Paylaş
Mesela, ihtiyaç içinde olan çocukla, ihtiyaç göstergesi ağlama fiiliyle, hedef olan memeye ulaşma korelasyonun hala farkında mıyız?
Geçen gün Hürriyet İzmir’in ekonomi sayfasında okuduk. Ege Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Sıtkı Şükürer, İzmir’in geride kaldığı söylemlerine katılmadığını belirtmiş, “Ne yazık ki, kentimizde bir ağlama kültürü var. Oysa hiç de ağlanacak konumda değiliz” demiş. Ve eklemiş: “Un, şeker, su var. Neden helva çıkmıyor? Bu konuda çeşitli değerlendirmeler var. Ancak kentin merkezi iktidarlarla ters düşmesi de bir faktör.”
Mız mız çocuk
Un, şeker ve yağ konusuna katılmamak mümkün değil. Evet, bu kentin kendi helvasını yapacak gücü, fazlasıyla var. Ve evet, bu kent ağlamasını bilmiyor. Ağlama olayını abartmış durumda. Öyle ki, hedefinden uzak, sürekli ağlayan “mız mız” çocuk durumuna düşmüş. Artık, adının geçtiği “Ankara’da” yüzlerde “ammaan” mimiği yaratıyor.
Ve evet, bu kent hükümetlerle ters düşüyor, hak ettiğini alamıyor. Şöyle ki, hükümet İzmir’in verdiği her 100 liranın sadece 22 lirasını yatırım olarak geri vermiş. Bu rakam Konya’da 100 liraya karşı 52, Antalya’da 64, Kayseri’de 123, Adana’da ise 131 lira. Ama, bu, İzmir’in mevcut durumunun diğer yerlerden kötü olduğunu göstermiyor. Bu, bizim yüzümüzü sürekli hükümete dönüp elimizi açmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Ağlama olayını öyle abarttık ki, artık kendi potansiyelimizi görmemeye başladık. Bu bizim bir şeyler yapmamız anlamına gelmiyor.
19. yüzyılda birçok kez İngiltere Başbakanı olmuş devlet adamı Benjamin Disraeli’nin bir sözü vardır:
“Başarının sırrı, ısrarla istemektir.”
Biz istemiyoruz, kelimenin gerçek anlamıyla “ağlıyoruz”. Peki biz, “hükümet hakkımızı vermiyor” diye ağlarken, her seçimde meclise gönderdiğimiz 24 milletvekili, ki bunların en az üçte biri iktidar partisinden, ne yapıyor?
Paylaş