Paylaş
DENİZ BAYKAL, önceki akşam CNN Türk’te, TBMM Başkanlığı’na adaylık ısrarının nedenini, ‘bir meydan okuma’ diye açıkladı.
Doğrusu bu sözleri duyan, “Herhalde AKP’ye meydan okuma” diye düşündü, ama meğer CHP içinde birkaç arkadaşına karşı meydan okumaymış.
Yanlış anlamadıysak, TBMM Başkanlığı, yine CHP içi bir hesaplaşma arzusunun sonucu AKP tarafından kazanılmış, mağlup taraf yine CHP olsa da.
Yani ‘tarihi fırsat’, ‘tarihi başarısızlığa’ göz göre göre böyle çevrildi.
O tarihi başarısızlığın sorumlusu ise hiç özeleştiri niyetinde değil, aynen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine tavsiye ettiği gibi, “Boş ver ya” havasında.
Şimdi çıkıp, “Nasılsa ne gam ne tasa, hayat böyle geçti” dense haksızlık mı?
CHP’DE BİR DÖNEMİN SONU
Bilemiyorum, parti içi hesaplaşma dürtüsüyle kaç siyasetçi böyle tutum alır, ama görünen o ki, CHP’de bu hastalığın da son örneği yaşandı.
Şimdi TBMM Başkanı seçildiğine göre, bugünden itibaren siyasetin önündeki sorun, ülkenin en kısa zamanda bir hükümete kavuşturulmasıdır.
Burada da parti içi hesaplaşmalar, sonuç alınmayacak meydan okumalar, kişisel arzular öne çıkacaksa biline ki, seçmen bunları çok iyi görüyor.
Türkiye’nin önünde yakıcı sorunlar dururken, siyasetin kendi dev aynasının önüne çakılı kalması sadece hanesine yazılacak dev bir kayıp olur.
Çünkü millet yüzde 97 ile temsil edilen bir TBMM oluşturdu ve siyasete şu mesajını çok net ulaştırdı:
“Mutlaka ve mutlaka uzlaşın, bu kültürü geliştirin.”
Bu mesajın aksine, ülkeyi seçime götüren kim olursa olsun, dev kaybı hanesine hemen yazsın; çünkü milli irade bunu, “bana saygısızlık” diye kabul edecek.
O nedenle öyle ‘erken seçim, merken seçim’ hesapları yapmadan yola çıkmalı.
Bu konuda kulislerin “AKP ve CHP genel başkanları aynı noktada” diyor olması son derece önemli.
Eğer üzerlerindeki vesayeti yok eder, uzlaşmacı tutumlarını sürdürürlerse ülkenin dev sorunlarının giderilmesi yönünde büyük bir umudu da tetiklerler.
KANIRTARAK DEĞİL HİSSETTİRMEDEN
Yazdıklarım, ‘illa ki AKP-CHP hükümeti’ diye okunmasın; tek beklenti bu Meclis’ten bir hükümet çıkmasıdır, siyasetin bunu başarmasıdır.
O nedenle koalisyon turları başlıyor ya, çok sayıda böylesi turları yakından izlemiş bir gazeteci olarak bazı anımsatmaları yapmak isterim.
Akşam ‘koalisyon kuruldu’ diye yatıp, sabah ‘aaa meğer bitmiş’ diye uyanmak istemeyen, kullanacağı kartları sahaya dikkatli ve zamanlı sürmeli.
Sudan bahanelerle ‘tamam noktasına gelmiş’ görüşmeler, ansızın bitiriliyorsa da şaşırmamalı, sadece “Vay be, biz karşı tarafın kenarda tuttuğu şu seçeneği neden göremedik” diye hayıflanmalı.
İmzalar atılmadığı sürece böylesi olasılıklara hazır beklemeli.
Meydanlarda söylenenlere sadakat çok önemli, ama koalisyon görüşmelerindeki dil de bu kadar belirleyici; yani, üsluba dikkat.
Karşı tarafın reddedeceğine emin olunan noktaya baştan giren, baştan kaybeder.
Kanırtmak yerine hissettirmeden taleplerini metne geçiren, seçmenin karşısında da güçlü olur, hükümet icraatında da.
Sonuçta; koalisyon görüşmelerinde siyaset ustalığı tek başına yeterli değil, müzakere tecrübesi ve söylemin ustalığı da şart.
Böyle yürütülürse şaşırtıcı koalisyon seçenekleri dahi olası. Hadi hayırlısı.
Paylaş