Ne yapsak bu durumu çözemiyoruz o belli. Üzülmekten helak olduk. Son günlerde her yerde karşımıza çıkan o videoyu izlememeyi başardım. İzleyenlerin ifadesi beni yeterince dehşete düşürdü zaten. Bize düşen gerekli mercilere şikâyetimizi iletmek ama iyiliği de yaymak olmalı. Başka diyarlarda bakalım neler yapılıyormuş.
İngiltere’de hükümetin desteklediği Evcil Hayvan Kaçırma Yasa Tasarısı’na göre sokaktaki bir hayvanı kaçırmaya çalışmak para ve hapis cezasıyla karşılık bulacak. Bir kedi ya da köpeği kaçıran kişi beş yıla kadar hapis, para cezası ya da her ikisiyle birden cezalandırılacak. Yani bir nebze ceza dediğin böyle olur diyebileceğimiz türden.
Bu adım hayvan hakları savunucularının baskısı sonucu geldi. Geçen yıl 45 bin kişi tarafından imzalanan metin, yürürlükte olan 1968 tarihli Hırsızlık Yasası’nı eleştiriyordu. Bu yasa evcil hayvanları kişisel mülk olarak görüyor ve hırsızlık cezalarını da suçun parasal değerine bağlı olarak belirliyordu. İşte bunu eleştiren dilekçe parlamentoya ulaştı ve gereken yapılıyor.
‘DUYARLI VARLIKLAR’
Bu onlarda aynı zamanda sosyal bir rol. Yetişkin kediler çiftleşmeden hemen önce bu davranışı sergiliyormuş.
Peki kediler neden bizim elimizi kolumuzu yalıyor? İşte bundan pek emin değiliz. Bazı teoriler var. Üç teori şöyle sıralanmış: Size güvendiklerini gösteriyorlar. Cildinizden biyokimyasal bilgilere erişiyorlar. Sizi sahip oldukları şeylerden biri olarak işaretliyorlar.
Sizi bilmem, benim üçüne de itirazım yok. Uzmanlara göre bu konuları detaylandıralım.
Kedilerin bize güvendiklerini göstermek için bizi yalama ihtimalleri var. Ya da bizi ciddi bir rakip olarak görmediklerini belirtmek için bunu yapabiliyorlar. Hayvan psikolojisi uzmanı Dr. David Sands bu konuda, “Bu tür bir yalama, temelde karşılıklı tımarlama olan allogrooming olarak bilinen kediden kediye bir davranışa benzer. Bir kedi bunu çok genç, kör ve sağır bir yavruyken annesinden öğrenir. Bu temelde yavru kediyi temizlemek ve sosyal bağları güçlendirmek içindir” diyor. Sözün özü aslında kedilerin bizi yalaması bizle dostluk kurduklarının garantisi değil. Sadece bizimle düşman olmadıklarına dair net bir gösterge.
Biyokimyasal teoride kedinin tenimizdeki kokudan hoşlanması var. Sands’tan dinleyelim: “Kedilerin tat alma tomurcukları çok hassastır - diğer hayvanlardan gelen feromon salgılarını da içerebilen kokuları derimizden alabilirler. Elinizde tuz, nemlendirici ya da yeni yediğiniz bir şey de olabilir. Kediler için tüm bunlar ilginç kokulardır ve yalayarak bunları kontrol edebilirler. Sadece bu olabilir.”
Sahiplenme oyunu teorisine göre de kedilerin en çok sevdiği şey olan kendi kokularını üzerimize bırakmaya çalışıyor olabilirlermiş.
South China Morning Post’un haberine göre Çin’de zengin bir kadın 2.8 milyon dolarlık servetini evcil hayvanlarına bırakmaya karar vermiş. Habere göre üç çocuğu bu mirastan hiçbir şey alamayacaklar.
Şanghay’da yaşayan ve soyadı Liu olan kadın bu hareketine sebep olarak çocuklarının yaşlılığında kendisini ihmal etmesi ve hastalandığında ziyaret etmemelerini gösteriyor.
Kadın haklı olarak bu süre zarfında çok sevdiği evcil kedi ve köpeklerinin hep yanında kaldığını söylüyor.
Bu karar Çin’de halk arasında genelde olumlu karşılanmış. Okuyucular arasında “Eğer kızım gelecekte bana kötü davranırsa, ben de evimi başkalarına bırakacağım” diyen bile var. Habere göre vasiyet, söz konusu paranın kendisi öldükten sonra evcil hayvanları ve onların yavruları için harcanmasını öngörüyor. Çin’de mirası doğrudan hayvanlara bırakmak yasal olmadığından, yerel bir veteriner kliniği evcil hayvanlardan sorumlu olup, mirasın yöneticisi olacak.
Çin Vasiyet Kayıt Merkezi, Liu’ya tüm parasının sorumluluğunu evcil hayvan kliniğine vermenin riskleri olduğunu söylemiş ve istediği zaman vasiyetini değiştirebileceğini belirtmiş. Fakat Liu’nun bunu yapası yok.
Bu tek örnek değil bu arada. Bu köşede de daha önce böyle haberler paylaştım. Mesela, Alman kontes sahibinden 65 milyon dolar miras alarak tarihteki en zengin köpek olan Gunther III adlı Alman çoban köpeği bunlardan biriydi.
Peki neden böyle yapıyor insanlar? Bence bu insanları bu harekete iten sebepler anlaşılabilir. Evcil hayvanlarla iletişimimiz arttıkça, onları daha iyi anlayıp, daha iyi anlaştığımızı düşündükçe, bağlılığımız artıyor ve bize verdikleri sevginin karşılığını sunmaya çalışıyoruz. Bu da bizi eğer imkânımız varsa bu dostlarımız için seferber etmeye itiyor. Ben de o kadar zengin olsaydım, bırakacağım mirastan mutlaka evcil hayvanlarıma pay vermek isterdim. Ama bilin bakalım ne yok. Merak ediyorum, siz ne yapardınız?
İspanyol El Pais gazetesi güzel bir işe soyunmuş kedilerin beslenme alışkanlıklarını uzmanlara sormuş. En dikkat çekici özelliklerinden biri titiz etoburlar olmaları. Çünkü sağlıkları da buradaki davranışlarına bağlı.
Madrid Complutense Üniversitesi hayvansal üretim bölümü beslenme biriminde profesör ve veteriner olan Ignacio Arija, “Et onlara A vitamini, proteinler, taurin ve esansiyel yağ asitleri gibi ihtiyaç duydukları besinleri sağlar” diyor. Suyun önemini de anlatan Arija kritik bir detay veriyor. Kedi sahipleri bu detayı fark etmiştir büyük ihtimalle: “Taze ve temiz olması için akan su olması iyi olur. Kötü kokuyorsa veya hoş olmayan bir tadı varsa içmezler ve böbrek taşı geliştirme riskiyle karşı karşıya kalırlar.”
DÖRT TADI TANIYORLAR
Kedi köpek arasında en önemli fark şu: Köpekler beş tadı tanırken kediler sadece dört tadı tanıyor. Tatlı ve tuzlu ayrımı yapamıyorlar. Farklılık bununla da bitmiyor. Köpeklerin midesi kedilerinkinden daha büyüktür, bu da kedilerin besinleri köpeklere göre daha az emebildiği anlamına geliyor. Köpekler yiyecek aramak için bir ekip olarak çalışır, kediler yalnız avcılardır. Kediler küçük miktarlarda günde 10-20 kez yemek yiyebilirler.
Kediler belirli tat ve kokuları annelerinden öğrendikleri için yemek zevkleri daha özneldir. Kedileri susuz bırakmamanız için önemli bir de uyarı var. Susuz kaldıklarında, köpekler 1 saat içinde vücutlarını tekrar sağlıklı hale getirebilirken, kedilerin bir güne kadar vakte ihtiyacı olur. Bir kedinin ihtiyaç duyduğu su miktarı şöyle hesaplanıyormuş bu arada: Her kilo için 50-80 mililitreye denk bir su gerekiyor. Kedileri 24-26 saatten fazla aç ve susuz bırakmak karaciğer rahatsızlığı hatta böbrek yetmezliğine varan sonuçlar yaratabilir.
Peki beslenmedeki olumsuzlukları nasıl anlayacağız? Uzmanlar, dışkının sıklığı ve kalitesi, kedinin kusup kusmadığı, tüylerinin parlaklığı veya rengindeki değişikliklerde farklılık görünce veterinere gidilmesini öneriyor.
Araştırmanın yazarı Silvia Leonetti, “Görsel sinyaller hem insan-köpek hem de köpek-köpek etkileşimlerinde iletişimsel ipuçları olarak kullanılır. Özellikle, kuyruğun pozisyonu ve sallanması gibi özellikler, insanların köpeklerin içsel durumları hakkında çıkarım yapmak için kullandıkları, kolayca gözlemlenebilir ipuçları verir” diyor. Yaygın olarak bildiğimizin dışında her kuyruk sallama olumlu bir sinyal değil. Vücut dili, kuyruğun hızı, gerginliği, kuyruk sallamanın gerçekte ne anlama geldiğine dair ipuçları verebiliyor.
SEVGİ GÖSTERGESİ Mİ
Kesin olarak bilinen detay evcil köpeklerin, diğer hayvanlara nazaran kuyruklarını daha fazla salladığı. Diğer birçok hayvan kuyruklarını iletişim kurmak yerine denge ya da hareket için kullanıyor. Science dergisine konu hakkında konuşan Silvia Leonetti, tüm araştırmaları analiz ettiklerini ve yeni bir sonuca vardıklarını söylüyor. İnsanlar köpekleri evcilleştirirken en çok arzu edilen özelliklere sahip olanları seçmiştir, ancak kuyruk sallamanın yetiştirmenin kasıtlı mı yoksa kasıtsız bir sonucu mu olduğu net olarak bilinmiyor.İki hipotez var. Biri Evcilleştirme sendromu: Kuyruk sallama davranışının uysallık veya insanlara karşı dostluk gibi başka bir özellik için yapılan seçimin yan ürünü olduğu yönünde. Diğeri de evcilleştirilmiş ritmik sallama hipotezi olarak adlandırılan ve insanların özellikle kuyruklarını daha fazla ve daha ritmik sallayan köpekleri hedef olabileceklerini öne süren hipotez.
Leonetti’ye göre insanlar ritmi seviyor: “Bilişsel sinirbilim, insan beyninin zevkli tepkileri tetikleyen ve ödül sisteminin bir parçası olan beyin ağlarını harekete geçiren ritmik uyaranları tercih ettiğini gösteriyor” diyor.
Köpeklerin ilişkilere nasıl müdahil olduklarına bakıyoruz. Şöyle girelim konuya: Çoğu kişi hayatını cehenneme çeviren toksik kişiyi anlayamaz. Dostları anlatabildikleri kadar söyler ama yine bu konuşmalar tartışmalıdır. Şimdi öğreniyoruz ki gerçekten en iyi dostumuz köpeklermiş. Meğer köpekler hayatımızda kimlerin olup olmayacağına dair de mükemmel bir yol arkadaşıymış. Japonya’da yapılan çalışmaya göre köpekler etrafınızdaki toksik kişileri tespit etme konusunda önemli bir yeteneğe sahipler.
Detaylandıralım. Japonyamızın Kyoto Üniversitesi’nden bilim insanları, 18’erli üç gruba ayrılmış 54 köpekle bir deney gerçekleştirdi. Araştırmacılar, köpeklerin sahipleri ve diğer kişilerle bir rol yapmalarını köpekleriyle o şekilde etkileşime girmelerini istedi. Yapılacak işlem şuydu: Köpek sahipleri bir kutuyu açamayacak ve odadaki yabancıdan yardım isteyecek.
İlk grupta yabancı yardım etmeyi reddetti, ikincide yabancı yardım etti. Üçüncü grupta yabancılar tarafsız davrandı. Bunu gözlemledikten sonra, köpekler sahiplerine yardım etmeyi reddeden kişiden ziyade tarafsız bir gözlemciden ödül almayı daha uygun buldu.
Yani köpekler ebeveynlerine zalim veya nazik olmayan kişileri anlayabiliyor ve onlara güvensiz davranıyor. Diğer iki gruptaki köpekler, insanların yardımcı veya tarafsız olduğu yerlerde, yabancılardan ödüller almakta sorun yaşamadılar. Ancak çalışmadaki çarpıcı sonuç şu: Sahiplerine yardım etmeyi reddeden kişilerden ödül kabul etmediler.
Çalışma da şunu öğrendik: Köpekler, sahiplerine yardım etmeyen bir kişiden kaçındı. Bilim insanlarına göre sonuçlarda ortaya çıkan durum köpeklerin insanları duygusal olarak değerlendirebildiklerini ve bunu sosyal olarak uygulayabildiklerini kanıtlıyor.
Çalışmanın baş araştırmacısı Kyoto Üniversitesi’nden karşılaştırmalı biliş Profesörü Kazuo Fujita, “İlk kez, köpeklerin doğrudan çıkarlarından bağımsız olarak insanları sosyal ve duygusal olarak değerlendirebildiklerini keşfettik. Bu yetenek, son derece işbirlikçi bir toplum inşa etmede anahtar faktörlerden biri. Ve bu çalışma, köpeklerin bu yeteneği insanlarla paylaştığını gösteriyor” diyor.
Köpekler muhteşem canlılar.
Sevdiklerinizle mutlu, huzurlu, sağlıklı, hiçbir şekilde kötü haber almadığınız bir yıl geçirmenizi dileyerek başlayayım. Konumuz kedilerin bu dünyayı nasıl algıladıkları. National Geographic, muhteşem bir iş yapıp kedileri daha iyi tanımamıza fayda sağlayacak bir dosya hazırlamış. İnsanlarla aynı beş duyuya sahip olsalar da kedilerde bazı duyular daha gelişmiş ve hassas oluyor.
-Bir kedinin korneası büyük ve kubbe şeklinde olduğu için kedi gözleri maksimum sayıda foton toplar ve düşük ışığa daha iyi adapte olur. Retinalarında renkleri algılayan fotoreseptörler daha az bulunduğu için kedilerin dünyayı insanlardan daha az canlı ve daha az tonda gördüğü düşünülüyor. Görüşleri de daha bulanıkmış. Kedilerin gördüğü bir nesneyi insanlar 5 kat uzaktayken görebiliyorlar.
-Duymaya gelince, kulak kepçesinin 180 derece dönebilmesi, kedilerin bir sesin yerini saniyenin sadece altıda biri kadar bir sürede üç metreye kadar uzaklıktan tespit edebildiği anlamına geliyor. Ayrıca seslerdeki son derece ince farklılıkları, hatta bir tonun onda biri kadar küçük farklılıkları bile ayırt edebilirler.
İNSANLARDAN 14 KAT HASSAS
-Koku konusu kedilerde diğer dört duyunun aksine, kedi anne karnından çıkar çıkmaz tamamen gelişiyormuş. Yeni doğan yavru kedi sütten ilk yudumunu almak için burnunu hemen kullanmaya başlar. Uzmanlar, bir kedinin koku alma duyusunun bizimkinden yaklaşık 14 kat daha iyi olduğuna inanıyor. Kedilerde kokuları algılayan 200 milyona kadar özelleşmiş hücre bulunurken, bizde bu sayı sadece beş milyonmuş.
- Kedilerde bir avantaj daha var, o da Jacobson organı. Ağzın üzerinde yer alan Jacobson organındaki alıcı hücreler beynin cinsel, beslenme ve sosyal davranışlarla ilişkili bölümüne bağlanır. Kediler ilginç bir koku aldıklarında ağızlarını kısmen açar ve Flehmen tepkisi adı verilen bir ifadeyle üst dudaklarını kıvırırlarmış. Solunan hava bu organ üzerinde hapsolur ve kedilere koku moleküllerini tespit etmek için ekstra bir şans verir.
-Yavru kedilerin bıyıkları
Geride bıraktığımız yıldan dersler çıkardınız mı? Yeni yıl için kararlar aldınız mı? Bu köşenin amacı belli. Her şeyden önce yaşayan tüm varlıklara saygı göstererek yaşam hakkını gözeten bir dünyayı hedeflemek, yapabildiğimiz kadar da sokak hayvanlarının daha iyi şartlarda -mümkünse sahiplenilerek- sağlıklı, uzun ömür yaşamalarına vesile olmak.
Bunu anlatmaya çalışırken sürekli bilimin bize sunduğu veriler ışığında hareket ediyorum. Bilim de hep şunu söylüyor: Kedilerin, köpeklerin, insanlara faydası, insanların onlara sunduğu faydadan çok daha fazla.
Biz onların yaşam alanlarını bozmuşuz, zaman içerisinde evcilleştirerek iyi bir arkadaşlık, yoldaşlık yaşamışız ama onların vahşi hayatta ayakta kalmalarına da istemeden engel olmuşuz.
Bilim son olarak şunu söylüyor. Bugünkü konumuz da o, yani “Evcil hayvan sahibi olmak yaşlılarda demansı önlemeye yardımcı olur mu?”
Yeni araştırmalar bu konuda güzel şeyler söylüyor. Köpek ve diğer evcil hayvan sahipliği, yaşamın ilerleyen dönemlerinde zihni aktif tutmaya yardımcı olabiliyormuş. Daha önce köpeklerin insanların fiziksel olarak aktif kalmalarına yardımcı olduğunu öğrenmiştik. İngilizlerin yaptığı çalışmayla evcil hayvan sahibi olanların, evcil hayvan sahibi olmayanlara kıyasla on yılda hafıza gerilemesinin daha az olduğunu buldu.
YALNIZ YAŞAYANLARA İYİ BİR ALTERNATİF
JAMA Neurology’de yayımlanan bulgular, evcil hayvan sahipliğinin sadece yalnız yaşayan yaşlı yetişkinlerde bilişsel becerilerdeki daha yavaş düşüş oranlarıyla ilişkili olduğunu gösteriyor.