıklarken “Biraz da havaya girilmiştir” diyor ve ekliyor: “Politikacılar 2-3 ay içerisinde bu gazın nakde dönüşeceğine inanıyorlardı. Sanırım hevesleri boşa gitti!”
“Petrol ve doğalgaz nedir” sorusunu yanıtlıyor Aslan Özmen:
“Ham petrol deniz planktonlarının 100 derecede ve 100 atmosfer basıncı altında kalmasıyla 1 milyon yıl, doğalgaz ise yine deniz planktonlarının 160 derece ve 100 barda 1 milyon yıl kalmasıyla oluşur. Bu işin esası petrol hidrokarbonlarını bulmaktır. Latince’de petroil, kaya yağı demektir. Petrol çıkaran ünlü devletlerden Suudi Arabistan, İran, Irak’ta doğalgaz çıkmaz. Çıkan petrol ayrıştırılırken yüzde 5-10 yabancı maddeler (su gibi) çıkar.
Doğalgaz, petrolün içinde yağla ‘bileşik’ bulunur ve ülkelerde petrol ayrıştırılırken yan ürün olarak çıkar.
Doğalgaz son 30 yılda termik santrallarda yakmak için ve konutlarda ısınmak için ‘popüler’ bir enerji olmuştur.
Dünyanın doğalgaz üreticileri yıllık bazda rezervleri büyük üreticiler; Rusya 35 trilyon metreküp, İran 33 trilyon metreküp, Katar 24 trilyon metreküp, Türkmenistan 19 trilyon, ABD trilyon 8 metreküp, Birleşik Arap Emirlikleri 6 trilyon metreküp... Bize ‘akran’ devletlerde ise Mısır 2.2 trilyon metreküp, Özbekistan 1.5 trilyon metreküp, Pakistan 560 milyar metreküp, Ukrayna 260 milyar metreküp, Hollanda 161 milyar metreküptür. Türkiye ise 323 milyar metreküp... Kendimizi bu rakamlarla mukayese etmeliyiz.
BİZ ÖNCE PETROLCÜYÜZ
Doğalgaz bir de proses hammaddesi olarak, gübre, petrokimya ürünlerinin hammaddesi olarak kullanılır. Geçmiş yıllara bakarsak, Türkiye
Bilgisayarsızlık tablosu hiç hoş değil, bu durumun faturası ağır olur. Kadıköy’den bir bilgisayar tamircisi aradı, “Yalçın Bey, bilgisayarlar karaborsa oldu” diye haykırdı.
Bu sıkıntıyı bir bilgisayar satıcısı anlatamaz.
Gaziantep’ten 12 yıl önce gelmiş, yaşamı yenisiyle eskisiyle hep bilgisayarlarla geçmiş.
“Çocuklar hem bilgisayar alamıyor, hem de eğitim yapamıyor. Arayan arayana...” diyor.
Bilgisayar da piyasadan çekilmiş, yani mal bulunmuyor, bir de bunun parçalarını düşünün.
“İkinci el bilgisayar 1500 lira olmuş, 1000 liralık tablet de 2 bin lira... Bazı bilgisayarları 1500 liraya bulmak mümkün değil.”
Olağanüstü bir durum yaşandığını, herkesin duyarlı olması gerektiğini söylüyor genç tamirci:
“Yardımsever ve şefkat sahibi kişiler, ihtiyaç dışı kalan bilgisayarlarını gençlere ve okul müdürlerine teslim etmelidir.”
Emir, “Maliye şu anda Ankara’da firmalarla pazarlığa oturdu. Tıbbi cihaz borçlarında yüzde 60 feragat istemişlerdi, şimdi de ilaçta yüzde 20 feragat istiyorlar” dedi.
Büyükelçinin ABD’li ilaç firmalarının Türkiye’ye ilaç satışını durdurabileceği açıklamasını hatırlatan CHP’li Emir, şunları söyledi:
“Üniversite ve kamu hastanelerinin tıbbi cihaz ve ilaçta piyasaya olan borcu büyükelçi Satterfield’in dediği gibi 2.3 milyar dolara ulaştı, yani bugünkü kurla 18 milyar TL’ye yaklaştı. Borcun yüzde 60’ı ilaç depolarına, yüzde 40’ı da tıbbi cihaz ve medikal firmalarına yönelik. Neden pazarlık yapıyorlar? Çünkü borçların ödenmesi için yüzde 20 feragat istiyorlar. Üstelik bu durum Türkiye’nin yurtdışında da yatırım itibarını her geçen gün daha da zedeliyor. Tüm dünya da şu anda büyükelçinin Türkiye’ye yönelik uyarısını konuşuyor.”
YA İLAÇ ALAMAZSAK
Emir’in şu sözü ilginç: “Hastaneler yakında eldiven ve gazlı bez dahi alamayacak hale gelecek diye uyarmıştık, şimdi de Türkiye ilaç alamaz hale gelecek diye uyarıyoruz.”
Bakalım büyükelçiye ne cevap verilecek?
GÜNÜN SÖZÜ
1- Kılık kıyafet: Değişiklik getiren yasanın 49. maddesine göre “Avukatlara, cübbe dışında, staj dönemi de dahil olmak üzere, mesleğin icrası kapsamında kılık-kıyafetle ilgili herhangi bir zorunluluk getirilemez”. Başörtüsü ve türban esasen kürsüde ve mahkeme salonlarında kullanılıyordu ama bu maddeye göre, artık ‘bir tarikat giysisi, fes, sarık, külah’ takarak da duruşma salonuna girilebilecektir.
2- ‘Türk’ sözcüğü: Sırada, demokratik kitle örgütleri ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının adının başında yer alan ‘Türk-Türkiye’ sözcüğünün kaldırılması yer alıyor.
3- Çoklu baro nerede: Çoklu baro, 5 binden fazla avukat bulunan illerde kuruluyor. Türkiye’de bu şekilde yalnız 3 il var: Ankara, İstanbul ve İzmir. Bu iller düşünüş ve eylem olarak en demokratik, bağımsız ve muhalif yapıya sahip olan yerler olduğu için baroları bölünmek isteniyor.
4- Kaç baro olacak: Bu hesaba göre –henüz kurulamamış olsa bile- İstanbul’da 23, Ankara’da 8 ve İzmir’de 5 baro kurulabilecektir. Bu mesleki örgütlenmeyi, düzeni bozacaktır. Eğer hukukçu sayısına göre baro sayısı artacaksa hâkim ve savcı sayısına göre de yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulu, yeni HSK’lar kurulmalıdır.
5- Avukat sayıları: İstanbul’un 46 bin 052, Ankara’nın 17 bin 598, İzmir’in de 9 bin 612 avukat üyesi bulunmasına rağmen delege sayısı ve üst organ seçimlerinde, bünyesinde 350 bin 400 avukat bulunan il baroları ile aynı duruma getirilmektedir.
6- Delege sayıları: İstanbul’un delege sayısı 138’den 13’e, Ankara’nın 53’ten 7’ye, İzmir’in 16’dan 5’e düşürülüyor. Böylece bu baroların bünyelerinde çok fazla sayıda avukat bulundurmalarına rağmen barolar birliği başkan ve yönetimini seçmekteki etkinlikleri yok ediliyor.
7- Mukayeseli tablo: Bir başka hesaba göre baroda kayıtlı avukat sayısına göre, Tunceli’de her 10 avukat, Kilis’te her 22 avukat bir delege seçecek iken, İstanbul’da 3 bin 542 avukata bir delege ve Ankara’da her 2 bin 514 avukata ancak bir delege düşecektir.
8-