Keten helva yanmadan







Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Geçen haftaki Tekel Kanunu ile ilgili yazı üzerine üreticilerden, girişimcilerden, ithalatçılardan çok tepki geldi. Sessiz kalan sadece siyasi otorite ve Tekel oldu. Ne yapalım, canları sağ olsun!

Bir kısım okurlar da, ‘‘testi kırıldı, artık yapacak bir şey kalmadı’’diye karamsarlığa kapılmış.

Evet, testinin kırıldığı doğru. Gerçi kırılmadan önce çok uyarı yapıldı. En azından ben bu köşede üç dört yazı yazdım. Maalesef anlaşılmaz menfaatler, uyarının ağırlığını dengeleyemedi. Yine de şimdilik, istenirse tabii, bu kırılma bir çatlak düzeyinde tutulabilir. Umudumuzu yitirmeyelim.

Ancak ayrıntılara girmeden önce felaketin boyutlarını gösterelim...

KANUNA TABİR LAZIM

Kanun çıkmadan yapılan uyarıların çoğu, butik yerli üretim üzerine odaklanmıştı. O fırsat büyük ölçüde kaçtı. Buna rağmen yine de Tekel'in fiyat politikasına ve pazarlama dehasına güvenip yola çıkan olur umudundayım. Türk girişimcisinin yüreğine, cesaretine inancım var.

Kanun bu haliyle epey muğlak. (Öyle değil mi Hüseyin Çetin Bey?) Dolayısıyla bu konuda bazı yönetmelikler yayınlanmak zorunda. Yani kanun, rüya gibi tabir edilmeli. İşin ince noktası da burada yatıyor.

Tehlike şurada: Eğer kanunla getirilen yılda 1 milyon litre içki ithalatı her marka veya hatta her kategori için konmuş bir asgari sınırlama olarak tanımlanırsa işte o zaman yandı gülüm keten helva! Neden mi? Anlatayım...

Türkiye pazarı bir milyon litre yıl düzeyinde -rakı dışında- ancak vodka, cin ve likörleri kaldırır demiştim. Likör denince birden fazla içki birarada olduğu için onların durumu baştan tartışmalı. Bir de yıllık 800 bin litrelik üretimi ile konyak bu sınıra yakın durur. Gerisi fasa fiso. Diğer içkilerin tümü bu sınırın çok altında seyreder.

Bunun anlamı, en çok bu dört içki dışında kimsenin Türkiye'de Tekel'in vesayeti dışında üretim yapamayacağıdır.

BOŞA KOY DOLMUYOR

İthalatta ise, yıllık olarak bira 220 bin, şarap ise 135 bin litre civarında seyrediyor. Likörler dışında, ağır alkollü içkilerde ise, hiçbir kalemde, yılda 40 bin litre sınırı aşılmıyor. Sonuç olarak dışalımda her içki kategorisi için yıllık 1 milyon litre sınırı tamamen hayali.

Bir başka yorum da ithalat sınırını toplam içki dışalımı üzerinden hesaplamak. Bu durumda basit bir toplama işlemi ile bizim yıllık toplam ithalatımızın tutarı 600 bin litrenin biraz üzerinde! Düşünün böyle olsa bile, 600 bin litre nerede, kanunun koyduğu asgari 1 milyon litre sınırı nerede?

Kanun en geniş biçimde yorumlanıp bir şirketin yıllık toplam içki ithalatı için sınır asgari 1 milyon litrede tutulsa bile bunun anlamı Türkiye'de ithalatın olsa olsa ancak bir büyük şirkete kalacağı.

ÇÖZÜM YOLU

Çözüm yolunu da göstereyim. Viski ve şampanya, ithali serbest içkiler. Şampanya önemli bir kalem sayılmasa bile, Türkiye'nin yıllık viski ithalatı 5.5 milyon litreyi bulur. Şirketlerin ithalat hesaplarına bu kalem de eklenirse, belki ithalat birkaç şirket için mümkün hale gelir.

Bu hesabın bir başka faydası, az sayıda çeşitli içkinin de ithalini mümkün kılması. Böylece piyasada çeşit artar. Artmazsa ne olur? Türkler birkaç çeşit ve marka içkiyle yetinmek zorunda kalır.

Hadi diyelim ki, ahali bizim. Eziyete de alışık. İçmesin keratalar!

Ya turizm? Unutmayalım ki, zenginlik ancak çeşitlilikle mümkün. Siz turistler İtalya veya İspanya'yı Romanya veya Bulgaristan'a tercih ederken yalnız arkeolojiden, sanattan mı etkileniyor sanıyorsunuz. Parası olan turist, önce en azından ülkesinde bulunanı arıyor.

Bunları bulmayı zorlaştırırsak, turist yeryüzündeki son komünist ülkelerden biri haline gelmiş Türkiye'yi niye tercih etsin?

Sonra unutmayalım ki, uluslararası ticaret karşılıklı bir iş. Sen karşındakinin malını alacaksın ki, o da senin malını satın alsın.

Beyler, titreyelim ve kendimize gelelim.

Yoksa gittiğimiz yol, yol değil.

TÜRK RAKISININ KORUNMASI

Kanunla ilgili en büyük yalan, Türk rakısının bu yasayla koruma altına alınmış olduğu.

Biz kanuna böyle yazdık diye dünya bunu niye kabul etsin? İşin uluslararası bir tescili var mı? Fransızların 'Cognac'ı (Türkçesi konyak) tescillidir. Başka yerde aynı üzümlerden, aynı şaraptan, aynı usullerle yapsanız bile ürettiğiniz ancak 'brandy' olur. Yanılmıyorsam, Avrupa Birliği Yunan 'Uzo'su için de benzer bir karar verdi. Ama bizim rakımız için böyle bir durum söz konusu değil. O yüzden de Kıbrıs'ta, Almanya'da üreticiler rakı yapıp, yasal olarak satıyorlar. Onları durdursanıza!

Tekel Kanun’da rakıyı şöyle tanımlamış: Üzüm kökenli bir distilat (yani 'damıtık' T.Ş.) olan suma veya tarımsal kökenli (kastettikleri büyük ölçüde pancar alkolü T.Ş.) etil alkol ile karıştırılmış sumanın, beş bin litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu ile ikinci kez distile edilmesiyle üretilen rakının, Türkiye'de üretilmesi ve üründeki toplam alkolün en az yüzde 65'inin suma olması şarttır.'

Ey muhterem zevat: Türkiye halkına bugüne kadar içirdiğiniz Yeni Rakı bu tanıma uyuyor mu?

Yazarın Tüm Yazıları