Paylaş
Trump'ın yurt dışı ziyaretleri kapsamında ilk islam ülkesi olarak Suudi Arabistan'ı seçmesi ister istemez bölgeye yönelik ABD politikasının yeniden tanımlanmakta olup olmadığı sorusunu akla getirdi. Madalyonun diğer yüzünden bakılacak olursa, bu değişikliklerin Suudi Arabistan'ın ABD ile ilişkilerini daha güçlü bir hale getirme arzusundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorusu da aynı derecede geçerli.
Katar'ın yalnızlaştırılmasına yönelik gelişmeler dikkati çekiyor. Önce Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır bu ülke ile diplomatik ilişkilerini kestiler ve bir abluka uygulaması başlattılar.
Avrupa Birliği Katar ile ilgili gelişmelere hızlı yanıt verdi ve Kuveyt'in arabuluculuk faaliyetlerini desteklediklerini belirtti. ABD'de ise Dışişleri Bakanlığı Katar'ın bu şekilde yalnızlaştırılmasının risklerine işaret ederken, Başkan Trump kararı hararetle destekledi. Trump Katar'ın radikal islamcı terörü desteklemekten vazgeçmesinin önemini vurguladı.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra ABD Dışişleri Bakanlığı bu defa AB'nin politikasına benzer bir açıklama yaparak Başkan Trump ile arasında bir görüş farklılığı olduğu izlenimini ortadan kaldırdı. Dolayısıyla, Körfez'de Katar bağlantılı olarak gelişmeye başlayan krizin temel parametrelerinin Trump ve Suudi Arabistan ekseninde oluştuğu izlenimi ağırlık kazanmaya başladı.
Dün Suudi Arabistan Kralı Salman daha önce veliaht olarak ilan ettiği yeğeni Mohammed bin Nayef'i azlederek oğlu Mohammed bin Salman'ı yeni veliaht tayin etti. Nayef 57 yaşında, yeni veliaht ise 32. Arada önemli nesil farkı olduğu gibi, genç veliaht ile selefi arasında birçok konuda yaklaşım ve düşünce farklılıkları da var.
Nayef veliahtlıktan azledilmeden önce Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı olarak görev yapıyordu. Suudi Arabistan'da uzun yıllar terörizmle mücadelede ön safta yer almış ve 2004-2007 yılları arasında El Kaide'ye darbe vurulmasına önemli katkıda bulunmuştu. Bir suikaste de maruz kalmış, kendisini öldürmek isteyen bir El Kaide canlı bombacısının saldırısında önemli şekilde yaralanmış ancak sağ kurtulabilmişti. Nayef'in görevden alınmasında sağlık koşullarının olumsuzlaşmaya başlamış olmasının da rol oynamış olabileceği söyleniyor.
Ancak Nayef aynı zamanda Katar Emiri ile iyi ilişkiler içinde olan bir Suudi Kraliyet mensubu olarak biliniyordu. Dolayısıyla, veliahtlıktan ayrılmasının Suudi Arabistan ile Katar arasındaki krizin çözümünü daha da zorlaştırdığı söylenebilir. Suudi Arabistan Kralı'nın önce Katar'la diplomatik ilişkileri kesip ardından da Nayef'i azletmesi ilginç bir bütünlük gösteriyor.
Kral Salman 83 yaşında ve hasta. Nayef'in de suikastte aldığı yaraların sağlığını etkilediği biliniyordu. Kral'ın yakında görevden çekilerek oğluna Krallık yolunu açmaya hazırlandığı da söyleniyor. Böyle olursa, Suudi Arabistan'a uzun bir istikrar döneminin geleceği de varsayılıyor.
Ancak bu istikrar kraliyet ailesinin yönetimi açısından geçerli. Yoksa genç veliahtın oldukça keskin görüşleri ve dış politika hedefleri olduğu biliniyor. Daha önce Savunma Bakanlığı görevini yürüten yeni veliaht Suudi Arabistan'ın Yemen macerasına girmesinde etkin olduğu gibi aynı zamanda güçlü bir İran karşıtı. Bu özellikleri ABD'nin Körfez'de İran'ı dengeleme hedefleri düşünüldüğünde ABD ile Suudi Arabistan'ın aynı platformda güçlü bir ittifak oluşturabileceklerine işaret ediyor.
Yeni veliahtın ABD ile aynı frekansı yakalayabileceğinin işareti sadece İran konusundaki yaklaşımıyla kalmıyor. Genç Salman aynı zamanda Rusya'nın Doğu Akdeniz ve Suriye'de edinmekte olduğu güçlü konumun zayıflatılması, IŞİD, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler ile ciddi şekilde mücadele edilmesi, Suriye'de Esad rejiminin sürdürülebilir olmadığı gibi konularda da ABD ile aynı görüşlere sahip.
Veliaht Salman'ın son zamanlarda gizli olarak bazı üst düzey İsrail'li yetkililerle görüşmeler yaptığı dahi söyleniyor. Bu söylentiler arasında Trump'ın damadı Kuchner ile genç Salman'ın Filistin-İsrail uyuşmazlığının halli konusunda görüş alış verişinde bulundukları da belirtiliyor.
Daha da önemlisi, aynı söylentiler içinde Suudi Arabistan'ın Katar'a karşı başlattığı hamlenin İsrail ile ilişkilerde bir olumlu arka plan yaratmak amacına yönelik olduğu iddiası da yer alıyor. Böylece Suudi Arabistan bir bakıma Katar'ı Hamas'la arasına mesafe koyması için de zorlamış oluyor. Bu da doğal olarak İsrail'i memnun edeceğe benziyor.
Türkiye ise her zaman olduğu gibi mağdur olan Katar'dan yana desteğini sürdürüyor. Bu destek Türkiye'yi de mağdur eder mi, ederse Türkiye'ye kim destek olur? Körfez'de dengeler yeniden şekillenirken bu soruların yanıtı merak konusu olmaya devam ediyor.
Paylaş