Türk kadını ve mutfak







Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Efes Pilsen'in Türk Kadın Profili araştırmasında, yemek alışkanlıklarımız konusunda çarpıcı sonuçlar var.

Yıllardır Türk mutfağı üzerine çok şey okudum ve yazdım, sayısız sohbete katıldım. Hemen herkesin -kendim dahil- bu konuda görüşleri var. Bunların gerçekdışı olduğunu söyleyecek değilim. Yine de yapılan biraz körlerin fili tarifi gibi. Bacağını tutan başka, hortumunu tutan başka bir gerçekliğe dikkat çekiyor. Bazen dikkat ediyorum, insanlar olanı değil, gönüllerinden geçeni gerçekmiş gibi yazıp çizmekte. Bu da bir tür psikolojik tedavi yöntemi olsa gerek. Bilen bilir, insanın bir eli yağda diğeri balda değilse gerçekle yüzleşmek hiç de sanıldığı kadar kolay değildir.

MUTFAKTAKİ ERKEK

Bu bana bir Roma sözünü hatırlatır. ‘‘Kanun sert olabilir, ama yine de kanundur’’ demişler. Gerçekler de Roma kanunları gibi. Bazen hoş olmasa bile yine de gerçektirler. O yüzden balçıkla da sıvanamazlar.

Geçenlerde Efes-Pilsen'in ‘‘Türkiye Kadın Profili’’ adlı kitabını karıştırdım. Araştırma, Türk kadının bireysel ve fiziksel özelliklerinden alışveriş alışkanlıklarına, toplumsal değerlerinden çalışma hayatlarına kadar pek çok konuyu ele alarak, kadınlarımızın değişen kimliğini ve rolünü gözler önüne sermek üzere yapılmış. Taylor Nelson Sofres Piar tarafından yapılan bu kapsamlı araştırmanın bir bölümü de tüketim kalıplarını sorguluyor. İçinde yemek ve yemek alışkanlıklarımıza da bir bölüm ayrılmış. Buradaki bilimsel veriler, hayallerimizdeki Türk mutfağı ile gerçekte var olan arasındaki farkı gözler önüne sermekte.

Evde yemek yapma alışkanlığı üzerine sorulan soruya verilen cevaplar aslında biraz beklenen yönde. Evde yemek yapma bizde tam anlamıyla bir kadın işi sayılmakta. Yüzde 70'in üzerinde denek, evde yemeği kadınların yaptığını söylüyor. ‘‘Nadiren ben yaparım’’ veya ‘‘hiç ben yapmam’’ diyenler yüzde 20'yi bulmuyor. Bir başka soruya verilen cevaplardan evde yemek yapan hizmetlilerin yüzde 2 civarında olduğu görüldüğüne göre, bizde yemek yapma meraklısı erkeğin oranı yüzde 18 civarında olmalı. Bu oran az mıdır? Bence hiç de değil. Maçoluk iddiasından bir türlü vazgeçemeyen bir toplum modelinde yüzde 18'lik bir oran küçümsenmeyecek bir nüfusa işaret etmekte.

YERDE YİYENLER

Dikkatimi çeken bir sonuç da, evde yemeğin nerede yendiği yolundaki soruya verilen cevaplarda ortaya çıktı. ‘‘Masada yemek yerim’’ diyenler yüzde 47'nin biraz üzerinde. Yer sofrasında yiyenler ise yüzde 40'a yakın. Diğerleri duruma göre davrandıklarını söylemiş. Tanzimat'tan bu yana ısrarla sürdürülen Batılılaşma ve giderek artan kentleşme bile demek eski yer sofrası geleneğini söküp atamamış.

Türkiye'de restoran işinin bir türlü yerli yerine oturmamış olmasının gerekçesi ise bir başka sorunun cevabında gizli. Cevaba geçmeden önce Batı'daki durumu özetleyeyim. Batı dünyasında insanlar genellikle haftada bir kere olsun, çoluk çocuklarını alıp bütçelerine uygun bir restoranda yemek yerler. Oysa bizde deneklerin haftada bir veya haftada birden fazla dışarıda yemek yerim diyenleri toplam yüzde 5'i bulmuyor. Ayda birden fazla dışarıda yemek yiyenler ise yüzde 18 civarında. ‘‘Bu tip yerlerde hiç yemek yemem diyenler’’ yüzde 70!

‘‘Ne yemekteyiz?’’ sorusuna gelince... Bununla ilgili cevaplar gerçekten çok ilginç ve yoruma açık. Gündelik hayatımızdaki gerçek Türk mutfağının nasıl bir şey olduğunun gerçek ipuçları bu soruların cevaplarında gizli. Dilerseniz bu konuyu enine boyuna önümüzdeki hafta ele alıp tartışalım...

BAKAN YÜCELEN’DEN AÇIKLAMA

TEKEL'den sorumlu Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, TEKEL Kanunu ile ilgili yazılarıma bir tekzip yolladı. Bakan, özelleştirme için 1998'den beri hiçbir yabancı firmayla görüşülmediğini, kanunun TEKEL'in tasfiyesini öngörmediğini söylüyor. 1 milyon litre sınırı için ‘‘Türk girişimcisinin gerekirse bir araya gelerek bir entegre tesis kuramayacağını savunmak da mümkün değildir’’ diyor. ‘‘Üretimin tümüyle serbest bırakılması, sağlığı tehdit edecek ve vergi gelirlerini olumsuz etkileyerek varolduğu bilinen kaçak içki üreticilerinin teşviki anlamını taşıyacaktır.’’ Yılda bir milyon litrenin altındaki üretim ve ithalatın TEKEL tarafından fiyatlandırılıp dağıtılmasını şöyle açıklıyor: ‘‘Küçük üretici veya ithalatçıların tüm tüketicilere ulaşabilmek için bir dağıtım şebekesi kurabilmesi mümkün olamayacağından, böyle bir düzenleme yapılmasa idi bu üreticilerin veya ithalatçıların ürünleri yeterli tüketici kitlesine ulaşamayacak ve küçük üreticiler haksız bir rekabet sonucunda yok olacaklardı.’’

Yazarın Tüm Yazıları