Paylaş
Bizim Türk insanımız için bu analizi yapsak acaba ne çıkar. Herkesin kendine göre bir tahmini ya da bu konuyla ilgili sosyolojik çalışmalar vardır sanırım. Birer kelime ile ifade edecek olursam, güçlü yönümüz; cesuruz. Zayıf yönümüz; sabırlı değiliz. Fırsatımız; esnekliğimiz. Tehdit ise; kurumsallaşamamız.
*
Dünya değişiyor. Hem de döndüğünden daha büyük bir hızla. Esnek olmak ve cesur olmak böyle zamanlarda bize çok büyük bir avantaj sağlıyor. Ancak, sabırsızlık ve kurumsallaşmadaki eksikliğimiz ise sistem oluşturmamızı engelliyor. Hal böyle olunca her şeyi yeni baştan yapar oluyoruz.
*
Günümüzün moda kavramları, yeşil ekonomi, küresel ısınma, iklim değişikliği, dijitalleşme, döngüsel ekonomi, ve nihayetinde sürdürülebilirlik.
Tespit etmekte sorun yok. Bütün sıkıntıları görüyoruz. Ancak, iş sürdürülebilirliğe dayanınca orada sıkışıyoruz sanki. Toplumsal hafıza zayıflığımız, bizim uzun soluklu kuralları olan hedeflere yönelmemizi engelliyor sanki. Gazetecilerin hep örneklediği bir durum vardır. Türkiye’de bir günde yaşanan olay Norveç’te yıllarca yaşanmaz. O nedenle Norveç Adalet Bakanı’nın can yeleği giymeden sörf tahtasına çıkması manşet olurken, bizde sel, patlama gibi olaylar bile bazen ikinci haber olabilir.
Sürdürülebilirlik de sanırım göçebe olmamakla çok ilgili. Hala göçebe kodlarımız bizi yönlendiriyor. Ancak, özellikle batı ile iş yapmaya başlayınca ve dünya da kötüye gidince, biraz daha sürdürülebilirlik anlam kazanmaya başladı gibi.
*
İş yapış biçimimizden, dünya ve toplumla olan ilişkilerimize, sanattan spora kadar her alanda sürdürülebilirlik konuşulur oldu. BUSİAD’ın perşembe günü Almira’da düzenleyeceği 12. Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’nda da, Sürdürülebilirliğin DNA’sı başlığıyla tıp, sanat ve iş insanının konuya bakışı konuşulacak. Bakalım farklı alanlarda yenilikçilik açısından sürdürülebilirlik nasıl sağlanacak? Umarım faydalı olur bizlere.
Hayatınız sürdürülebilir olsun. Kalın sağlıcakla.
Paylaş