12 Eylül’ün düzenlemesi de böyleydi. 1992 yılında Demirel-İnönü koalisyonu sırasında bu mekanizmaya üniversitelerde “aday seçimleri” eklenmişti...
Şimdi, kamuoyunda ve akademik camiada tartışılmadan, Meclis’te de müzakere edilmeden OHAL kararnamesiyle seçim kaldırıldı, doğrudan atama sistemine dönüldü.
Bu son derece önemli soruna iki açıdan bakılmalıdır: Biri, üniversitelerin nasıl yönetilmesi gerektiği...
Öbürü, düzenlemenin kanunla değil OHAL yetkisiyle yapılması...
Biliyorsunuz, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı... Özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetim gibi kavramların evrensel hukuktaki anlamlarıyla anayasa hukukumuza girmesindeki büyük çabasıyla saygın bir anayasa yargıcı.
Cuma günkü yazımda başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı olabilmesi için Başkan’ın partisi yoluyla yasama organına egemen olamaması gerektiğini anlatan Cemil Çiçek ve Burhan Kuzu’dan alıntılar yapmıştım.
Sistemin “püf noktası”nın bu olduğunu belirtmiştim. Sayın Kılıç bu konudaki görüşlerini anlattı...
SEÇİM YASASI, PARTİLER YASASI
15 Mayıs 1919, İzmir işgal edilmiştir. Darülfünun (Üniversite) adına bir heyet Vahdettin’le görüşmek için Saray’a gider. İçlerinde yazar Halide Edip de vardır. Vahdettin görüşmeyi kabul etmez. Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde şunları yazar:
“İçimde Osmanlı hanedanının son günlerini yaşadığı hissi hasıl oldu.”
Kazım Karabekir İstiklal Harbimiz adlı eserinde Vahdettin’e ağır ifadelerle seslenir, “Millet senden iğrenecek, seni de taç ve tahtını da çiğneyecek” diye yazar.
Karabekir de Halide Edip de zaferden sonra muhalefete geçecekler, bunun bedelini de ağır ödeyeceklerdir.
Hangi sistem olursa olsun, başarısı kalıcı ilkelere dayanmasına ve toplumun çok büyük çoğunluğu tarafından benimsenmesine bağlıdır.
Bu da yetmez, erkler arasında “denetim ve denge” mekanizmasının iyi kurulmuş olması gerekir. Özgürlüklerin teminatı budur çünkü.
Başkanlık sistemini savunan iki hukukçunun görüşlerini aktararak çok önemli bir “püf noktası”nı kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum. Biri Sayın Cemil Çiçek, öbürü Sayın Burhan Kuzu...
GÖZDEN KAÇMASIN
Bizdeki OHAL ile Fransa’daki OHAL arasında anayasal olarak çok önemli farklar var. Fransız Bakan bu farkları üç başlıkta saydı:
- Fransa’da yasama yetkisi yürütmeye geçmez, yani KHK çıkarılmaz.
- Sadece polise ek yetkiler verilir.
- Yargı bağımsızdır ve OHAL kararlarına karşı yargı yolu açıktır.
Bizde nasıl?... Bakalım.
Fakat ortadaki belirsizlik devam ediyor.
Bahçeli’nin dünkü konuşmasında milletvekillerinin en çok alkışladığı cümlelerinden biri, parlamenter sistem vurgusuydu... Fakat Bahçeli ve parti sözcüleri “Halka gitmekte ne sakınca var?” diye de ekliyorlar.
Tamam da iktidar partisinin başkanlık önergesine MHP Meclis’te “evet” demezse, referanduma gidilemez ki!
Bu tabloda, AK Parti’nin getireceği başkanlık anayasasına MHP nasıl hem karşı çıkacak hem nasıl halka sorulacak? İşte cevabı bilinmeyen soru bu.
Bahçeli’nin “arınma dönemine girdik” sözünü hatırlarsak, sırada başka isimler de olabilir. Meral Akşener öteden beri başkanlık sistemine karşı. Dün de Özdağ ile birlikte MHP milletvekilleri Yusuf Halaçoğlu, Nuri Okutan ve İsmail Ok başkanlık sistemine karşı olduklarını açıkladılar.
Bunlar da mı ihraç edilecek?
Fakat mesele bir parti meselesi olmanın ötesindedir, Türkiye’nin anayasasını konuşmak durumundayız.
BAHÇELİ’YE BAĞLI
Ali Bardakoğlu gibi değerli âlimlerin oluşturduğu KURAMER’de (Kuran Araştırmaları Merkezi) “Beklenen kurtarıcı” konusunda son derece yararlı bir sempozyum düzenlendi.
İzlemedim fakat sunulan tebliğlerin çoğunu okudum.
DİNLERDE MESİH, MEHDİ
Prof. Ömer Faruk Harman’ın tebliğinde görüyoruz ki, ta Sümerlere kadar uzanan, hem semavi dinlerde hem Zerdüştlük, Budizm, Hinduizm, Aztek ve Maya gibi dinlerde Mesih veya Mehdi inanışı var; tabii bazı farklarla.