Özellikle genç erkekler, meme büyüklüğünden oldukça rahatsız olurlar. Dar ve ince kıyafetler giyince belirgin olan meme görünümü nedeniyle, istedikleri kıyafetleri giyememek, denize-havuza rahatça girememek bu kişileri sosyal ve psikolojik olarak oldukça kötü etkiliyor. Jinekomasti tedavisinde kullanılan yöntemleri konunun uzmanı Ankara Acıbadem Hastanesi doktorlarından Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. Çiğdem Demiroğlu Yakut’la konuştuk.
ULTRASON ENERJİSİ İLE ERİTİLİYOR
“Jinekomasti ameliyatlarında kapalı ve açık olarak tanımlanan teknikler bulunmaktadır. Yapılacak ameliyat tekniğine, memenin büyüklüğüne, kıvamına ve deri sarkması olup olmamasına göre karar verilir. Kapalı teknik dediğimiz liposuction, yağ doku içeriği daha fazla olan memelerde daha uygun olmakla birlikte günümüzde liposuction cihazlarındaki gelişmelerle beraber bir miktar meme bezi de bu teknikle alınabilmektedir. Ultrason yardımlı liposuction dediğimiz vaser liposuction tekniği, jinekomasti ameliyatında bize büyük kolaylık ve fayda sağlamaktadır. Jinekomasti ameliyatlarının çok büyük bir kısmını, hiçbir kesi olmadan sadece küçük deliklerden özel kanüllerle girerek yağ dokusu ve meme dokusunu ultrason enerjisi ile eritip sonra negatif basınçla çekerek gerçekleştirebilmekteyiz.
AYNI GÜN TABURCU OLUYOR
Tedavisi oldukça uzun zaman alan skolyoz için yeni geliştirilen iple tedaviyle daha iyi sonuçlar elde edilebiliyor. Skolyoz, farklı nedenlerle vertebraların yani omurga kemiklerinin sağa sola eğrilmesi veya kendi etrafında dönmesiyle gelişen bir hastalık. En basit tabirle c veya s şeklinde oluşabilen bu eğrilikler, derece durumlarına göre farklı şekillerde tedavi edilebiliyor. Çoğu skolyozun sebebi bilinmiyor. Ancak doğuştan olan gelişimsel problemleri, sinir-kas hastalıkları, travmalar, omurga tümörleri ve duruş bozuklukları da skolyoza sebep olabiliyor. Sağlıklı bir insan omurga kemikleri düz bir şekilde dizilirken skolyozda özellikle hastalar öne eğildiği takdirde rahatlıkla gözlemlenebilen kaymalar oluşuyor. Tedavi aşaması için öncelikle bu eğriliklerin çekilen röntgen filmleriyle eğrilik derecesi belirleniyor. Eğer açı küçükse fizik tedavi veya korse ile bu eğrilik düzeltilebiliyor. Eğer bu açı 50’den fazlaysa cerrahi müdahale gerekebiliyor.
HASTALARDA TAMA YAKIN DÜZELME SAĞLANDI
Özelikle küçük yaşlarda fark edilmesi ve tedaviye başlanması skolyoz için oldukça önemli. Boy uzamasının ve vücut gelişiminin devam etmesi hastalığın ilerlemesine sebep olabiliyor. Bu sebeple ne kadar erken tedaviye başlanırsa geri dönüşlerini almak bir o kadar kolay oluyor. İlerleyen yaşlarda kemikler de oturduğu için düzeltilmesi oldukça düşük ihtimallerde kalıyor. Bununla ilgili çalışmaları uzun süredir yürüten uzmanlar iple tedavi yöntemi, açılan küçük deliklerden omurların kamera eşliğinde vidalanması ve bu vidalara gerdirilebilen bir ipin geçirilmesi ile yapılıyor. Ameliyattan hemen sonrasında dahi yüzde 60-70’lere varan düzelme gözlemlenebiliyor. Eğriliğin olduğu omurlara yerleştirilen vidalar ile kemiklerin istenilen tarafa doğru büyümesi sağlanmış oluyor. Boy uzaması devam ettikçe eğrilik yönlendirilmiş olduğundan başka müdahaleye gerek kalmadan düzeliyor.
Bir süredir ülkemizde de uygulanan tedavi yönteminin en büyük avantajlarından biri, hareket kısıtlılığına sebep olmaması. Vidaları tutan yapının diğer ameliyatlardaki gibi platinden değil de ipten olması hastalar için büyük avantaj sağlıyor. Küçük yaşlarda başlandığında daha iyi sonuçlar alınabilen tedavi, uygulanan hastalarda çok büyük başarılara ulaştı.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
KIŞ SPORLARININ BAŞ BELASI: HİPOTERMİ
Kayak mevsiminin halen devam ettiği ve havaların hala ısınmadığı şu günlerde yeterince önlem almadıysanız hipotermiye yakalanabilirsiniz.
Kan grupları en basit haliyle kanın kırmızı kan hücrelerinde bulunan antijenlere göre sınıflandırılması. Bunlar içinde en eski olanı ve en çok bulunanı da 0 grubu. Nüfusun artması ve göçün hızlanmasıyla insanların hayatları, soludukları hava ve vücuda aldıkları mikroorganizmalar değişti. Bu sebeple kana farklı antijenler bağlandı ve farklı kan grupları ortaya çıktı. 0 grubu bunların içinde antijensiz olan grup olduğundan genel verici olarak kabul edilir. Çünkü vücut bu kana tepki göstermez. Ancak A, B ve AB gruplarındaki antijenler birbirlerine tepki gösterir. Bu sebeple içinde aynı antijen bulunmayan kan grubuna kan verilmez. A kan grubuna sahip biri B’den alamadığı gibi kan da veremez gibi örneklendirebiliriz.
Teknolojiyle iç içe olduğumuz bu dönemde kazalarda da belirgin bir artış gözlenmekte. Bu sebeple hastanelerde kan ihtiyacı devamlı hale geliyor. Ancak özelikle ameliyat sırasında ve acil durumlarda istenilen kadar ve istenilen grupta kana ulaşılamaması kan kaybından ölümün yüksek oranlara ulaşmasına sebep olmakta. 0 grubunun da yetersiz kaldığı veya fazla miktarda 0 grubu kan gerektiği durumlarda hastaneler ve doktorlar çıkmaza girebiliyor.
KAN KAYBINDAN ÖLÜMLERİN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR
Bunların önüne geçebilmek için uzun süredir araştırma yapan ekip, A ve B grubundaki antijenleri arındırarak 0 grubuna dönüştürdü. Bu antijenleri kaldırabilmek için insan bağırsağındaki bakterilerden elde edilen enzimler kullanıldı. Bağırsaktaki mikropların buradaki proteinlerde bulunan şekerleri parçalamakta çok iyi olduğunu gözlemleyen bilim adamları, aynı yöntemi antijenlere uyarladı. Bu sayede A ve B gruplarındaki antijenler arındırılarak genel verici grup olan 0’a dönüştürebildi.
Bu gelişmeyle birlikte kan bulunamaması sebebiyle yaşanan ölümlerin büyük oranda önüne geçilecek gibi duruyor.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
Bu araştırmaların hedefindeki Mesajcı RNA (mRNA) ile özellikle kistik fibrozis gibi akciğer hastalıklarının tedavisi sağlanabilir. mRNA’ların asıl görevi hücre içi protein sentezinde yer almak. mRNA aslen DNA baz sırasını takip ederek protein talimatlarının kopyasını oluşturur. Daha sonra proteinin kodlanacağı sitoplazmaya geçer. İyileştirici proteinler de aynı süreçlerde mRNA’ya ihtiyaç duyar. Bunlar hastalandığımızda ya dışarıda sentezlenerek vücudumuza verilir ya da bazı etken maddeli ilaçlarla mRNA sentezi dolayısıyla protein sentezi de hızlandırılmaya çalışılır. Vücudumuzun böylesine bir kendi kendini iyileştirme sistemi varken karşılaşılan problem ise mRNA’ların doğru bölgeye ve tam verimlilikle sentezleme yaptığından emin olunamaması.
SOLUNUMLA AKCİĞERLERE GÖNDERİLİYOR
Bu sistemden yola çıkarak hedef organa iletim sağlamayı amaçlayan araştırmacılar solunum yoluyla akciğerlere gönderilebilen mRNA formu üretmeyi başardı. Yapılan araştırmalarda solunabilir mRNA’lar kullanılarak akciğer hücrelerinin protein sentezi için uyarıldığı gözlendi.
Uzun süredir vücudun kendini iyileştirmesi içim mRNA kullanılmaya çalışılıyordu. Ancak mRNA çok kolay kırılabilen bir yapıya sahip olduğu için istenilen organ içine yerleşmesi sağlanamıyordu. Bu sebeple mRNA’yı sprey yolculuğu sırasında koruyacak bir madde eklendi. PEI olarak bilinen bu madde kolay parçalanmayan bir polimer olduğundan mRNA iletimi rahatlıkla sağlanabildi. Ancak bu maddenin de tekrarlanan dozlarda birikmesi yan etkilere sebep olacağından beta amino esterlere yani biyolojik olarak yıkılabilen koruyucu maddelere başvuruldu.
MOLEKÜL PARTİKÜLLERİ İLE TEDAVİ
150 nanometre çapındaki bu molekül partikülleri sprey aracılığıyla hastanın solunum yollarına giriyor. Bu sayede akciğerde mRNA sentezinin artması ile protein sentezi de artıyor ve tedavi süreci başlamış oluyor. mRNA düştükçe protein miktarı da azaldığından tekrarlanan dozlarda uygulanması öngörülüyor. MIT’li araştırmacılar bu spreyi daha da geliştirerek akciğerlerdeki iyileştirici protein sentezini de arttırmayı hedefliyor. Bu sayede akciğer hastalıklarının tedavisinde yeni bir çığır açılmış olacak
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN SAĞLIĞINIZ SİGARA DUMANIYLA YANMASIN
Sigara bağımlısıysanız veya yoğun şekilde sigara dumanına maruz kalıyorsanız buerger hastalığına yakalanma ihtimaliniz olabilir.
Bilindiği gibi klasik yaklaşım cerrahlar tarafından yapılan yüz germe ameliyatıdır ancak son yıllarda özellikle ameliyat olmak istemeyen bireyler için cerrahisiz yüz germe işlemi olarak birçok yöntem kullanım alanına girdi. Bu yöntemlerden ‘Altın İğne Frekansı’ olarak bilinen ‘Scarlet S’ uygulaması ile ilgili Doç. Dr. Gülay Özgehan ile konuştuk.
Altın İğne Frekansı nedir?
Aslında bildiğimiz altından bahsediyoruz gerçekten. Uygulama esnasında kişiye özel mikro iğnelerin bulunduğu başlıklar kullanılıyor ve iletkenliğinden faydalanmak amacıyla bu iğneler üretilirken altın ile kaplanıyor. Bu iğnelerden radyo frekans enerjisi kontrollü olarak cildin üst tabakasından başlayarak istediğimiz derinliğe kadar iğne boyunca iletiliyor ve aslında bilinçli bir kontrollü travma yaratılıyor. Nasıl ki bir yerimizi kestiğimizde vücudumuz o bölgeyi onarmak için hemen harekete geçer ve orayı yeniler; bizde aynı etkiyi iğneleme yöntemiyle alıyoruz.
Cildin epidermis yani üst tabakasından başlayıp dermis dediğimiz alt tabakasına kadar etki ettiği için Altın İğne Frekansı uygulaması ameliyatsız cilt gençleştirme yöntemleri arasında en iyi sonuçları aldığım uygulamalardan birisi. Cildin alt tabakasında bulunan kolajen, elastin ve hyalüronik asit bileşenlerini uyararak yeniden sentezlenmesini sağlar ve cildin gençleşmesine katkıda bulunur.
Sizce Scarlet S uygulamasının en büyük avantajı nedir?
Bir doktor olarak benim için avantajı; cinsiyet ve yaş fark etmeksizin tüm hastalarıma uygulayabiliyor olmam. Hastalarım için ise en büyük avantajı; birçok cilt sorununa aynı uygulamada müdahale edilebiliyor olması. Mesela cilt gerginliğini artırmak için gelen bir hastanın uygulama esnasında kılcal damarları da koagüle edilmiş olduğu için kızarıklık problemi de çözülmüş oluyor. Uygulamanın ağrısız olması, sonrasında morarma ve kanamanın olmaması, günlük hayata hemen devam edebilmek ise diğer avantajları arasında.
Ne kadar sürer ve ne sıklıkta uygulama yapılmalıdır?
Saç dökülmesinin tedavisiyle ilgili bir çok yöntem mevcuttur ve güncel uygulamalar sürekli değişmektedir. Bu önemli konuyla alakalı olarak Güvenestetik Çayyolu doktorlarından Dermatolog Dr. Zerrin Çeliket şunları söylüyor:
İLK OLARAK NEDENİ BULUNMALI
“Saç dökülmesi, cansızlaşma, incelmesi, seyrekleşme, kozmetik olarak kişiyi çok etkileyen bir sorundur. Bu yakınma ile hekime başvurulduğunda yapılması gereken ilk şey, nedenin bulunmasına yönelik araştırmalardır. Sonra, bir neden bulunabilmişse bu nedenin ortadan kaldırılmasına yönelik tedaviler uygulanır, örneğin demir eksikliği saptanmışsa demir içeren ilaçlar önerilir ancak bazen somut bir neden bulunamayabilir. Böyle durumlarda tedavide mezoterapi ve prp (pilatelet rich plasma) yardımcı tedavi uygulamaları olabilir. Mezoterapi saçlı deriye küçük iğneler aracılığı ile enjeksiyon yapılarak saç yapımında rol oynayan maddeleri (amino asit, vitamin, mineraller) büyüme faktörlerini saç kökünü besleyecek kan akımını artıracak maddeleri deriye vermeyi amaçlayan bir uygulamadır. Genellikle 2 hafta ara ile 6 seans uygulama yapılabilir. Zaman içinde uygulama tekrarlanabilir.
KALICI KAYIPLARA SAÇ EKİMİ
Prp uygulaması ise kişinin kendisinden alınan kanla büyüme faktörlerince zengin olan trombosit adlı hücrelerin bol olduğu kısmı ayrıştırarak kendi saçlı derisine enjekte edilerek yapılır, kendi kanından elde edildiği için yan etki riski düşük güvenli bir yöntemdir, iki hafta arayla 3 seans uygulanır. Saç dökülmesi tedavisinde ağızdan alınabilecek destek ürünleri kullanılabilir veya dıştan uygulanan solüsyonlarda kullanılabilir.
Tüm bu yöntemlere karşın kalıcı saç kayıpları gündeme gelmişse tedavi seçeneği olarak saç ekimi yöntemi de düşünülebilir. Özellikle erkek tipi saç dökülmesi, sakal dökülmesi, kaş dökülmelerinde ve saç kaybı ile giden başka hastalıklarda ekim ile başarılı sonuçlar alınabilir. Kişinin saçsız alanının büyüklüğü, geri kalan saçlı alandaki kılların niteliği, kişinin yaşı, ekimin başarısında rol oynar. Genellikle başın arka kısmındaki saçlı alandan (bazen gövde ve koltuk altı kıllarından) alınan saçlar ve saç kökleri ayrıştırılarak saçsız alana uygun estetik görünüm sağlanarak dikilir. Ekimin tam sonuç vermesi aylarca süren bir süreçtir hemen sonuç beklenmemelidir bir seansta 3.5-5 bin kadar kök ekilebilmektedir.”
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
CRISPR yani kümelenmiş düzgün aralıklı palindromik tekrarlar ilk defa koli basili bakterisinde keşfedilen bir DNA dizilimi. Araştırmalar zamanla bu dizilimin bakterilerin kullandığı bir antivirüs savunma sistemi olduğunu ortaya koydu. RNA’yı DNA dizilerini hedef alacak şekilde programlayabilen Cas-9 enziminin işleyişi ele alındı ve gen tedavisine uyarlandı. Kısaca bu yöntem için bir genom düzenleme aracı diyebiliriz. Genomun çeşitli kısımlarına ekleme, çıkarma yapma ve ya DNA diziliminde değişiklik yapma imkânı kılıyor.
GENETİK HASTALIKLAR TAMAMEN YOK OLABİLİR
Özellikle Amerika ve Çin’de yürütülen çalışmalarda genetik mutasyona sahip erkeklerin bağışladığı spermlerle insan embriyoları yaratıldı. Bu yöntem kullanılarak yeniden düzenlenmesi yapılan genlerde iyileşme olduğu gözlendi. Hipertrofik kardiyomiyopati yani ani kalp krizi ve ölümlere sebep olan bir kalp hastalığı ile AIDS gibi gende meydana gelen mutasyonlardan kaynaklanan hastalıklar Cas9 enzimi kullanılarak kesildi ve vücudun kendi DNA onarım mekanizmasının devreye girmesi beklendi. Yapılan deneylerde bu şekilde genetik olarak geçen hastalıkların ilgili genleri baskılanarak CRISPR yöntemiyle önlenebileceği kesin olarak tespit edildi. Bu sayede hastalıkların genetik aktarımı da önlenmiş oluyor.
Araştırmalar ne kadar laboratuvar ortamlarında sürse de Çin’de babalarının AIDS hastası olması sebebiyle bu hastalıktan korunmak isteyen bebekler ilgili gen baskılanarak bu yöntemle dünyaya geldi. Ekip genetiği değiştirilmiş bebeklerin çiçek hastalığı ve koleraya karşı da dirençli olduğunu düşünüyor. Hâla tartışılan ve araştırılan bir tedavi yöntemi olsa da hastalıkların tamamen yok edilmesi için atılmış çok büyük bir adım.
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN
GERGEDAN VİRÜSÜ HER YERDE
Devamlı halsizlik ve gribal enfeksiyon belirtileriniz var ama günlerdir ‘gribimsi’ şekilde dolaşıyorsanız gergedan virüsü kapmış olabilirsiniz.
Hayatımızı kolaylaştıran araç ve gereçler vücudumuzu tembelliği sürüklüyor, bunun sonucun da 35 yaştan itibaren eklemlerde sesler, ağrılar ve hareket kısıtlılığı başlıyor. Bu da eklem kireçlenmesini artırıyor. Günümüzde bir çok tedavi yöntemi denenen kireçlenmenin yeni tedavi yöntemini Urofiz FTR ve Görüntülüme Merkezi doktorlarından Fizik Tedavi Uzmanı Dr. Kürşat Özdemir şöyle anlatıyor:
HASARLI DOKUYA UYGULANIR
“Kişiden öncelikle kan veya kemik iliği alınır ve bu kandan kireçlenmenin en önemli tedavi aracı olan CD 34 üretilir. Sonrasında özel ayrıştırma yöntemi ile kanın iyileştirme potansiyeli en yüksek olan bu kök hücre büyüme faktörleri hasarlı dokuya uygulanır. Kesinlikle kimyasal madde-ilaç değildir, kısa süreli bir uygulamadır, etkisi kısa sürede başlar, uzun süreli ve kalıcı etki sağlar. Kişinin kendi kanı kullanıldığı için herhangi bir alerji, hastalık bulaşma riski, doku uyuşmazlığı riski yoktur.
Diğer bir tedavi yöntemi olan PRP den farkı ise CD 34 tedavisinde elde edilen kök hücreler 2 cc’si ayrıca damardan da hastaya tekrar verilir ve hastanın bağışıklık sistemi de bu tedaviyle güçlenir.”
TEDAVİ ALANLARI:
•Kronik bel-boyun ağrıları ve fıtıklarda