Bu hafta sizlere bir “köfteci” önermek istiyorum. Aslında ana işleri çok farklı.
İzmir’in en büyük Renault Bayi Ermat’ın şikemperver patronları Şafak ve Muhip beyler, biraz kendilerini daha çok civardaki insanları düşünerek, ana cadde üstündeki tesislerinin içinde “köfte dediğin böyle olur” iddiası ile pür amatör bir gayreti hayata geçirmişler.
Aslen Bergamalı olan Özerinç Ailesi, o yörenin özel köfte kültürünü aynen taşımış.
Hani bu işler hobi olarak yapılınca malzeme kalitesi de haliyle çok farklı oluyor. Şüphesiz “lezzet” ilave bir şeyler de gerektiriyor. Ermat Köfte, temin ederim, bu şartı da sağlamış. Lezzet avcılarının dikkatlerine sunulur.
Akçay Cad. No: 25/1 Gaziemir, (0232) 253 66 66
-----
Devlet özel sektörü sahiplenecek mi?
Su böreğini andıran, hamuru ve böreğin içinden eriyip taşan peyniri, organik tereyağı ile sıcak yenilen şahane bir tat Adana Böreği.
İzmir’de Bülent Börekçilik adıyla açılmış mekanda bu lezzete tesadüf ettik.
Hakikaten denenmesi gereken özel bir tat...
İşletmeci Ali Fethi Bali ile konuştuğumuzda işyerini üç ay önce açtıklarını ve çok ilgi gördüklerini söyledi.
Bu arada tekrar vurgulayalım, bu börek sıcak ya da fırında ısıtılarak yenecek ve anında tüketilecek.
Biz başımıza bela ettik, size de tavsiye olunur. (Halit Ziya Bulvarı No: 49, Tel: 0232 425 61 21)
-----
Genel Merkez bu karara memnun olmuş gözüküyor.
Şimdi “top” Genel Merkez’de.
Kılıçdaroğlu’nun işi zor. Kulis bilgilerine göre bir “kadın” aday arayışı içindeymiş.
Hani bu ‘post’a heves edenler çoktur.
Neticede CHP’nin en önemli kamu makamı İzmir Büyükşehir Belediyesi’dir.
Karar Ankara’da çatılacağından halen milletvekili aday adaylarının şansı daha yüksek.
Hiç yok diyemeyiz. Örneğin Bornova’da Ahmet Usta’nın ‘Samsun Pidecisi’ daima özgünlüğünü korumuştur.
Bu defa yepyeni bir deneyim sahne aldı.
Alsancak Gül Sokak’ta açılan ‘Obi’den söz ediyoruz.
‘Obi’, Laz mitolojisinde yağmur ve bereket tanrısı anlamına geliyormuş.
Cengiz, Cem ve Can Yavaş’ın büyük bir özenle hizmete açtıkları mekan, sunduğu çeşitlerle sizi 1408 kilometre uzağa gitme zahmetinden kurtarıyor.
Obi’ye gittiğinizde kesin aklınız karışıyor.
Aynı anda gurme pidelerini, İspir fasulyesini, Zigana güvecini, soğan kebabını, Sürmene pilavını karşınızda görünce seçim yapamıyorsunuz.
Geçen hafta Alaçatı’da geleneksel hale gelen balık tutma yarışlarında 63 iş insanı tekneleriyle birkaç kategoride kıyasıya yarışmak üzere denize açıldı.
Günün sonunda “en büyük balık yakalama” kategorisinde hoş bir sürpriz yaşandı.
24 yaşındaki Mert Cemal Bigalı, Fidato isimli teknesiyle 305 kiloluk bir mavikanat orkinos yakalayarak uzun yıllar kırılamayacak bir rekorun sahibi oldu.
Hani, bilenler bilir, oltayla bu boyutta bir balığı çekebilmek muazzam bir tecrübe ister. Sevgili Mert’le konuştuğumuzda, yeteneğinin aile mirası olduğunu, dedesi Cemalettin Bey’in “Sevda” isimli balıkçı kayığı ve oltasıyla 70’li yıllarda adeta körfezi kurutmasının öyküleriyle büyüdüğünü, babası Feridun Bigalı’nın ise çocuk yaştan itibaren kendisini yetiştirdiğini söyledi.
Organizatörlerin 10 metrelik bir tekneyle elde edilen bu başarının dünyada bir ilk olduğunu ifade ettiklerini de belirtelim.
Tebrikler Fidato ekibi...
-----
Seferihisar Ürkmez’de yarı münzevi yaşayan ve 70’li yaşlarını süren bir karı-koca 17 yıldır bir gastronomi mucizesi yaratıyorlar.
Ali Cengiz Bey ve sevgili eşi, Tarsus ve Adana mutfağının az bilinenlerini akıllara seza bir lezzetle mütevazi mekanlarında müşterilerine sunuyor.
Küçük tabaklarda sınırsız keyifli taam devam ederken, sıra özel bir gayretle bizzat hazırlanmış “ciğer”e geliyor. İşte bu noktada mekanın büyüsüne tamamen teslim oluyorsunuz.
İddia ediyoruz... Bu yer bu lezzet fırtınası ile ülkenin en akıl alıcı “şikemperver” duraklarından biri olmaya adaydır.
Efendim, hani dış görünüşü, tabak çanak gustosu, tabii ki geliştirilmeye muhtaç ama ustalarımızın mecali maalesef buralara kadar ulaşmıyor, açıkça biz de bu haksızlığı onlara yapmak istemeyiz.
Kaldı ki, üzüm salkımlarının “taciz”i(!) altındaki asma altı ortam keyfine “seçkinci” müdahale yarardan fazla zarar getirir.
Meseleleri ekonomik boyuttan siyasi boyuta taşıyorlar. Ülkenin bekasına yönelik bir saldırıya dikkat çekiyorlar.
Bu yaklaşım var olan ekonomik problemlere bir çözüm getirmiyor. Beri yandan “Cumhurbaşkanlığı hükümet etme” sistemine henüz bürokratik bünye uyum sağlamış değil. Bakanlar “algıda” ve “alışkanlık”larda ön planda ama realite “Külliye”de başlayıp bitiyor. Milletvekilleri henüz yeni anayasal konumlarına alışmış değil.
Türkiye, Rusya’dan stratejik ortak diye söz etmeye başladı. Öte yandan önümüzdeki yıl yeni bir NATO üssünün ülkemizde kurulacağından söz ediliyor. Siyaseten yüzümüz nereye dönük, akıllar karışıyor. Ülke içinde sonbaharla birlikte ekonomik sıkıntılar tırmanmaya başlayacak. Çok firma kendine göre tedbirlenmeye başladı. Yüzde 30’lardaki kredi faizleri ancak yüzde 50 enflasyonla karşılanabilir. Ülkenin yükselen stres katsayısı, zaten pek parlak olmayan insan hakları karnesini ve evrensel hukuk bilançosunu daha da kötüleştiriyor.
Moratoryum, kambiyo kısıtı, servet vergisi dedikodularını önlemek gerekir. Bu konuda adımlar atılıyor, tedbirler konuyor, daha fazlasını da yapabiliriz. Galiba gerçek manada “gün, milli birlik ve beraberliğin tesis edilmesini icap ettiren gün...” Bu ülke güler yüzlü dış politikalar uyguladığında, evrensel hukuk ilkeleri yolunda mesafe aldığında, rasyonel ekonomik ilişkiler gerçekleştirildiğinde tüm dünyanın gözdesi konumundadır. Asık yüzlü, tedirgin ve bazı değerlerdeki bozulmalar birleşince bugünlerin “zor tablosu” oluştu. Neticede bu ülke hepimizin.
Geniş tabanlı bir yönetim anlayışı ile içine düştüğümüz bu “dar koridor”dan elbirliği ile çıkmamız gerekiyor. Kim bilir, belki STK’larımız böylesi bir misyon yüklenmek isterler.
-----
Ancak son dönemlerde bir “fecaat” yaşanıyor.
Arabistan’dan geldiği bilinen zararlı bir böcek türü bu ağaçlarımıza yuvalanıyor, kısa zamanda da onları kurutuyor.
Kuruyan sadece bir ağaç değil, aynı zamanda “anılarımız” da yok oluyor, boynu bükülmüş yaprakları görünce, o melun böcek adeta içimizi kemiriyor.
Şu anda bu lanet yaratıklar had safhada ağaçlarımıza dadanmış durumda.
İnsanlar çaresizce sıra ne zaman sağlam palmiyelere gelecek diye bakıyor.
Bilinçsizce yapılan ithalatlar bu derdi başımıza musallat etti.