Otoriter rejimler “verdim gitti” diyebilir, “vermiyorum” diye rest de çekebilir. Hukuk devletinde ise iade işlemleri zaman gerektirdiği gibi sonunda kararı mahkeme verir.
Amerikan hukuku bakımından bakıldığında da Gülen’in iadesi gerekir. Çünkü AİHM hukukunda olduğu gibi Amerikan hukukunda da iade için “kesin delil” gerekmez, “makul şüphe” (reasonable doubt) olduğunu gösteren deliller yeterlidir. Devletin emniyet ve adalet gibi kritik kurumlarında illegal örgütlenme ve 15 Temmuz darbesi konularında Gülen’in iadesini gerektirecek “makul şüphe” delilleri fazlasıyla vardır.
MAHKEME MESELESİ
Hem AİHM hukukunda hem Amerikan hukukunda belirli suçlar sebebiyle iade edilecek kişi itiraz ederse, son kararı mahkeme verir.
Adalet Bakanlığı bu taslakla adeta “OHAL hukuku”nu normal zamanlara aktarmak istiyor, bunun için Ceza ve Yargılama kanunlarında değişiklikler yapıyor.
Arkadaşımız Oya Armutçu’nun dünkü haberinde okumuşsunuzdur.
Birçok düzenleme getiren taslağı bir köşe yazısında bütünüyle ve teknik ayrıntılarıyla ele almak mümkün değil. Ben, Ergenekon davasını hatırlatarak “şahit dinleme” sorunu üzerinde duracağım. Şahitlerin dinlenilmesi sorunu “adil yargılanma hakkı”nın en önemli unsurlarından biridir.
Hillary Clinton’un, Dışişleri Bakanlığı sırasında Türkiye ile yakın ilişkileri olmuştu; Davutoğlu ile senli benli konuşurlardı. Türkiye’ye sıcak bakabilirdi...
Fakat PYD’yi destekleyeceğini açıkladı. Evet, Obama yönetimi de DAİŞ’e karşı PYD’yi destekliyor, Hillary Clinton ise bunun da ötesine geçerek “bazı çevreler” dediği Türkiye’nin tepkisini önemsemeyeceğini şu sözlerle ifade etti:
“Kürtler Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de en iyi ortaklarımız oldu. Bazı çevrelerin bu konuda oldukça endişeli olduğunu biliyorum; ancak bence Kürtler ihtiyaçları olan ekipmanları almalılar.”
Bu, Dışişleri Bakanlığı yapmış birine yakışmayan bir hatadır.
Bu söylentilerden biri, İsmet Paşa’nın Lozan’da “hezimet”e uğramakla kalmayıp hilafeti de sattığıdır.
Bunun delili nedir?
Delili, İngiltere parlamentosunun, ancak Türkiye’de hilafet ilga edildikten sonra Lozan Antlaşması’nı onaylamış olmasıymış.
Lozan’da 24 Temmuz 1923’te imzalanan antlaşma, Türkiye’de 14 Ağustos’ta Meclis’e sunuldu, 21 Ağustos’ta görüşmeye başlandı, ciddi surette tartışıldı, 23 Ağustos’ta onaylandı.
AYM tarafından FETÖ suçlamasıyla üyelikten uzaklaştırılan Alparslan Altan ve Erdal Tezcan’ın yerine atandılar.
Bu iki üyenin ihracına aşağıda değineceğim. Önce yeni üyeleri görelim.
HAKYEMEZ’İN KİTAPLARI
Prof. Hakyemez başkanlık sisteminden yanadır. Çözüm sürecinde “akil insanlar” içinde yer aldı. Kitaplarında özgürlükçü demokrasiyi savunur.
Başbakan Binali Yıldırım dün TOBB’da FETÖ’nÜn “Allah diyerek, kitap diyerek, cennet diyerek” samimi insanları aldattığını söyledi. “Bundan büyük alçaklık olur mu?” diye de vurguladı.
İnsanların samimi dini duygularının güç, para, siyaset gibi dünyevi amaçlarla istismar edilmesi, böyle fetvalar yazılması öteden beri önemli bir sorundur.
Bir süredir “Kurtuluş Savaşı” belgeseli için okumalar yapıyorum. Milli Mücadele düşmanı Ali Kemal’in bir yazısını bu açıdan size aktarmak istiyorum.
Fakat önce hukukçu olarak belirtmeliyim; Başbakan’ın dediği gibi “ibadet amaçlı yardım yapanlar, arka plandaki tezgâhtan haberi olmayanlar masumdur.”
Dahası, durum iyiye gitmiyor, daha kritik bir aşamaya girilmiş bulunuyor.
DAİŞ’e karşı Türkiye’nin de katılacağı Musul harekâtını konuşurken olayların akışına bakın...
IRAK’TAKİ İRAN!
Iraklı Şii Ayetullah Şeyh Kasım et-Tai, “Kuzey Irak’ta Türk askerine karşı mücadele farzdır” diye fetva yayınlıyor.
IŞİD ya da DAİŞ veya DEAŞ denilen terör örgütünün “kıyamet alameti” olarak Suriye’de Dabık’ta büyük bir zafer kazanacağına inanması önümüzdeki günleri daha bir kritik hale getiriyor.
Türkiye’nin desteklediği ÖSO Dabık’a yaklaşmış bulunuyor. Beklenen, ÖSO’nun Dabık’ı kurtardıktan sonra daha aşağıdaki El Bab’a yürümesi.
DEAŞ’ın bu bölge için ölümüne savaşacağına inanılıyor. Çünkü Hz. Peygamber, kıyamete yakın bir zamanda bu bölgede Müslümanlarla “Romalılar” (Hıristiyanlar) arasında çok kanlı bir savaş olacağını, savaşı Müslümanların (yani IŞİD’in!) kazanacağını, oradan da İstanbul’u fethedeceklerini söylemiş imiş.
Bu barbarların “İstanbul’u fethedeceğiz” diye açıklamaları bile var!