Sibel Bağcı Uzun

Sadece karavan değil yeni bir hayat

29 Eylül 2022
Merve ve Öznur, Youtube’da Friendsbuslife kanalının sahibi iki genç kadın. Hikâyelerini özel kılan şeylerden biri artık ‘evimiz’ dedikleri karavanlarını, gece gündüz sanayide çalışarak kendi elleriyle yapmış olmaları. Diğeri ise on beş yıllık dostluklarının ardından yaşamlarını da baştan aşağı dönüştürmeye karar verip cesurca adım atmaları. Friendsbuslife’ın ilham veren kadınları, sosyal medya platformundaki varlıklarını hayallerini gerçekleştirmek isteyen genç kadınlara adadıklarını belirttiler.

Fotoğraflar: Gürkan Dural

Merve Çavuşoğlu ve Öznur Güzelses ile bir aydır konakladıkları Trilye’den ayrılırken, takipçileri gün geçtikçe artan Friendsbuslife’ın hikayesini dinlemek üzere Bursa’da buluştuk. Kocaman pembe karavanlarını park eder etmez samimiyetleri ile karşıladılar bizi. Hemen karavanın önüne minderleri atıp Öznur’un elinden bir kahve eşliğinde sohbetimize başladık. Yola çıkış hikayelerinden yaşadıkları şiddete karşı duruşlarına, sosyal sorumluluk projelerinden hayallerine uzanan hayata dair ne varsa içtenlikle konuştuk.

Friendsbuslife’dan önce Merve ve Öznur nasıl bir hayat yaşıyordu?
Merve Çavuşoğlu: Ben İzmir’de fotoğrafçıydım ve sekiz yıldır bir gelinlik firmasında çalışıyordum. Ayrıca bir Vosvos hayranıydım. Öznur’un da bir Vosvos’u vardı ve on beş yıl önce bir festivalde tanışmış olduk. Şimdi ise ben 30, Öznur 32 yaşında.
Öznur Güzelses: Ben çok iş yaptım açıkçası; palyaçoluk, pazarcılık derken en son bir kahve firmasında çalışmaya başladım. Kahveyi ve üretmeyi çok sevdiğim için şimdi kahve eğitimleri veriyorum. Merve ile tanıştığımızda çok ortak yönümüz olduğunu fark etmiştik. Vosvos ile çadır kampları yaptık, daha sonra da bir Vespa alıp gezmeye başladık. Yol yaptıkça arkadaşlığımız daha çok gelişti. Bir taraftan da iş hayatının yoğun temposunda kendimizi dengelediğimizi fark ettik.
Merve: Ayrıca tanıştıktan kısa bir süre sonra bir rahatsızlığım nedeniyle on gün hastanede yatmıştım. Öznur beni o sırada da hiç yalnız bırakmamıştı. Bu bağ da bence çok önemli. Sonrasında da kopmadı daha da güçlendi.

DÖNME HİSSİ RAHATSIZ ETTİ

Yazının Devamını Oku

‘Gastronomi sektöründe bir ilke imza attık’

15 Eylül 2022
Gastronominin kültür ve turizm alanındaki değeri hızla artarken, etkin bir pazarlama yürüten ülkelerde sektörden gelen talepleri karşılamak için gastronomi eğitimleri de giderek önem kazanıyor. Bursa da gastronomide marka şehir olmak ve turizmden hak ettiği payı alabilmek adına 23-25 Eylül tarihlerinde ‘İpeksi Lezzetler’ sloganıyla Gastronomi Festivali’ne ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Gastronominin yükselen bir değer olarak öne çıkmasıyla birlikte artan mesleki ilgiyi, nitelikli eğitim ihtiyacını konuşmak üzere Gastro Akademi Kurucusu Hakan Ziya ile bir araya gelerek, sektörün gelişimine dair ihtiyaçları ve önerilerini sorduk.


Söyleşimizde Gastro Akademi Eğitim Mutfağı’nın Bursa’nın profesyonel aşçılık eğitimi veren ilk markası olmasının yanı sıra endüstriyel mutfak sektöründe de tek olmayı başardığını anlatan Gastro Grup Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Ziya, “Gastronomi sektörüne yedi yıldır eğitim modelimiz ile farklı bir bakış açısı sunarken, istihdam yaratarak da destek sağlıyoruz. Gastronomi sektöründe, endüstriyel yemek ve yiyecek-içecek hizmetleri veren kurum ve kuruluşları, bunlara hizmet sağlayan şirketleri ve gastronomide üst düzey eğitim almak isteyen adayları bir araya getirerek bir ilke imza attık” dedi.

Gastro Akademi’nin kendine özgü ve sektöre örnek bir yapılanması mevcut. Öncelikle nasıl bir ihtiyaçtan doğdu, hikayesini öğrenebilir miyiz?
Gastro Grup olarak 25 yılı aşkındır gastronomi sektörünün en önemli paydaşlarından olan endüstriyel mutfak ve otel ekipmanları sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Şirketimiz bünyesinde; mutfakların projelendirilmesi ve kurulması, gerekli eğitimlerin verilmesinden işletmenin açılmasına kadar tüm süreçlerde destek sağlıyoruz. Verdiğimiz tüm hizmetlerde gördük ki insanlar bizden önce güveni satın aldı. Daha sonra müşterilerimizin sektörümüzdeki ürünleri inceleme hissiyatının doğması ile mağazamızı açmaya karar verdik. Ardından gelen talepler ise alınan ürünlerin farklı nasıl deneyimlenebileceği ve kullanılabileceği üzerine olmaya başlamıştı. Bu süreçte hep daha farklı ne yapabileceğimizin hayalini de kurmaya devam ediyordum. İşte sektörün ihtiyaçları doğrultusunda gelişen ve girişim modeli olarak da öne çıkan Gastro Akademi’nin özel hikayesi böylece başlamış oldu. Gastronomi sektöründe, endüstriyel yemek ve yiyecek-içecek hizmetleri veren kurum ve kuruluşları, bunlara hizmet sağlayan şirketleri ve gastronomide üst düzey eğitim almak isteyen adayları bir araya getirerek Bursa’da bir ilke imza attık. 2015 yılında özgün bir yapılanma ile hayata geçerek; Bursa’nın profesyonel aşçılık eğitimi veren ilk markası olmasının yanı sıra endüstriyel mutfak sektöründe de tek olmayı başardık.

BİR SIFIR ÖNDE BAŞLAYIN

Sizi öne çıkaran özelliklerinizden biri de sektöre entegre bir hizmet vermeniz. Eğitimlerinize geçmeden önce bu yapı gastronomi sektörünün gelişimine nasıl bir fayda yaratıyor öğrenmek isteriz?
Gastro Akademi endüstriyel yemek ve gastronomi sektöründe deneyimli bir ekip tarafından koordine ediliyor. Görev edindiğimiz ve müşterilerimize sunduğumuz entegre hizmeti detaylandırmak için işletmecilerin gastronomi sektöründeki tedarik önceliklerine kısaca değinmem gerekiyor. Evet, restaurant ya da cafe açacak olan bir yatırımcıya, mekanının mutfağının projelendirilmesinden satış sonrası servis hizmetine kadar tüm desteği veriyoruz; ancak sürdürülebilir bir hizmet için sadece bunlar yeterli değil. Yiyecek ve içecek sektöründe verimliliği ve kaliteyi artırmak için ürün reçetelerinin oluşturulması, personel tedariki ve personelinin eğitimi, menüsünün oluşturulması, demolarının yapılması hatta sunumlarının, ürün tanıtımlarının belirlenmesi gibi önem arz eden konular mevcut. Biz de tüm bu operasyon sürecine hâkim olmak isteyen işletmecilere diyoruz ki işletmenizi açmadan önceki bir aylık süreçte gelin Gastro Akademi’nin eğitim mutfağından yararlanın. Bu hazırlık süreci ile sektöre bir sıfır önde başlayın ve de rekabet gücünüzü arttırın.

BIÇAK KULLANMAKTAN DÜNYA MUTFAĞINA

Yazının Devamını Oku

Her gittiği ülkeden bir avuç toprakla dönüyor

1 Eylül 2022
Kendi hikayesinin kahramanı olan Asil Özbay, son sekiz yıldır dünyada merak ettiği birçok ülkeyi motosikletine atlayarak keşfetmeye devam ediyor. Her gittiği ülkeden bir avuç toprak parçasıyla dönmeye de… Topraktaki köklerimizin ülkelerin sınırlarına aldırmadan bu gezegene sarıldığını anlatmak isteyen Özbay’ın hayali ise birleştirdiği dünya topraklarında bir zeytin ağacına can vermek. Her koşulda barışı yeşertmek ister gibi… Bununla da bitmiyor; Moğolistan bozkırları, Nepal tapınakları, Afrika’da Ekvator çizgisi, Sahra Çölleri, Berlin duvarı yakınları, Dünyanın Çatısı, Afrika kıtasının en güney noktasına kadar gelecekteki çocuğuna bir gün ulaşması umuduyla bir mektup bırakıyor. Mirasının ise hayatı ve insanları anlayabilme arzusu yani seyahat etme alışkanlığı olmasını dileyerek.


Aynı zamanda İstanbul Gedik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde Öğretim görevlisi olan Asil Özbay, kilometrelerce yol kat ederek edindiği yol hikayelerini ‘Anın İçinde Rutinin Dışında’ kitabında bir araya getirdi. Daha önceki röportajlarımızda ilham veren hikayesini paylaştığımız Özbay ile bu kez cesaretini ve özgürlüğünü besleyen ufuk açıcı deneyimlerini konuştuk.

Önce ‘kadınlara özgürlük’ dedin sonra ‘kitaplar yola geldi’ diyerek çocuklar için yolculuğunu sürdürdün. Son sekiz yıldır motosikletle dünya turu yapmaya devam ediyorsun biz de seni takip etmeye. Nedir bu azmin sırrı?
Tutku eylemle birleştiğinde inanılmaz bir şey ortaya çıkıyor. Maalesef birçok insan tutkuyla yapmadıkları işler için eylem halindeler. Ya da tam tersi tutkuları göğü delecek kadar yüksek olan birçok kişi de harekete geçmekten korkuyor ya da göze alamıyor. Tutku ve harekete geçmek bir insanı diğer insandan ayıran müthiş bir ikili. Hayatta beni neyin mutlu edeceğini ve ömrümün sonuna kadar da yapmak istediğim şeyi çok genç yaşlarda buldum; öğrenmek, keşfetmek, öğretmek, aktarmak, ilham olabilmek, harekete geçirebilmek, güzel bir iz bırakabilmek. Bu yüzden hep öğretmen olmak istedim.

KÖPRÜ OLMAKTAN MUTLUYUM

Seni en çok ne motive ediyor? Yeni hedefler mi koyuyorsun sürekli?
Yaşamdaki en büyük motivasyonum yaşadığım dünyayı, farklı kültürleri ve insanları anlamaya çalışmak. Hayatta köprü görevinde bulunabilmekten hep mutluluk duydum. Kültürleri bağlayan bir köprü gibi hissediyorum kendimi bazen gezerken, eskiden bilgi aktarmayı severdim o yüzden yıllarca farklı yaş gruplarında öğretmenlik yaptım. Şimdilerde ise salt bir bilgi aktarımının ötesinde deneyimleri ve deneyimlerden çıkardığım dersleri aktarmaktan çok keyif alıyorum. İnsanların hayatlarını kolaylaştırabilecek bir eforum olmasını diliyorum. İleriki yaşlarımda nihai hedeflerimden biri de çocukların, gençlerin eğitimlerine katkı sağlayacak ya da potansiyelleri doğrultusunda iş olanakları sunabilecek bir topluluğun parçası olmak.

YENİ HİKAYELERE YER AÇALIM

Yazının Devamını Oku

Anne ve babamızdan farklı değiliz

18 Ağustos 2022
Son günlerde bir dizi ile popülerleşen, kalıtsal aile travmalarını çözme yöntemi olarak bilinen ‘Aile Dizimi’ hem merak konusu hem eleştirilerin odağı olmaya devam ediyor. Öte yandan dizide yer verilen ‘Seninle Başlamadı’ kitabı yoğun bir ilgi nedeniyle neredeyse yok satıyor. Biz de ilgili yöntemin odağında bulunan isimlerden İletişimci, yazar Dr. Umut Kısa’nın kapısını çalarak konu ile ilgili görüşlerini aldık. Zira kendisi hem bahsi geçen kitabın yazarı Mark Wolynn’un öğrencisi hem de yıllar önce Türkiye’de yayınlanmasını sağlayan kişi.

Hürriyet Bursa’ya çok özel açıklamalarda bulunan Dr. Umut Kısa, kendisini de şaşırtan bu ilginin sebebinin insanların kendilerine iyi gelecek çözümler araması olduğuna dikkat çekti.

Kalıtsal aile travmalarının geleneksel psikolojiye rakip değil ama çok güçlü bir destekleyicisi olduğuna inandığını da belirten Kısa, “Anne ve babamızla tahmin ettiğimiz kadar farklı değiliz. Bir insanın mutlu olabilmesinde anne ve babasına karşı hissettikleri çok büyük önem taşıyor” dedi.
Yıllardır psikoloji alanında yüzlerce kitap yayınlayan bir yayın eviniz var. Şu anda Aile Dizimi’ni konu alan bir dizi ile ‘Seninle Başlamadı’ kitabında yoğun bir ilgi yaşanıyor. Öncelikle dizi ile gelen bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
2010’da Mark Wolynn ile çalışırken Kalıtsal Aile Travmaları konusunun genel olarak dünyadaki herkes, özel olarak Türkiye’deki insanlar tarafından öğrenilmesi gerektiğine inanıyordum. Henüz Mark meşhur değildi, Huffington Post tarafından dünyanın en dönüştürücü beş insanından biri seçilmemişti. Kitabın yayınlanmasına da daha altı yıl vardı. Hayallerimi gerçekleştirip hem yayıncısı hem editörü olduktan sonra, Türkiye’nin aralıksız en çok satan psikoloji kitabı oldu ve bence her dönem öyle olacak. Şimdi ise ultra çok satan kitap haline geldi. Evet, dizi yapılmış en iyi kitap reklamı gibi görünüyor; çünkü izledikten sonra kitabı okumamak çok zor! Nedeni ise insanlar kendilerine çözüm arıyorlar ve çoğunlukla hangi yöntemin onlara iyi geleceğini bilmiyorlar. Dizi de bu yöntemi popüler hale getirmiş görünüyor. Medyanın gücü diyorum ben bu duruma. Ama bu ilginin beni şaşırttığını da söylemem gerek.

KORUYUCU DEĞİLİZ

Kitabı daha önce okuyanların ya da bu yöntemi deneyimleyenlerin diziye konuyu ele alış şekli nedeniyle eleştirileri oldu. Sizin bu yöndeki görüşleriniz nedir?

Yazının Devamını Oku

‘Bir Türk Masalı’yla hem geleneğe hem geleceğe dönüş

4 Ağustos 2022
Uzun süredir oyunculuğa ara veren Toprak Sergen, yapımcısı, yönetmeni ve senaristi olduğu fantastik bir yapım olan ‘Bir Türk Masalı’ sinema filmi ile izleyicilerine yeniden ‘merhaba’ dedi. Çok yönlülüğü ve farklı deneyimleriyle kendine her zaman renkli bir dünya kurmayı başaran sanatçı, bu kez bizimle yarattığı masal dünyasını paylaşıyor. Sergen, “Günümüzde de insanların kaderlerini yaptıkları iyi ya da kötü hareketler belirlemiyor mu?” diyerek bir anlamda masalların hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna da dikkat çekiyor.

Fotoğraf: Zeynel Abidin Ağgül

En son yedi yıl önce doğada kurduğu hayatı üzerine sohbet ettiğimiz oyuncu Toprak Sergen ile bu kez kendisi için de bir ilk olan sinema filmini konuşmak üzere bir araya geldik. Sergen, röportajımızda “Elli yıldır masal geleneğinden kopan Türk sinemasında, kendi köklerimiz olan masalları insanlara yeniden hatırlatmak istiyorum” derken özünde iyilik, sevgi, paylaşım, sabır gibi öğretileri barındıran filmini Adile Naşit ve Barış Manço’ya adadığını da belirtti.
Uzun bir aradan sonra tekrar setlere döndünüz. Mutluluk ülkesinde geçen fantastik bir yapım olarak nitelendirilen Bir Türk Masalı filmi ile karşımıza hem yönetmen hem senarist hem de oyuncu olarak çıktınız. Sizin için de bir ilk sanırım?
Benim için bir ilk ama umarım son olmayacak. Hepsini iç içe yürütüp yapabilmek bir tür İsviçre çakısı olmayı gerektiriyor (gülerek). Bu da hoşuma giden bir özellik aslında.
Yarım asır gibi uzun bir zaman sonra Türk sinemasına yeniden bir masal filmi kazandırma isteğinizin altında hangi sebepler yatıyor?
Türk masalları Ankara Üniversitesi Dil Tarih’te yönetmenlik okurken yüksek lisans tezlerimden biriydi. Ta o dönemden beri çeşitli versiyonlarıyla üzerine çalışmıştık. Bir tiyatro oyunu da yapmıştım, radyo oyununa da dönüştürmüştüm. Ve gördüm ki masallar gerçekten çok müthiş bir kaynak. Herkesin tanıyıp, bilmesi gerekiyor masallarımızı. Biraz aslında o fikirden yola çıktım. Zaten bir film yapmak istiyordum. Acaba ne olur diye çok uzun boylu düşünmenin de anlamı yoktu. Sonuçta Bir Türk Masalı filmi ortaya çıktı.

MASALLAR EVRENSEL BİR DİL

Yazının Devamını Oku

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

14 Temmuz 2022
Uzm. Dr. Aslı Aktümen, uzun süredir düzenlediği sinematerapiler, filmlerin psikolojik çözümlemelerini kaleme aldığı kitabı ve de Türkiye’de ilk defa dört farklı sanat dalı ile bir arada düzenlenen ‘Sanat ile Psikoterapi’ workshopları ile adından söz ettiriyor. Psikiyatri ve sanat alanında yaptığı çalışmalarla insanlara sanatın iyileştirici, birleştirici ve onarıcı gücünü hatırlatmak istediğini söyleyen Psikiyatrist ve Psikoterapist Aslı Aktümen, psikoterapinin sanata çok benzediğine, her ikisinin de bilinç altında ne varsa onu açığa çıkardığına dikkat çekiyor.

UZM. Dr. Aslı Aktümen ile ‘4 profesyonel ile 4 farklı sanat dalı ve 4 yaşam olgusu’ üzerine yakın zamanda hayata geçirdiği worksoplarını ve ‘Bir Psikiyatristin Sinema Defteri’ kitabını konuşmak üzere muayenesinde bir araya geldik. Aktümen sohbetimizde, “Danışanlarımız bize hep bu kadar dert ile nasıl başa çıktığımızı soruyorlar. Benim için en önemlisi sinema ve edebiyat. İzlemek ve yazmak; işim gereği yüklendiğim tüm dertlerin zihnimde, kalbimde, ruhumda bıraktığı izleri onarmak için kullandığım bir yol aynı zamanda” dedi.
Uzun yıllardır sanat ve psikiyatri birlikteliği üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Profesyonel anlamda sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Psikiyatrist ve psikoterapist olarak çalışıyorum. İhtisasımı Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi bölümünde yaptım. Kendimi bildim bileli yazmayı, okumayı ve izlemeyi çok seviyorum. Yıllarca tiyatro oyunları da yazdım. İki tanesi devlet tiyatrosu dramaturjisinde olmak üzere 11 tane tiyatro oyunum var. Üniversitede öğrenciyken de asistanken de hep tiyatro gruplarını yönettim. Psikoterapi de aslında diyaloğa dayalı, insanı anlamak üzerine olduğu için, ister istemez çok gelişen profesyonel bir uğraşım oldu. İhtisasa başladığımda İzmir Odağ Vakfı’ndan Psikanalitik Yönelimli Psikoterapist eğitimi, aynı zamanda Sanatla Terapi ve Yaratıcılık eğitimi, İstanbul Psike Vakfı’ndan iki buçuk yıl Bireysel Psikanaliz, Harvard Tıp Fakültesi Frank M. Dattilio’dan Aile ve Çift Terapisi eğitimi aldım. Yaklaşık on yedi yıldır psikiyatrinin içindeyim, on yıldır da serbest muayene hekimliği yapıyorum.

YARATICILIK BARINDIRIYOR

Sanat, psikoterapide sıklıkla kullanılan bir araç. Sizin özellikle kullandığınız sinematerapi tekniği nedir? Nasıl uygulanıyor?

Yazının Devamını Oku

Kariyer yolculuğu bisiklet sürmeye benzer

30 Haziran 2022
İnsan kaynakları profesyoneli, yazar Kenan Cavnar, hayatın ritmini yeniden yakalayabilmek için bisiklet ile zorunlu bir yolculuğa başladı. Bu sporun zaman içerisinde amatör yol bisikleti yarışçısı olacak kadar tutkuya dönüşeceğini düşünmemişti. Yaptığı tercihin hayatını olumlu yönde değiştirdiğini fark ederek, bisiklet yolculuğunda öğrendiklerini kariyer hayatına da aktardı. Yazar Kenan Cavnar ile bisiklet ve kariyer yolculuklarının benzerliklerini bir araya getirdiği ‘İki Teker Bir Kariyer’ kitabını konuştuk.


Çalışma hayatı boyunca insanların kariyerleriyle ilgili yaşadıkları sıkıntıları gözlemlediğini aktaran Kenan Cavnar, “İş dışında yaşadığımız her anın çalışma hayatımıza yansıması er ya da geç oluyor. Bu yüzden hem keyif alacağımız hem de bizi iş hayatının zorluklarına hazırlayacak tutkulara sahip olmak önemli. Bu kitabın temeli de yolda olmaya, iyi dostlar biriktirmeye, mücadeleye ve kendi sınırlarını aşmaya dayanıyor. Yani kariyer hayatınızı daha anlamlı hale getirmekten başka iddiası yok’ diyor.

Kitabınızın içeriğine geçmeden önce sizi bisikletle buluşturan nedenlerle başlayalım dilerseniz. Bisikleti yaşamınıza dahil etmeye nasıl karar verdiniz?
2014 yılında yaşadığım sağlık problemi nedeniyle doktorum eğer kendime dikkat etmezsem hayat boyu tansiyon ilacı kullanmam gerektiğini söylemişti. İş hayatımda da yoğun ve uzun saatler çalışsam da kariyerimde arzu ettiğim noktada olduğumu düşünmüyordum. Sağlığımda ve kariyerimde ritmimi kaybettiğimi düşündüm. Hayatta bazen bir şeylerin yoluna girmesi için bazı şeylerin yoldan çıkması gerekiyor. Bisiklet, çocukluk dönemimde hayalim, kariyerimin ortalarında ise yoluma güçlenerek devam etmemi sağlayan bir tutku oldu. Sevdiğim bir söz var; “Karşına iki yol çıktığında zor olanı seç, zor olan seni geliştirecektir.” Ben de öyle yaptım. Bisikletle harekete geçerek yolumu değiştirdim ve bu yola tutunarak bugün kariyerimde ve sağlığımda istediğim yerlere gelebildiğimi düşünüyorum.

BİSİKLET SADECE BİR ULAŞIM ARACI DEĞİL

‘İki Teker Bir Kariyer’ kitabını okuyanların hayatla ilgili nasıl bir anlam bulmasını bekliyorsunuz?
İnsanların bisikleti sadece bir ulaşım aracı olarak görmeyip kendi gelişim yolculuklarında ortaya koyacakları mücadelenin bir parçası olarak değerlendirmelerini amaçlıyorum. Kariyer hayatımız yalnızca iş saatlerindeki davranışlarımızdan etkilenmiyor. İş dışında yaşadığımız her anın çalışma hayatımıza yansıması er ya da geç oluyor. Kimi bilinçaltımıza etki ediyor kimi davranışlarımızı alışkanlığa dönüştürüyor. Bu yüzden hem keyif alacağımız hem de bizi iş hayatının zorluklarına hazırlayacak tutkulara sahip olmak önemli. Hayatta her türlü güzel şey; uzun vadeli, yorucu ve yıpratıcı yolculuklar sonunda ortaya çıkıyor. Bunun için önce kendinizi keşfetmeniz gerekiyor. Benim keşif aracım bisiklet ve onunla birlikte çıktığım yolda tanıdığım onlarca güzel pedal dostu oldu.

Bisiklet sporu ve kariyerin benzerliğiyle ilgili okuyuculardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Yazının Devamını Oku

Sanatını çocuklara ve mahkumlara adadı

16 Haziran 2022
Oyuncu Turgay Tanülkü’yü hepimiz sinema filmi ve televizyon dizilerindeki rolleriyle tanıdık. Mesleğinden aldığı güç ile tüm hayatını cezaevlerinden ve sokaktan evlat edindiği 26 çocuğuna adadığını ise çok sonradan öğrendik. Okutmaya devam ettiği çocuklarından ikisi savcı, biri avukat, dördü bürokrat, ikisi subay, ikisi de oyuncu oldu.Bir zamanlar hayata tutunmasını sağlayan tiyatro eğitimini yıllarca mahkumlara vermeyi de görev bilen oyuncu, bu zamana kadar 100 binin üzerinde mahkuma oynadığı ‘Son Kuşlar’ oyunu da halen cezaevlerine götürmeyi sürdürüyor. Yardımseverliğini dillendirmeyi çok sevmese de usta sanatçının çocukların eğitim için bir yurt, bir vakıf ve de kitap projesi olduğunu belirtmemiz gerekiyor.


Geçtiğimiz günlerde düzenlenen Kalite ve Başarı Sempozyumu’nda yaptığı çalışmalarla ‘Yaşam Kalitesi Yılın Sanatçısı’ ödülüne layık görülen Turgay Tanülkü ile Bursa’da buluştuk. Yaşadığı hayat tecrübelerini deyim yerindeyse film gibi hayatını yer yer dolan gözleri, titreyen sesi ile anlatan sanatçı, ‘Aslında yoksulluğu bilen biri olarak yaptığım tüm iyilikleri kendim için yaptım. Her şey para değil, asıl mesele insanı sevebilmekte. Bu ülkede herkesin birbiriyle merhabalaşmaya ihtiyacı var. Önce kendimizi sonra da insanı sevmeyi bilelim’ dedi.

Tiyatro ile ilkokul sıralarında Halkevlerindeki çalışmalar sırasında tanışmışsınız. Ancak hem hukuk fakültesini hem de konservatuvarı kazandığınızda hayat size bambaşka bir hikâye yazmış. Önce o dönüm noktasını sizden dinleyelim isterseniz?
Annem bizi çamaşır yıkayarak büyüttü. Çocukken üç gün aynı çorbayı önümüze koyduğu zaman burun kıvırırdık. O da derdi ki sokağa bakın. Altı yedi yaşlarındayken anlamazdık tabii niye böyle dediğini. Sonra 16 yaşında sokağa bakmanın ne olduğunu öğrendim. Dışarıda bizden daha yoksul olanlar vardı. 1970’de 17 yaşında üniversitedeyken siyasi nedenlerle cezaevine girdim. Ziyaretçim hiç yoktu çünkü annem beni Almanya’da okuyor biliyordu. Sinop ve Ulucanlar Cezaevinde 7 yıl kaldım. Ben de iki metrekarelik hücremde bir dünya kurdum kendime ve hayat hikayemi orada yazmaya başladım. Halkevlerinde öğrendiğim tiyatroyu önce günümüzü törpülemek için arkadaşlarıma fıkralarla oynayarak yaptım. Sonra baktım ki insanların birbirine karşı tutumları olumlu anlamda değişiyor. Hemen arkadaşlarla bir tiyatro grubu oluşturup koğuşlar arası turneler yapmaya başladım.

100 BİN MAHKUM İZLEDİ

Suçsuzluğunuz anlaşılıp tahliye edildiğinizde kendinize bir söz vermişsiniz, tiyatro yapmak için tekrar geri döneceğim diye. Çocuk ıslahevleri ve Türkiye’de 8 bölge cezaevinde tiyatro grupları kurmuşsunuz. Hâlen çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Neydi size bu kararı aldıran asıl sebep?
O koşullarda yaşadığım için cezaevini bilen biriyim. Dolayısıyla tek başıma hücrede bir hayatı oynamak beni bu kadar dik tutuyorsa, diğerlerine de bu tiyatroyu ulaştırırsam dik durmaya başlarlar dedim. O dönemlerde gardiyan eşliğinde okula gidip gelinebiliyordu. Ben de Ulucanlar Cezaevindeyken, Ankara Devlet Konservatuarını bu sayede bitirebildim. 1981 yılında bu kez tiyatro yapmak için döndüm Ulucanlar’a. Cezaevinde derdim ki ‘Tiyatro karanlığın içindeki bir ışık kaynağıdır.’ Sonra mahkumlar duvarlara da yazdılar bu sözü. Bu benim için en büyük ödüldür.

Yazının Devamını Oku