Paylaş
Bölgede IŞİD ile mücadele son safhasına girmek üzere. Bir yandan Irak'ta ABD'nin artan desteğiyle Irak ordusu Musul harekatının sonuna doğru yaklaşıyor. Bir yandan da yine ABD'nin desteğindeki Suriye Demokratik Güçleri Rakka'ya yönelik harekatını yoğunlaştırıyor. Her iki cephede de ABD mücadeleyi yerel unsurlara dayalı olarak kontrol ediyor.
Her iki ülkede de Kürt unsurlar önemli müttefik olarak algılanıyorlar. IŞİD'i Musul ve civarından temizlemesinden sonra Dicle'nin batısını, istikrarsızlık devam etse dahi, Irak ordusunun kısmen kontrol altına alabileceği söyleniyor. Dicle'nin doğusunun ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin kontrolü altında kalmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Suriye'de de durum pek farklı değil. Rakka'ya güneyden yönelen Suriye Demokratik Güçleri'ni ABD desteklerken, batı ve kuzeyden de Suriye Ordusu Rusya'nın desteğiyle harekata katılıyor. Suriye Demokratik Güçleri Rakka harekatında Fırat'ın batısına da geçiyor.
Suriye'de IŞİD ile mücadele sahadaki en öncelikli hedef haline geldikçe, Suriye rejimi ile daha önce bu rejimin tamamen karşı olduğu Suriye'deki Kürt unsurlar en azından bu amaç etrafında dolaylı bir işbirliği içine girebiliyorlar. Eski düşmanlar Suriye'de yeni dostlar haline geliyor.
Suriye'de ve Irak'ta, daha da önemlisi genelde yüz yıl önce Sykes-Picot düzeninin kurulduğu bütün bu coğrafyada dışarıdan kaynaklanan terör unsurlarının yarattığı kaosla mücadeleyi ABD ve Rusya, yine yerel güçlerle işbirliği yapmak suretiyle ortak sürdürüyor.
Suriye'de savaş yatışıp işler sükunetle konuşularak masa başında halledilme safhasına geldiğinde, sahada bu şekilde ABD ve Rusya ile birlikte hareket eden unsurlar da o masada yerlerini alacağa benziyor. Bu duruma ABD ve Rusya'nın engel olması pek beklenmiyor.
Bu tablo Türkiye'yi memnun edecek gibi görünmüyor. Zira Türkiye önce Esad rejimiyle karşı karşıya geldi ve tüm dünyayı da Suriye'de barışın kurulabilmesi için Esad'ın gitmesi gerektiğine iknaya çalıştı.
Zaman içinde bu beklentisinin gerçekleşmeyeceğini, dünyanın Suriye'de IŞİD'i temel sorun olarak gördüğünü anlayınca Türkiye biraz toparlanır gibi oldu. Ancak bu defa da Suriye'de IŞİD'e karşı mücadeleye kimlerin katılacağı konusunda kendi ürettiği fikirlerin peşinden koştu.
Sonuç olarak Türkiye bir yandan Suriye rejimi ile, bir yandan Suriye Demokratik Güçleri ve onun içinde ağırlıklı olarak yer alan Suriye'li Kürt unsurlarla arasını belki bir daha kapanmayacak şekilde açtı.
İleride Suriye'de düzenin bir şekilde yeniden kurulması sonrasında Türkiye'nin bu tercihlerinin olumsuz yansımalarının olması şaşırtıcı görülmemelidir. Dolayısıyla, Türkiye'nin yeni Suriye ile 2011 öncesinde ulaşmış olduğu ilişkiler düzeyini yakalaması için çok çaba harcanması gerekecek.
Benzer bir durum Batı ile ilişkilerde de söz konusu. Batı'lı müttefiklerle de ara açılıyor, Türkiye'nin Avrupa kurum ve kuruluşlarındaki konumu ve itibarı giderek zayıflıyor. Bu gelişmede Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik tasavvurlarının farklı olması kadar, bu tasavvurların Türkiye'nin müttefikleri tarafından desteklenmemesinin yarattığı kızgınlık da rol oynuyor.
Arka planı bu kızgınlıktan kaynaklanan davranışların biraz da son zamanlarda iç siyasi nedenlere dayalı olarak gösterdiği tırmanma artık Türkiye'nin Batı kurum ve kuruluşları ile olduğu gibi tek tek Avrupa ülkeleriyle de ilişkilerini etkiliyor. Bu ilişkilerin de 2011 öncesine dönmesi için çok çaba harcanması gerekecek.
Dış politikada başarıyı belirleyen unsurlar içinde en önemli rolü diplomasi oynar. Türkiye uluslararası toplum tarafından diplomasisi kuvvetli bir ülke olarak tanınırdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu aşamasında da başarılı diplomasi ulusal güvenliğin ve Kurtuluş Savaşı sırasında katlanılan fedakarlıkların savunulması bakımından önemli rol oynamıştır. Lozan Antlaşması bu başarının en önemli kanıtını oluşturuyor.
Bugün, Tükiye'nin haklı olduğu durumlarda dahi haksız konuma düşürülmesi sonucunu doğuran gelişmelerle karşılaşıldığında kendi kendimize sormamız gereken en önemli soru da diplomasi ile ilgilidir. Diplomasi sadece masa başında yapılan müzakerelerden ibaret değildir. O müzakerelere giden yolda söylenen sözler ve kullanılan üslup da diplomasinin bütünlüğünü oluşturan unsurlardır.
Türkiye'nin son yıllarda diplomasi alanında eski güç ve itibarından çok uzaklaştığı yönünde bir algı Avrupa'da giderek etkisini artırıyor. Böyle bir algının kalıcı hale gelmemesi için yeterince çaba harcanmıyor.
Hal böyle olunca, Türkiye'nin hem bölgesindeki komşularıyla olan ilişkilerinde, hem yıllardan beri yüzünü döndüğü müttefikleriyle olan ilişkilerinde telafisi giderek güçleşen kalıcı yaralar oluşuyor. Bu yaraların kapanmaması halinde Türkiye'nin uluslararası toplumda yalnızlaşmasının önüne geçilmesi de giderek güçleşiyor.
Paylaş