Ve bu durumun böyle olacağını tüm hayvanseverler uzun zamandır söylüyordu. Dinleyen olmadı. Yetkililerin felakete yol açan bu karardan dönecekleri anı bekliyoruz. Umarım kısa sürede vicdanları rahatlatan, yaşam hakkına öncelik veren bir çalışma yapılır.
Bu köşede hep yaptığımı sürdüreyim, iyiliklerden bahsedeyim.
Bu hafta dikkatimi çeken bir araştırma, köpeklerin gizli becerileri arasında yaşam koçluğu, terapistlik ve spor hocalığı olduğunu gösteriyordu.
Hemen detaylara geçeyim. Amerika’da 2 bin köpek sahibiyle yapılan araştırmada katılımcıların yüzde 39’unun duygusal, yüzde 27’sinin zihinsel, yüzde 25’inin de fiziksel sağlıklarının iyileştiği görülmüş.
Peki bu mucizeyi köpekler nasıl yapıyor? İşin sırrı şu cevaplarda: Yüzde 69, üzgün olduğunda köpeği sayesinde rahatlamış hissediyor, yüzde 60 stresli anlarında köpeklerinin yanında durarak kendini sakinleştirdiğini, yüzde 45’i içini dökmek istediğinde köpeğinin iyi bir dinleyici olarak orada durduğunu söylüyor.
EGZERSİZ YAPTIRIYORLAR
Yine araştırmaya göre köpekler her gün ortalama 9 kez moralimizi yükseltiyor. Bunu yaparken de yüzde 73’e göre komik hareketlerle, yüzde 67’ye göre bize sırnaşmalarıyla gösteriyor.
Soruyu detaylandıralım: Köpekler kendilerine yoldaşlık yapan insanlarla paylaştığı geçmişi hatırlayabilirler mi ve ne ölçüde hatırlayabilirler?
Burada hafızanın türlerine geliyoruz. Semantik hafıza, dünya hakkında daha önce öğrendiğimiz gerçekleri ve bilgileri hatırlamamızı sağlar: Çoğu hayvanın, özellikle memelilerin anlamsal hafızaya sahip olduğu düşünülüyor. Bu hafıza köpeklerde, sahipleri “Dur!” dediğinde ne yapacaklarını hatırlamalarını sağlar.
Ancak kişisel yaşam olaylarımızı ve deneyimlerimizi hatırlama ve tekrarlama yeteneği, bir anlamda gelecekteki davranışlarımızı da şekillendiren deneyimler epizodik bellek olarak bilinir.
Emory Üniversitesi›nden nörobilimci Gregory Berns, köpeklerin ve diğer birçok hayvanın, insanlardaki epizodik hafızaya benzer bir şeye sahip olmak için gerekli beyin anatomisine sahip olduğunu, en azından böyle göründüğünü söylüyor. Berns’e göre, epizodik hafızayla ilgili muhtemelen en önemli beyin yapısı, anılarımız için bir tür indeks görevi gören hipokampus: “Anılarınız beyninizin her yerine dağılmış durumda. Ve hipokampusun çalışma şekli, bir şeyi çağırdığınızda, beyninizin geri kalanında bu şeyleri tekrarlamasıdır. Yani hipokampus olmadan bunu yapamazsınız.”
DAHA KISA HAFIZA SÜRESİNE SAHİPLER
Berns, diğer hayvanların da bunu yaptığını tahmin ediyor.
2020’de yapılan bir anket, köpek ve kedi sahiplerinin büyük çoğunluğunun evcil hayvanlarının geçmiş olayları, hatta yıllar önce yaşanmış tek seferlik olayları bile hatırlayabildiğini gösteriyor.
Bu haberde yeni bir detay yok. Ama bu konuda yeni bir gelişme var. Köpekler ve insanlar arasındaki ilişkinin iki yönlü olduğunu kuvvetlendiren yeni bir sonuç elde etmiş bilim insanları.
Şöyle: Bir köpek, sıkıntı içerisindeki bir insanı hissettiğinde kendi davranışlarında da bunun bir yansıması oluyormuş. Bristol Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde kıdemli öğretim görevlisi ve konuyla ilgili makalenin başyazarı olan Dr. Nicola Rooney, araştırmalarının bir ilk olduğuna inandıklarını söylerken şunları anlatıyor: “Köpek sahipleri, evcil hayvanlarının duygularına ne kadar uyumlu olduklarını bilirler, ancak burada stresli, tanıdık olmayan bir insanın kokusunun bile bir köpeğin duygusal durumunu, ödül algısını ve öğrenme yeteneğini etkilediğini gösteriyoruz.”
Rooney’nin ilginç bir notu var: “Köpek bakıcıları genellikle stresin ipte ilerlediğini söylerler, ancak biz bunun havada da ilerleyebileceğini gösterdik.”
Araştırmayı yapan ekip insanların stresli ya da rahat kokularına maruz kaldıktan sonra köpeklerin duygu durumlarını anlamak için iyimserlik ya da kötümserlik testi kullanmış.
18 köpek ve insan dostu araştırmaya katılmış. Köpekler bir mama kabı bir yere konulduğunda içinde ödül maması olduğu, başka bir yere konulduğunda ise boş olduğu konusunda eğitilmiş. Bu farkı öğrendikten sonra, ödül maması olan yere hızlı, boş olan yere daha yavaş gittikleri görülmüş. Daha sonra ilk iki kase arasına içinde ne olduğu belirsiz bir kase yerleştirilmiş ve buna ne kadar hızlı gidecekleri ölçülmüş.
Hızlı gitmeleri içinin dolu olduğuna dair iyimserliklerini, yavaş gitmeleri boş olduğuna dair karamsarlıklarını gösterecek.
Bu denemeleri de stresli ya da rahatlamış insanlardan alınan ter ve nefes örneklerine maruz bırakıldıktan sonra tekrarladılar.
Yalnız yaşadıkları dönemde sosyal davranışları sadece anne-yavru etkileşimiyle sınırlı olan kediler insanlarla yolu kesişince bu davranışı insanlara da uyguladılar: Yani miyavlayarak iletişim kurabileceklerini düşündüler.
Bunda başarılı da oldular. Artık biliniyor ki kediler bize miyavladıklarında aslında bize bir dertlerini anlatıyorlar ve tıpkı kendi annelerinden bir şeyler ister gibi bizim onların bir ihtiyacını gidermemizi bekliyorlar.
Bu değişim kedilerin avcı içgüdülerinden kaynaklanıyor. 10 bin yıl önce, insanlar kalıcı yerleşimler kurmaya başladığında insan-kedi kaynaşması başlamış. Bu yerleşimler kemirgenleri cezbetti o da av arayan kedilere yeni bir av alanı oluşturdu. Daha az korkan ve daha uyumlu kediler, istikrarlı bir yiyecek kaynağından yararlanarak başarılı oldular. İşte bu kediler insanlarla daha yakın bağlar geliştirdi.
Bu hikâyede gördüğümüz üzere köpeklerin aksine kediler kendi kendilerini evcilleştiriyor. İnsanlara tahammül edebilen ve onlarla iletişim kurabilenler hayatta kalma avantajına sahip olurken bu da insanlarla birlikte yaşamaya uygun bir popülasyona yol açtı.
Bu konuyu Belfast Queen’s Üniversitesi’nde hayvan davranışları üzerine çalışan Grace Carroll’ın Conversation’daki makalesinde okudum. Oradan aktarmaya devam edeyim.
UZMANLAR SESLERİ İNCELEDİ
İnsan bebekleri doğduklarında altrikaldir yani tamamen ebeveynlerine bağımlı. Bu bağımlılık insanları tehlike çağrılarına duyarlı hale getiriyor. Kediler de bu hassasiyetten faydalanmak için seslerini değiştirmiş. Hayvan davranışları araştırmacısı
İşe iyi yanından bakıyoruz: Eve aldığınız yeni bir şeye gözünüzün alışması için süre gerekir ya, bizde o olmadı. 10 gün önce gelen kilim görüntüsü itibarıyla sanki 40 yıldır bizimle.
Neyse, bu tarz kişisel hikâyeler evini bir kediyle paylaşan herkesin başına geliyordur. Biz bunun nedenlerine ve nasıl önüne geçeceğimize bakalım.
Frontiers in Veterinary Science dergisinde Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nden Dr. Yasemin Salgırlı Demirbaş’ın araştırması yayımlandı. Çalışmada 1200’den fazla ev kedisi sahibiyle anket yapılırken, evde küçük çocukların varlığı, kedilerin kişilik özellikleri ve aktivite düzeyleri gibi bazı çevresel faktörlerin tırmalama miktarını önemli ölçüde artırdığı tespit edildi.
Demirbaş “Evde çocukların varlığının yanı sıra yüksek düzeyde oyun ve gece aktivitesi, tırmalamanın artmasına önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Agresif veya yıkıcı olarak tanımlanan kediler de daha yüksek tırmalama seviyeleri sergiliyor” diyor.
TIRMALAMA DİREKLERİ ÇÖZÜM OLABİLİR
Peki siz eşyalarınızı nasıl kurtaracaksınız? Araştırmacılar kedilerin sıkça geçtiği belirli alanlara ya da tercih ettikleri dinlenme noktalarının yakınına tırmalama direkleri yerleştirilmesini tavsiye ediyor.
Demirbaş, “Güvenli saklanma yerleri, yüksek gözlem noktaları ve geniş oyun fırsatları sağlamak da stresi azaltmaya ve kediyi daha yapıcı faaliyetlere dahil etmeye yardımcı olabilir” derken başarılı avlanma senaryolarını taklit eden birden fazla kısa oyun seansının bir kedinin kanepeyi pençelemek yerine daha uzun süre eğlenmesini sağlama olasılığının yüksek olduğunu vurguluyor.
Fakat bir süredir bunun tersi olabilecek haberler okuyoruz. Kedilerin de bize karşı boş olmadıklarına yönelik emareler var.
Antisosyal olarak görülen kedilerin esasında böyle olmadığına inanan ve yılmayan bilim insanları kedilerin sosyal becerilerini hafife aldığımızı öne sürerek araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Maine’deki Unity Environmental Üniversitesi’nde hayvan davranışı bilimcisi olan Kristyn Vitale’in bu konuda nefis bulguları var. Yavru kedi sahiplenecekler için de ağaç yaşken eğilir felsefesi gereği yol göstereceğine inanıyorum.
Vitale bir kedinin insana karşı davranışlarının nasıl şekilleneceğini şöyle anlatıyor: “İnsanlara karşı sağlıklı sosyal davranışların gelişmesi için kedilerin hayatlarının önemli bir döneminde insanlarla sosyalleşmeyi deneyimlemeleri gerekir. Dolayısıyla, daha önce hiç insanla karşılaşmamış bir kediniz varsa, özellikle de yavruyken, insanlardan korkarak büyüyeceklerdir çünkü insanların iyi şeylerin kaynağı olabileceğini hiç öğrenmemişlerdir. Doğru deneyimler verildiğinde, refakatçi kedilerin sahipleriyle kesinlikle bağ kurabildiğini, bu bağların güçlü olabileceğini ve zaman içinde istikrarlı olabileceğini görüyoruz.”
Vitale, kedilere ilgi gösterdiğinizde kedilerin de sizinle daha fazla zaman geçirdiğini düşünüyor ve aradaki bağı kuvvetlendirmek için yol gösteriyor: “Bence insanlar genellikle bir kedi alıp evde oturmasına izin veriyor ve onunla hiçbir şey yapmıyor. Asıl mesele bu bağı, neyi tercih ettiklerini ve birlikte neler yapabileceğinizi keşfetmek.”
Araştırmacının halihazırda üzerinde olduğu konu, evcil ve barınak kedilerinin sosyal bilişleri kıyaslaması. Vitale, “Ancak bunu açık havada yaşayan kedilerle yapmadık” diyor ve ekliyor “Roma’da Kolezyum’da yaşayan kediler var. Japonya’da, ziyaret ettiğim kedi adaları var, burada birlikte yaşayan büyük kedi grupları var. Bence buna bakmak ilginç olur: Dışarıda yaşayan bu kediler sosyal açıdan ne kadar zeki?”
Vardığımız nokta şu: Biz kedilerin sadece ihtiyaçlarını karşılayan ‘hizmekârlar’ olmaktan çıkıp, kedilere yoldaşlık eden canlılar haline gelirsek, karşılıklı bir sevgi oluşacak. Bence denemeye değer.
Uluslararası Doğa Koruma Birliği, dünyanın en nadir görülen kedilerinden İber Vaşağı’nın artık tehlike altında olarak sınıflandırılmayacağını duyurdu.
İber Vaşağı nüfusu 2001’de 62 yetişkin birey olarak kayıtlara geçerken, 2022’de bu sayı 648’e yükselmiş. Şu anda bu nüfusun 2 binden fazla olduğu belirtiliyor. Bu vahşi kedi türü İspanya ve Portekiz’de sıklıkla görülüyor. Önceden İber Yarımadası’nın tamamında yaygın olan türün nüfusu 1960’lardan itibaren habitat kaybı, kaçak avlanma ve yol kazaları nedeniyle azalmıştı.
Bu artışın arkasında, Avrupa tavşanı olarak bilinen ama aynı zamanda nesli tükenmekte olan yabani tavşanın nüfusunu artırma çalışmaları da etkili olmuş. Çünkü bu Avrupa tavşanı da İber Vaşağı’nın ana besin kaynağıymış.
Koruma faaliyetine öncülük eden sorumlu koordinatör Francisco Javier Salcedo Ortiz, durumu “Bir kedi türünün koruma yoluyla şimdiye kadar elde ettiği en büyük iyileşme” olarak tanımlıyor.
Hâlâ yapılacak çok iş olduğunun altını çizen Ortiz, “İleriye dönük olarak, İber Vaşağı’nı orta ve kuzey İspanya’daki yeni bölgelere yeniden yerleştirme planları var” diyor.
Öldürmek değil de yaşatmaya odaklanan çalışmalar ne kadar güzel.
KEDİLER SIVI MIDIR KATI MI
Bu konunun en bilinen örneklerinin başında Dalmaçyalı denilen köpekler geliyor. Bilim insanları şimdi bu köpeklerdeki beneklerin, memelilerin neden bazı hastalıklara yakalandığına dair cevapları ortaya çıkarabileceği ihtimali üzerine çalışıyor.
Bath Üniversitesi›nden Dr. Kit Yates, embriyo gelişirken kürk pigment hücrelerinin nasıl oluştuğu ve değişimiyle ilgili 4 yıldır devam eden çalışmayı yürüten isimlerden. Diyor ki, “Dalmaçyalıları incelemek, hem evrimimiz hem de hastalıklara yatkınlığımız gibi insan genetiği hakkındaki anlayışımızı geliştirme potansiyeline sahip.”
Dalmaçyalı köpeklerin yüksek bir oranı sağır oluyor. Bu oranın her iki kulakta yaklaşık yüzde 8, tek kulakta ise yüzde 22 olduğu tahmin ediliyor. Sağır köpeklerin yaşamı zor geçebiliyor ve bu nedenle agresif olabiliyorlar.
Araştırmacı ekip sağırlığın doğrudan ırkın melanosit eksikliğiyle bağlantılı olduğuna inanıyor. Dr. Yates, “Melanositler embriyonun arka kısmında başlar ve dışarıya doğru, embriyonun ve gelişmekte olan derinin etrafına doğru göç ederler, bu yüzden onların örüntülerini inceleyerek öğrenebileceğimiz şeyler vardır, bu da bu sağlık durumuna yardımcı olabilir” diyor. Bu çözülebilirse, insanlardaki rahatsızlıklar için de mesafe kat edilebilir.
BU KEŞİFLE DAHA UZUN YAŞAYACAKLAR
Japon bir bilim insanı, kedilerde kronik böbrek hastalığını hedef alan ve kedilerin yaşam süresini potansiyel olarak 30 yıla kadar uzatabilecek bir tedavi geliştirdi. Kedilerin yaklaşık yüzde 30’unu 10 yaşına kadar etkileyen hastalık son aşamada organ yetmezliği ve ölüme yol açabilen lanet bir hastalık.