Paylaş
‘‘Ben Erdinç Kızılcık. Öleceğimi bildiğim için, hiç değilse adaletin yerini bulması amacıyla yazıyorum. Ölümüm Kadir tarafından olacak. Çünkü o, çok şeyi bildiğimin farkında. Her zaman 'Beni satanı affetmem' der. Allah'ımdan tek duam, bu yazdıklarımın doğru kişilerin eline geçmesidir. Bu nedenle Bakırköy, Küçükçekmece ve Şişli Cumhuriyet Savcılıkları'nın yanı sıra, Uğur Dündar'a yazıyorum...’’
Ölüm korkusu içindeki Erdinç Kızılcık'ın kısaca Kadir olarak söz ettiği kişi, Abdülkadir Uslu.
Uslu'yu tanımak için, Bahçelievler Katliamı'nda 7 TİP'li genci eterle bayılttıktan sonra, boğazlarını telle sıkıp kafalarından kurşunlayarak öldürdüklerini itiraf eden Haluk Kırcı'nın, İstanbul polisine verdiği son ifadeye göz atmamız gerekiyor:
‘‘A.KADİR'DEN YARDIM ALDIM’’
‘‘Cezaevinde yattığım sırada ve 1988-91 yılları arasında İstanbul'da basılan, yazılarını benim hazırladığım Bizim Dergah adlı dergiyi çıkardım. Bu derginin basım işlerinde bana İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden Abdülkadir Uslu ve arkadaşları yardımcı olmuşlardır. Cezaevinden tahliye olduktan sonra onun Sirkeci'deki yayınevine, Zeytinburnu'ndaki kitapçı ve derici dükkânına gidip geldim. Babasını ve ailesini de tanıdım. Ayrıca nikâh törenine de katıldım.
Firarda bulunduğum 1998 yılının Eylül veya Ekim ayında, paraya ihtiyacım olmuştu. Erzurum'dan babasını arayarak paraya sıkıştığımı söyledim. Bana bir telefon numarası verdi. Bu numaradan görüşüp 5 bin mark borç istedim ve bunu 15 gün içerisinde ödemeyi taahhüt ettim. Abdülkadir, kardeşim Cengiz Çavlı Kırcı adına, Erzurum'daki Yapı ve Kredi Bankası'na havale çıkardı.’’
‘‘ÇATLI'NIN 25 BİN DOLARI’’
‘‘Arkadaşım Abdullah Çatlı, ölümünden önce Ahmet Baydar adlı kişiyle ortak iş yapmıştı. Çatlı, bu işe girerken Baydar'a teminat parası olarak 25 bin dolar vermişti. Ayrıca ondan bir miktar alacağı kalmıştı. Çatlı'nın ölümünden sonra bu para Ahmet'te kaldığından, alacağa mahsup edilmek üzere 10 bin dolar istemek için defalarca kendisini aradım. Ancak görüşmek mümkün olmayınca, Abdülkadir Uslu'ya, Baydar'ın yanına gitmesini ve adıma 10 bin dolar almasını söyledim. Daha sonra Baydar, Uslu'nun kendisine vurması nedeniyle, parayı vermediğini söyledi. Susurluk'taki kazadan sonra Ahmet Baydar'dan, bana verdiği senede karşılık 25 bin dolar almıştım.’’
Çelişkilerle dolu ifadeden, Kırcı'nın Ahmet Baydar'ı haraca bağlamak istediği ve bu amaçla Abdülkadir Uslu'yu tahsilata gönderdiği, apaçık ortaya çıkıyor.
Şimdi yine Erdinç Kızılcık'ın ölüm korkusu içinde yazdığı mektubuna dönüyor ve Haluk Kırcı'nın para ihtiyacını karşılayan Abdülkadir Uslu'yu onun anlatımıyla tanımaya çalışıyoruz:
‘‘ADAMA CEREYAN VERİYORDU’’
‘‘Kadir, patates işiyle uğraşan birisinden para istedi. Adam da 'Param yok!' dedi. Bunun üzerine onu çay içme bahanesiyle otomobile bindirip Şişli'de bir yere götürdü. 'Çay içip geleceğiz' diyerek girdiği binadan, yaklaşık bir saat geçmesine karşın çıkmayınca içeri daldım. Bir de ne göreyim, adamı evire çevire dövmüyor mu?.. İtiraz edince 'Merak etme, akşama göndereceğim!' diyerek beni uzaklaştırdı ve sabah aynı yerde buluşmamızı söyledi. Sabah gittiğimde gözlerime inanamadım. Dövdüğü kişi çırılçıplaktı ve Kadir, elektrikli copu olmadık yerlerine değdirerek cereyan veriyordu. Ve bunları, sadece 750 milyon lira için yapıyordu! Artık ondan nefret ediyordum. Ama çaresizdim ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu!..’’
Erdinç Kızılcık, Abdülkadir Uslu ve arkadaşlarının dolandırıcılıktan kredi kartı soygununa, gasptan otomobil hırsızlığına kadar her türlü kanunsuzluğun içinde olduğunu iddia ederek, sözü bankacı Sema Adın'ın kaçırılmasına getiriyor:
‘‘Banka müdiresi Sema Adın'ı aldığımız doğrudur. İkitelli'de depo tuttuğumuz ve onun şubesinden dolandırıcılıkla 110 milyar lirayı çektiğimiz de doğrudur. Bunun 17 milyar lirasını bankadan bizzat ben çektim. Çünkü Abdülkadir, kadını serbest bırakacağı konusunda bize söz vermişti. Ancak tanıdığım Kadir'in bu sözü tutmayacağını biliyordum. Nitekim, kadının kendisini gördüğünü ve konuşursa hepimizin yanacağını söylemeye başlamıştı. Biz de bir hafta süresince onu yakından tanıdığımızı ve böyle yapmayacağı konusunda güvence verdiğini anlatmaya çalışıyorduk. Kadın gerçekten iyi bir insandı. Bize hep ‘‘Merak etmeyin, çocuğum her şeyden önemli, asla konuşmam!’’ diyordu.
Bir akşam, kadını minibüse koyarak Bebek sahiline gitmemi ve yatların bulunduğu yerde beklememi söyledi. Direnince 'Yapmazsak hayatımız kayar, sen işime karışma, son kararı ben veririm!' dedi.
Bebek'e geldiklerinde, yanında daha önce görmediğim kişiler vardı. Gece 22.00 sularında yatla ayrıldılar. Yaklaşık üç buçuk saat sonra geldiklerinde, tabii ki kadın yoktu. 'Nerede?' diye sordum. 'Adalar'a götürdük' dedi. Büyük olasılıkla denize attılar.’’
Erdinç Kızılcık'ın mektubu, tüyler ürperten bir yığın iddiayla dolu.
Haluk Kırcı'nın anlatımına bakarsanız Abdülkadir Uslu ‘‘Bizim Dergah’’ Dergisi'ne hizmet eden ve arkadaşı Kırcı'nın maddi sıkıntılarını gideren bir dava adamı! Erdinç Kızılcık'a göre ise, para için her türlü kanunsuz işe girişebilen bir suç makinesi!..
Kızılcık'ın mektubunu, yüce yargıya yardımcı olmak amacıyla yayınlıyor ve yorumunu size bırakıyoruz.
Paylaş