Şenol Kalyoncu

Koroner damar hastalarında yeni yöntem

10 Kasım 2019
EECP (enhanced extracorporeal counterpulsation), koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği gibi ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılan yeni bir tedavi yöntemidir.

Dengesiz beslenme ve hareketsiz yaşamla birlikte genetik de işin içine girince, koroner kalp hastalıkları son yıllarda oldukça artış gösterdi. EECP yöntemi bu hastalıkların tedavisinde ayaktan ve kolaylıkla uygulanan bir yöntemdir. TOBB ETÜ Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu tedaviyle ilgili şu bilgileri verdi:

KAN BASINCINI ARTIRIR

“EECP’deki prensip, özel bir kompresyon cihazı ile kalbin kanlanmasını artırmak, kan dolaşımını rahatlatmak ve kalpte yeni (kılcal) damar gelişimini teşvik etmektir. Bu nedenle, bu tedavi yöntemi ‘doğal bypass’ veya ‘kansız bypass’ olarak da anılmaktadır. Bilgisayar kontrollü olan cihaz hastanın elektrosuna uyumlu olarak kalbin gevşeme anında manşonları aşağıdan yukarıya şişirir, aynı şekilde kalbin pompalama anında süratle manşonları söndürür, yani kalbin pompalama sürecinin tersine çalışır.
Kalbi besleyen koroner damarlar kalbin gevşediği sırada, kanla beslenirler, işte bu sırada EECP manşonlarının şişmesi kan basıncını artırarak koroner arterlere giden kanı artırır. Kalbin kasılma safhasında ise manşonlar aniden inerek kan basıncının düşmesine ve kalbin iş yükünün azalmasına neden olur. Hasta EECP masasına yatırılarak baldır ve uyluklarına özel şişen manşonlar bağlanır. Bu sırada göğsüne de EKG elektrotları yapıştırılarak kalp atımlarının izlenebilmesi için monitöre bağlanır. Cihazın çalıştırılması ile birlikte bacaklara bağlanan manşonlar kalp atımlarına uygun, belli bir düzen içinde şişip inmeye başlar. İşlem sırasında hastalar herhangi bir ağrı veya sıkıntı hissetmez. Yaklaşık 45 dakika süren tedavi sırasında hastalar gazete-dergi okuyabilir veya TV izleyebilirler.

AĞRI HİSSEDİLMİYOR

EECP, ameliyat olmak istemeyen veya ameliyata tıbbı bir engeli olan hastalar dahil çoğunluğunda uygulanabiliyor. Risk taşımaması, sonrasında ağrı hissedilmemesi, hastanede yatmayı gerektirmemesi sebebiyle oldukça tercih edilebilir bir yöntem. 20-30 seans, 1 saatlik tedavi, 1-1.5 ayda tamamlanan tedavi yönteminin en ağır hastalarda dahi yüzde 70-80 başarı oranı vardır. Tedavi sonrasında kan dolaşımında rahatlama olduğundan kalbin üzerindeki yük azalır. Kalbi besleyen koroner damarlar daha iyi kanlandığından hastaların göğüs ağrısı şikâyetlerinde önemli ölçüde azalma olur. Zaman içinde kalbi besleyen yeni kılcal damar gelişimi olur. Başta böbrekler olmak üzere tüm organların kan dolaşımında artış olur.”
***

Yazının Devamını Oku

HD2R nöronları obeziteye karşı

3 Kasım 2019
Modern çağın hastalıkları arasında yer alan obezite, vücutta yol açtığı problemlerin yanı sıra birçok ölümcül hastalığın oluşumunda rol oynaması nedeniyle insan yaşamını tehdit eden ciddi bir sorun. Vücuttaki bütün sistemlerin dengesini bozan bu hastalığa sahip olanlar farklı sebeplere bağlı olarak aşırı yeme isteğini durduramıyor.

Amerika’daki Rockefeller Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada beyindeki bir grup nöronun beslenme hafızasını yönettiği ve bu nöronların uyarılması sonucunda fazla yemek yeme isteğinin önüne geçilebileceği ortaya çıktı.

ENERJİ DENGESİ BOZULUYOR

Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Obezite, enerji dengesinin bozulması sonucunda oluşmaktadır. Diyet, egzersiz ve genler enerji dengesini oluşturur. Enerji alımının, tüketiminden fazla olduğu koşullarda enerji dengesi bozulmaktadır. Aşırı yağlı gıdalarla beslenenler tokluk hissine kavuşmadan sürekli yeme arzusu duymakta, gereğinden fazla enerji almakta ve depolamaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15-18’i, kadınlarda ise yüzde 20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 30’un üstüne çıkması ile obezite teşhisi konulabilir. Bu hastalığın başlıca sebepleri de düzensiz bir yaşam, sağlıksız beslenmek ve hareket etmemek. Bunun dışında çeşitli davranış değişiklikleri, fizyolojik, psikolojik, genetik, tıbbi ve endokrin nedenler de obezitenin oluşumunda etkili olmaktadır. Yağ oranı yüksek gıdaların yoğun olarak tüketilmesi ve gelişen teknolojiyle hareket etmenin sınırlanmasıyla özellikle son zamanlarda çocuk yaşlarda dahi oldukça sık görülebiliyor. Yapılan diyetlerle başarılı olunmayan hastalarda genellikle obezite cerrahisi uygulanıyor. Çünkü bu hastalar genellikle yeme isteğini engelleyemiyor.

BESLENME DÜZENİ SAĞLIYOR

Özellikle yemek yeme isteğinin nereden geldiğini araştıran bilim adamları fareler üzerinde yaptıkları deneyde, hD2R nöronları adlı bir grup hücrenin, fareler her beslendiğinde aktif hale geldiği, bu nöronlar uyarıldığında ise farelerin daha az yediği tespit etti. Nöronlar etkisiz hale getirildiğinde ise fareler normalden çok daha fazla yiyordu. Araştırmacılar, hayvanların karınları tok olduğunda yemek arayışına girmediği, bu sayede de doğada canlarını tehlikeye atmadığını ve hD2R nöronlarının dengeli bir beslenme düzenini sağladığını saptadı. hD2R nöronlarının aktif olup olmamasının, hayvanların geçmişte yemek buldukları yeri hatırlayıp hatırlamadığını belirlediği de tespit edildi. Sonuçlar henüz insanlar üzerinde denenmese de araştırmacılar insan beyninin de yemekle olan ilişkisinin şekillenmesinde çalışmaların çok büyük rol oynayacağını ve obezite gibi hastalıkların önüne geçilebileceğini söylüyor.


ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN

DOĞUM SONRASI DEPRESYONU

Yazının Devamını Oku

Saç ekiminde süreç hastaya özel planlanmalı

27 Ekim 2019
Her insan için görünüşünün olmazsa olmazı tabi ki saçlar. Saçın gürlüğü, genetik ve beslenme gibi faktörlere bağlı olsa da saç dökülmeleri oldukça sık görülebiliyor. Hormon değişimleri, stres, aşırı kilo kayıpları, sağlıksız diyetler, demir eksikliği gibi çevresel faktörler olsa da engellenemeyen kalıtsal dökülme dediğimiz durumlarda saç ekimleri kurtarıcı bir tedavi olabiliyor.

Tabi ki uygulanan yöntemler ve alınan önlemler tedavinin sonuçlarını etkileyebiliyor. Saç ekiminde başarıyı artıran sebepleri ve yenilikleri ile ilgili Ankara Tripaestetik doktorlarından Dr. Muhammet Özgehan, şu bilgileri verdi:

BLOK ANESTESİ AĞRIYI AZALTIR

“Saç ekimi, vücudun verici alan olarak adlandırılan ve kelliğe dirençli olan göğüs, bacak-kol ve genital vücut bölgelerinden alınan saç köklerinin, saçların azaldığı bölgeye aktarılmasıdır. Saç ekiminde başın arka tarafında bulunan ense bölgesindeki kıl kökleri özellikle ve öncelikle tercih edilmektedir.
Saç ekiminde hekim tarafından blok anestezi uygulanması duyulan ağrıyı azaltır ve hasta konforunu artırır. Saçı kesmeden uygulanan NSCFUE ekimler kadınlarda saç ekimini uygulanabilir kılmıştır. Kanal sırasında kullanılan safir bıçak temiz ve küçük yara izleriyle ekim sonrası iyileşmeyi hızlandırır. Aynı zamanda microsoft cerrahi punc ve ekipmanın kullanılması ekim sıklığını artırır.
‘Saç ekimi işleminde fark yaratan nedir?’ diye sorduğunuzda; bu işlemin doktor tarafından uygulanmasındaki farklar, sonucu belirleyen en net etkendir. Aynı zamanda hekim tarafından yapılan ekim sırasında çıkabilecek komplikasyonlara doğru ve etkin müdahaleyi de sağlar. Unutulmaması gereken diğer nokta her hastanın özel olduğu ve gerek cerrahi planlama ve uygulamanın gerekse ekim sonrası sürecin her hasta için hastaya özel planlanması ve uygulanması çok önemlidir.

DÖKÜLME SEBEBİ DOĞRU TESPİT EDİLMELİ

Saç ekiminde kişiye özel yaklaşım tatmin edici sonuçların anahtarıdır.

Yazının Devamını Oku

Kanser tedavisinde termoterapinin yeri

20 Ekim 2019
Kanser oranlarının git gide artmasıyla birlikte bu konu üzerinde çalışmalar da yoğunlaşmaya başladı. Yaptıkları deneylerde tümör hücrelerinin ısıya duyarlı olduğunu keşfeden araştırmacılar ‘termoterapi’ adını verdikleri yöntem ile destekleyici bir tedavi seçeneği sunuyor.

Kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü urlardır. Çok çeşitli kanser türleri olsa da hepsinin temeli anormal hücrelerin kontrol dışı çoğalması ve vücudun kendi hücrelerine zarar vermesiyle başlar. Bu kontrolsüz bölünme sonucunda oluşan fazla hücreler birleşerek tümörü oluşturur. İyi ve kötü huylu olarak ayrılan bu tümörlerde iyi huylu olanlar alınabilir ve çoğunlukla tekrarlamazlar. Kötü huylu olanlar ise kontrolsüz büyüme ve çoğalma sebebiyle tekrar eder ve vücudun farklı bölgelerine de dağılma yani metastaz eğilimi gösterirler.
Kanser cinsiyet, yaş, ırk, cilt rengi, çevresel faktörler ve genetik faktörler gibi durumlara karşı da farklılık gösterebilir. Kanserlerin bir kısmı, ortaya koydukları belirtiler ile hastanın veya doktorunun bir kütle veya anormal görünümlü bir oluşum saptamasıyla fark edilir. Ancak çoğu kanser türü hiç belirti vermeden seneler içinde vücutta ilerleyebilir. Çoğu hastalıkla beraber belirtiler gözükse dahi dikkate alınmayabilir. Bu yüzden son yıllarda hayatını kaybeden insanlar yüzde 19.7 gibi büyük bir orana sahip.

TÜMÖRLERİ ODAK ALIR

En yaygın tedavi yöntemi olarak kullanılan kemoterapi ve radyoterapiye ek bir tedavi seçeneği olarak tercih edilebilen veya prostat gibi daha kolay yok edilebilen kanserlerde tek başına da kullanılabilen termoterapi, tümörleri odak alan bölgesel bir hipertermi yöntemidir. Tümörlü bölgenin 39-42.5 C arasında ısıtılması sağlanarak; uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin etkinliği artırılır. Bu yöntemdeki en önemli nokta; uygulanan kemoterapinin etkisinin sadece ısıtılan bölgede yani tümör dokusunda artırılmaktadır. Hipertermi; kemoterapi ilaçlarının etkinliklerini 2-5 kat arasında artırmaktadır. En önemli avantajı genel anestezi ve spinal anestezi gerektirmeden lokal anestezi ile yapılabilmesi. Ayrıca yan etkisi de yok denecek kadar az. Dolayısı ile yaşlı, kalp hastalığı, alzaymır, felç gibi yüksek riskli hastalığı olan, antikoagülan kullanan ve kanama riski olan, daimi sonda takılan hastalar için herhangi bir sakıncası yok.
Son zamanlarda kanser tedavisinde oldukça yaygın şekilde kullanılmaya başlanan termoterapi, özellikle radyoterapi etkilerini artırmasıyla oldukça tercih edilen bir yöntem haline gelmeye başladı. Tedavilerin etkinliğini arttırmasıyla da standart tedavilerde yerini alacak gibi görünüyor.

ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN

Yazının Devamını Oku

Ortopedi alanında kök hücre tedavisi

12 Ekim 2019
Son yıllarda işlevi bozulan veya azalan organ sistemlerini onarmaya yönelik yeni bir tıp alanı olan ‘Rejeneratif tıp’ günümüzde tıbbın bütün dallarında büyük umutlar vadetmekle beraber, özellikle belirli ortopedik hastalıklarda etkin olarak kullanılmaktadır.


Hücresel kökenli bu tedavide amaç, hasarlı dokuda oluşan tamir dokusunun orijinal doku ile aynı özelliklere sahip olmasını sağlamaktır. Bu tedaviyi TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç Dr. Erdem Aktaş’tan dinledik:
“Rejeneratif tedavinin temelini oluşturan ve bu amaçla kullanılan hücrelere genel olarak kök hücre denilmektedir. Kök hücre; işlevsel olarak farklılaşmamış, uygun büyüme ortamında çoğalma yeteneği olan, farklı vücut hücrelerine farklılaşabilen ve hasarlı dokuyu tamir etme kapasitesi olan hücrelerdir. Hasarlı dokuya nakledilen kök hücreler dokunun tamiri için gerekli sinyal ve büyüme faktörlerini salgılar, bağışıklık sistemini yönetir, yeni damar oluşumlarını sağlar, aşırı doku reaksiyonu olmasını engeller ve dokuyu oluşturan hücre tipine yönelik değişim göstererek hasarlı hücrenin yerini alır. Burada kullanılan mezankimal kök hücre kaynakları kendi vücudumuzdadır. Bu kaynaklar; kemik iliği, yağ dokusu, sinoviyal doku, periost, kas dokusu, kordon kanı, amniyon zarı, plasenta gibi oldukça geniş ve farklı doku tipleridir.

HANGİ BÖLGELERDE UYGULANIR

Rejeneratif yöntem özellikle; diz, omuz, ayak bileği, dirsek, el bileği kireçlenmesi, kemik kistleri, kırık sonrası kaynamama, geç kaynama, osteonekroz hastalıklarında kullanılmaktadır. Yine çok sık karşılaştığımız, spor yaralanmalarının yüzde 50‘sini oluşturan kıkırdak, kas, tendon-bağ, menisküs yaralanmalarında mezankimal kök hücre tedavisi tek başına veya birtakım cerrahi girişimlerle beraber başarılı bir şekilde uygulanır. Bu işlem steril şartlarda yapılan ve toplamda 40 dakika süren günübirlik bir işlemdir. Karın bölgesinden lipoaspirasyon yöntemi ile alınan ve yağ hücresi kaynaklı kök hücreleri de içeren yağ aspiratı tercihe göre mekanik/enzimatik bir işlemden geçtikten sonra hasarlı dokuya doğrudan veya bir taşıyıcı vasıtası ile uygulanır.
Uygulanan tedavi sonrası hastanın günlük yaşantısına dönme süresi altta yatan hastalığa ve beraberinde uygulanan tedavi yöntemine göre değişebilir. Sadece kök hücre uygulaması yapılan hastada bu süre 1 gündür. Kök hücrenin elde edildiği verici saha olan karın bölgesinde ve uygulama bölgesinde belirgin bir ağrıyla karşılaşılmaz. Kullanılan hücreler hastanın kendi hücreleri olduğundan alerjik reaksiyon riski de yoktur. Ortopedide kök hücre tedavisi; dünyada kullanımı her geçen gün artan, seçilmiş vakalarda ve hastalıklarda başarılı sonuçlar veren, bu konuda eğitimli kişiler tarafından uygulanması gereken, etkili ve güvenilir bir yardımcı tedavi yöntemidir.

ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda gelişimsel takibin önemi

5 Ekim 2019
Gelişim bir bireyin bilişsel, duygusal, hareket, dil, duyusal ve sosyal-iletişim alanlarda gerekli becerileri kazanmasıdır.

Gelişim sürecindeki ilk yılların, çok kritik bir öneme sahip olduğu bilinmektedir. Özellikle 0-3 yaşta; beyin gelişiminin diğer dönemlere göre daha hızlı olduğu, çevrenin beyin gelişimi üzerine önemli etkisinin olduğu ve bu dönemde kişinin sağlıklı gelişiminin temellerinin şekillendiği vurgulanmaktadır. Bugün çocuk hekimliğinin en önemli ve en zor dönemi olan 0-3 yaş arası çocukların nasıl takip edilmesi gerektiğini Pediatri Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Üstünyurt Konuk şöyle anlattı:

SAĞLIKLI İLERLEMEYİ SAĞLAMAK

“Çocuğun gelişimsel izlemi; onun bilişsel, hareket, dil, duyusal, duygusal ve sosyal alanlarda gelişimini değerlendirmek, gelişimini en uygun şekilde destekleyecek kaynaklarını belirlemek ve çocuğun gelişiminin tüm alanlarında sağlıklı ilerlemesini sağlamaktır. Gelişimsel izlem, ortaya çıkabilecek sorunların erken fark edilmesi ve erken destek verilmesine imkân sağlar. Gelişimsel izlem; doğumdan sonra 1-2. ayda, 4-6. ayda, 9-12. ayda, 18. ayda, 24. ayda ve yılda bir kez konunun uzmanı bir hekim tarafından yapılmalıdır.

ÇOCUĞUN GELİŞİM ALANLARI

Bilişsel gelişim: Çocuğun gerçeğe uyum sağlama, yaşına uygun şekilde öğrenme ve sorun çözme becerilerini kapsar. Dikkat, algılama, bellek, soyutlama ve genelleme gibi kavramları içerir.
Hareket gelişimi: İnce harekete ve kaba hareket olarak iki başlıkta incelenir. Kaba hareket becerileri 0-3 yaş aralığında sırasıyla; baş kontrolü, destekli-desteksiz oturma, dönem, tutunup ayağa kalkma, sıralama, yürüme, koşma ve zıplama şeklindedir. İnce hareket becerileri ise aynı yaş aralığında sırasıyla; nesneye uzanma-kavram-elden ele geçirme, baş ve işaret parmaklarını kullanarak küçük objeleri tutma, kule yapma, kalem tutma ve kalem ile düzgün şekilde çizme şeklindedir.
Dil gelişimi: Alıcı dil ve ifade edici dil olarak ikiye ayrılır. Alıcı dil; dili anlayabilme yeteneğidir. İfade edici dil; dili üretme ve kullanabilme yeteneğidir. Erken çocukluk döneminde dil ve konuşma gelişimi hızlı ilerleyen bir süreçtir. Anlamsız seslerle başlayan bu dönem mırıldanma ve hece tekrarları ile devam eder, 12 ay civarında ilk anlamlı sözcük, 18-24 ay civarında iki sözcüklü cümleciklere geçiş ve 3 yaş civarı 3-4 sözcüklü cümlelerle devam eder.

Yazının Devamını Oku

Ameliyatsız yüz germe

29 Eylül 2019
Cildimize sıkılık veren kollajen ve elastin liflerinin 20’li yaşlardan itibaren üretiminin azalması ile cildimizde kırışıklık, sarkma ve gevşemeler ortaya çıkar.

Özellikle yüz ovalinin bozulması ile ifademiz değişir ve yaşlı görünmemize sebep olur. Son yıllarda ameliyatsız gençleşmeye olan ilgi çok arttı. Bunun sebebi, artık insanların gençleşirken sosyal hayatlarından kopmak istememeleri, ağrısız ve ameliyatsız olan yöntemleri tercih etmeleridir. Amelyatsız yüz germe tekniklerinden biri olan Saten Yüz Germe ile alakalı Göktürk Mono Tıp Merkezi doktorlarından Uzm. Dr. Ekin Meşe Say, şu bilgileri verdi:

SES DALGALARIYLA SIKILAŞMA

“Ultrason dalgaları ve radyo frekans enerjisinin bir arada kullanıldığı; ilk ve tek yöntem ‘Saten Yüz Germe’dir. Ultrasonun ses dalgalarının mekanik etkisi ile kollajen ve elastin liflerde sıkılaşma oluşurken, odaklı radyo frekans sayesinde cilt altı sıcaklık kontrollü bir şekilde 42-45C getirilerek, yeni kollajen ve elastin sentezi uyarılır. Böylelikle var olan kırışıklık ve sarkmalar azalmakta, daha sıkı ve parlak bir cilt elde edilmiş olur. Kişiler işlem sonrası rahatlıkla günlük yaşamlarına ve işlerine dönebilirler.
Yan etkisi yüksek olan tek seanslık agresif uygulamalar yerine daha homojen enerji dağılımı sağlayarak hasta memnuniyetini ve konforunu arttırmaktadır. Göz kapağına dahi uygulanabiliyor olması fark yaratacak bir özelliktir.

AĞRI VE ACI HİSSEDİLMİYOR

Yazının Devamını Oku

Ağrı tedavisinde proloterapi

22 Eylül 2019
Geçmeyen, kronikleşmiş kas ve iskelet sistemi ağrılarında ‘proloterapi’ yöntemi, yüzde 90’ların üzerindeki başarı oranıyla yaygın bir şekilde uygulanmaya artarak devam etmektedir.

Hatta tendinit (tenisçi-golfcü dirseği, aşil tendiniti, rotator kaf tendinitleri), bursit (kalça, omuz, diz) ve kas yırtılmaları tedavisinde yüzde 100’lere varan başarı oranlarıyla gelecekte adından en çok söz edilecek tedavi yöntemi olmaya aday. Proliferasyon, yeni doku ve hücre çoğalması anlamına gelir. Türkiye’de yaklaşık 10 yıldır uygulanmaktadır.
Tripa Ağrı Tedavi Merkezi doktorlarından Spor Hekimliği Uzmanı Uzm. Dr. Mehmet Murat Seven, proloterapi ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

DOĞAL SOLÜSYON VERİLİYOR

Kronik ağrılar, kemik dokunun hemen üzerinde bulunup onları bir arada tutan ligamentin (bağların) gevşemesi ve hasarı ile başlar. Bu ilk adım kemiğin, eklemin etrafında bulunan diğer ligamentlerin, eklem kapsülünün ve kas dokusunun hasarını başlatır. Bu durumun uzun süre devam etmesiyle artık eklemlerde dejenerasyon başlamıştır ve artık ağrı yatılı misafirimiz olmuştur.
Proloterapi, dejenerasyona uğramış bölgelere yine vücut tarafından onarılmasını uyarmak için enjeksiyon yoluyla yeni hücre oluşturacak solüsyonun enjekte edilmesidir. Kronikleşmiş, vücudun yenemediği bir hasarı yine vücudun yenmesi için dışarıdan doğal bir solüsyonun (kortizon içermez) verilmesidir.

Yazının Devamını Oku