Zombiler eşliğinde felsefi bir yolculuk

Günler, haftalar derken sırada yıllar var... ‘28 Yıl Sonra’ anakarası enfekte olmuş İngiltere ortamında yaşamlarını küçük bir adada, izole biçimde sürdüren bir aileyi ve çocukları Spike’ın büyüme öyküsünü anlatıyor. Zombi külliyatı içinde hayat ve ölüm üzerine felsefi, ruhani meselelere kulak veren bir yapı barındıran filmde başrolleri Alfie Williams, Aaron Taylor-Johnson, Jodie Comer ve Ralph Fiennes paylaşıyor.

Haberin Devamı

Britanya Adası, öfke ve şiddet çizgilerini en üst düzeye taşırken etkisini de çok çabuk gösteren virüsle tanışalı ve koca bir nüfusu kaybedeli neredeyse 28 yılı aşkın bir süre olmuştur. Enfekte olanlarla sayıları çok az kalan insani grup arasındaki mesafe bir yandan belirsizleşirken yaklaşık 180 kişiden oluşan bir topluluk, çözümü Kuzey İngiltere’de anakaraya bağlantısını su üzerinden kuran ve zaman zaman güvenliğe ilişkin savunusunu medcezir sayesinde sağlayan bir adada (Holy Island) bulmuştur. Burada kendilerine ait bir uygarlık ve yaşam biçimi oluşturan grup içinde büyüme dönemini yaşayan Spike için bir eşiği atlama zamanı gelmiştir. O da şudur: Babası Jamie himayesinde anakaraya çıkacak ve enfekte edilen gruptan bazılarını avlayarak ergenliğe imzasını atacak ama asıl olarak vahşi denklemde ve coğrafyada ayakta yani hayatta kalmanın yollarını deneyimleyerek görecektir. Okları ve yaylarıyla sahaya çıkan baba-oğul bu sınavı atlatmaya çalışırlar, öte yandan Spike’ın annesi tanımsız bir hastalığın pençesindedir ve oğlu onun iyileşmesi için de çaba sarf etmektedir.

Haberin Devamı

Değerini sonradan buldu

Sinemaya kimi TV filmleri ve dizilerle ‘Merhaba’ dedikten sonra ‘Mezarını Derin Kaz’la (Shallow Grave/1994) farkını hissettiren ama çarpıcı çıkışını sonradan ‘kült’leşen 1996 yapımı ‘Trainspotting’le yapan Danny Boyle, meslek serüveni boyunca genel çerçevede çok iyi yapımlara imza attı. 2000’lerin başında birçok filmde birlikte çalıştığı Alex Garland’ın senaryosundan çektiği ‘28 Gün Sonra’ da (28 Days Later), değerini sonradan bulan işlerinden oldu. Bir grup hayvanseverin denekleri kurtarmak için düzenlediği baskında salıverilen maymun kaynaklı salgının ardından dehşetengiz bir durumun ifadesi olan 2002’deki bu adımı 2007’de ‘28 Hafta Sonra’ (28 Weeks Later) takip etti. Bu kez yönetmen koltuğunda İspanyol Juan Carlos Fresnadillo vardı. Girişte konusunu özetlediğim ‘28 Yıl Sonra’yla (28 Years Later) Danny Boyle-Alex Garland ikilisi tekrar komutayı devralıyor ve seriyi bana kalırsa hem ayağa kaldırıyorlar hem de son derece etkileyici bir geri dönüşe imza atıyorlar.Zombiler eşliğinde felsefi bir yolculuk‘28 Gün Sonra’ ve ‘28 Hafta Sonra’nın ardından son derece etkili bir geri dönüşe imza atan filmde Dr. Kelson rolünde İngiliz aktör Ralph Fiennes var.

Haberin Devamı

Bu üçüncü adım öncelikle bir büyüme hikâyesi anlatıyor. 12 yaşındaki Spike babasıyla birlikte anakarada enfekte olanlarla mücadele için sahaya çıkarken hem insanlığını yaşama konusunda mesafe kat etmek hem bir tür evrimde yok olmamak ve soyunu sürdürmek için gerekli teknikleri, yöntemleri öğreniyor. Öte yandan annesinin hastalığı ve onun bu derde derman olmak için çare arama çabası genç dimağını yaşam ve ölüm arasındaki o dengenin tam ortasına taşıyor. Anakarada gördüğü, uzaktaki ateş Spike için bir umut ışığına dönüşüyor. O alevlerin sahibinin kendisinden yıllardır haber alınamayan Dr. Kelson olma ihtimalinin, annesi için çare olabileceğini düşündürüyor. Eşi Isla’nın hayatta kalması için çaba gösterirken bir yandan da kaçamak ilişki sürdüren Jamie’nin bu sırrından haberdar olan Spike, babasına güvenini kaybediyor. Bu da ‘büyüme hikâyesi’nin bir başka ayağı elbet; büyükler yalan söyler, yalanla yaşar! Annesine ihanet ettiğini düşündüğü babası, onun için uzak durması gerekilen bir noktaya dönüşüyor.

Haberin Devamı

Annesiyle birlikte tedavi için Dr. Kelson’ı arama gayreti, bulduklarında içine dahil oldukları felsefi meseleler, ‘Memento mori’ (Ölümü hatırla) fikriyatı, lider zombilerden bir ‘Alfa’nın ve onun, yeni doğmuş ama enfekte olmamış bebeği vs. öykünün yatağını derinden değiştiriyor.

Meseleyi sanırım şöyle açmak lazım; Boyle-Garland ikilisi ilk iki filmin temel yapısını koruyup üzerine farklı bir gidişat ve bakış açısı inşa etmişler. Bu üçüncü adım enfekte olanlarla insanlık vasfını kaybetmemiş bir grubun varlığını esas alıyor ama belli bir noktadan sonra seyircisini ana-oğul denklemi eşliğinde ‘ruhani’ bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta rotayı belirleyen Dr. Kelson da ‘bilim kökenli bir şifacı’ profili çiziyor, ki kendisi birçok Batılı eleştirmenin belirttiği gibi ‘Kıyamet’in (Apocalypse Now) Albay Kurtz’unu (Marlon Brando canlandırmıştı) da andırıyor. Dolayısıyla ilk iki filmin izlerinden yola çıkarak üçüncü hamlede benzer bir atmosfer, aksiyon, zombilerle mücadele gibi unsurları bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilecek bir tonu ve derdi var ‘28 Yıl Sonra’nın. Ama mesela ben bu yanlarıyla filmi çok çok beğendim ve ‘auteur’ dokunuşuna sahip, distopik ve felsefi dertlerle örülü bir korku-gerilim çalışması olarak bağrıma bastım!

Haberin Devamı

Filmin yıldızları

Minik Spike’ta Alfie Williams’ın masumiyetini korumakta ısrar eden bir çocuk portresini fazlasıyla inandırıcı halde perdeye taşıdığı yapımda Aaron Taylor-Johnson da baba Jamie’de iyi bir iş çıkarıyor. Ama filmin asıl yıldızları anne Isla’da Jodie Comer ve sonradan sahneye çıkıp  sanki öykünün merkezine dönüşen Dr. Kelson rolündeki Ralph Fiennes. İkili adeta bu yapıtın mihenk taşları.

‘28 Yıl Sonra’nın altı çizilmesi gereken yanlarına gelince; ‘Teletabiler’le (Teletubbies) başlayan öyküde daha çok sürünerek hareket eden, ağır, hantal, ‘Gargantua’ gibi her daim aç ve genel görüntü itibariyle Botero heykellerini hatırlatan enfekteler dikkat çekiciydi. ‘Alfa’ların sürüklediği gruplarsa klasik zombi ekolüne yakın çizgideydi. Spike ve babasının ilk deneyim sonrası adaya dönerken arkalarına ‘Alfa’lardan birinin takıldığı bölüm sinematografik olarak bence muhteşemdi, burada karanlıkta gözyüzündeki yıldızlar Jamie ve oğluna eşlik ediyordu. Dr. Kelson’ın kafataslarından oluşan tasarımları da fazlasıyla ilginçti. Bir de İsveç kökenli askeri tim ve bu grup içindeki Erik az ama öz bir esinti sunuyordu. Oklar ve yaylarla gelişen mücadeleyse İngiliz tarihi açısından Robin Hood geleneğine bir gönderme olsa gerek... Rudyard Kipling’in ‘Boots’ şiiri eşliğinde sunulan görüntüler de çok iyiydi. Ben bu detayların anlamlı bir öyküye ulaşmasını ve 69 yaşındaki Danny Boyle’un ustalığını birçok yerine sindirdiği böylesi bir yapıta imza atmasını takdire şayan buldum.

Haberin Devamı

Filmin tek problemi var, genel dokusuna uymayan finali... Burada Marvel yapımlarından ödünç alınmış karakterleri andıran profiller sanırım devam filmine kapı aralamak adına devreye girmişler. Girmeseler iyi olurmuş...

Hayatta kalma meselesi etrafında bir dönüşüme sahip zombi formunu, aile dayanışması ve ölüm fikriyatıyla hesaplaş
ma unsurlarını da ekleyerek sunan bu özel çalışmayı bence kesinlikle kaçırmayın... ‘28 Yıl Sonra’ için Danny Boyle’un uzun süre sonra çektiği en iyi film diyebilirim.Zombiler eşliğinde felsefi bir yolculukKasırga

VE DİĞER SEÇENEKLER

◊ Yıl 1790... Britanya’da bir sirk topluluğu içinde samuray eskisi babasıyla gösteri yapan Tornado adlı genç kadının yolu, kilisedeki altınları çalan Sugarman adlı bir suçlunun liderliğindeki çetenin önüne çıkar. Tornado kılıcına başvurarak samuray öğretileri eşliğinde intikam gösterisine soyunacaktır. John Maclean’in enfes sinematografisi eşliğinde western tadı da taşıyan ‘Kasırga’nın (Tornado) kadrosundaki en önemli isim Tim Roth. Emektar aktöre Kōki, Jack Lowden, Takehiro Hira, Rory McCann, Douglas Russell, Alex Macqueen eşlik ediyor.

◊ Sevgilisini öldürmekten hüküm giyen ve istemeden anne olan genç bir kadın; Zerda. Öldürdüğü adamın eşi Esra’ysa hasta bir kız çocuğuna bakmaktadır. Kızının kurtulması için tek şansı vardır, o da Zerda’nın çocuğundan alabileceği bir iliktir. Mehmet Eryılmaz’ın yönettiği ‘Parmaklıklar Ardında İki Kadın’da başrolleri Zümrüt Erkin ve Pervin Bağdat paylaşıyor.

◊ Uzaylılara hayran genç Elio’nun serüvenlerini anlatan üçboyutlu animasyon ‘Elio’ da bu haftanın seçeneklerinden. Filmi Adrian Molina, Madeline Sharafian ve Domee Shi üçlüsü yönetmiş.

◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Kanlı Yolculuk’ (Black Cab/Yön: Bruce Goodison), ‘Project X’ (Peter Mimi), ‘Savrulan Zaman’ (Yön: Selim Evci), ‘Şeytan Tahtası’ (Yön: Serkan Aygören), ‘Zikir’ (Yön: Hakan Yusufoğulları-Mesut Erbaş).

◊ Bu hafta ayrıca Ron Howard imzalı 2006 yapımı ‘Da Vinci’nin Şifresi’ (The Da Vinci Code) ve James Cameron klasiklerinden ‘Terminatör 2: Mahşer Günü’ (Terminator 2: Judgment Day) de tekrar vizyonda.

Yazarın Tüm Yazıları