Hayatın İçinden

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Şehir minyatürleri

DÜN minyatür sanatçısı Nusret Çolpan’ın 'Şehir Minyatürleri' sergisi Cemal Reşit Rey Konser Salonu fuayesinde açıldı.

Sergide dünyanın ünlü kentleri, geleneksel minyatür sanatımızdan esinlenerek yapılmış eserlerle İstanbullulara tanıtılıyor. Sergide Mekke ve Medine gibi İslam dünyasının kutsal kentlerinin yanı sıra New York, Paris, Berlin gibi çağdaş Batı kentlerinin de minyatürcünün gözünden yansımaları bulunuyor.

Sanatın evrenselliği

Minyatür bizim sanat dünyamıza hiç de yabancı değil. Hiç olmazsa çeşitli eserlerde bu sanatın çok güzel örneklerine rastlamamış olmamız düşünülemez. Yine de bu serginin geriye dönük bir anlayıştan uzak olması heyecan vericiydi. Nusret Çolpan’ın yaptığı işin asıl önemi de burada düğümleniyor. Sanatçı çağdaş dünyayı minyatür sanatı açısından yorumlayarak bize bir mesaj iletiyor. Bence bu mesaj, sanatın zamana ve belli bir kültür dairesine bağlı olmadığı. Yeter ki icra seviyeli olsun.

Böyle düşünen Çolpan, minyatür gibi tarihin iki parantezi arasına sıkışıp kalmış sanılan Doğulu bir sanat dalının günümüzde de nefes almasının ve yeryüzünün her yanındaki insanlarla buluşmasının mümkün olduğunu gösteriyor. Bunun en güzel delili, Çolpan’ın eserlerinin yabancı ülkelerde ve müzelerde de kendine yer bulmuş olması. Yoksa Türkiye zaten bu sanat dalının büyük ustalarını yetiştirmiş bir ülke, ne kadar yüzünü Batı’ya dönerse dönsün, bu eserler Türkiye’de her zaman ilgi çeker denemez.

Yetersiz ilgi

Aslında, 'çekmesi gerekirdi' demek daha doğru. Benzer sergilerde şimdiye kadar bu ilgiyi göremedim.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı’nın böyle bir sergi düzenlemiş olmasını takdirle karşılamamak elde değil. Ama bunun için yeterli kamuoyu ilgisi uyandırmak da o dairenin görevi. Genellikle başarılamayan bu. Yapılan iyi işler insanlara yeterince ulaşmayınca eksik kalıyor. İnşallah bu sergi aynı kötü akibeti paylaşmaz.

Bu arada mimarlık eğitimi görmüş Nusret Çolpan’ı bu sanata yönlendirmiş ve ustası olmuş Prof. Dr. Süheyl Ünver ve Azade Akar’ı da Türk süsleme sanatlarının yaşatılmasına katkılarından ötürü bir kere daha şükranla analım. Tabii sanatçıya ilham vermiş olan ve büyük ustası saydığı Kanuni döneminin ünlü minyatürcüsü Matrakçı Nasuhi başta olmak üzere gelmiş geçmiş bütün büyük minyatür ustalarımızı da bu arada unutmayalım!

Nusret Çolpan’ın Şehir Minyatürleri sergisi 14 Ocak pazar gününe kadar gezilebilir.

'Daha vakit var' demeyin. Siz yine de geç kalmadan bu güzel sergiyi gezip görün.

Kadıköy’deki zeytinci

ÇOĞU kimse, yiyecek-içecek konusunda iyi ürünün yetiştiği yerde bulunabileceğini sanır. Çok yanlış! Şaşmaz kurallardan biri de, en iyi ürünlerin daima büyük kentlerde bulunduğudur. İyi kahve Yemen’de, Havai’de veya Güney Amerika’da yetişirse de oralarda buna rastlanmaz. İyi kahve isteniyorsa New York, Paris veya Londra’daki özel dükkanlara gitmek gerekir. (İstanbul’daki doğru adres ise Nişantaşı ve Mayadrom’daki John’s Coffee World’dür.)

Paris’teki zeytinyağı butiği

Geçenlerde Hürriyet’te Paris temsilcimiz Muammer Elveren’in 'Zeytinyağında Butik Dönemi' başlıklı bir haberi çıktı. Elveren habere, 'Sadece zeytinyağı türlerinin satıldığı bir butik düşünebilir misiniz?' diye bir soruyla girmiş. Ardından da 'Şimdi Batılı ülkeler zeytinyağı butikleri kurarak zeytinyağını daha fazla sevdirmek ve kullanımını arttırmak için kollarını sıvadı' diyor.

Elveren’in sözünü ettiği yer, zeytinyağı butiklerinin mucidi olarak tanınan Olivier Baussan’ın Paris’teki butiği. Habere bu şık butiği gösteren bir de fotoğraf ekliydi.

Türk girişimci

Zeytin ve zeytinyağı sektörünün önde gelen üreticilerinden biri olan Türkiye’de de bu tür girişimler olduğunu sevinerek haber vermek isterim.

Geçenlerde çok zarif bir beyefendiyle tanıştırıldım. Uğur Mete Soyak, işinden emekli olmuş. Ama kendisi son derece zarif olmasının yanı sıra bir o kadar da dinamik bir girişimci. Zeytin ve zeytinyağına gönül vermiş. Bunda anne tarafının Ayvalık’lı olması etkili herhalde.

Beni bir gün Feneryolu Alageyik Sokak 1 numaradaki dükkanına davet etti.

Sele Zeytincilik adını verdiği şirketin dükkanı küçücük bir zemin kat.

İçeride çok seçkin zeytinlerden tattık. Hele bir Adana 'kırık zeytin'i vardı ki, zeytinin kendine özgü tadını çok iyi yansıtıyordu. Çocukluğumda ham olarak yediğimiz çok özel bir zeytin türünü hatırlattı.

Zeytinyağları da bir o kadar çeşitli ve güzeldi.

Beni en çok bu küçük dükkanın önünde dikili İstanbul’un belki de tek zeytin ağacı etkiledi. Ne şık bir görünümdü, anlatamam. Acaba Paris’teki zeytinyağı butiğinin böyle bir lüksü var mıdır? Hiç sanmam...

Yazarın Tüm Yazıları