Tamam bunu şaka yollu yapıyoruz ama her şakada bir gerçek payı olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Bakın şanlı bilim insanları hangi sonuçla karşımıza çıkmışlar. Science Magazine’de yer alan araştırma Emory Üniversitesi çatısı altında yapılan araştırmanın sonuçlarını içeriyor. Buna göre köpekler, insanlara benzer bir şekilde sayıları işleme yeteneğine sahip olabilirmiş. Sayıları tam olarak anlamasalar da miktar konusunda bir farkındalıkları var. Yani köpekler ‘yaklaşık bir sayıyı’ algılayabiliyor: Yiyecek porsiyonlarındaki değişimi fark etme ya da ilave yemekleri anlama yeteneğine sahipler.
Önceki araştırmalarda hep eğitimli köpekler incelenirken bu kez Gregory Berns ve meslektaşları sayılarla ilgili eğitimsiz köpekleri incelemiş. Sonuçta anlamışlar: Ortak bir beyin fonksiyonu, farklı hayvan türlerinde evrimleşmiş.
11 köpeğin test sırasında beyni izlendi ve 8’inin sayısal değişikliklere tepki verdikleri görüldü. 3’ü tarama testini geçemedi.
Peki bu bize ne kazandıracak? Uzmanlara göre beyin anormalliklerinin tedavisinde önemli bilgiler edinebiliriz bu sayede.
KÖPEĞİN KİŞİLİĞİNİ NE ŞEKİLLENDİRİR
Harvard
Sosyal medyadan hayvansever Banu Aydın’ın paylaşımlarından öğreniyoruz ki Talu çifti, ülkeden kaçmadan önce 16 yaşındaki köpekleri Lina’yı bir otele terk ediyorlar. Hasta olduğu ortaya çıkan ve durumu ağırlaşan Lina maalesef yaşamını yitiriyor. Umarım bu kişiler hakkında dolandırıcılık konusunda başlatılan soruşturmaya hayvan hakları konusunda işledikleri söylenen suçlara ilişkin de soruşturma açılır. Aydın devamında bir de Dolly’nin fotoğrafını paylaşıyor ve ekliyor: “22 Mart’ta yalvar yakar benden sahiplendiği Dolly’yi, ‘Yol kenarında buldum’ diyen, aldığı hafta başka bir kişiye sahiplendirip o kişiden gelen fotoğrafları kendi çekmiş gibi bana gönderen Beril Talu’nun şokundan hala çıkamadım.” Bu haber sizi sinirlendirdiyse ifadelerinizi sesli dile getirmeseniz iyi olur, malum bu insanlar size hakaret davası açabilir sonra.
ARAŞTIRMANIN SONUCU
Lafı buradan alıp ulvi bir noktaya getireceğim. ABD’de Virginia ve Arizona State üniversitelerinde yapılan araştırma hayvan barınaklarındaki hayvanların sahiplendirilmesini hızlandırmak için önemli bir sonuç ortaya çıkarmış.
Virginia Tech çatısı altındaki proje Hayvan Bilimleri Okulu’nda doçent olan Erica Feuerbacher ve aynı okulda yardımcı doçent olan ve projede Arizona State Üniversitesi’nde Maddie’s Fund Araştırma Bursiyeri olarak çalışan Lisa Gunter tarafından yürütülmüş.
Buna göre hayvan barınağına yapılan kısa süreli ziyaret ya da birkaç günlük barınak tesisinde kalınarak yapılacak bakım işi, hayvanların sahiplenme ihtimalini 5 ile 14 kat artırmış. Ve bu sahiplenme oranları daha önce ya da halihazırda bir köpek sahiplenmemiş insanlarda bu seviyede. Bu da ayrıca sevindirici.
Buradan kendimize hisse çıkaralım. Topu şirketlere atalım. Çok uluslu şirketler, çalışanlarına yıllık izinleri haricinde, hayır işlerine vakit ayırmaları için fazladan izin günleri tahsis ediyor ve bu konuda onları yüreklendiriyor. Benzer uygulamayı Türkiye’de yapıp, hayvan barınaklarına gönüllü ziyaretler (Türkiye’de zorunlu olmadan işin ilerlemesi zor, farkındayım) gerçekleştirip bu farkındalığı artırmak mümkün. Hem barınaklara kendilerine çeki düzen vermeleri için tetikleyici unsur olur hem de bakarsınız barınaktaki dünya güzeli canlıların hayatları kurtulur. Fena mı olur?
BİR ŞEHRİN TURİST ÇEKİM NOKTASIYDI ARTIK EVİ VAR
Buna göre hakemli dergi Frontiers in Veterinary Science’de yayımlanan araştırma sonuçları köpek sahibi olanların, kedi sahiplerine oranla evcil hayvanlarına daha bağlı olduklarını öne sürüyor. Öne sürüyor demek biraz haksızlık tabii sonuçta bilimsel veriler ışığında hareket ediyorlar ama öne sürüyorlar dememde haklı gerekçelerim var.
Araştırmanın detayı şöyle: Danimarka, Avusturya ve Birleşik Krallık’ta 844 köpek sahibi, 872 kedi sahibi ve 401 aynı anda köpek ve kedi sahibi kişiye evcil hayvanları hakkında sorular sorulmuş. Evcil hayvan sahiplerinin köpeklerine sağlık sigorta yaptırma olasılıkları kedilere göre daha yüksek çıkmış. Aynı şekilde köpeklerinin tedavileri için de daha fazla masraf yapıyorlarmış.
Araştırmadan çıkan sonuçlardan biri de köpeklerin daha cana yakın, kedilerin daha soğuk yaklaşımı kişinin evcil hayvanına karşı tutumunu etkileyebildiği yönünde. Tabii bilim insanlarımız kendi şerhlerini düşmüşler: Bu durum tüm dünya için aynı şekilde değilmiş. Kültürel farklılıkları da hesaba katmak gerekiyormuş.
Burada benim kafamı kurcalayan soru, sağlık harcamalarının kıstas kabul edilmesi. Köpeklerin tuvalet ve hareket ihtiyacını karşılamak için evden dışarı çıkma zorunlulukları, hayata karışmaları onları dış tehditlere, salgınlara ya da sakatlanmalara daha açık hale getiriyor. Sosyal bir köpeğin veteriner masrafının hayatını evde geçiren bir kediden fazla olmasında bir terslik yok. Başka kıstaslarla yapılmış olsa belki yine köpek sahiplerinin evcil hayvanlarını kedi sahiplerinden daha çok sevdiklerine dair bir sonuç görebiliriz ama sağlık harcaması kısmı aklıma yatmadı.
HEPSİNİ ÖĞRENMEYE BAŞLAYALIM: 276 SURAT İFADELERİ VARMIŞ
Kedilerle iletişim kurmayı ne kadar istediğimi size anlatamam. 11 aylık bir bebekle beraber evde yaşayan iki kedinin, bebeğin uykusunun en derin olduğu anda sonu gelmeyecek şekilde yüksek sesle miyavlamalarının sebebini öğrenip çözüm üretebilirdim o zaman. Hepimiz daha dinlenmiş bir hayat sürebilirdik. Neyse ki benim için bir umut ışığı belirdi. ABD’deki California Üniversitesi’nde 53 British Shorthair cinsi yetişkin kedi üzerinde 2021’in Ağustos’undan 2022’nin Haziran’ına kadar yapılan incelemede, Yüz Hareketi Kodlama Sistemi kullanılmış. Kediler arası 186 etkileşimi kaydeden araştırmacılar, 413’ü erkek, 275’i dişi kediler tarafından üretilen toplam 688 yüz sinyalini de kodlamış. Sonuç: Kedilerin birbirleriyle etkileşime girdiklerinde 276 farklı yüz ifadesi kullandıkları görülmüş. İfadelerin yüzde 45.7’si dostça, yüzde 37’si de saldırganmış.
İlk anda anlıyoruz ki bizim bu hareketlerimizden aslında çoğu zaman hoşlanmıyorlar.
Veterinerler, kedilerin, insanların yaptığı ve hiç sevmediği 10 şeyi açıklamış.
Dikkatinize sunuyorum ki, kedilerin canını sıkmayın.
-Değişiklikler: Kediler, çevresindeki her değişiklikte biraz daha rahatsızlık hissederlermiş. Rutinlerini bozmak iyi değilmiş.
-Tüm vücuduyla ilgilenilmesi: Dokunmak bizim hoşumuza gidiyor olabilir ama kediler mesafeyi seviyor.
-Karınlarının okşanması: Zaten bunu denediğinizde anlıyorsunuz.
-Kucaklaşma:
Şimdi bunun tersi bir şey aktaracağım. Rachael Rodgers, Kanada’nın Alberta eyaletinde küçük bir kasaba olan Exshaw’da yaşıyor. Sosyal medyada gezi fotoğraflarını paylaşıyor ve büyük bir takipçi kitlesine sahip. Sayı büyüyünce bunu bir hayır işinde kullanabileceğini düşünerek, bulunduğu yerdeki yerel barınağa giderek, oradaki köpekleri fotoğraflayıp hesabında paylaşıyor. İlk paylaşımın viral olması onu yüreklendiriyor ve bir köpeğin hayatını değiştirebildiğini görerek çok mutlu oluyor.
“Başlangıçta böyle bir proje için bir planım yoktu. Barınağa gönüllü olarak gidip orada sahiplendirilebilir köpekleri fotoğraflamaya ve bunları paylaşmaya karar verdim.”
İlk adımın devamı çorap söküğü gibi gelmiş. Şu anda 20’den fazla barınakla çalışıyor ve köpekleri milli parklarda yürüyüşe çıkarıyor, kano yapıyor ve fotoğraflıyor. Rodgers’ın paylaştığı köpeklerin neredeyse hepsi sahiplendirilmiş. Sadece Paddy, Aurora ve Wilma sahiplendirilememiş.
Bulunduğu noktadan herhangi bir yöne 60-90 dakika gitmek için bir plan yapıyor ve bu plan doğrultusunda, beraber yolculuğa çıktığı köpeğin kişiliğine dair edindiği bilgiye göre esnek bir seyahat gerçekleştiriyor. Orada da köpeğin harika fotoğraflarını çekiyor.
ONLARI ASIL DOĞAL ORTAMDA TANIYIN
Yol boyunca köpeklerin arabada nasıl tepki verdiğini göstermek için arabadan videolar da paylaşan Rodgers, sahiplendirme köpeklerle seyahat etmenin zorlayıcı olabildiğini ama onları paylaşma ve bu şekilde sahiplendirme ihtimalinin onu şevklendirdiğini aktarıyor: “Kazara bir köpeğin hayatını değiştirme fırsatı için bunu yapıyorum” diyor.
Son sözü çok güzel özetliyor durumu aslında: “Bir köpeği barınak ortamındaki karakterine dayalı olarak yargılayamazsınız. Bu doğal bir ortam değil. Onları doğal bir ortama çıkarıp sahiplenici ailesinin onlarla yapabileceği şeyleri göstermelisiniz.”
Kedilerle etkileşime girdiğinizde onun bu sesi çıkarması, ona gösterdiğiniz ilginin karşılığı olarak sizi de mutlu eder. İnsanlığın cevabını aradığı en önemli sorulardan biri olarak yıllardır açıklığa kavuşturamadığı “Bu gurlama sesi nasıl çıkıyor” sorusu sanıyorum artık cevabını buluyor. Biliminsanları bu cevabı bulmaya çok yaklaştıklarını öne sürerek yaptıkları yeni araştırmayı duyurdular.
Biliminsanları diyor ki; kedilerin ses telleri içinde gömülü yastıklar vardır ve kediler bu sayede düşük frekansta titreşim yapma yeteneği kazanırlar. Ayrıca bu hayvanların gırtlaklarının bu tür guruldamaları üretmek için beyinden herhangi bir girişe ihtiyaç duymadığını öne sürüyorlar.
Teksas A&M Üniversitesi’nden veteriner bilimci Bonnie Beaver çalışmada yer almamış ancak bu çalışma için, “Kedilerin mırlaması tarihsel olarak karmaşık, bilimsel olmayan bir açıklamaya sahipti” diyor. Bilim insanları sırrı çözmek için çeşitli teoriler geliştirmiş olsalar da bunlardan çoğunu test etmemişlerdi.
MİYAVLAMAK GİBİ OTOMATİK DAVRANIŞ
Son çalışma şöyle: 1970’lerdeki görüşe göre aktif kas kasılma hipotezi, ev kedilerinin guruldamak için gırtlak kaslarını aktif olarak saniyede yaklaşık 30 kez kasıp gevşettiklerini iddia ediyor. Bu fikir, guruldayan kedilerin gırtlak kaslarındaki elektriksel aktivite ölçümlerine dayanıyordu ve o zamandan beri kedi guruldamasının yaygın bir açıklaması olmuştu.
Yeni çalışma işte bu açıklamayı sorguluyor. Çalışmayı yürüten biliminsanları, sekiz evcil kedinin ses tellerini çıkardılar, bu telleri bir araya getirip sıcak, nemli hava pompaladılar. Bu şekilde gırtlakları izole ederek, herhangi bir kas kasılmasının veya beyinden gelen herhangi bir girişin olmadığı bir ortamda meydana gelen sesi garanti altına aldılar. Yaptıkları tüm denemelerde guruldama elde ettiler. Deney guruldamanın, miyavlamak ve tıslamak gibi, kedilerin beyinlerinin ilk sinyali vermesinin ardından otomatik olarak gerçekleşen bir pasif olay olduğunu öneriyor. Bu açıklama, çalışmaya katılmayan Sussex Üniversitesi’nde hayvan davranışı ve bilişim konusunda uzman olan Karen McComb tarafından diğer omurgalılarda seslerin nasıl üretildiği konusundaki bilgilerimize çok daha uygun olarak değerlendiriliyor.
Yani kedilerin guruldamasının nasıl meydana geldiğini öğrenmeye yakınız.
Kimisi alıştı, kimisi adaptasyon sıkıntısı çekiyor. Adaptasyon sıkıntısı çekenlere, bilim insanlarının uzun süredir yaptığı araştırmanın yeni meyvelerini öneri olarak aktarayım. New Scientist’tin bildirdiğine göre eğitim profesyonelleri, okula alışmakta zorluk çeken, okulda duygusal veya davranışsal sorunlar yaşayan çocukların eğitimli terapi köpeklerinden yararlanabileceklerini söylüyor.
Avustralya Melbourne’daki Monash Üniversitesi’nden Robert Baird, “Çocukluk ve ergenlik dönemindeki büyüyen zihinsel sağlık krizine çözüm olarak hayvanların sınıflara getirilmesi, pratik bir çözüm olarak kullanılabilir” diyor.
Bu sonuca ulaşılan araştırmada Baird, kendisi ve meslektaşlarıyla, 118 öğretmen, okul müdürü, okul ruh sağlığı profesyonelleri ve ilgili uzmanlardan, terapi köpeklerinin öğrencilerin zihinsel sağlığı üzerindeki etkileri hakkında bir anket doldurmasını istedi. Yanıt verenlerin hepsi daha önce 5-18 yaş aralığında öğrencilerle sınıflarda terapi köpekleri deneyimlemişti.
YARGILAMAYACAK BİR ARKADAŞ
Araştırma, eğitimcilerin genellikle köpeklerin varlığını çeşitli durumlarda faydalı bulduğunu bulmuş. Örneğin, bazı katılımcılar köpeklerin öğrencileri akranlarıyla etkileşime girmeye, arkadaşlık kurmaya ve sosyal normları öğrenmeye teşvik ettiğini, aynı zamanda sakin kalarak duygularını düzenlemeyi öğrenmelerine yardımcı olduğunu ortaya çıkmış.
Mesela, okuma zorlukları yaşayan çocuklar, kendilerini yargılamayacaklarına güvendikleri köpeklere yüksek sesle kitap okuyarak özgüven kazanabiliyormuş.
Yine de bu konuya girince köpeklerin de kendilerini rahat hissedebileceği, çocuklarla iletişime girdiklerinde herhangi bir sorun yaşamayacakları ortamın yaratılmasının da kritik önemi olduğunu söylüyor uzmanlar.
İstisnalar hariç, hayvansever olduğunu öğrendiğim kişiye karşı sempati puanım artıyor. Bu konuda da yalnız olduğumu düşünmüyorum. Bazı ünlülerin antipatik kişiliklerine rağmen hayvanlar için yaptıklarını gördüğümde tüm o antipati silinip gidiyor.
Buna benzer bir örnek İngiltere’de yaşanmış ve şahane bir anı hepimizin önüne düşmüş. Sadece bu kez hikâyenin kahramanı esasında benim sempati duyduğum bir sanatçı.
Hikâyeye geleyim. Tayland’da bir ormanda terk edilen Buttons adında bir köpeğin yolu köpek kurtarıcısı Niall Harbison’la kesişiyor. Sosyal medya hesaplarının yüzbinlerce takipçisi olan Harbison, paylaştığı sahiplendirme ilanı için gelen başvuruda bir ismi görünce çok şaşırıyor. Bunu benzerlik zannediyor fakat mesleğinde “Şarkıcı” yazdığını görünce şüphesi artıyor. Sonunda şüphesi doğrulanıyor: Köpeği sahiplenmek isteyen kişi Britanyalı müzik grubu Oasis’in solisti Liam Gallagher.
İngiltere’den 9500 kilometre uzaktaki Buttons için gelen başvurularda Liam Gallagher’i gören Harbison, “Formdaki adı Liam Gallagher’dı, ama bu açıkça o değildi. Sonraki sütunda meslek vardı ve ‘şarkıcı’ yazıyordu. Arkadaşlarımın benimle dalga geçtiğini düşündüm. Ama biraz daha inceledim ve ayrıntıları uygun görünüyordu” diyor.
Gallagher, herkes gibi başvuru formunu doldurmuş ve sırasını beklemeye başlamış. Harbison, sahiplendirme öncesi eğer bir şüphesi varsa sahiplenmek isteyen kişiyle bir görüntülü görüşme yaparak kişinin uygun olup olmadığını tespit ediyor. Aynı prosedürü Liam Gallagher’a uygulamış. Anlatıyor: “O ve sevgili partneriyle röportajlar yaptım. Onların kedileri var ve sadece bir köpek istiyorlardı. Beni sosyal medyada takip ediyorlardı ve Buttons’ı istediler.”
Buttons, sadece 5 aylıkken, yeterince sevimli olmadığı gerekçesiyle terk edilmiş ve Koh Samui adasındaki Happy Doggo sığınağında üç ay geçirmiş. Şimdi efsanevi Oasis’in solisti Liam Gallagher’ın evinde yeni bir hayata başlıyor. Umarım her hikâye bu kadar güzel tamamlanır.