Yönetimde kanunlar, kurallar ve kurumsal ilkelerden önce baştaki kişinin tercihlerinin hâkim olması.
İktidar partisinin belediye başkanları operasyonuna bu açıdan bakıyorum.
Yeni başkanlar, “eski başkanın bürokratlarını” tasfiye ediyor, projelerini iptal ediyor. Yerlerine “yeni başkanın kadroları” getiriliyor.
Yeni başkanları halka sevdirmek için de bazı belediye hizmetleri ucuzlatılıyor.
Bu tablo, kitaplarda anlatılan “otokrasi” ya da “idare-i şahsiye” kültürünün örnekleridir.
‘BAŞ’A BAĞLI
Eski başkanlar yanlış adamlarla çalışmış, yanlış projeler yapmışsa o zaman AK Partili belediye meclisi üyeleri niye “başkan”ı denetlememişler?
Niye
Böylece 12 bölümden oluşan belgesel dizisi tamamlanıyor.
Bu belgeseli dört-beş yıl önce yapamazdım. Belgesel tecrübem de araştırmalarım da yeterli değildi.
Tarihe hamasetle değil bilgi ve kavrayışla bakmak gerektiğine inanarak yıllarca yakın tarihimiz üzerine okumalar yaptım.
TARİH METODU
21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz, siyasette hamasetin hâlâ geçer akça olmasında hamasi tarih anlatımının rolü büyüktür.
Tarih “ajanlar, casuslar, gizli güçler” gibi esrarengiz unsurlarla, hele de “yedi düvele karşı” masalıyla anlatılınca bilgi ve muhakemeye ihtiyaç kalmıyor!
Milli Mücadele üzerine okumalar yaparken merhum Tarık Zafer Hocamızın izini sürdüm: Atatürk’ten olaylara değil, olaylardan Atatürk’e, Fevzi, İsmet ve Karabekir Paşalara, diğer aktörlere gittim.
Bu metotla bakıldığında, mesela Birinci Meclis’in ne kadar hür ve demokratik, milletvekillerinin de ne kadar kişilikli ve kaliteli olduğu görülüyor.
Siyasi ideoloji olarak faşizmin tahlili, hukuki açıdan “soykırım” suçunun tanımı ve uluslararası hukukun gelişimi bakımından son derece önemli bir karar.
Aynı mahkeme Nisan 2004’te Srebrenitsa katliamının “soykırım suçu” olduğuna karar vermişti.
Soykırım suçundan yargılanan baş kasap Sırp Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç hapishanede ölmüştü.
Ratko Mladiç 16 yıl kaçtıktan sonra yakalanıp soykırım suçundan yargılanıyordu, dün soykırım suçundan mahkûm edildi.
8 BİN BOŞNAK ŞEHİT
Srebrenitsa güya BM tarafından “Güvenli Bölge” ilan edilmişti. Hollandalı General Thom Karremans komutasındaki Barış Gücü’nün güya koruması altındaydılar...
Sırp faşistlerin kumandanı General Ratko Mladiç dünya TV’lerine canlı yayında şu açıklamayı yapıyordu:
“Bugün 11 Temmuz 1995, işte Sırp şehri Srebrenitsa’dayız. Büyük bir Sırp bayramı arifesinde iken bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Nihayet, Türklere karşı ayaklanmadan sonra bu toprakta Türklerden intikam almamızın vakti geldi.”
- Putin, Moskova’ya çağırdığı Esad’la görüştü. Esad, “Sayenizde iki yıl içinde ciddi başarılara imza attık” diye konuştu.
Suriye’de “Esadlı çözüm” formülü güçleniyor.
- Soçi öncesi Putin’in Trump’la telefon görüşmesi yapacağı da açıklandı.
NATO üyesi Ankara ile Washington arasında sorunlar yaşanırken, Moskova ile Washington diyalog halinde!
Dahası, ikisi de PYD’yi destekliyor!
PUTİN’İN SİYASETİ
Amerika PYD’ye binlerce TIR dolusu silah veriyor. Moskova ise PKK’yı bile terör örgütü saymıyor, PYD’yi de diplomasi masasına oturtmaya çalışıyor!
Moskova, Esad rejimiyle muhaliflerini uzlaştırmak için
Bu davadan “pis kokular” geldiğini Cumhurbaşkanı da söyledi. Bu durumda elbette Ankara konuyla ilgilenecek.
Fakat mahkeme günü belli olduğu halde “Sağlığını merak ediyoruz, nerede?” diye günde iki defa nota vererek mi?
ABD ile resmi görüşmelerde gündemin birinci maddesi değilse bile ikinci maddesi olarak Zarrab davasını ele alarak mı?
Washington Post, “Zarrab’ı kurtarmak için Ankara’nın olağanüstü kampanya” yürüttüğünü yazdı; Obama’dan başlayarak Trump’a kadar çeşitli kademelerde Amerikan yetkilileriyle yapılan görüşmeleri yazdı.
Bu “olağanüstü kampanya” acaba Ankara’nın tezlerini güçlendiriyor mu, yoksa ‘aşırı doz’ etkisi mi yapıyor?
‘AŞIRI DOZ’
Anglo-Amerikan ceza yargılama sistemini yeterince bilmiyorum. Bildiğim Yüksek Mahkeme sistemidir.
Zarrab dosyasında ne var, ne yok, evrakın delil değeri nedir, bunları da bilmediğim için hukuki yorum yapamam.
Lütfi Paşa’nın, Koçi Bey’in anlattığı kurallara aykırı keyfi davranışlar yüzünden devlet kurumlarının yozlaşmasına dair işaretler belirmektedir.
En önemlisi, iktisadi sorunlardı, Anadolu’da iktisadi sebeplerle isyanlar çıkıyordu.
O sorunları anlamak için Avrupa’daki iktisadi gelişmelerle Amerika kıtasının keşfinin tetiklediği faktörlere de bakmak lazım.
Ben bugün iktisadi sorunların göstergesi olan bir faiz hikâyesini anlatacağım.
HALİL İNALCIK YAZIYOR
Merhum Hocamız Halil İnalcık, “Devlet-i ’Aliyye” adlı büyük eserinde Osmanlı’daki ticaret ve sermaye sorunlarını anlatır. Faizin “çeşitli yollardan yasal bir şekle sokulduğunu” belirterek şunları yazıyor:
“İslam toplumlarında faizle para işletme ve diğer kredi şekilleri hem çok eski hem çok yaygındır. Osmanlılarda yalnız gayrimüslimler değil fakat Müslümanların ve bu arada din adamlarının ve vakıfların da faizle para işletmede ileri gittiklerini göreceğiz.” (Cilt I, s.260)
İnalcık izleyen sayfalarda bunun birçok örneğini anlatır.
Ben ekonomist olmadığım için bu fevkalade karmaşık soruna iktisat tarihi açısından bakmak istiyorum.
OSMANLI’DA FAİZ
Osmanlı’nın her devrinde, hatta “cihan devleti” olduğu asırlarda bile faizlerin Avrupa’dan birkaç kat yüksek olması, faiz sorununu düşünmemiz için önemli bir hareket noktasıdır.
16. yüzyılda Avrupa’da faizler yüzde 3-4 iken, Kanuni Süleyman zamanında Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla Osmanlı’da faiz yüzde 12 idi!
Sultan ve Şeyhülislam “faiz lobisi”nin adamları olamayacağına göre, faizi böylesine yükselten “yapısal” sebepleri araştırmak gerekir.
Bilimsel düşünce, “sebepler-sonuçlar ilişkilerini araştırmaktır” diyoruz zaten.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi, değerli iktisat tarihçisi Mehmet Genç Hocamızın şu tespitidir Osmanlı’daki yüksek faizin sebebi:
“Avrupa kıtası nüfus, üretim hacmi, sermaye stoku, teknoloji ve enerji kapasitesi bakımından 4-5 katı büyüklükleri kontrol ediyordu!”
Buna karşılık “nasıl, neden, sonucu ne olmuş” gibi sorularla tarihe bakmak zihnimizi açar, rasyonel düşünme melekemizi geliştirir. Şimdi şu olay üzerine düşünelim.
Ünlü tarihçi Arnold Toynbee 1924’te yayınladığı kitapta Sakarya Savaşı’nı “tarihin en büyük meydan muharebelerinden biri” olarak niteler. Zafer de o çapta büyüktür; inisiyatif Yunanlardaydı, Sakarya’dan itibaren Türklere geçmiştir.
ATİNA KABUL EDİYOR
Ankara’ya yaklaşan Yunan ordusu Sakarya’da püskürtülmüş, Eskişehir-Kütahya hattına çekilmiştir.
Hemen Londra’ya koşan Yunan Başbakanı Gunaris övünmektedir:
“Sakarya’nın batısına çekildik ama Anadolu’da 80.764 kilometrekare toprak Yunan işgali altındadır.”
Buna Trakya’daki Yunan işgalini de ekleyince rakam 104.500 kilometrekareye çıkar.
Londra bir