CHP Antalya milletvekili Çetin Osman Budak’ın, ‘Blockchain teknolojisi’ne ilişkin daha önce verdiği bir önergeyi hatırladık. Budak bu önergeyi 27 Aralık 2019 tarihinde sunarak Meclis araştırması istemişti. Önergesinde şöyle diyordu:
Türkiye’nin Blockchain teknolojisinde riskleri görüp fırsatları yakalaması için proaktif bir tutum alması gerekir. Bu teknolojinin popüler yansıması olan kripto paralar, buzdağının görünen yüzüdür. Blokzincir teknolojisi dünyanın geleceğini şekillendirmeye doğru gidiyor. Bu yeni paradigma karşısında ülkemiz bu alanda geleceğe dönük kapsamlı çalışmalar yapmalı ve güçlü adımlar atmalıdır.
Kripto paralar, Blokzincirin bütünü dikkate alındığında popüler bir ayrıntıdan ibarettir. Şu anda bile bankacılık ve e-ticaret işlemlerine giren bu teknoloji; tapu devirleri, ödeme sistemleri, değerli taşlar, telif hakları, e-devlet sistemleri, sağlık hizmetleri, gümrükleme, e-oylama, yerel ve genel seçimler, deniz lojistiği dahil birçok alanda yeni bir güvenlik altyapısı oluşturma potansiyeline sahiptir.
Budak’a önergesini sorduk. Blockchain’deki kripto para miktarının, 19 ülke dışındaki tüm dünya ülkelerinin milli gelirlerini aştığını vurgulayan Budak şöyle diyor: “2018’deki zirve değerinde kripto para miktarı, dünya dolar rezervinin yüzde 7’si, Euro rezervinin yüzde 39’u ve altın rezervinin yüzde 10’u kadardır. Bütün bu etkisine karşın kripto para sistemi, Blokzincir sisteminin küçük bir parçasıdır. Global dünyanın yeni bir güvenlik mekanizması olarak gelişen bu teknoloji, dünyadaki ticaret sistemini yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir. Ama riskleri de beraberinde getirmektedir.
HUKUKİ ALTYAPI KURULMALI
Dünya ekonomisinde önemli yer tutan ülkeler bu gelişmeler karşısında harekete geçmiştir. Japonya’da yapılan G20 zirvesinde finansal liderler kripto para birimlerine ilişkin risklerin daha iyi incelenmesini ve gerekirse çok taraflı önlemler alınmasını kararlaştırmıştır. Vergi kaçakçılığı, kara para aklama, terörizmin finansmanı ve yatırımcıların korunması açısından hükümetler ve parlamentolar bu konuda proaktif tutum almalıdır.”
“Blokzincire dönük teknolojik ve hukuki altyapının geliştirilmesi, bu alanda insan kaynakları yönetiminin oluşturulması, araştırma-geliştirme altyapısının kurulması, fikri ve sınai haklar özelinde Blokzincir teknolojisinin kullanım alanlarının belirlenmesi, yazılım geliştirme başta olmak üzere fırsatlar ve risklerin ortaya çıkarılması, kamu, birlikler ve özel şirketlerin Blokzinciri stratejisine referans oluşturması, ulusal kurumlarımızın bu alanda küresel rekabete hazırlanması amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.”
Budak,
Bilinen en eski meyvelerden biri olan muzun dünyada 135 ülkede üretildiği belirtilen raporda, üretim miktarı olarak buğday, mısır ve pirincin ardından 4’üncü sırada olduğu, meyveler arasında ise birinci sırada olduğu kaydedildi. Rapora göre, muz dünya bitkisel ürünler ticaretinde ilk sıralarda yer alırken, birçok ülkenin de temel ihraç ürünü. Dünya nüfusundaki artış, kişi başına düşen gelirin artışı, muzun B6, C vitamini, potasyum ve proteince zengin olması gibi nedenlerle muz ticaretinin sürekli artış eğiliminde olduğu belirtilen raporda, dünya muz üretiminin 2019 yılında 116.8 milyon tona ulaştığı, FAO’ya göre muz üretiminin 2029 yılında 132.6 milyon tona ulaşacağının öngörüldüğü kaydedildi. Rapora göre, Hindistan muz üretiminde 2019 yılında 30.5 milyon ton üretimle dünyada yüzde 26 payla ilk sırada yer alıyor ve muz ticaretinin ihracat değeri 13.5 milyar dolar. Dünyada muz ithalatı yapan ülkelerin başında ABD, Çin, Belçika ve Hollanda geliyor.
ÇORAKLAŞMA TEHLİKESİ
Raporda Türkiye’de muz üretimi ve ticaretinin durumu şöyle özetleniyor:
Türkiye’nin ekvatora en uzak muz üretilen ülke olduğu belirtilen raporda, Türkiye’de 111 bin 544 dekar alanda 728 bin ton muz üretildiği kaydedildi. Türkiye’de kişi başı muz tüketimi 7 kilo. Muz üretim alanı son 5 yılda yaklaşık 2 kat artarken, verim 0.4 kat ve üretim miktarı ise 2.5 kat arttı. Örtü altı muz üretimi ise 3.5 kat artış gösterdi.
Hatay, Manisa, Mersin’de de muz üretimi yapılmaya başlandı. Antalya’da 51 bin dekar alanda 297 bin ton muz üretildi. Örtü altı muz üretiminin yüzde 29’una sahip Antalya’da toplam tarım alanlarının yüzde 10’unda muz üretiliyor. Manavgat ise en yüksek muz yatırımının yapıldığı ilçe.”
CİDDİ UYARILAR
Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır ve Antalya Tarım ve Orman Müdürü Gökhan Karaca, yatırımcı ilgisi artan muzun geleceğiyle ilgili çalıştayda önemli tespit ve uyarılarda bulunulduğunu açıkladılar.
Türkiye’de muz üretim maliyeti diğer ülkelere kıyasla daha yüksektir. Muz yüksek gümrük vergi oranları ile korunmaktadır. Muzda koruma olmadığında üretim ithal muz ile rekabet edemeyecektir. İthalat yurtiçi üretimi olumsuz etkilemektedir. Muz üretiminde
- Türkiye Büyük Millet Meclisi ise millet olgusunun, ulusal varlığın göstergesidir. TBMM, ulus devletin çatısıdır ve emperyalizmin tarihteki ilk yenilgisinin abideleşmiş sonucudur.
Atatürk Devrimi ile ulaştığımız milli egemenlik; kişilere veya demokrasimizin önemli kurumları arasında yer alan siyasi partilere bırakılamayacak kadar değerlidir ve yaşamsal önemdedir. Bu nedenle; parlamenter demokratik sisteme dönülmesinin gereğinin altını bir kez daha çiziyoruz.
- Lozan ve Montrö gibi devletimizin tapusu olan anlaşmaların gereksiz yere tartışmaya açılması; laikliğe alenen saldırılar, laikliğin anayasadan çıkartılmasının talep edilmesi, milli egemenliğimizi tehdit eden karanlık girişimlerdir.
Milli egemenlik ve 23 Nisan 1920 tarihi; ulusal onurumuzun, kimlik ve kişiliklerimizin sigortasıdır.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
YERALTI SU KAYNAKLARI ALARM VERİYOR!
SU Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, kuraklık konusunda haklı uyarılarını yine gündeme getirmeye başladı. Geçen yaz başından beri onun ‘kuraklık’ konusunda söyledikleri bize de rehberlik teşkil etmişti. Bizim de sık sık bu konuyu gündeme getirmemiz, resmi makamlara ve yerel yönetimlere bir anlamda uyarı sayılmıştı. Yeterli olmasa da kar yağışının düşük oranda olmasına karşın barajlarda su birikintisinin ‘kuraklığı’ gidermekte önemli bir payı oldu gene de. Ama yıllardır yerine konulamayan su sarfiyatı, yeraltı su kaynaklarının büyük oranda düşmesine neden olmuştu. Başkan Dursun Yıldız’ın bu bakımdan “Yeraltı su kaynakları alarm veriyor” demesi dikkate alınması gereken bir uyarı sayılmalıdır.
Ne yapmamız gerekiyor: İklim değişikliğine karşı ne gibi tedbirler alacağız? Suyu daha verimli nasıl kullanacağız? Yüzey ve yeraltı sularının yönetimi konusunda ne gibi adımlar atabiliriz?
Belli ki salgın kısa sürede ortadan kalkmayacak. Virüs daha hızlı yayılıyor; özellikle de İngiliz mutantı süper bulaştırıcı. Bu sadece bize özgü değil. Avrupa’da ve dünyanın diğer ülkelerinde de böyle. Almanya’daki gazeteci dostumla görüşüyorum. 114 gündür aşı kampanyası yapan Almanya’da bugüne kadar 5.5 milyonu iki doz olmak üzere 21.3 milyon kişi aşılanmış. Ama virüs orada da hızla yayılıyor. Ölenlerin sayı 80 bin sınırına dayanmış. Virüs 3.15 milyon kişiye bulaşmış. Almanya haftalardır sıkı önlemler almak istiyor, alamıyor. Çünkü federatif sistemde her eyalet kendine göre hareket ediyor. Alınan önlemler yetersiz kalıyor. Açıklanan rakamlar eksik, deniyor. Dört yüzü aşkın il sağlık dairesinin çoğunun hâlâ faks ile veri toplamaya çalışması, buralarda askerlerin gönüllü çalıştırılması, hafta sonları yeterli test yapılmaması dolayısıyla gerçek rakamın çok yüksek olduğu öne sürülüyor. Şansölye Merkel’den günlerdir ‘masaya yumruk vurması’ isteniyor. Vuramıyor. Şimdi ‘Salgın Hastalıklar Yasası’nda değişiklik yapıp şansölyeye ‘Acil fren’ yetkisi verilecek. Şansölye mesela isterse tüm ülkede geçerli akşam sokağa çıkma yasağı getirebilecek. Eyaletler “Biz o saatlerde değil de şu saatlerde yapabiliriz” veya “Bu bizim eyalete uymaz” diyemeyecek.
Almanya’da salgın hastalıklar konusunda tek yetkili kurum Robert Koch Enstitüsü’dür. Başkanı veteriner hekim Dr. Lothar Wieler, geçen perşembe günü Sağlık Bakanı ile yaptığı toplantıda şöyle diyor: “Uçurumun kenarında hızla gidiyoruz. Yuvarlandıktan sonra acil frenin varmış, frenlerin sağlammış, hiç faydası yok.” Yani “herkes aklını başına toplasın”.
Koronadan etkilenen firmalara maddi destek veren yılların tecrübeli siyasetçisi Alman Ekonomi Bakanı Peter Altmaier de ülkenin pazar gazetesindeki demecinde “Durum dramatik. Vaka sayıları artıyor. Daha fazla insanın ölmesine göz yumamayız. Her yer açılsın diyorsanız alternatifi binlerce ölüm, sağlık sisteminin dayanma noktasını geçmesi. Bazı çalışmalar yaptık ama 3. dalga ve hızlı bulaşan virüs yüzünden bazı kararları geri almak zorunda kaldık. Aksi takdire salgının kontrolü tamamen elimizden çıkar gider. Akşamları örneğin saat 21.00’den sonra sokağa çıkma yasağı makul bir önlem. Ben de aşı oldum, ama kurallara sıkı sıkıya uyuyorum” diyordu.
GÜNÜN SÖZÜ
“Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”
A.H.TANPINAR
DÜNYAYA NE CEVAP VERECEĞİZ (2)
ŞALOM
Partiler aday belirleme sürecine girdiler. Sosyal demokratlar şansölye adayını çoktan ilan etti. Şu anki büyük koalisyonda maliye bakanı olan Olaf Scholz için “adayımız” dediler. Seçmen bilir ki seçim sonucunda sosyal demokratlar tek başına veya koalisyon kurup iktidarda olursa şansölye de bay Scholz olacak. Yeşiller ise adaylarını bu hafta sonu açıklayacak. Muhafazakârların şansölye adayı ise henüz belli değil. Muhafazakâr kanat ‘Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU’ olarak anılır. Aralarındaki anlaşmayla büyük ortak CDU Bavyera haricinde tüm eyaletlerde, küçük ortak CSU ise yalnızca Bavyera Eyaleti’nde seçime katılır. Oylar tek partiymiş gibi toplanır. İki ortak parti şansölye adayını ortaklaşa belirler. 1980 ve 2002 hariç ortak aday, hep büyük ortak CDU’dan çıkmıştır.
Bu kez ilk kez işler karıştı. Büyük ortak CDU’nun lideri, yani Merkel’in selefi 60 yaşındaki Armin Laschet ile küçük ortak CSU’nun lideri 54 yaşındaki Markus Söder şansölye adaylığına talip. Ortakların arası limoni oldu. Her ikisi de şimdilik geri adım atmıyor. Bugün veya yarın bir araya gelip biri diğerine mecburen yol verecek. Almanya bu konuya kilitlenmiş vaziyette. Korona salgını, aşı bile ikinci plana itildi. Bu konu Avrupa’nın da gündeminde. Çünkü ikisinden biri şansölye olduğu takdirde bir ölçüde Avrupa siyasetini de etkileyecek.
KİM GÜVERCİN KİM ŞAHİN
Her ikisini de yakından tanıyan Almanya’daki gazeteci dostuma sordum. Biriyle beraber İstanbul’a gelmiş, hatta Aksaray yokuşunda karda patinaj yapan taksiden inip taksiyi beraber itmişti. Diğeriyle de Bira Festivali’nde buluşacak kadar yakın. “Benim için çok zor bir durum” diyor ama ekliyor: “Genel olarak Bay Laschet’i ‘Güvercin’, Bay Söder’i ise ‘Şahin’ olarak niteleyebilirim”.
Almanya’da ortak her iki parti doğal olarak kendi liderinin şansölye adayı olmasını arzu ediyor ama anketlere bakılırsa Markus Söder halkın gönlünde daha önde gözüküyor. Almanya bu konuya kilitlenmiş vaziyette.
GÜNÜN SÖZÜ
Ünlü ozanımız
“Sözde, ‘Edebiyatçı-aydın’ unvanıyla, bulunduğu konumu borçlu olduğu devletin kurucusunu küçümseyen, kitaplarında satır aralarına gizlediği ifadelerle, betimlemelerle, dünyanın saygıyla andığı, hayran kaldığı Büyük Devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmanın dayanılmaz hafifliğini iliklerine kadar yaşayan Orhan Pamuk, ‘Veba Geceleri’ isimli son kitabında da aynı ruh halini dışa vurmuştur.
Milletini ve kurtarıcısını küçümseyerek aydın olunmaz. ‘Aydın’ olmak sorumluluk ister. Aydın, üç kuruşluk kelime oyunlarıyla birilerinin ruhunu tatmin ederek alkış bekleyen biri değildir. Orhan Pamuk ve daha nice ‘sözde aydın’lara duyurulur.”
DOĞRUCU DAVUT’LARIN ÖRGÜTTE İŞİ YOK ARTIK
AKP, CHP’Yİ BOZDU!
KÖŞEMİZDE dün ‘Muameleci yeniden seçildi’ başlıklı yazımızda “CHP’de yarış, eleştiri yoktur, aday da yoktur! Buna demokrasi mi diyeceğiz?” diye sorgulamış, CHP tüzüğüne atıfta bulunmuştuk. Gerçekten siyasetçiler bu kadar umursamaz mı oldular! Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Elinden tutup getirdiği Rıza Akpolat’ı kulağından hiç çekmez mi?” Teşkilattan sorumlu Seyit Torun örgüte karşı neden bu kadar duyarsız oluyor?
Peki buna demokrasi mi diyeceğiz, diyerek CHP tüzüğüne atıfta bulunmuştuk ama hiç yararı yokmuş. Dünkü yazımız üzerine İzmir’de benzer tartışmalar olmuş!
Üç yıldır İBB Başkanı Tunç Soyer ve İzmir İl Başkanı Deniz Yücel’in hazırladığı listeler, CHP grubuna geliyor ve Meclis üyeleri sorgulamadan sadece “evet” demek zorunda kalıyorlar. Çünkü, örneğin İmar Komisyonu’na ve Plan Bütçe Komisyonu’na aday olmaya kalkanlar hemen azarlanıyor; “Grubu bölmeyin” uyarısıyla karşılanıyor. Ne zamandan beri, CHP tüzüğünü uygulamak bölücülük oldu? Yine Bakırköy’den Urla’da aday gösterilen Av. Taner Kazanoğlu adaylıklarda “seçim” yapılmasını önerdi, ancak dinleyen olmadı kendisini.
İzmir’de gazetecilerin kendisine, karşı çıkışları nedeniyle
Tüzüğe rağmen neredeyse hiçbir belediyede bu tüzük uygulanmıyor; ilçelerde belediye başkanı ve yakın şakşakçılarının belirlediği listeler parti grubuna geliyor ve sözde seçim yapılmış oluyor. AKP zaten bu yöntemi kullanıyordu; artık CHP de bu konuda AKP’yi örnek alıyor! Gerçi Kılıçdaroğlu da TBMM grup başkan vekilleri için atama yapıldığından seçim yaptırmıyor. İBB’de ise iki yıldır Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun önceden oluşturduğu listeler parti grubunda oylanıyor, tabii ki seçim yok. En yakın örnek Beşiktaş Belediyesi İhtisas Komisyonları Seçimi oldu. 4 Nisan tarihinde Akatlar MKM’de kahvaltılı toplantı yapıldı. Başkan Rıza Akpolat komisyon seçimleri için seçim yapılmasını önerdi. Ancak meclis üyeleri “Siz daha iyi bilirsiniz başganım!” dediler ve tüzükte açıkça belirtilmesine karşın seçim yapılmadı. Değişen sadece meclis başkan vekili oldu.
GÖZ YAŞARTAN ARSA!
Bu arada daha önce köşemizde gündeme getirdiğimiz, Ulus’taki “göz yaşartan arsa” ile ilgili yazımızın kamuoyunda büyük yankı uyandırmasına karşın, “eski tas, eski hamam” uygulamasının sürdürülmesi dikkat çekti. Beşiktaş eski ilçe başkanlığından meclis üyeliğine “sıçrayan” Sebahattin Öztürk’ün, kendisine yönelik “muameleci” tavrından vazgeçmeyerek yeniden İmar Komisyonu’na seçilmesi hiç hoş karşılanmadı. Arsa sahipleri, Öztürk’e “vekalet” verdiğine göre, muamelecilik işini garanti görüyorlar demek ki. Yani Meclis üyeleri, bundan böyle seçildikleri komisyonlarda görüşülecek konularla ilgili “vekalet” alabilirler, almayanı dövüyorlar zaten. Bu tür uygulamalardan hiç utanan yok mudur?
CHP’de artık yarış, eleştiri yoktur, aday da yoktur! Peki buna demokrasi mi diyeceğiz?
‘TEFLON’ RUTTE NEDEN KAZANIYOR
HOLLANDA çok güçlü bir ekonomiye sahip değişik bir ülke. Dünyanın en fazla ihracat yapan ilk on ülkesinden biri; Türkiye ile ticaret hacmi 8 milyar dolar civarında. Pek bilinmez ama doğrudan yabancı yatırımcılar arasında Türkiye’de en çok yatırımı olan ülkedir.
Hollanda üç hafta önce seçime gitti. Temsilciler meclisinin 150 üyeliği için 37 partiden 1579 aday yarıştı. Baraj yok. 1918’den beri ilk kez 17 parti meclise girdi. Hükümetin kurulması çok karmaşık, uzun zaman alır. Görüşmeleri arabulucular yürütür. Bugüne kadar koalisyonlar en uzun 225 günde, en kısa da 25 günde kurulabildi. Giderek de zorlaşıyor...
Seçimde, özetle eski başbakan
Almanya’daki turizmci dostumuz Hüseyin Baraner, Mısır’ın 1990’lı yıllarda terör saldırıları ile turizmde büyük kayıplar yaşamaya başlamasıyla, Türkiye’yi ciddi şekilde taklit ettiğini, ‘her şey dahil’ uygulamasına geçtiğini, ilerde bize ciddi şekilde rakip olacağını da söylemişti bize. Nitekim Mısır, uygarlıkları ile ilgili kitap ve filmler yapılmasını sağladı. Hollywood’a ‘The Mummy’ (Mumya) ve ‘Kleopatra’ filmlerini çektirerek dünyanın dikkatini çekmeyi başardılar.
Şalom’dan Mois Gabay, geçen haftaki yazısında ‘Firavunların Altın Geçidi’ törenine değinirken “Bizim neyimiz eksik?” diye sormuş ve şöyle demiş:
“Üç imparatorluğa başkentlik yapmış bu eşsiz kentimizde maalesef ağırlık sadece son 700 yıla, o da birçok eksikle, verilmekteydi. Şehrin zaten az sayıda kalan Roma ve Bizans mimari eserlerinin ne halde olduğunu görebilmek için Kadırga’nın arka sokaklarında veya Yedikule-Samatya, o da yetmezse Ayvansaray civarlarında gezmek fikir verecektir.
Şehrin Roma ve Bizans tarihini sahiplenemediğimiz için tanıtamıyoruz. Bunun yanında azınlık olarak addedilen toplumlarımızın birçok eseri de maalesef kaderine terk edilmiş durumda. Vakıfların değerli gayretleri kayıp giden zaman düşünüldüğünde yetersiz kalmakta. Gelin benzer bir töreni burada hayal edelim. İmparator Heraklius’un şehre geri kazandırdığı kutsal haç, görkemli bir törenle Yedikule Hisarı’ndan Bizans’ın merkezine görkemli bir saray alayı ile Mese Caddesi’nden taşınsın. Kısaca Yedikule’den Aksaray’a oradan Sultanahmet’e görsel bir şölen düşünelim. Ne kadar heyecanlı olurdu değil mi?”
Bu konuya yine değineceğiz.
GÜNÜN SÖZÜ
“Kanun saz değil ki istediğin gibi çalasın. Adalet sopa değil ki istediğine vurasın.” Dr. Vecdi ÖZ
GALATASARAY’DA BAŞKANLIK YARIŞI