Paylaş
Alemdar, İstanbul’a doğru hareket etti.
ROTA EREĞLİ
Gemi subaylarının sabırla bekledikleri an gelmişti. Tayfalarla kaşla gözle fısıldaşarak anlaştılar. İsmail Hakkı Kaptan beklenen parolayı verince İkinci Kaptan Ali Dursun Tevetoğlu, öteki subaylar ve tayfalar yüzbaşının ve Fransız askerlerinin üzerine atıldılar. Silahlarını alıp etkisiz hale getirdiler. Kaptanın neşeli komutu Alemdar’ı bayram yerine çevirdi:
‘İstikamet Ereğli, makineler fayrap!’
Serdümen Recep Reis neşe içinde Ereğli’ye dümen kırdı.
ÖLÜM YARIŞI
Alemdar’ın döndüğünü gören C-27, otuz metre yaklaştı. Alemdar’ın yönünü İstanbul’a çevirmesini istedi. Alemdar her şeyi göze almıştı. Tınmadı bile. Yoluna devam edince, ölüm yarışı başladı.
C-27 makinelileri ile ateşe başladı. Topuyla korkutmaya çalıştı. Fransızlar da ölür korkusuyla Alemdar’ı batırmaktan kaçınıyordu. Yanaşıp Fransızlardan alınan silahlarla karşılık verdiler.
TOPÇUYU DEVİRDİ
Çarkçıbaşı Adil Bey keskin nişancıydı, top nişancısını devirdi. Fransız gambotu ile Alemdar, karşılıklı türlü manevralar yapa yapa, didişe didişe Ereğli Limanı ağzına geldiler.
Deniz üzerindeki yırtıcı çatışma devam ediyordu. Serdümen Recep Reis şehit olmuş, üç tayfa yaralanmıştı. Kıyıya toplanan Ereğlililer alkışlayarak, bağırarak Alemdar’ı desteklemeye başladılar. Bazıları sandallara atlayıp Alemdar’a çıktılar ve çatışmaya katıldılar.
SAHİLDEN ATEŞ
Alemdar’ın kıyıya baştan kara etmesine engel olmak için C-27 kıyı ile Alemdar’ın arasına girdi. Bu kez de kıyıdaki Ereğlili Halil Ağa ile Rizeli Tatoğlu Ömer Ağa’nın çetelerinin yaylım ateşi altında kaldı.
Başa çıkamayacağını anlayınca mücadeleyi bırakıp kaçtı.
Bu yenilgiyi hazmedemeyen Fransızlar, Ereğli’ye bir zırhlı kruvazör ile iki muhrip yolladılar, süre belirterek bir ültimatom verdiler, esirlerinin, Alemdar’ın ve C-27 ile çatışanların teslim edilmelerini, kıyıdaki çetecilerin cezalandırılmalarını talep ettiler.
Ankara bu talepleri anında reddetti.
Bombalanma olasılığına karşı kadınlar ve çocuklar Ereğli’den uzaklaştırıldı. Erkekler savaşa hazırlandılar.
Türklerin kahraman Alemdar mürettebatını asla vermeyeceklerini anlayan Fransızlar, Yüzbaşı Tilli ile 5 askeri geri almak ve Alemdar’ı gözetim altında tutmakla yetindiler.
FIRTINADA KAÇIŞ
Baştankara edilip yarı yarıya batırılmış olan Alemdar yüzdürüldü. Eksikleri gizlice tamamlandı. Gemi kaçırılacaktı. Bunun için Fransızların denize açılamayacakları ve gemiyi izleyemeyecekleri bir Karadeniz havası bekleniyordu. Çok geçmedi, diledikleri gibi bir fırtına patlak verdi. Deniz canavarlaştı. Hiçbir devriye gemisinin denize açılmadığı, yolun temiz olduğu anlaşılınca Alemdar, 24-25 Eylül gecesi demirlerini keserek, sessizce Ereğli’den ayrıldı.
Amasra’ya ulaştı.
KÜÇÜK VE YAMAN
Rengi siyahtı, griye boyandı. Bezden yapılma sahte bir baca eklendi, böylece görünüşü değiştirildi. Yunan devriye gemilerine yakalanmadan Trabzon’a geldi ve Trabzon Deniz Ulaştırma Komutanlığı emrine girdi.
Bu küçük yaman gemi, Büyük Taarruz’a kadar stratejik deniz ulaştırmasının başarıyla sürdürülmesinde unutulmayacak hizmetler yapacaktır.
DİYOR Kİ
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum. (1927)
Fransa’yı ‘pes’ ettirdiler
ANKARA ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması gereği Fransız işgali altında bulunan şehirler, 1921 Aralık ayında boşaltılmaya başlandı. Al sancak 23 Aralık’ta Kilis ve Ceyhan’a, 24 Aralık’ta Osmaniye’ye, 25 Aralık’ta Gaziantep’e, 27 Aralık’ta Tarsus’a, 3 Ocak’ta Mersin’e ve 5 Ocak’ta Adana’ya geri döndü. Fransız ordusu, Avrupa’nın ikinci büyük ordusuydu. Çukurova ve çevresinde on binlerce Fransız ve sömürge askeri ile Ermeni Lejyonu ve çeteleri vardı. Güneyli yiğitler, bu yağmacı kuvvetleri Urfa ve Maraş’tan attılar, Toroslar’dan kuzeye yayılmalarını önlediler, sürekli baskınlarla bunalttılar, esir aldılar ve Fransa’yı pes ettirdiler.
Hepsine minnet, hepsine saygı! Kurtuluş günleri kutlu olsun!
Pencere camıyla askerimizi kestiler
İSTANBUL yönetimi, 1920 Nisan’ında, yapılabilecek en alçakça şeyi yaptı, Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasıyla halka, millicilerin, yani bağımsızlığı, yurdu ve milli namusu korumak için çırpınanların öldürülmelerinin din gereği olduğu, bu uğurda ölenlerin şehit, savaşanların gazi olacağı duyuruldu. Yani düşmanla işbirliği içinde olan yönetim, yurtseverlere karşı bir din savaşı ilan etti. Bu hain fetvalar İngiliz uçakları, ajanları, Ermeniler ve Rumlar tarafından Anadolu’ya yayıldı. Yer yer isyanlar patlak verdi.
DÜZCE ASİLERİ Bu fetvanın etkisiyle ayaklanan Düzce asileri, 3 Mayıs 1920 sabahı Bolu’ya saldırdılar. Mutasarrıf Vekili Binbaşı İhsan’ı şehit ettiler. Paraları, saati, tabancası, hatta elbisesi soyuldu. Öteki asiler de Bolu’yu yağmalıyorlardı. Asiler ellerine geçirdikleri askerleri eski lise binasının kırık camlarıyla kestiler ve korkunç işkencelerle öldürdüler. Bu kanlı olaylar sırasında Devrekli genç subay Abdülvahap da asilerce yakalanmış, üstü başı soyulduktan sonra, elleri arkasına bağlanıp sokak sokak dolaştırılmıştı. Genç subay birçok hakaretlerden sonra bıçaklandı, öldü sanılarak sokağın ortasında bırakıldı.
HASTANE BASTILAR Ertesi günü bir doktor, genç subayın ölmediğini gördü, tedavi için yaralıyı hastaneye götürdü. Subayın ölmediğini öğrenen asiler, hastaneye gidip yaralının boynuna ip geçirerek, sokaklarda sürükleye sürükleye öldürdüler. ‘Şeyhülislamın fetvasının hükmü yerine geldi’ diye bağırdılar. (Rüknü Özkök, Düzce-Bolu İsyanları; TİH, 6.c., Ayaklanmalar)
4. TÜMEN KURULDU Binbaşı Nazım Bey (Şehit Albay Nazım Bey) durumu yatıştırmak ve bir tümen kurmak için Bolu’da görevlendirilmişti. Suçluları yakalatıp adalete teslim ederken, bir yandan da Bolu ve çevresinin gençlerini silah altına alarak 4. Tümen’i kurdu. 4. Tümen, hain fetvanın ve cahil yobazların etkisiyle isyan etmiş olan bu gençlerden kuruldu.
Bu tümen, Milli Mücadele’nin en yiğit, en yurtsever tümenlerinden biri olacaktır. Çünkü bu gençlere yalnız savaşma değil, vatan, millet, bağımsızlık, milli onur nedir bunlar da öğretildi. Din çimentodur diyenlerin kulakları çınlasın.
Milli Mücadele’de dinin kimi zaman birleştirici ama kimi zaman da bölücü, parçalayıcı etkileriyle ilgili binlerce örnek var. Milli Mücadele bir tecrübe hazinesidir. Yöneticiler Milli Mücadele’yi ne kadar iyi bilirlerse, o kadar az yanlışa düşerler.
Paylaş