Şenol Kalyoncu

Tamponsuz ‘burun kemiği’ ameliyatı

18 Eylül 2021
Septoplasti (burun ameliyatı), burun orta perdesini oluşturan kemik ve kıkırdak yapının eğri kısmının, burun solunumunu bozduğu durumlarda yapılan düzeltme ameliyatının ismidir.



Kulak Burun Boğaz(KBB) kliniklerinde en sıklıkla yapılan işlemlerden biridir. Burun ameliyatı denilince, akla ilk gelen, cerrahi sonrası kullanılan tamponlardır. Eskiden ameliyat sonrası hasta birkaç gün tampon kullanmak zorunda kalıyordu ve bu tamponlar nefes almayı zorlaştırıp, kulaklarda da basınca neden oluyordu. Teknolojinin de gelişmesiyle günümüzde artık hastalar ameliyat sonrası tampona ihtiyaç duymadan, rahat ve hızlı şekilde gündelik yaşamına dönebiliyor. Tamponsuz burun ameliyatı yapan hekim sayısı giderek artarken, konuyu KBB uzmanı Doç. Dr. Taylan Gül’e sordum.



RAHATSIZLIK HİSSİ OLUŞTURUYORDU

Yazının Devamını Oku

Hamilelik sürecinde ağız ve diş bakımı

4 Eylül 2021
Hamilelik döneminde kadınlarda ağız ve diş bakımı, diğer dönemlere göre daha önemlidir.



Gebelik döneminde değişen hormon seviyelerinin etkisiyle ağız ve diş sağlığı bozulabilir. Diş etleri, zararlı bakterilere karşı daha korunmasız hale gelebilir. Hamilelikte, kadınlar çok hassas hassas olurlar öyle ki ilaç bile kullanmak istemezler. Bu nedenle hamilelik dönemindeki diş tedavileri de genellikle doğum sonrasına ertelenir. Ancak ağız ve diş hastalıklarından kaynaklanan şikâyetler, hamile kadın için bu çekilmez bir hale gelebilir. Zamanında tedavisi uygulanmayan şikâyetler, anne ve bebeğin sağlığı için büyük bir tehdit oluşturabilir. Bu sebeple koruyucu diş hekimliği, hamilelik sürecinin rahat geçirilmesi açısından da oldukça önemlidir. Hamilelik planlayan her kadın mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, gereken tedavilerini yaptırmalıdır. Hamilelik sürecinde ortodonti tedavisi ve anne adaylarının alması gereken önlemleri Diş Hekimi Ortodondi Uzmanı Saliha Alkan’a sordum.


KULLANILAN MALZEMELER GÜVENLİ

Yazının Devamını Oku

Tamamlayıcı tıp yöntemi ‘homeopati’

28 Ağustos 2021
Vücudun kendini doğal olarak iyileştirmesine yardım eden bir tedavi sistemi olan ‘homeopati’, batıda oldukça yaygın kullanılan alternatif tıp seçeneklerinden biridir. Homeopatinin çalışma prensibi, hastalığa neden olan unsurların aynı zamanda hastalığı iyileştirebileceği fikrine dayanır. Peki, homeopati nedir ve hastalıkların tedavisinde etkili bir yöntem midir? Homeopati hakkında merak edilenleri Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı, Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Sevil Özkan’a sordum...



TEDAVİ KİŞİYE ÖZELDİR

“Almanya’da 1755’te Samuel Hahneman tarafından prensiplendirilmiştir. Homeopati; homeos (benzer) ve pathos (hastalık) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Homeopati, ‘benzeri benzer ile tedavi etme’ prensibine dayanır. Örneğin ağrı yapan ajanla ağrıyı tedavi etmek gibi. Batıda en sık kullanılan tamamlayıcı tıp yöntemlerinden biridir. Homeopatide kullanılan ilaçlara remedi denir; bitkiler, mineraller, hayvanlar, hastalıklı dokular gibi tamamen doğal kaynaklardan hazırlanır. Belli oranlarda seyreltilerek etkili olabilecek en düşük dozda kişiye verilir. Günümüzde üç binden fazla homeopatik remedi bulunmaktadır. Remedilerin yan etkileri yoktur ve alışkanlık yapmaz. Yetişkinlerde uygulandığı gibi çocuklar, yenidoğan, hayvan ve bitkilerde de güvenle kullanılabilir. Homeopatide, ‘hastalık yoktur, hasta vardır’ yani tedavi kişiye özeldir. Örneğin baş ağrısı olan herkese aynı remedi kullanılmaz.


Yazının Devamını Oku

Saç boyaları ve kanser riski

21 Ağustos 2021
Saç boyaları, ülkemiz dahil tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Hem kadın hem de erkeklerde bu kadar yaygın kullanılan saç boyalarının kanser riskini arttırıp arttırmadığına yönelik tartışmalar ise uzun zamandır devam ediyor.

 

Saç boyası ve saç boyamasında kullanılan kimyasal maddelerin kanser riskini arttırıp arttırmadığı konusunda yapılan bir araştırmaya göre, düzenli saç boyatan kadınların meme kanserine yakalanma olasılığı diğerlerine oranla daha fazla olduğu ortaya çıktı. Bu konu ile ilgili güncel durumu Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Coşkun, şöyle anlattı:

BİNLERCE KİMYASAL MADDE BULUNUYOR

“Saç boyalarının içerisinde 5 binden fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bunların içinde paraben, amonyak gibi kanserojen olduğu düşünülen birçok madde Avrupa ve ABD’deki sağlık ajanslarının önerisi ile saç boyası içeriklerden çıkarılmıştır. Fakat bunların çıkarılmış olması tek başına kanser riskinin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Bu kimyasal maddelerin deriden emilmesi ya da nefes yolu ile içe çekilmesi sonucu kanser riskinin artabileceği düşünülmektedir.

MEME KANSERİ YÜZDE 9 DAHA FAZLA

Son dönemde bu konuda araştırmaların en çok odaklandığı kanser türü meme kanseridir. Aralık 2019 tarihinde yayınlanan ve 50 bin kadının dahil edildiği çalışmada, belirli aralıklarda saç boyatan kadınlarda meme kanseri riskinin yaklaşık yüzde 9 daha fazla olduğu gösterildi. Haziran 2020 tarihinde yayınlanan ve 117 bin kadının dahil edildiği başka bir çalışmada ise düzenli saç boyamasının hormon duyarsız meme kanseri ile birlikte bazal hücreli cilt kanseri ve yumurtalık kanseri riskini arttırdığı ortaya çıktı. Bu sonuçların yanında saç boyalarının kanser riski artışı yapmadığına da dair yayınlar bulunmaktadır. Yine idrar kesesi kanseri ve lösemi risk artışına yönelik çelişkili çalışmalar vardır. Bu çalışmaların birçoğunda özellikle saç boyayan kuaförlerde idrar kanseri riskinin bir miktar arttığı kabul edilmektedir. Bu kadar yoğun kullanılan saç boyalarındaki minimal risk artışı bile halk sağlığı açısından önemli bir risk oluşturmaktadır.

ORGANİK SAÇ BOYALARI DAHA GÜVENLİ

Yazının Devamını Oku

Yüz gençleştirmede yağ dolgu uygulaması

14 Ağustos 2021
Vücuttaki yağın bir bölgeden alınarak başka bir bölgeye taşınma işlemine yağ enjeksiyonu/yağ transferi işlemi denir. Halk arasında yağ dolgusu olarak da bilinen bu işlem en çok yüz bölgesine uygulanmaktadır.


Sıklıkla çukurlaşmış göz altları, sarkmış yanaklar, sönmüş dudaklar, derinleşmiş nazolabial oluklar, ağız kenarı olukları problemlerini düzeltmekte bu işleme başvurulur. Daha güzel yaş almak, daha sağlıklı görünmek için yağın değeri gün geçtikçe anlaşılırken bu işleme karşı ilgi de gün geçtikçe artmaktadır. Yağ enjeksiyonu uygulaması ile ilgili Kulak, Burun, Baş ve Boyun Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Tevfik Sözen, şu bilgileri paylaştı.

YAŞLANMA KARŞITI MEKANİZMAYI TETİKLER

“Aynen bir ressamın yaptığı tabloda geçişleri ayarlaması gibi bu ışık ve gölgelenmeleri de yüzümüzdeki yumuşak dokular sağlar. Bu yumuşak dokuları oluşturan en önemli yapılar da yüzümüzdeki yağ dokularıdır. Vücudumuzdaki yağların kök hücreleri açısından en iyi kaynağı barındırıyor olması ve bu kök hücrelerin içerdiği büyüme hormonları, başlıca kolajen sentezinin tetiklenmesi gibi birçok yaşlanma karşıtı mekanizmayı otomatik olarak tetikler. Bütünsel yüz yenilenmesine ve genç görünüme katkı sağlar.
Vücuttan alınan yağın santrifüje edilerek anestezi altında istenilen bölgeye verilerek desteklenmesi şeklinde uygulanır, yapılan miktara ve bölgeye bağlı olarak bir iki saat sürebilir. Bu işlem iyileşmesi ağrılı olmamakla birlikte uygulanan yerde şişme, yağ dokusunun alındığı yerde de morarma ve hassasiyete neden olabilir. Bu işlemi yaptırdıktan bir hafta sonra rahatlıkla normal yaşantıya dönülebilir.

SONUÇLARI AŞAMALI OLARAK GÖRÜNÜR

Yüze yapılan yağ enjeksiyonunun sonuçları aşamalı olarak görünür, yapıldıktan sonraki ilk üç ayda, enjekte edilen yağ hücrelerinin yüzde 40 kadarında bir azalma görülebilir. Yağ kaybı beklentisiyle ‘aşırı düzeltme’ yapmak yüzde aşırı şiş görüntüye sebebiyet verebilir. İlk üç ayda yağ hücreleri hacim açısından en düşük duruma gelir fakat dördüncü aydan sonra tekrar hacim kazanmaya başlar. Bu sebeple aşırı düzeltme yapmak hastanın nihai sonucunu etkiler ve tedaviden memnuniyet duymamasını sağlayabilir. Aktarılan yağ hücreleri hayatta kalamadığı için bazı hastalarda minimal sonuç alınabileceğini unutmamak önemlidir. Genel olarak, yaşlandıkça daha az yağ hayatta kalır. Ayrıca sigara içenlerin daha kötü sonuçlara sahip olduğu düşünülmektedir. Dokuz ay sonra, kalan yağ emilemeyeceği için sonuçlar kalıcıdır.

YARA VE SİVİLCE İZLERİNE DE FAYDALI

Yazının Devamını Oku

Diş sıkma hastalığında manuel tedavinin yeri

31 Temmuz 2021
Çene; karmaşık yapısı ve çok gelişmiş hareket kabiliyeti ile insan vücudunun en çok çalışan eklemlerinden biridir.

Çene eklemi ile ilgili rahatsızlıklar ise toplumda her 10 kişiden üçünü etkilemektedir. Çene eklemi rahatsızlıkları, çene ekleminde ve çiğneme kaslarında sürekli tekrarlayan ağrı veya eklemde meydana gelen fonksiyon bozukluğu olarak tanımlanabilir. Çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkabilen bu sorunun ana nedeni ise çene ekleminin yüzeyi ve eklemdeki diskin uyumunu kaybetmesidir. Çene eklemi rahatsızlıkları pek çok sebeple oluşabilir. Günümüzde eklem rahatsızlıklarının en önemli sebebi diş sıkma ya da gıcırdatma olarak karşımıza çıkmaktadır. Diş sıkma nedir? Manuel tedavi ne derece etkilidir? Tüm merak edilenleri Fizyoterapist Aslı Turgut Üstündağ’a sordum.



STRES VE KAYGI İLE ARTTI

“Diş sıkma (bruksizm), dişlerin istem dışı ve güçlü bir şekilde sıkılmasıdır. Bruksizminiz varsa, uyanıkken farkında olmadan dişlerinizi sıkabilir (uyanık bruksizm) ya da uyku sırasında dişlerinizi sıkabilir veya gıcırdatabilirsiniz (uyku bruksizmi). Stres, diş sıkmayı ya da gıcırdatmayı hem oluşturan hem de olayın şiddetini arttıran en önemli faktördür. Son dönemde pandeminin sonucu olarak toplumdaki stres ve kaygı seviyesinin de artmasıyla halihazırda yaygın olan bu probleme daha sık rastlamaktayız.

Yazının Devamını Oku

Diş tedavilerinde anestezi uygulamaları

17 Temmuz 2021
Diş hekimi korkusu, ek hastalıklar ya da lokal anestezinin yetersiz kalması gibi nedenlerden ötürü cerrahi girişimlerin yapılamadığı durumlarda, “sedasyon” veya “genel anestezi” ile de diş tedavilerini aksatmadan yaptırmak mümkün. Peki tüm bu anestezi uygulamaları nedir ve nasıl uygulanır? Bu konuda merak edilenleri TOBB ETÜ Hastanesi’nin anestezi doktorlarından Uz. Dr. Merve Bayraktaroğlu’na sordum ve şu yanıtları aldım:

TEDAVİ SONRASINDA HATIRLAMAZ

“Sedasyon, sakinleştirici ilaçlar ile hastanın kendi solunumu ve tüm refleksleri korunarak bilinç düzeyinin kontrollü olarak baskılandığı bir uyku halidir. Kısa sürede tamamlanacak işlemler sedasyon uygulanarak güvenle yapılabilir. Sedasyon anestezisinde amaç; endişe, korku, ağrı ve mide bulantısını ortadan kaldırmaktır. Hasta işlem sırasında tamamen uyumaz, normal nefes almaya devam eder ve verilen komutları yerine getirir. Ancak tedavi sonrasında işlem sürecini hatırlamaz.

BİLİNCİ KAPALI TAM UYKU HALİ

Genel anestezi ise damar yolundan ilaçlar ve solunum yolundan gaz uygulaması sonucu bilincin kapandığı, ağrılı uyarana yanıt alınamadığı, solunum fonksiyonlarının önemli ölçüde baskılandığı veya durduğu tam uyku halidir. Hasta uyuduktan sonra nefes borusuna yerleştirilen bir tüp sayesinde solunum entübasyon ile sağlanır. Anestezi uzmanı; hastaların kalp hızı, kan basıncı, vücudun oksijen düzeyi gibi gerekli bütün yaşamsal fonksiyonlarını düzenli olarak kontrol ederek hasta güvenliğini sağlar. Her iki işlem de anestezi uzmanı tarafından ameliyathane ortamında yapılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Tiroid kanseri tanı ve tedavisinde gelişmeler

10 Temmuz 2021
Vücudumuzda hormon üretiminden sorumlu olan tiroid bezinde hücrelerin kontrolsüz büyümesi sonucunda tiroid kanseri gelişebilmektedir.



Kadınlarda iyi huylu tiroid nodülleri ve hastalıkları daha sık görülmesine rağmen erkelerde görülen tiroid nodüllerin kanser olma riski kadınlara göre daha fazladır. Diğer birçok kanserde olduğu gibi bu kanser türünün tanı ve tedavisinde de önemli ilerlemler kaydedilmektedir. Bu konuyu Tıbbi Onkoloji Uzmanı ve Kanserde Güncel Tedavilere Erişim ve Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Coşkun’a sordum.



ERKEN TEŞHİS ÇOK ÖNEMLİ

Yazının Devamını Oku