Sıtkı Şükürer

Demokrasi seçeneksiz olmaz

23 Ekim 2011
ÜLKE kabuk değiştiriyor. Ülkeler tarihinde her dönem çağın dayattığı koşullar içinde biçimlenir.

Tüm 19. ve 20. yüzyıl boyunca yerküre milliyetçilik akımlarından ziyadesiyle etkilendi.
Avrupa ülkeleri, Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika zamanın ruhuna uygun ulus – devlet anlayışlarına eğilim gösterdi.
Milliyetçilik ideolojik formu gereği yukarıdan aşağıya planlanan, bireyselleşmeyi ve sivilleşmeyi öteleyen bir yapıdır.
Genç Cumhuriyetimiz de bu esaslar üzerinden projelendi.
Devasa bir imparatorluğu kaybetmenin ezikliği ile elde kalan topraklar merkeziyetçi bir anlayışla planlandı.
Bu anlayışın doğal sonucu, demokrasinin ikinci plana atıldığı katı bir bürokratik yapının oluşturulmasıydı.
Sistem, askeri bürokrasinin liderliğinde, tam bir ideolojik mutabakatla, idari ve yargısal bürokratik sütunlar üzerinde yapılandırıldı.

Yazının Devamını Oku

Steve Jobs

16 Ekim 2011
Steve Jobs’un ölümü tüm dünyayı derinden etkiledi.

O, bilgi çağının sembollerinden biriydi.
İnsanlığın cari ihtiyaçlarını hisseden ve teknoloji ile buluşturarak pratiğe servis eden ve müthiş bir ekonomik potansiyel oluşturan bir 21. yüzyıl rol modeliydi.
Bakınız, “bilgi”, evrensel bir kavramdır. Milliyet, inanç ve benzeri kavramların üstünde, yeryüzündeki 7 milyar insanın, sadece insan olmanın biyolojik ayrıcalığı ile kavrayabileceği, istifade edebileceği, katkı koyabileceği bir ortak birikimdir.
“Bilgi çağı” veya “bilgi toplumu” denildiğinde bilginin serbest dolaşımı, bilgiye erişim imkanlarının olağanüstü hızlanması ve kolaylaşmasını anlamak gerekir.
Bugünün bir üçüncü dünya ülkesindeki araştırmacı, bulunduğu yerden Harvard Üniversitesi’nin kütüphanesine girebilme imkanına sahiptir.
Mevcuta ilave getirebilecek ham bilgiye erişim imkanlarının bu denli artması, her türden keşif ve icadın, dünyanın herhangi bir yerinden sürpriz yaratıcılarını gündeme getirebilecektir
Zira bilgi keşif ve icadın yapıtaşıdır.

Yazının Devamını Oku

Dünün futboluyla bugünün maçına çıkılmaz

9 Ekim 2011
KÜRT meselesi ülkenin geleceğini de ilgilendiren en akut problem.

Kimi tarihçiler Türklerle Kürtlerin tarihsel olarak bir eküri anlayışı içinde hareket ettiklerinde, aralarındaki uyuma paralel bağlı oldukları devlet yapılanmasının bölgesel etkinliğinin arttığını vurgular.
Şüphesiz bu tez doğrudur. Kaldı ki, meseleyi Kürt-Türk sınıflanmasından daha ziyade bu coğrafya insanlarının dayanışması olarak kabul etmek daha doğrudur.
Neticede Anadolu; 36 ayrı etnisik kimliğin beraberce harmanlandığı, birlikte yaşamanın ortak ülküler kökleştirdiği, herkesin her yeri kendi yurdu olarak gördüğü bir duygu paydasında yaşadı, yaşıyor.
Böylesi bir duygu ikliminin son 25 yıl içinde, üstelik artarak bozuluyor bir görüntü vermesi bizlere yakışmıyor, ötesinde üstümüze oturmuyor.
Bu garabet çatlağın tohumlarını, bir 19. ve 20. yüzyıl fenomeni olan milliyetçilik akımlarına bağlamak yanlış olmayacaktır.
Osmanlı etnik aidiyet duygusunu hiç yeşertmeyen bir yapılanmaydı. Düşünün, Kanuni’nin sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa bir Sırp’tı, kardeşi ise Sırbistan’ın patriği.
Bu anlayış İttahat – Terakki ideolojisi ile değişmeye başladı. Cumhuriyet Türk kimliği üzere projelendirildi. Bir Kürt kendini aşırı ölçüde belli etmeme koşulu ile eşit vatandaştı.

Yazının Devamını Oku

Laik devlet mutabakatı

2 Ekim 2011
BAŞBAKAN yaklaşık iki hafta önce Kuzey Afrika ülkelerine yaptığı ziyarette, geçmişteki bir söylemini Arap yöneticiler önünde tekrarladı.

“Kişi laik olmaz, devletler olur, ben Müslüman’ım ama laik bir devletin yöneticisiyim.”
Konunun uzmanları bu ifadelerin o coğrafyada ne ölçüde yankı uyandırabileceğini enine boyuna tartıştı.
Önce bir saptama yapalım.
Arap dünyası için Müslümanlık, sadece bir din değil, onun çok ötesinde bizatihi yaşam biçimi, adeta kültürünün dine uyarlamasıdır. Tarihsel, kültürel bin bir biçimleme, tercümanın Arapça karşılığını bulmada zorlandığı gibi, “laiklik” kavramını bu insanlara yabancı kılmıştır.
O topraklar geçmişten günümüze otokratik anlayışların hüküm sürdüğü yerlerdir.
Şayet “Arap Baharı”nın bir sonucu olarak, halkın önüne bir sandık konulursa, örneklerini hep yaşadığımız şekliyle, “Müslüman Kardeşler” ve benzeri laikliği benimsemeyen siyasi anlayışlar halkın açık ara tercihi olacaktır.
Dolayısıyla Sayın Başbakan’ın bu söyleminin pratiği zordur.

Yazının Devamını Oku

Silik derbi

25 Eylül 2011
İZMİR’de yaşayan insanlar kentlerini seviyor.

Bu hali, İzmirli olmayanlara anlatılırken çok daha net gözlemleyebilirsiniz.
İzmirli olarak yaşadığımız yerin güzelliklerini anlatırken aslında çok da ikna edici olmanız gerekmez.
Tarihi bir yerleşim bölgesinde, üstelik deniz kenarında medeni ve hayata dönük insanlarıyla, nasıl derler “malımız” kendini gösterir.
Ancak, konu ayrıntılara gelmeye başlayınca hafiften tık nefes olmaya başlarız.
Kent sevgisi, biraz da kentinize duyduğun özendir. Kentlilik bilinci, kentinizin sosyal hayatına yönelik çabalarınızdır, parklarınızdır, metronuzdur, müşterilerinizdir, güzel yerleri yaşatmak için yaptığınız fedakarlıklardır...
Listeyi çok uzatırsak, sonunda ortaya bütünlüklü bir tablo çıkar.
İşte; bu noktadan sonra kentiniz size ihtiyaç duymadan, sizi helak etmeden kendini satar hale gelir.

Yazının Devamını Oku

Jokerli demokrasi olmaz

18 Eylül 2011
TÜRKİYE’de büyük ölçüde seçmen tercihleri katılaşmıştır.

CHP son seçimlerde yüzde 25 mertebelerinde oy aldı.
Bu partiye oy veren bir kısım seçmenin iktidar partisinden tedirgin olduğu gözleniyor.
Özellikle kıyı seçmeni dediğimiz bu kitlenin insanları, ilk konuştuğunuzda AK Parti’nin gizli bir gündemi olduğundan ve ülkeyi dini bir yapıya sürükleyeceklerinden adeta eminler.
Kendisine 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi koyan bir iktidarın, kaynakları kıt bir ülkede dış dünyayla entegre olmadan bu durumu hayal bile edemeyeceği açıktır.
Sadece bu halin bile kendi içinde hukuk ve demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işletilmesi mecburiyetini doğuracağını takdir etmek gerekiyor.
O yüzden abartılı senaryolara “niyet okuyarak” prim verilmemelidir.
Ne var ki, bir hususta söz konusu bu tedirgin kitlenin haklılık payı vardır.

Yazının Devamını Oku

Yeni Anayasa

11 Eylül 2011
HER dönemi kendi şartları içinde değerlendirmek gerekir.

Moda deyimiyle “zamanın ruhu” kendi makulü konusunda karar vericileri adeta talimanlandırıyor.
18’inci ve 19’uncu yüzyılın ilk çeyreği tüm dünyada milliyetçilik akımlarının sert esen rüzgarlarıyla şekillendi.
Bir imparatorluk bakiyesine dönüşmüş Anadolu coğrafyası bu akımlardan doğal olarak etkilendi. İttahat Terakki ile başlayan kıpırdanmalar Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde bir ulus-devlet yarattı.
Bu olgu, ülke toprakları için yepyeni bir formdu. O yüzden genç cumhuriyet eliyle kendi kurum ve kurallarını oturtabilmek amacıyla çok yönlü ve çok kapsamlı biçimlemelere gidildi.
Proje, tabiatı gereği demokrasiyi fazla içermiyordu.
Yepyeni bir düzen heyecanıyla başlayan süreç bir müddet sonra kendi bürokratik elitini oluşturdu.
Bu arada dünya durmuyordu. Zamanın ruhu, küreselleşen ilişkiler içerisinde ulus-devlet yapılarını demode addediyor ve daha demokratik toplum talep ediyordu.

Yazının Devamını Oku

Kıskaç çoksa akıl dumurdur

4 Eylül 2011
32 yıl önce Mülkiye’den mezun olduktan sonra bir bankanın müfettiş yardımcılığı sınavına girmiştim. Yazılıyı kazandıktan sonra sözlü sınavda ilk olarak “Hukuk nedir?” diye sormuşlardı.

“Hukuk”, demiştim, “Mevcut iktidarların menfaatlerini koruyan ve kollayan kurallar bütünüdür”. Komisyon başkanı bu yanıta gülümsemişti. Sonuçta sınavdan “çaktım”.
Gençseniz, üstelik solcuysanız iktidar kavramını şablonlarla, komplo teorileriyle düşünmeniz normal oluyor. Ancak, temel yasalar itibariyle, bugün bile yanıtın prensibinde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum.
Yıllar geçtikçe, aslında her toplumun layık olduğu yönetim kalitesini yine kendisinin, belirlediğini anlıyorsunuz.
Birey–toplum–devlet ilişkilerini düzenleyen hukuki metinlerin tartışmaya kapalı ve minimum esneklikte kısımları anayasalarla düzenlenir.
Amerikan Anayasası sadece temel hak ve hürriyetleri tanzim etmiştir. İngiltere’de anayasa bile yoktur. Geleneklerden beslenen “teamül” hukuku geçerlidir.
Şüphesiz bu tercih, değişen koşullara uyumun önem taşıdığı bugünün dünyasında bir avantaj teşkil etmektedir.
Neyin olması gerektiğinden hareketle biçimlendirilen hukuki sistemler, bireysel inisiyatif alanlarının da gelişmesine yol açarlar.

Yazının Devamını Oku