Hayatın İçinden

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Otomobil yarışındaki uçak kazası

CUMA günü İzmit’teki otomobil yarışlarını duyurmuş ve bunun güzel bir hafta sonu eğlencesi olacağını söylemiştim.

Gerçekten hava biraz soğuk,

ama pırıl pırıldı. Beş altı bin kişilik

bir kalabalık yarışa rağbet etmiş.

Her şey günün mükemmel geçeceğini haber veriyor.

Gelin görün ki, Pirelli’nin kiraladığı tahmin edilen bir gösteri uçağı

feci biçimde yere çakıldı.

Eğlence yasa dönüştü.

Tek teselli izinsiz uçtuğu öne sürülen uçağın tribünlerdeki kalabalığın veya meskun bir alanın üzerine düşmemiş olması. Yine de iki ölü ve tek suçları orada bulunmak olan iki yaralı var.

Farklı bir yorum

Basın bu olayı bütünüyle Pirelli’nin reklam uçuşuna bağladı. Ancak ölenlerden birisi, Ahmet Kayacık amatör pilot olmanın ötesinde çok ünlü bir fotoğrafçı. Şampiyonlar Şampiyonası organizatörleri ise bir fotoğraf yarışması düzenlemişlerdi. Cem Hakko, cuma günü gönderdiği mektupta 'basın mensuplarının bu yarışta çekeceği ve yayınlayacağı fotoğraflar arasında 1,000 dolar ödüllü bir de fotoğraf yarışması düzenlenecektir. Yarışmanın ikinci ve üçüncüsüne Power FM özel ödülü verilecektir' diyordu.

Kayacık 1,000 dolara tamah edip bu işlere girişecek birisi değil. Ama herkesten daha iyi bir fotoğraf çekmeyi düşünmüş olması yüksek bir olasılık.

Her halde ölen öldü. Kayacık birlikte çok keyifle çalıştığım birisiydi. Ölümüne gerçekten çok üzüldüm.

Ama ne olursa olsun, yapılan büyük bir sorumsuzluktu. Cem Hakko’nun isyanına katılıyorum.

Sorumlular mutlaka hesap vermeli.

Müzik ve çağdaşlık

YANDAKİ yazıyı yazdıktan hemen sonra pazar günkü Hürriyet’teki bir haber gözüme çarpmadı, adeta girdi.

Kültür Bakanlığı’nın 2001 mali yılı bütçesinin görüşülmesi sırasında Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Avni Doğan, Beethoven’in 9. senfonisinin kilise müziği olduğunu savunmuş ve 'Acaba bunun yerine Yunus Emre dinlense çağdışılık mı olur?' diye sormuş. Mozart için de bu büyük müzisyeni dinleyerek çağdaş olamayacağımızı öne sürmüş.

Her yanından cehalet akan bu görüşlere karşı cevap verenlerden biri olmak isterim. Kilise müziği ile 9. senfoninin ilgisi yok elbette. Bu senfoni sadece müzik açısından değil, koral bölümündeki Schiller’in muhteşem şiiri bakımından da çok anlamlıdır. O şiir, insanlığın uygarlık yolundaki büyük bir aşamasına tanıklık eder. 'Bütün insanlar kardeştir' diye başlayan mısralar insanın taa yüreğine işler.

Yunus Emre Beethoven veya Mozart’ın veya Schiller’in seçeneği değil. Hiçbir büyük sanatçının bir diğerinin seçeneği olmadığı gibi.

Avni Doğan’ın eleştirdiği müziği dinlediğini hiç sanmam. Zaten dinlemiş olsaydı bu kadar ahmakça sözler etmezdi.

Sadece bu kızgınlıkla İstanbul’da çöp toplamanın müzik eşliğinde yapılması önerisinin gündeme bir an önce getirilmesini yürekten desteklemeye hazırım.

Müzikal çöp toplama

GEÇEN hafta Çanakkale Belediyesi’nin çöp toplarken çaldırdığı müzik gündeme geldi.

Belediye Başkanı İsmail Özay, kent çöpünü Vivaldi’nin 'Dört Mevsim' müziği ile toplatıyormuş. İşçiler ise bundan bıktıklarını söylemiş ve arabesk müzik istediklerini beyan etmişler.

Doğan Hızlan Hürriyet’te buna zehir zemberek bir cevap verdi.

Pespayeliği sanat diye yutturma bizde alışılagelmiş olduğundan birçok kişinin bu yazıdaki tepkiye şaştığını gördüm. Gerçek sanata karşı gösterilen bu duyarsızlık da beni şaşırtıyor.

Çanakkale’de kararlı bir belediye başkanı olduğuna inanıyor ve güveniyorum.

Benim önerim ise İstanbul’la ilgili. Sivil toplum kuruluşları İstanbul’da niçin benzer bir uygulama için önayak olmuyor?

Kimse şimdiye kadar aklımıza gelmedi demesin. Konu geçen hafta basının gündemindeydi. Yeterince duyuldu.

Böyle bir teklifin İstanbul için de oluşturulmasının şimdi tam vakti.

Şair, 'Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli' demişti. Bu müzik de uygarlığa tanıklık edecek, unutmayın.

İnternette müzayede

TEKNOLOJİYLE aramın pek olduğunu söyleyemem. Bu bir tepki. Teknolojik gelişmelere tek başına ayran budalası gibi hayranlık duyanlara kızıyorum. Çünkü çoğunun içerikle ilgili hiçbir kaygısı yok. Maksat yenilik olsun diye düşünüyorlar.

Yine de teknolojiye ayak uydurmadan yaşamak giderek zorlaşıyor. Bunun bir örneği geçenlerde elektronik posta kutuma gelen bir mektuptu.

Lebriz Sanat Galerisi Nuri İyem’in şimdiye kadar pek görülmemiş dört tablosunu internet ortamında müzayedeye sokmuş.

Sanat evinden yapılan açıklamada, ''tuval ve duralit üzerine yağlıboya dört Nuri İyem tablosu www.lebriz.com adresindeki 'Özel Salon' sayfasında artırmaya sunuldu. Dördü de özel koleksiyonda bulunan ve şimdiye kadar gün ışığına hiç çıkmamış tabloların üçü, 1975 ve 1997 yıllarında yapılmış birer Nuri İyem klasiği... İyem’in 'Süngerciler' adını verdiği 55X65 ölçeğindeki dördüncü tablo ise grubun en pahalısı ve 1951 tarihini taşıyor' denmekte.

Müzayede bugün akşam saat yediye kadar sürecek.

Arttırmaya lebriz.com’da katılmak mümkün.

Elektronik postadan çıkan mektupta, tekliflerin 'online' verildiği bu müzayede ile ilgili ayrıntılı bilgi isteyenlerin lebriz@lebriz.com adresine başvurabilecekleri belirtilmiş.

İnternete aşina olmayanlar ise 212-240 2282 numaralı telefondan bilgi alabilir.

Hatta mektupta bir de Eytam Caddesi 16 Nişantaşı diye bir de adres verildiğine bakılırsa satın alacağı tabloyu sanal ortamda görmekle yetinmeyeceklerin de hatırının kırılmamasına önem verildiği anlaşılıyor.

Teknolojinin sanatla buluşması ilgimi çekti. Bence bu müzayede sanatla teknoloji arasında olması gereken işbirliğinin iyi bir örneği.

Yazarın Tüm Yazıları