Paylaş
Biri Bağdat’ta, diğeri Erbil’de. Karargâhlara, “ortak operasyon merkezi” deniyor. Bağdat’ta Irak Ordusu, Erbil’de de Peşmerge’nin karargâhta olduğu malum ama içeride başka hangi ülkeler var henüz açıklanmadı.
Şimdiye kadar Irak’ta 1144 Amerikan Savunma Bakanlığı personeli vardı. Ve bunların 289’u ortak operasyon merkezlerinde görevliydi. 202’si Bağdat’ta, 87’si Erbil’de. Ancak Obama, strateji konuşmasında bu gruba 475 kişinin daha ekleneceğini açıkladı. Pentagon Sözcüyü John Kirby’den aldığım rakamlara göre ise iliştirilmiş biçimde Irak Ordusu’na danışmanlık verecek 150’si dışında, yeni partideki bu görevlilerin çoğu Erbil’e gidiyor. 50’si “Ortak Kara Unsurları Kuvvet Komutanlığı’na, 125’i de istihbarat, izleme ve keşif (ISR) platformuna.
Hayır, Irak’ta hedef bulmak için her gün yapılan 60 keşif uçuşunun hepsi Erbil’deki bu merkezden idare edilmiyor. Ancak Erbil’in artan rolü, Amerikalıların bölgede izleyeceği askeri stratejinin de ipuçlarını veriyor. Amerikan Wall Street Journal gazetesi, “Ankara’daki olmayan müttefiğimiz” (Our non-ally in Akara) başlıklı dünkü başyazısında ne diyor: “İncirlik, 60 yıldan beri Amerikan güçlerine ev sahipliği yapıyor ve belki onun yerine Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinde yeni bir ABD üssü kurmayı düşünmenin vakti gelmiştir.”
*
HER zaman bir B planı olacaktır Amerikalıların. Şimdi IŞİD’e saldırmaya karar verdiler. Ve iş fazla uzarsa, Türkiye’nin en son Suudi Arabistan’da yapılan terörle mücadele toplantısında da kendini belli eden isteksizliği yüzünden belki ileride hakikaten WSJ’in işaretini verdiği İncirlik-Erbil karşılaştırması yapmaya başlarlar.
Ya da baktılar olmuyor. Belki tamamen farklı bir yöne giderler. Ve bu sefer Türkiye’nin isteksizliğinden yararlanmayı düşünürler. “Madem yenemiyoruz, neden bu konuda Ankara’daki müttefiğimize güvenmiyoruz. O zaman bu IŞİD devlete benzeyen yapıyı sürdürsün, Ankara’daki Sünni Hükümet de şimdiye kadar onlara gösterdiği yakınlıktan yararlanıp hiç değilse onları ehlileştirip sisteme entegre etsin” derler.
Demek istediğim, Amerika için her zaman bir yol olacaktır. Rasyonel devlet mekanizması, olayları kendi lehine çevirecek yaratıcı bir çözümü mutlaka geliştirecektir. Ama Türkiye bundan nasıl etkilenecek, IŞİD yüzünden “yeni Türkiye” dedikleri şey nasıl bir şey olacak asıl herkesin üzerinde düşünmesi gereken konu budur.
*
HAFTA içi, düşünce kuruluşu RAND’in kıdemli ekonomistlerinden Howard Shatz ile temasa geçtim. Shatz, IŞİD’i yenmek için finans kaynaklarının kurutulması gerektiğini düşünenlerden. “IŞİD’in en büyük gelir kaynağı petrol” diyor Shatz ve grubun şimdiye kadar Suriye ve Irak’ta 10’un üzerinde petrol sahasını kontrolü altına aldığından bahsediyor. Bu sahaların günlük toplam üretim kapasitesi ne biliyor musunuz? 150 bin varil. Peki satış fiyatı farklı olduğundan günlük 1-3 milyon dolarlık bir gelir anlamına gelen bu petrolün nasıl satıldığından haberiniz var mı? Tankerlerle. Her gün vızır vızır Türkiye’ye ve Kuzey Irak Kürt bölgesine giden kamyonlar. Belki bir kısmı karaborsa piyasada satılan ama belki bir kısmı da halen kimin yönettiği belli olmayan bir şirket tarafından Irak’tan Türkiye’ye sokulan petrole karışmış, kanlı petrol.
*
TEMMUZ’da Türkiye’den ayrılan eski büyükelçisi Frank Ricciardone hafta içi net biçimde söyledi zaten. “Türkler, El Nusra dahil, bizim beraber çalışmak istemediğimiz gibi terörist saydığımız gruplarla bir süre çalıştı” dedi.
Evet, Türk Hükümeti’nin şu anda IŞİD’e karşı yürütülen mücadeleye açıktan destek vermek istemiyor oluşunun kısa vadeli sebebi rehineler olabilir. Ama daha derin bir sorun var ortada.
Ricciardone’nin bahsettiği beraber çalışma kısmının ötesinde, ticari bağlar, hükümet sustukça Türk halkının belli kesimlerinde gelişen IŞİD yanlılığı, o bölgede aktif bazı Türk sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri... İşin güvenlik kaygılarından öte bir de sosyal boyutu var.
IŞİD, bu açıdan aynı zamanda Müslüman dünyasının tek seküler demokrasisinin de geleceği meselesidir.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin demokrasi standartlarında ilerleyen ve radikal bir yapıyla mücadele eden Müslüman çoğunluklu bir ülke mi olacak? Yoksa Batı’yı da güvenlik vaadiyle ikna edip kendine bir müttefik yaratacağı düşüncesiyle burnunun dibinde türeyen radikal yapıyı sisteme entegre etme uğruna o yapıya yaklaşan, gittikçe İslamileşen, NATO’nun Katar’ı haline gelecek bir ülke mi?
Sonuçta Katar da Amerika’nın ortağı. Dediğim gibi hiç merak etmeyin Washington’a her ikisi de uyar. Peki ya size?
Paylaş