Paylaş
Acı ama gerçek. Neredeyse 10 yılda bir büyük bir deprem felaketi yaşıyoruz. Zaten ülkemizin yüzde 70’i de aktif fay hattının üzerinde. Ama tüm bu gerçeğe rağmen, hep hazırlıksız yakalanıyoruz... İşte Van depremi... Devlet ne kadar savaş verse de sonuçta başarı oranı düşük... Evet millet olarak “Tek bir yürek” olduk ve bu savaştan alnımızın akıyla çıkmaya çalışıyoruz... Ama, Van’a gidip, oradaki yurttaşlarımızın halini gören, oradaki o fotoğrafa tanık olan, başta Can Dündar, İsmet Berkan, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca, Cüneyt Özdemir olmak üzere, pek çok gazeteci, devletin sınıfta kaldığını söylüyor. Neyse ben asıl konuma geçeyim. Allah göstermesin, bu büyüklükteki bir deprem, İzmir’i vursaydı ne olurdu? Yine google bana rehber oldu. ‘Dünya Şehirleri Deprem Riski Araştırması’ sonuçlarına göre, vahim durumdayız. Hatta korkutucu... İzmir dünyanın deprem açısından en riskli 7’nci kenti... Allah göstermesin, 7 büyüklüğünde bir depremde ölü sayısının, 20 bin civarında olacağı iddia ediliyor. Yani tehlike çok büyük ve yakınımızda... O nedenle deprem gerçeği ile yüzleşmek ve yarının çok geç olmaması için, Erdil İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erdil ve Ege-Koop Başkanı, dostum Hüseyin Aslan ile görüştüm. Erdil, Amerika Houston Üniversitesi mezunu. Texas Mimarlar Odası’na kayıtlı. Dallas’ta çevre yolları projelerinde çalışmış... Amerika’dayken, Türk hükümetinin daveti üzerine dönmüş. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış. Türkiye’nin, ilk 45 katlı projesine ve Kennedy Havaalanı ile Washington çarşı projelerine, imza atmış, İzmir gönüllüsü bir mimar-mühendis... Aslan’ı ise tanımayan yok. Müthiş biri ve İzmir aşıklısı. Çook da başarılı... İlk söz Erdil’in...
Van ve Ötesi: İzmir
Yazılı ve görsel medyadan takip ettiğim kadarıyla üzülerek söylemek isterim ki, eş güdüm (Koordinasyon ) bazı devlet teşekküllerinde, pek önemsenmemektedir. Buna bağlı olarak valilerimizin, kaymakamlarımızın ve belediye başkanlarımızın, bu mevzuda eğitilmesi gerekiyor. Batılıların başına, böyle bir olay gelse; birkaç saat içinde, Enerji, Ulaştırma, Bayındırlık, Sağlık, Tarım ve Köy İşleri bakanlıkları, basın ve malzeme temini de başta Kızılay gibi kuruluşların, masaları kurulur, valilik emniyet teşkilatları hemen devreye girerler... Bizde ise kimsenin bir birinden haberi yok. Bu arada hemen anında, dış ülkelerden yardım alınsaydı, daha az kayıp olabileceği kanısındayım. Binalardaki kolon, kiriş kopmaları, bütün depremlerde aynı gözüküyor. Bu teknik açıdan kolon kiriş bağlantıları da değişik tekniklerde, güçlü yapılması ve bununla beraber, yıkılan binaların, çoğunda beton perde duvarların, olmayışı göze çarpmıştır. Beton kalitesi, demir yerleştirilmesi de dikkate alınmamıştır.
Acilen yapılması gerekenler
1- Kuzey fay hattı boyunca, köylerin ve şehirlerin, sağlam olmayan bina envanteri çıkarılması ve tedbir alınması gerekir... Bu büyüklükteki depremler, zamanla tetikleyici olabilirler. Türkiye’deki nüfus artışı nedeniyle, bundan sonraki depremlerde, daha büyük kayıplar kaçınılmaz. 2- Afet işleri, çalışmalara göre, yetersiz techizatlıdır. (Elektronik, görüntüleme ve iş makinaları gibi) Hasar görmüş, veya tamamen çökmüş binalarda, arama tekniği değişiktir. Ve buna uyulmamaktadır. 3- Proje mimarı, mühendisi, kontroller, müteahhitler, mesuliyetlerine göre sorumlu olmalıdırlar.
İzmir, İstanbul’dan daha riskli bir bölgedir. İstanbul’un kuzey bölümü kayalıktır. Halbuki, güney bölümü, yerleşimi kısmen dolgu üzerindedir ve hareketli bir fayla ayrılmıştır. Bu nedenle Marmara’nın güneyi, daha fazla depremde zarar görmektedir. Halbuki, İzmir ve Ege bölgesi, karmaşık fay hatları ile eski bir volkan bölgesidir. Batısı ise, deniz içinde, canlı volkan bölgesidir. Bu mevzuda Egede, ciddi araştırılmalar yapılmamaktadır.İzmir, İstanbul kadar önemsenmemektedir. İzmir Belediyesi, acilen tehlikeli binaların evanterini çıkarmalı. İzmir’de olacak, 7 büyüklüğündeki depreme hazırlıklı olmalıdır. Üniversiteler, okul, hastane gibi yerlerin binaları dahil, şu anda potansiyel tehlike arz etmektedirler. Konutları düşünmek dahi istemiyorum. Beni korkutuyor.
Kordon’daki binalar da riskli
İzmir’deki binaların depreme dayanıklılığı hakkında ise Orhan Erdil şöyle konuşuyor; “Kordon’daki 1970 öncesi yapılan, beton binalar, ömürlerini tamamlamıştır. Ya da, en kısa zamanda tamamlayacaktır. Bu binaların yerine, yüksek katlı, bitişik olmayan binalar yapılması gerekir. Planlama acısından, bu fırsat da kaçırılmamalıdır. Dünyadaki, yeni beton, demir kalitesi ve teknolojisi ile yüksek katlı, uzun ömürlü binalar yapılmaktadır. Ancak, tabiata karşı, onların da korunması gerekir. Binalara; bakım yapılmadığı taktirde, yirmi beş senede sülfatlar, rutubet, depremler ve mor ötesi ışınlar nedeniyle, çürümeye başlarlar. Ve bu binalar, yüz elli senede, yaşanmayacak hale gelirler.”
Volkan ve deprem araştırmaları yetersiz
Dünyadaki hiçbir maddenin, tabiatın gücüne karşı koyamayacağını söyleyen Orhan Erdil, volkan ve deprem araştırmalarının da İzmir’de yetersiz kaldığını iddia ederek, son noktayı şöyle koydu:
“Ayrıca, itfaiye ve sivil savunmamızı güçlendirilmeliyiz. Alt yapılarımızda, depreme dayanıklı yapılmalıdır. Halen okullarımızda ve resmi kuruluşlarda, kapılar dışarı açılması gerekirken, içeri açılmaktadır. Bu da yangın ve depremlerde felakettir. Ne yazık ki, volkan ve deprem araştırmaları, bölgemizde yeterince yapılmamaktadır. Biz, Japonya’daki son olaylardan ders alıp, onların bilgisinden yararlanmalıyız. Ege denizinde çökmeler, eskiden olduğu gibi gene olabilir. Binalarımızı bakımlı ve sağlam yapmamız gerekir. Standart beton binalar, çelik binalara nazaran daha kısa ömürlüdür. Beton yaşlanan bir maddedir. Yeni beton kalitesi ve demir karışımı binalar, yapılmalıdır. İzmir’de ve Türkiye’de; “Dekor” adı altında kolonlar kırılır. Bunların deprem açısından, çok tehlikeli olduğu unutulmamalıdır. Acilen belediyeler, en azından, binaların zemin katlarını güçlendirmeli, gerekli araştırma yapmalıdır. Dünyada hiçbir madde, tabiatın güçlerine karşı koyamamıştır. Mısır’daki piramitler bile, erozyona uğrayarak bir gün toprak tepeler haline dönüşecektir...”
Plansız ve programsız kentleşme
Söz sırası şimdi de Hüseyin Aslan’da, “7,2 yükülüğündeki deprem, gönül verdiğimiz, yürekten bağlandığımız, güzel kentimiz İzmir’de meydana gelseydi ne olurdu? Nasıl bir felaketle karşı karşıya kalırdık? Öncelik le İzmir, 1. dereceden deprem bölgesi. Aslında hepimiz bu gerçekle yüzleştik, ancak bilinçlenemedik. Facialar yaşandıkça, canımız acıdıkça, depremden korunma yolları aklımıza geliyor, çareler arıyor, uzmanlarla konuşuyor, yorumlar yapıyoruz. Bundan tam 6 yıl önce, 17-25 Ekim 2005 tarihleri arasında, meydana gelen ve büyüklükleri 5.6 ve 5.9 arasında olan depremlerden sonra, İzmir’de büyük bir korku ve panik yaşandı. Orta büyüklükteki bu depremde bile yapılarımızın büyük bölümünde hasarlar meydana geldi. Plansız, programsız kentleşme ve kaçak yapılaşmanın maalesef sonucu bu. Görünen köy kılavuz istemiyor, ama kimse de şapkasını önüne alıp, çözüm yollarını düşünmüyor. İzmir nüfusu her yıl yüz bin kişi artıyor. Kirada oturan kişilerin sayısının, yüzde 38’lere ulaştığı ilimizde, kaçak yapılaşma kanayan yara. Defalarca söyledim, kentsel dönüşüm çok önemsenmesi gereken bir düşünce; İzmir’in geleceğini ilgilendiren çok önemli bir projedir. Ege-Koop bugüne kadar İzmir’in her bölgesine farklı ölçeklerde, farklı projelerle on tane kentsel yenileme projesi yaptı. Biz başkaları gibi İzmir’in merkezinde kolaycılık yapmadık, biz kent için nerede konut yapılması gerekiyorsa araştırıp oralarda proje yaptık. Sadece, “Kentsel dönüşüm yapılacak” demekle, kentsel dönüşümle ilgili belediye meclislerinden, karar almakla kentsel dönüşüm olmaz. Kimse hayal kurmasın. Kentsel dönüşümü yapabilecek bölgeyi, önce iyi seçmek lazım... O bölgede yaşayan tüm yurttaşların, bu konudaki görüşlerinin alınması lazım. Özetle, kentsel dönüşümün yapılacak bölgenin yurttaşlarının mağdur olmaması lazım. Projenin başarılı olabilmesi için ortak hareket etmek gerekir, çıkış yolu budur.”
Belediyeler ne kadar sorumlu?
Belediyelerin sorumluluğu konusunda ise, “Bazı idareler, yapı denetim sürecini, evraksal olarak değerlendiriyorlar. Denetimin odağında olan, sorumlu kuruluşlar olması gerekiyorken, sistemin sekretaryalığını ve belge takibini yapıyorlar”diyen Aslan, çoğu belediyenin de yeterince teknik donanıma, bilgili ve tecrübeli kadroya sahip olamamalarının, sorunların daha da büyümesine neden olduğunu, iddia ediyor. Kamu binalarının da sorgulanması gerektiğini ısrarla vurguluyor.
Paylaş