25 Şubat günü, bizleri terkedip gitmenizin yedinci senesi de bitti. Rahatsızlığımdan dolayı bugün ne kabristana gidebildim, ne de öğleden sonraki duanıza katılma imkánım oldu ama hiç değilse size bu dünyadan bazı havadisler vermeye çalışacağım. Havadisler tatsız olduğu ve hoşunuza gitmeyeceği için beni şimdiden affedin.
Türkiye'nin bütçesi popülist yaklaşımlar, beceriksiz hükümetler ve devletçilik zihniyeti yüzünden iflas etmiş gibidir. IMF'den gene borç istendi ve IMF de devalüasyon yaptırarak bütün Türkiye’nin servetini yarı yarıya indirmiş bulunuyor. Tam kemer sıkma politikası güdülürken 'Haydi... yallah, seçime' dediler ve seçim yapıldı. AKP adında dinci kökenli bir parti meclis çoğunluğunu elde ederek hükümeti idare etmek yetkisine sahip oldu. Daha yeni hükümetimize alışamadan, Amerika 11 Eylül hadisesini Irak'a bağlayarak, Irak'a saldırmaya karar verdi. Tabii bu sefer de bu savaş yüzünden Türkiye gene belini doğrultamayacak, gene ekonomik sıkıntılara girecek.
Türkiyemiz ne kadar şanssız değil mi? Her şeyimiz var ama hiçbir şeye malik olamadık. Bir taraftan Avrupa Topluluğu'na giremedik, bir taraftan Kıbrıs sorunu bir türlü bitmek bilmedi... Yeni hükümetin her ne kadar meclis çoğunluğu olursa olsun, işi zor. Allah onlara kolaylık versin. Bence, memleketin hayrına doğru işler yaptıkları ve dini politikaya alet etmedikleri müddetçe partinin dinci olması önemli değil ama resmi merasimlerde hanımlarının başlarının kapalı görüntüsü de pek çoğumuzu rahatsız ediyor.
İŞLERİMİZ FENA GİTMEMEKTE
İşlerimiz, Allah'a bin şükür bütün bu sıkıntılara rağmen fena gitmemekte... Tabiatıyla, devalüasyondan fena halde etkilendik ama nisbeten gençleşen kadrolarımız ellerinden geleni yapmaktalar. Onlara sizin hesabınıza teşekkür etmek görevimiz, zira sizin yegáne arzunuz kimler gelirse gelsin, kim olursa olsun Koç Holding'in yaşamasıydı..
Türkiye'nin problemlerini görerek pek çok vakfa öncülük ettiniz. Türk Eğitim Vakfı (TEV) artık oturmuş bir müessese olarak işlevini yerine getiriyor ve pek çok gencimizin yetişmesine katkıda bulunuyor. Türkiye Aile Planlaması Vakfı (TAP) ise bütün politikacılara ters geldiği için ağır adımlarla ilerliyor. Bugünkü gazetelerde okuduğumuza, göre vakıf, Küba'da bir ödül almış. Tükiye'nin nüfusu Batı'da oldukça azaldı ama Doğu'da yapacak başka işleri olmayan insanlar ve eğitimsizlik yüzünden artmaya devam ediyor.
Kurduğunuz Vehbi Koç Vakfı'na (VKV) gelince; eğitim ve sağlık ağırlıklı çalışmalarını sürdürüyor. Koç Okulu'na sekiz senelik eğitim mecburiyeti yüzünden bir de ilkokul iláve edildi. Hem veliler, hem de talebeler hayatlarından memnunlar. Pırıl pırıl çoçuklar yetişiyor, iftihar edebilirsiniz...
Asıl iftihar edeceğiniz müsesese, Koç Üniversitesi oldu. Ama bürokratik engeller yüzünden siz hayattayken bu üniversitenin kampusünü maalesef göremediniz, görseydiniz iftihar ederdiniz. Doğanın korunmasının gerektiğine en çok inanan insanlardan biri olduğunuz için, Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı'na (TEMA) toplu bir para verilerek sizin adınıza kocaman bir arbetorum olacak kalitede bir park yaptırdık. Siz, bu vakfın babası Hayrettin Karaca'ya en çok destek veren kişi olarak üniversitenin bulunduğu alanda ormanın nasıl korunduğunu görecektiniz.
MAALESEF ALEYHİMİZE KARAR
Daha önce orman olan ama şimdi gecekondularla dolan etraftaki mahallelerin çirkinliğini size anlatamam. Allahtan bizim üniversite sayesinde ormanlık arazi korunmaya alındı ve pırıl pırıl gençler temiz hava alarak ve çevreyi korumayı öğrenerek yetişiyorlar. Hepsi de içinde bulundukları konumun muhafaza edilmesi gerektiğinin ve güzelliğinin farkında olarak okumaya çalışıyor ve Türkiye'nin istikbaline katkıda bulunmaya hazırlanıyorlar. Koç Üniversitesi'ne her gittiğimde 'Ah keşke tekrar talebe olsam' diye imreniyorum.
Ama geçtiğimiz hafta Danıştay maalesef gene aleyhimizde bir karar aldı ve bunun üzerine benim de artık yazarı olduğum Hürriyet Gazetesi'nde okulumuzun aleyhinde bir makale yayınladı. Aaaa!.. Tabii, benim artık bir yazar olduğumu size daha bildirmedim. Sevgili dostunuz Aydın Doğan'ın gazetesinde sadece pazar günleri yazmaktayım. Siz sağ olsaydınız, benim yazılarımı çok yakından takip edip bana fikirlerinizi bildiren mektuplar yollardınız. Çok da eğlenirdiniz herhalde, hele aşk hakkında yazdığım yazılarla...
İşin şaka tarafı bir yana, böyle aleyhimize yazılan yazıları okuyunca size çok kızıyorum, zira 500 milyon dolar yatırılmış olan bu projeyi yapmasaydık da bu paraları cebimize koyup, yurt dışında kafası sakin, adı sanı duyulmayan bir aile olarak yaşayıp oooh... rahatımıza baksaydık olmaz mıydı sanki?
Siz ki, her kazandığınız kuruşu bu memlekete geri döndürmeye meraklıydınız ve nitekim de öyle yaptınız. Bizlere de bu felsefeyi aşıladınız ama karşımıza çıkan engeller, bürokrasi ve dar düşünceler yüzünden hep 'Acaba hata mı yapıyoruz?' gibisinden rahatsız edici fikirlere saplanmaktan da kendimi kurtaramıyorum.
Bu ülkeye ne yaptıysak bizimle uğraştılar. Atatürk Kitaplığı, İtalyan Hastanesi... Aslında bunların hiçbirini yapmamalıydık. Vehbi Koç Vakfı, Koç Üniversitesi'ne halen her yıl 10 milyon dolarlık yatırım yapıyor, daha doğrusu açık kapatıyor. Buna rağmen başımıza gelmeyen kalmadı, sanki devleti hortumluyormuşuz gibi muamele gördük. Hem yap, hem de size düşman olan pek çok insanla uğraş! Ne boynumuzun borcuna? Ama böyle fikirlere saplandığım için kemikleriniz sızladığını da biliyorum.
23 Şubat 2003 Pazar günü benimle aynı gazetede yazan kıymetli köşe yazarlarımızdan Bekir Coşkun 'Eskiden ormandı' başlıklı makalesinde bizim Koç Üniversitesi ile uğraştı. Aynı kuruluşta çalışıp birbirlerini köşelerinden tetikleyen yazarlara çok kızdığım halde beni bu sefer buna mecbur ettiler. Şimdi, ben de köşemi kullanacağım.
Bekir Coşkun'un benim gibi çocuğu yok ama 'Pako' adında bir köpeği var. Bekir Bey'in Pako'su çok kıymetli. Hatta, Pako'nun gazetemizin bir köşesinde makaleleri de yayınlanıyordu ve bu benim de bayağı hoşuma gitmekteydi. Çünki ekmeğini taştan çıkaran bir köpeği ilk defa görmekteydim. 'Bizim üniversitemizin bünyesinde acaba 'Köpek Eğitimi Fakültesi' açsaydık, bu tür bir makaleye maruz kalır mıydık?' diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Çünkü zaman zaman çok iyi yazılar da yazan Bekir Bey, belli ki Koç Üniversitesi'ni hiç görmemiş, oraya ne kadar ağaç dikildiğini farkedememiş, sadece konu komşunun ve eşiyle dostunun dedikleri ile kulağı doldurulmuş. İnşallah bir gün kendisini davet ederek hem tanışırız, hem de üniversitemizin bulunduğu alanda ormanın nasıl korunduğuna bizzat kendisi şahit olur.
Bazı arkadaşlarımız, Koç Üniversitesi'nin geçirdiği ve karşılaştığı zorlukları ve teknik taraflarını Bekir Coşkun'a mektup yazarak anlatmaya çalıştılar. Bu üniversitenin geçirdiği evreler bir kitap dolduracak kadar maceralı oldu ve ileride de herhalde herkesin ibret alacağı bir roman olacak!
Bizlere gelince, kardeşim Suna ve ben rahatsızız. Rahmi, Semoş ve damatlar şimdilik iyiler, bizlere bakıyorlar. Torunlarınız işlere sarılmış durumdalar. Yegáne kız torununuz İpek, üniversitede okuyor. Mustafa'nın iki kızı pek şekerler, hayatımızın en tatlı tarafı onların büyüdüğünü ve iyi yetiştiklerini görmek...
TURİZMİ ELİMİZDEN KAÇIRACAĞIZ
Ben daha gidemedim ama kocam Doğan'dan ve oralara giden pek çok ahbabımızdan dinlediğime göre burnumuzun dibindeki çölde bedevilerin kurduğu Dubai şehri pek görülmeye değermiş. Dubai otelleriyle, golf sahalarıyla ve at yarışlarıyla dünyanın en mühim ve lüks turizm şehri halini alırken, bizler hálá durduğumuz yerde sayıyor ve yavaş adımlarla ilerliyoruz. O kadar ki, Allah'ın çöl bedevisini bile kıskanır olduk.
Sizin turizme ne kadar önem verdiğinizi iyi bildiğimden, yazın Dalmaçya sahillerinin, kışın ise Dubai'deki lüks yaşamın iklimin rekabetiyle galiba memleketin en iyi geliri olan turizmi de elimizden kaçıracağız gibi düşüncelere kapılıp üzülüyorum. Bizde bu bürokrasi ve köstek olan kafalar olduğu müddetce adam olamayız. Bu kafalarla gidersek ben adam olduğumuzu görmek ümidini kaybettiğim gibi, galiba Mustafa'nın kızları da göremeyecekler diye düşünmekden de kendimi alamıyorum.
İşte babacığım, duanıza gelemedim ama memleketin ahvalinden ve ailemizden iyi-kötü sizi haberdar etmeye çalıştım.
Her zamanki gibi sizi çıplak başınızdan öpen, sizi çok seven ve özleyen kızınız.