Selim Türsen

Amca kaçırdık mı hayatı?

28 Eylül 2020
ÇEŞME’de bizim siteye gidip gelirken, siyah boyayla eğri büğrü yazılmış bir duvar yazısı hep dikkatimi çeker. “Amca kaçırdık mı hayatı?” der. Yazıya ‘Kadir’ imzasını atan kişi muhtemelen bir zamanlar oralarda yaşayan ya da çalışan bir delikanlıydı. Kimilerinde pişmanlık, kimilerinde çaresizlik duyguları yaşatan bu yazı gelen geçene ders verir gibi yıllardır öylece orada durur.


Dünya gazetesinde Prof. Dr. Güven Sak’ın, “Fırsatı nasıl kullanacağız derken, fırsatı nasıl kaçırdık?” başlıklı yazısını okurken; aklıma Kadir’in, “Amca kaçırdık mı hayatı?” yakınışı geldi. Ama bir farkla: Türkiye’de hayat artık hızla kaçıp gitmiyor. Son TÜİK verilerine göre Türkiye’de doğumda ortalama yaşam beklentisi 78.6 yıla yükselmiş. Oysa 60’larda sadece 45 yılmış. Bugün ise dünya ortalaması 72.6 yılın bile üzerinde.


ABD’DE 100, TÜRKİYE’DE 20
Bir başka ilginç gelişme ise Türkiye’deki kadınların doğurganlık oranında... 60’lı yıllarda kadınlar yılda ortalama 6.4 doğum yapıyormuş. Bugün kadın doğurganlık oranı 1.88 ile Avrupa ortalaması 1.50’ye çok yakın. Yaşam uzarken doğurganlığın azalması, yaşlanan nüfusun artması demek. Daha da dikkat çekici olan Türkiye’de yaşlı nüfusun çok hızlı artması. ABD’de 65 yaş üstü nüfusun oranı ancak 100 yılda iki kat artıp yüzde 8’den 16’ya yükselebilmiş. Türkiye ise sadece 20 yılda bu oranı yakalayacak. Halen ülkemizde 65 yaş üstü vatandaşların nüfus içindeki oranı yüzde 8.7. BM tahminlerine göre 2040’a kadar bu oran ikiye katlanıp yüzde 16 olacak.
Bu gelişme Türkiye’yi yabancı yatırımcılar için cazip kılan genç, dinamik, tüketmeye aç nüfus efsanesinin de yakında biteceğini gösteriyor. Nitekim Prof. Dr. Sak da buna dikkat çekip demografik fırsat penceresinin kaçtığını söylüyor. “Çocukların ve çalışan nüfus sayısının arttığı bir dönemde bu nüfus iyi eğitilip çağa uygun beceriler kazandırılsaydı daha verimli olabilirlerdi. Ama şimdi hızla çalışan sayısının azalacağı bir döneme gidiyoruz. Daha ne yapacağımıza karar veremeden manasız tartışmalarla vakit harcadık. Fırsat gitti” diyor.


Yazının Devamını Oku

İzmir hızla yenilenmeli

21 Eylül 2020
BİRÇOK mahallesi gecekondudan bozma kent görünümündeki İzmir’de yenilenme adımları umut vermeye başladı.

 Kentsel dönüşümde ilk adım birkaç yıl önce Limontepe’de atılmıştı. Bir süre önce de modern mahallelere dönüştürülecek Gültepe’nin yeni imar planları onaylandı. Geçen hafta ise Bornova Belediyesi kentsel yenileme planını açıkladı.
Güzel olan, işlerin artık laftan çıkıp uygulama aşamasına geçmiş olması. Örneğin, Gültepe’nin imar planları yıllardır sürüncemedeydi. Şimdi son itirazlar için askıda. Eylül son haftada süre bitecek ve itirazlar iki ayda sonuçlandırılacak. Ardından 6 ay içinde, en geç gelecek yılın temmuzuna kadar imar planlarının son halini alması hedefleniyor.

GÜLTEPE YOLA ÇIKTI
Daha sonra Konak Belediyesi, şimdiki arsalarına karşılık yeni imar adalarından hisse verilecek arazi sahipleri ile yeni konut projeleri üzerinden anlaşma yapacak. Başkan Abdül Batur, projeleri belediye olarak kendilerinin yapacaklarını, evi yıkılacak vatandaşlara yeni konutları bitene kadar tutacakları evin kirasını vereceklerini söylüyor. Parklar, spor alanları ve sosyal donatılarıyla modern kentin bütün özelliklerini taşıyacak yeni imar adaları sırayla inşa edilecek. Gültepe’deki yenilenmenin en az 10 yıl sürmesi bekleniyor.
Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ da Çamdibi ve Altındağ’da birçok sokağa ambulans ve itfaiyenin giremediğini söyleyerek, “Bir kişinin direnciyle çok sayıda vatandaşın mağdur olmasına izin vermeyelim” diyerek, başlayacakları kentsel yenileme için vatandaştan destek isteyerek yeni planlar için yola çıktı.

TEMELİ GECEKONDU
İzmir’de gecekondulaşmanın hikayesi 50 yıl öncesine dayanıyor. Sanayinin gelişmeye başladığı 60 ve 70’li yıllarda yeni iş gücüne ihtiyaç duyulmasıyla, Anadolu’dan İzmir ve İstanbul gibi büyük şehirlere işçi göçü dalgası başlatmıştı. Bu büyük göç dalgaları konut sıkıntısına yol açtı. Siyasi ortamın da el vermesiyle Hazine arazileri işgal edilerek kaçak yapılaşma başladı. Bayraklı ve Gültepe başta olmak İzmir’in çevresinde gecekondu mahalleleri oluştu.

Yazının Devamını Oku

Beşibiryerde

14 Eylül 2020
DOĞASI ve coğrafyasının tüm cömertliğiyle sunduğu zenginlikler İzmir’i binlerce yıldır dimdik ayakta tutuyor.

Savaşlar, depremler, salgın hastalıklar, yangınlar İzmir’i bir türlü yok edememiş. Mesela bir zamanlar Akdeniz’in en büyük limanları olan Efes, Teos, Milet şimdi harabe ama İzmir hala ayakta. Büyük hatalar yapılmazsa binlerce yıl sonra da yine ayakta olacak.


En erken 2021 yılı kış aylarında kontrol altına alınabileceği düşünülen koronavirüs salgınının 2022 sonuna kadar bütün dünyada hem insan sağlığı, hem de ülke ekonomileri için tehdit olması bekleniyor. İşte bu kritik dönemde coğrafi ve doğal avantajları İzmir’in zor bir dönemi daha atlatmasına yardımcı olabilir. Sadece sanayi veya turizm değil, tarım, sanayi, turizm, sağlık, eğitim, lojistik, dış ticaret gibi ekonominin kilit sektörlerinin tümüne sahip olan İzmir bu özellikleriyle adeta beşibiryerde altın gibi bir şehir. Nitekim bu zenginliğin faydaları bu dönemde görülmeye başlandı bile.


KRİZ FIRSAT YARATTI
Örneğin turizm bu yıl büyük bir darbe yedi ama Ege’nin gıda ürünlerine dünyanın her yerinden yoğun talep geliyor ve bölge ekonomisine destek oluyor. Tarım ve gıda ürünleri ihracatında rekorlar kırılıyor. Son müjde ise geçen hafta hazır giyim ve konfeksiyon ihracat rakamlarıyla geldi. Yıllardır tahtını otomotive kaptıran hazır giyim ve konfeksiyon 60 ay sonra ilk kez ihracatta birinci sıraya oturdu.


Yazının Devamını Oku

İşgalden kurtuluşa İzmir

8 Eylül 2020
İZMİR’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıldönümünü kutluyoruz.

 Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girdiğinde aslında yeni bir devletin ilk kıvılcımı parlamıştı. Mustafa Kemal, işgalin hemen ardından Samsun’a çıkarak dünyaya parmak ısırttıran Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştı.
Geleceği görmek için geçmişi bilmek gerek. Türk-Yunan ilişkileri tarihinin en gerilimli dönemlerinden birinde. Geçmişte İngilizlerin kışkırtmasıyla Yunan Ordusu’nun İzmir’i işgal etmesi İtalya ve Fransa’yı kızdırmıştı. Bugün de benzer oyunlar var. ESİAD’ın yayımladığı, 1850-1930 arası yılların anlatıldığı İzmir’in Ticaret Hayatı ve Çarşılar adlı kitapta işgale ait aşağıdaki gibi ilginç detaylar var:


SELANİK’TEN İZMİR’E
Başbakan Venizelos, İzmir’in işgali için Selanik’teki 1. Tümen’e emir verir. Tümeni taşıyan gemiler, 14 Mayıs’ta Midilli Adası’ndaki Yero Limanı’na demirler. Bu arada İzmir Limanı’ndaki zırhlı ve torpidoda bulunan Yunan deniz piyadeleri 15 Mayıs’ta konvoy gelmeden önce gümrük, liman dairesi, polis karakolu ve telgraf merkezi gibi kilit noktalara el koyar. Aynı saatlerde İzmirli Türkler, Köylü gazetesinde Vali İzzet Bey’in Yunan işgalini yalanlayan demecini okumaktadır. Rumlar ise kendi gazetelerinde işgal ordusu komutanı Zafirus’un İzmir’in işgalini duyurduğu bildiriyi okuyordu.
Saat 06.45’te başlayan işgal, Karantina yönüne giden Yunan alayına ateş edilince katliama dönüşür. Belgelere göre işgalin ilk 48 saatinde Urla Yarımadası ve köyleri dahil İzmir ve banliyölerinde 2 binin üzerinde Türk öldürüldü. İşgale direnen Bergama, Ödemiş, Aydın’da şiddetli çarpışmalar olur.


Yazının Devamını Oku

Meyvenin yarısı çöpe

31 Ağustos 2020
İNCİR ve üzüm gibi geleneksel Ege ürünlerinin hasadı başladı.

Ne yazık ki, kilosu 25 liradan pazara çıkan, biraz bollaşınca 15 liraya düşen inciri henüz 10 liranın altında göremedik. Aynı durum üzüm için de geçerli. Sultaniye ve Efem Çukuru ile Kavacık’ın siyah üzümleri henüz 10 liranın altına gelemedi.
Ege Yaş Meyve sebze İhracatçılar Birliği, korona nedeniyle bu yıl taze meyve-sebze ihracatının geçen yıla göre yüzde 45 arttığını açıkladı. Belki yurtdışından gelen yoğun talep iç piyasada fiyatların yükseklerde seyretmesine neden oluyordur.

13 MİLYON TON
Ancak meyve-sebzede fiyatların çok yüksek olmasında asıl nedenin inanılmaz bir israftan kaynaklandığı anlaşılıyor. İsraf derken, ürünlerin tarladan son satıcıya ulaşımı sırasında yaşanan kayıplardan söz ediyorum. Dünya Gıda Örgütü’ne (FAO) göre küresel çapta meyve-sebzede kayıp yüzde 50’ye ulaşıyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil. 4 yıl önce TÜBİTAK-Metro Market işbirliğiyle yapılan bir araştırma, Türkiye’de üretilen 49 milyon ton meyve-sebzenin yüzde 25 ile 40’ının ya üretim-dağıtım zinciri aşamasında ya da satış ve tüketim sırasında atığa dönüştüğünü göstermiş. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2019’da 53.4 milyon ton meyve-sebze üretilmiş. Uzmanlar en iyimser hesapla bunun 13.3 milyon tonunun çöpe gittiği görüşünde.
Milyonlarca kişinin karnını doyurabilecek, fiyatları düşürebilecek bu devasa kayıp en fazla paketleme ve nakliye sırasında gerçekleşiyormuş. Hasat edilen ürün soğuk zincirde taşınmazsa yüzde 9.5, uygun ambalajda satılmazsa yüzde 9, soğukta sergilenmediği durumda ise yüzde 13 kayba uğruyor.
Yine FAO’nun araştırmasına göre gelişmekte olan ülkelerde kayıp oranı aracıda yüzde 8-10, perakendecide yüzde 8-12 arasında değişiyor. Tüketici ise aldığı ürünün yüzde 5 ile 8’ini uygun koşullarda saklayamadığı için israf ediyor.

ÇÖZÜM İZMİR MODELİ’NDE

Yazının Devamını Oku

Doğalgaz nefes olacak

25 Ağustos 2020
İSTANBUL doğalgaza 1992’de kavuştu.

 

İzmir’e ise tam 14 yıl sonra 2006’da geldi. Ancak, İzmir’e gelişinin üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen doğalgaz ulaşamadığı için hala kış aylarını kömür dumanı altında geçiren yerler var. Örneğin, son yılların popüler ilçesi Urla kış aylarını nefes almakta zorlanarak geçiriyor.
Neyse ki geçen yıl Kalabak doğalgazla buluştu. Bu sene de Urla merkeze yakın bazı mahallelere ilk kazmalar vurulmaya başlandı. Artık doğalgaz olmayan yerlerin elektriksiz köylerden farkı yok. Ne yazık ki, yaşam kalitesini yükselten bu temiz enerji Türkiye’ye gelişinden 30 yıl sonra İzmir’e sadece 40 kilometre uzaklıktaki bir ilçeyle daha yeni buluşuyor.

SENARYO ÜZERİNE SENARYO
Doğalgazın İzmir hikayesine geçen hafta Cumhurbaşkanı’nın Türkiye için vereceği müjde açıklamasından sonra odaklandım. Aldığım ilk bilgiler, Adana Karataş açıklarında Türkiye kıta sahanlığında çok büyük doğalgaz rezervleri bulunduğu şeklindeydi. Uzun zamandan beri üzerinde çalışılan ve doğalgaz ihtiyacının yüzde 70-80’ini karşılayacak kapasitede rezervlermiş bunlar.
Daha sonra Bloomberg haber ajansı Ereğli açıklarında bulunan rezervlerin haberini geçti. Haberin en inandırıcı yönü, yeni rezervlerin Romanya açıklarında 8 yıl önce bulunan Karadeniz’in en büyük doğal rezervi Neptün blokuna çok yakın bir bölgede olmasaydı. Perşembe akşamı Reuters haber ajansı Karadeniz’deki rezervlerin Türkiye’nin 20 yıllık ihtiyacını karşılayabileceğini açıkladı.
Sonunda cuma günü müjdeyi aldık. İlk keşfedilen 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin 2023’te tüketiciyle buluşacağı açıklandı. Böylece denizin altında 1 metreküpü 1.2 TL’den yaklaşık 400 milyar liralık hazine keşfedilmiş oldu. Türkiye’nin 7 yıllık doğalgaz ihtiyacına denk bir miktar. Yılda ortalama 14 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı yaptığımızdan artık 70 ile 80 milyar dolar dışarı gitmeyip Türkiye’de kalacak.

YAŞAMI NASIL ETKİLEYECEK

Yazının Devamını Oku

İzmir’in aklı takıldı

18 Ağustos 2020
SON zamanlarda İzmir ve Ege Bölgesi’nde özellikle üniversiteli ve liseli gençlerin bilimsel çalışmalardaki başarılarına dair haberler görüyoruz. Yeni buluşlara imza atan bu gençler gelecek için umutlarımızı artırıyor.

 


Ancak az sayıdaki gencin başarılarını, ‘bilim vadisi’ olma iddiasındaki İzmir’in araştırma geliştirme çalışmalarında göremiyoruz. Bırakın ilerlemeyi, gerileme söz konusu.
Yeni buluşlar için Türk Patent Enstitüsü’ne yapılan başvuru sayısında 10 yıl önce üçüncü sırada olan İzmir bugün dördüncü sırada. Aklını kullanıp araştırma geliştirme çalışmalarını artırmazsa ilk 10’daki yerini korumakta bile zorlanacak.

BURSA’NIN GERİSİNDE KALDI
Verilere göre 2007 yılında İzmir’den 135 patent başvurusu yapılmış, Bursa’dan 71 adet. 12 yıl sonra ise durum vahim. Bursa, 2019’da 526 yeni patent başvuru ile Türkiye üçüncülüğüne yükselirken; İzmir, 407 başvuru ile dördüncü sıraya düşmüş. Manisa, Kocaeli, Sakarya, Konya, Kayseri gibi illerin yükselişi devam ederse İzmir’in ilk 10’daki yerini koruyacağından bile şüphe ediliyor.
Teşvikler nedeniyle yatırımların kaydığı Manisa’nın yükselmesi İzmir’de patinajın nedenlerinden biri olabilir. Buna rağmen, Atatürk, Kemalpaşa, Torbalı, Aliağa gibi organize sanayi bölgeleriyle çevrili, Ege Serbest Bölgesi gibi ileri teknoloji yatırımlara ev sahipliği yapan İzmir’de teknolojik patent başvurularının yavaşlaması düşündürücü. Geleceğin dünyası için Türkiye’nin bilişim vadisi olmayı hedefleyen İzmir bu yöndeki çalışmalarını hızlandırmalı.

Üniversite İzmir’de okunur

Yazının Devamını Oku

‘Tıbbi Zeytinyağı’ geliyor

10 Ağustos 2020
KORONA ile sağlık, günlük yaşamımızda birinci sıraya yerleşti.

Bağışıklık sisteminin güçlü olması, ellerin temizliği gibi konuların virüsle savaşta önemini daha iyi öğrendik. Vücudun bağışıklığını artıran ürünlerden biri olan zeytinin anavatanı Anadolu’da yaşadığımız için çok şanslıyız. Ege Bölgesi ise bir süre sonra ilaç niyetine eczanelerde satılabilecek bazı zeytinyağı türlerine ev sahipliği yaptığı için ayrı bir şansa sahip. Bloomberg Business Week dergisinin son sayısında bu konuda yapılan bir çalışmaya geniş yer verilmiş.
Buna göre, Muğla Yatağan’da yetişen Memecik türünden elde edilen zeytinyağı ile Ankara Üniversitesi’nde bir çalışma yapılmış. Polifenol oranı yüksek zeytinyağının, hücre içinde enerji üreten mitokondri adlı yapıların zarını onardığı ve ölmesini engellediği bulunmuş. İnsanlar yaşlandıkça hücrelerdeki düzgün çalışan mitokondri sayısı azalıyor.
Mitokondri, enerji ihtiyacı en fazla olan organlardan kalp ve karaciğer için çok önemli. Mitokondri bozulduğunda hücre ve vücut fonksiyonları düzgün çalışmadığından, araştırma uluslararası tıp çevrelerinde büyük ilgi görmüş. Dünyada zeytinyağının mitokondri üzerindeki etkisini inceleyen ilk çalışma olduğundan makale uluslararası bilim dergisi Journal of Functional Foods’da yayımlanmış. Ankara Üniversitesi de çalışmayla ilgili Türk Patent Enstitüsü’ne başvurmuş.


TÜRK ZEYTİNYAĞI İÇİN DEVRİM
Çalışmayı Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Doç. Dr. Mücahit Taha Özkaya ile Butik Zeytin ve Zeytinyağı Üreticileri Dernek Başkanı Atilla Totoş’un katkılarıyla, A.Ü. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Fizyopatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Yazıhan yapmış. Aynı zamanda eczacı olan Atilla Totoş gelişmeyi, “Türk zeytinyağı için bir devrim” olarak niteleyip, “Artık Türkiye’de üretilen zeytinyağlarının da tıbbi etkiye sahip olabileceği bu çalışmayla ispatlandı. Hedefimiz ‘Tıbbi Zeytinyağı’ kavramının oturması. Çünkü, çok kıymetli bir alan” diyor.
Doç. Dr. Mücahit Taha Özkaya ise, “İspanya, zeytinyağını çok ucuza satabiliyor, çünkü devasa kapasiteleri var. Gurme sektörünü ise İtalyanlar elinde tutuyor. Ancak, zeytin ağacının anavatanı, gen kaynakları açısından çok zengin Türkiye’nin elinde hepsinden değerli bir ürün var. O da zeytinyağını sağlık pazarında kullanmak. Yapılan çalışma, zeytinyağının eczanelerde gıda takviyesi olarak değerlendirilebileceğini gösteriyor” diyor.

YARIM LİTRESİ 700 LİRA

Yazının Devamını Oku