AppleMusic bu eli görüp arttırarak bağımsız sanatçılara 50 milyon dolarlık bir fon ayırdığını açıkladı. Üç ayda ortalama en az 10 bin dolar kazanan ve hizmetle doğrudan dağıtım anlaşması bulunan kullanıcılara yardımda bulunacağını söyledi.
Biz yardımın yollarını araştırırken, Bandcamp ikinci dalga yardımını açıkladı önceki günlerde...
1 Mayıs tarihinde satışlardan aldıkları yüzde 15’lik kesintiyi müzisyenler için ayrılan fona aktracaklar. Bu uygulama 5 Haziran ve 3 Temmuz’da da tekrarlanacak.
Türkiye’de en çok kullanılan online müzik dinleme platformlarından Spotify da yardım konusunda geride kalmak istemedi ve sanatçı profillerine destek butonu ekledi. Şirket, oluşacak ortak fonla ihtiyaç sahibi müzisyenlere havuzdan destek verecek. Amaç ilk etapta 1 milyon dolar nakit toplamak ve 10 bin müzisyene 100’er dolar ayırmak.
Böylece ülkelerinde devlet desteği alamayan müzisyenler de bu destekten faydalanabilecek. Buraya kadar çok hızlı ve güzel her şey... “100 dolar da olsa düşünceliler” dedik içimizden.
Spotify’dan sanatçılara yardım parası ödemek istiyorsanız sadece CashApp, GoFundMe ve PayPal gibi araçları kullanabiliyorsunuz.
Tam da bu sırada koronavirüs günlerinde hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam eden İsveç’ten bir haber geldi.
Müzik dergisi NME’nin internet sitesinde Malmö’de bulunan Plan B isimli mekanda Avrupa’daki koronavirüs döneminde ilk konserin verildiği duyuruldu.
Haberde, “Spunsugar” isimli bir müzik grubunun sosyal mesafe kurallarına uyarak konser verdiği ve bu konsere 39 kişinin katıldığı konu edildi.
Ülkede iki hafta kapalı kalmanın ardından mekanlar kapılarını açtı,
Plan B adlı yerin sahibi Carlo Emme de özel bir izinle konser yapmaya başladı. Şu an ülke kurallarına göre 50 kişiden az toplanmaya izin var.
Bar ve restoranlar açık. Sanıyorum tüm Avrupa bir de biz, şaşkınlıkla bu kararları izliyoruz. Gelelim konsere. 350 kişilik mekanda katılım 40 ile sınırlandırılıyor.
Haberi okuduğunuzda önce geriliyor, sonra üzülüyor, sonra gözleriniz dolmaya başlıyor. Bir ayı aşkındır evdeki bir müzikseverseniz ilk gösterdiğiniz reaksiyon bu oluyor. En azından bana olan buydu.
The New York Times’ta profesör Zeke Emanuel, gazetenin organize ettiği video konferansında müzik etkinliklerinin sonbahar 2021’e kadar “durdurulması muhtemel” yorumunda bulundu ve ekledi:
“Ekonomi, düşük risk gruplarının sosyal mesafeye uymasıyla hareket etmeye başlayacak. Konferans, konser, festival, spor müsabakaları gibi büyük toplanmaları ekim 2020 itibariyle yeniden programlandıracaklarını söylüyorlar. Bunun nasıl mantıklı bir ihtimal olduğunu düşünüyorlar, bilmiyorum. Gerçekçi olmak gerekirse 2021 sonbaharı bunlar için en erken zaman” dedi.
Geçtiğimiz hafta Mehmet Öz de Nusret Gökçe ile yaptığı Instagram canlı yayınında benzer bir iddiada bulunmuş ve “İnsanlar bu duruma uyum sağlayacaklar ve en az bir yıl kimsenin sarılıp, öpüşüp, tokalaşarak selamlaşabileceğini ve kalabalık ortamlarda yan yana durabileceklerini düşünmüyorum” demişti.
Peki ya Haziran 2020?
Bunu geçtiğimiz günlerde de yazıya dökmüştüm. Ama bu kez önümüzde başka bir bakış açısı var, o da Edis’e ait. Müzisyen ve prodüktör dostlarıyla aynı evde kendini karantinaya alan Edis geçen hafta yan odasındaki Aybüke Albere’nin canlı yayınına konuk oldu ve “Canlı yayında konser vermek yapmak istemiyorum” dedi. Sebebini de şu sözlerle anlattı:
“Yumurta kapıya dayanmadan canlı konser yapmayacağım. Çok teklif reddettim. Ben, sizi görmedikçe şarkı söylemek istemiyorum. Sanatçının yeri sahnedir.”
Tabii ki sanatçının yeri sahnedir. Tabii ki o alkış seni büyütür, besler. Bu da bir perspektiftir özellikle bu dönemde dört duvar arasında şarkı üretme motivasyonunu yeniden yakalamak isteyen kişiler için... Yanlışı yok. Deneye yanıla bu süreçte biz de en doğruyu göreceğiz.
Peki, yardımlardan
ne haber?
Gelelim geçen haftanın en güzel işine: Can Kazaz’ın birlikte çaldığı müzisyen arkadaşları ve teknik ekibi için aldığı karara.
Bu durum müzik sektörü için tamamen en önemli gelir kaynakları olan konserlerin iptalleri demek.
Fiziki albüm satışı yapan plak dükkanları gibi yerler de bu süreçte kapılarını sağlık için kapattı.
Türkiye’de çok da düzgün işleyen bir “merchandise” anlayışı yani sanatçının izin verdiği resmi ürün sektörü neredeyse hiç yaratılamadığı için buradan da bir gelir elde etmek söz konusu değil. Bu sektör için elde kalan tek şey; telif hakları.
Rutin değişti
Sadece Amerika’da dijital görüntüleme sayısı yüzde 8 azaldı. Dijital platformlarda dinleme oranları düşerken video izlenme oranları az da olsa artış yaptı.
Bu da birçok sanatçının üretkenliğini arttırdı ve farklı etkinliklerle hayranlarının karşılarına çıkmalarına vesile oldu. Malum hepimiz evde kalıyoruz; başkalarının sağlığını da düşündüğümüzden dışarı burnumuzu bile çıkarmıyoruz. Bu da birçok sanatçının üretkenliğini arttırdı ve farklı etkinliklerle hayranlarının karşılarına çıkmalarına vesile oldu. Daha önce haftada bir gördüğümüz “canlı Instagram konserleri” birbiriyle yarışarak, üst üste her gün evimize gelmeye başladı. Kimimiz bildirimlerini kapattı, kimimiz canlı yayınlardan canlı yayınlara savruldu. Üstelik bu ülkemize has bir durum da değildi. Koronavirüs salgını global olduğundan tepkime dünya çapında oldu. Shawn Mendes&Camila Cabello, Neil Young, Hozier, Erykah Badu, Niall Horan, Keith Urban, Charlie Puth, Oh Land, Sofi Tukker gibi isimler Facebook, Instagram, YouTube gibi dijital platformlar üzerinden canlı konserler verdi. Türkiye’de de canlı yayın konserleri Instagram’dan başladı. Reynmen’den Yalın’a, Sıla’dan Funda Arar’a, Ceylan Ertem’den Can Bonomo’ya onlarca şarkıcı açtı kamerayı çaldı, söyledi. Kendimizi karantinaya almamızın ilk haftasını geride bırakırken büyük markaların hatta belediyelerin birer birer birçok sanatçıya sponsor olduğunu da görmek huzur verdi. Çünkü bu süreçten maddi anlamda en çok etkilenen endüstrilerden biri; müzik. Bu sponsorluklar sayesinde birçok müzisyenin önümüzdeki 1-2 ayı rahat geçirebileceğini bilmek bir “oh” çektirdi. Bu yayınlar sırasında “Ne güzel evlerinden kamera açıp söylüyorlar” dedim ve bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini de anladım. Sıla ve Yalın’ın canlı yayınında “Bana iyi geldi” demesini duymak ya da diğer müzisyenlerin “Buna ihtiyacım varmış” açıklamaları biz dinleyicilere de pozitif bir etki sağladı. Yalnız kaldığımız evlerimizde bir canlı yayın konseri sırasında eşimizle dostumuzla müzik aracılığıyla yeniden buluşuyormuşuz gibi hissettik. Sizi bilmem ama gerçekten bana da iyi geldi...
Bizden ne haber?
Alman Müzik Birliği “GEMA”, salgın döneminden etkilenen Almanya’daki şarkı yazarlarına 43 milyon Euro’luk bir bütçe ayırdı. MSG de söz ve müzik yazarları için çalışma başlattığını açıklamış. Peki, bizde bu konuya dair ne kadar umut ışığı var? Konser ve etkinliklerle ilgilenen organizasyon ve mekanlara dair bir çalışma hazırlığı olduğunu biliyorum ama şu an evinde oturmak zorunda kalan müzisyen, prodüksiyon çalışanları ve teknisyenlere neler olacak? Meraktayım...
Sonunda ilk albüm
Bugüne kadar hep EP yayınlayan Lopenstraat’ın ilk albümü yarın tüm dijital platformlarda. “lopenstraat II” adını taşıyan albümü dünya müziği kategorisinde değerlendirebiliriz. Ara ara deneysel müziğin de ön plana çıktığı albümde elektro gitar, synthesizer, bas, davul, perküsyon, saksafon, pan flüt, ocarina ve trompet adeta birer grup elemanı gibi şarkılarda var oluyor. “Vodou” albümün en beğendiğim eseri olarak öne çıkıyor.
Yanıyor
Kamufle’nin muhtemelen tamamlandığında çokça konuşacak olacağımız “19T” isimli yeni albümünün ikinci bölümü yarın yayınlanıyor. Albümden bir sonraki üç şarkıyı da bu EP’de duyacağız. Albümün çıkış şarkısı “Sürçülisan”. Kamufle ve Ezhel’in söylediği, çağlamalarını Kaan Boşnak’ın çaldığı, bestesi Boşnak ve Da Poet imzalı şarkı resmen yanıyor. “Bomboş” ve Anıl Piyancı’yla söyledikleri “Damarıma Basma” şarkıları da geri kalmıyor.
Romantik ses
Zamanla müziği sana ulaştıran herkese belli bir saygı ve sempati geliştiriyorsun.
Müzisyene, aranjöre, canlı müziği sana ulaştıran her bir birime ayrı bir ilgi duyuyorsun.
Bu haftanın konusu tam da bu.
Koronavirüs vakalarının ortaya çıkmasıyla ilk olarak konserler ve etkinlikler ertelendi ya da iptal edildi. Evet, bu iptaller sağlık açısından en doğru karardı.
Mekanları dezenfekte etseniz bile içeri giren insanların sağlık durumundan emin olmanız mümkün değildi. Ama gelelim bunun sonuçlarına...
Müzik sektöründe kendi sağlık sigortasını ve vergisini ödeyen ülke çapında 100 bine yakın serbest çalışan olduğu düşünülüyor.
Yıllardır hastalık mevsimlerinde “Elleri 20 saniye yıkayın” diye verilen mesaj, bu yıl en çok haberi yapılan tavsiye haline geldi. Öyle ki, 17 yaşındaki İngiliz web sitesi tasarımcısı William, hazırladığı “washyourlyrics.com” sitesiyle sevdiğiniz bir şarkının bir bölümünü ya da nakaratını akılda tutarak el yıkama süresini arttırmayı hedefleyen grafikler yaratmak için basit bir site hazırladı.
Üzerinde “Su ve sabunla el temizleme tekniği” yazan grafikli afiş tasarımında her karenin altına şarkının bir sözü denk düşüyor. Sevdiğiniz şarkıcının ve şarkısının adını yazıyorsunuz ve sonuçta size özel afiş hazır. Çıkış alıp istediğiniz yere asabilmeniz için sistem bu görseli bilgisayarınıza indiriyor.
Bu kadar basit bir fikri alıp mikro site açan genç arkadaşımızın bu girişimi sadece kullanıcılar tarafından değil, koca koca gruplar tarafından da kullanılıyor.
Hatta Rage Against the Machine, “Killing in the Name of” şarkısı için siteyi kullandı ve sosyal medyadan
“Bu durumda size söyleneni yapmalısınız” diye küçük de bir espri not ederek paylaştı.
Yetmez video da olsun
Foals ise afişle yetinmedi grafiği gerçek hayatta gösteren bir de videoyu resmi YouTube hesabından paylaştı.