New York’tan çıkıp doğduğum köye gidiyorum...

New York’tan İstanbul’a varmak, hareketli bir kentten daha hareketli bir kente gitmek demek.

Haberin Devamı

Değişiklik yaşamak için daha ırağa gitmek gerek. Ben de birkaç yıldır öyle yapıyorum. Her kış New York’tan çıkıp doğduğum köye gidiyorum.

 

Her insanın bir göğe bakma durağı olmalı

 

Yoksa o durak arayıp bulmalı. Benimki doğduğum şu ev. Tek katlı, kar biraz daha yağsa beyazın içinde kaybolan bu ince uzun ev. Yıllardır hep aynı yerde olduğu gibi duruyor. Hemen evin önündeki tuz taşı. Söğütler... Şu kıvrılarak akan çay. Bu uçsuz bucaksız uzayan ova. Ve bu şahane tabloyu çerçeveleyen dağların doruklarını kaplamış siyah şeritten ormanlar... Benim için huzurun mekânı işte burası. Ötesi yok. Gerçekten yok...

 

Haberin Devamı

Üç gündür memleketteyim

 

Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği topraklardayım. Sanki değil, eski bir çağdayım. 18 yaşımda ayrıldım ben bu köyden. O nedenle buraya gelmediğim seneyi yaşanmamış, görmediğim kışını eksik sayıyorum. İki elim kanda da olsa bir yolunu bulup buraya geliyorum.

Köye varır varmaz, bir zamanlar bakkal açtığım tek göz odadan binanın önünde duruyorum. Acabalarla dolu bir hayat benimki. O dükkan kaderim olabilirdi. Liseye başlarken açmıştım bu dükkanı. Liseyi bitirip dönecektim tezgahın başına. Şimdi o binanın yerinde yeller esiyor. Çökmüş bir harabe. Etraf en az bir metre karla kaplı. Her yan bembeyaz. Acaba diyorum kalsaydım burada? Acaba...

 

Akşam erken iner köylere

 

Saat 5 eve kapanır herkes, başlar muhabbet. Biz de öyle yapıyoruz. Hâlâ köyde yaşayan amcamla sobayı “yökkem galayıp” fırına köy patatesini koyuyoruz. Menüde kaz var. Bir Kars klasiği! Çocukluk arkadaşım da misafir bu akşam. Nereye gitsem her sene gelip sanki hiç bir yere gitmemişim gibi kaldığımız yerden devam ettiğimiz bir dostluk bizimkisi. Aradan çeyrek asır geçmemiş gibi başlıyor muhabbet. Ortaokul yılları, lise yolları...

Haberin Devamı

Sabah saat 5 demeden uyanıyorum. Amcam benden önce uyanmış ahırda çalışıyor. Ben de sıvıyorum kolları. Sanki aradan çeyrek asır geçmemiş gibi....Malı suya götürüyorum. Sonra köy kahvaltısı... Yumurta, tereyağ, bal ve Beyaz Ruslardan miras “zavotlarda” üretilen göbek ve gravyer peyniri. Ve tabii “göy” yani mavi çeçil peyniri!

 

Köydeki gerçek yoksulluk

 

Kahvaltıdan sonra köyün içine çıkıyoruz. Çinko damlı ilkokulum öylece duruyor. Eski ihtişamıyla bir mabed burası. Cumhuriyetin ilk köy okullarından. Binaya yaklaştıkça derin bir hüzün çöküyor içime. Çünkü 11 yıldır burada çocuk sesi çınlamıyor. Taşımalı eğitim sistemi kurulmuş. Bizim köyün çocukları başka bir köye gidiyor. Birinci sınıfa giden 13 çocuk var bu sene köyde. Sabah evden çıkıp başka bir köye gidiyorlar. Eskiden onlarca öğretmen yüzlerce öğrencisi olan köyde artık okul yok. Taşımalı eğitimin berbat tarafı bu değil. “Okul yok” demek “Öğretmen yok” demek. “Öğretmen yok” demek “Köy ile kent arasında tercüman yok” demek. Bizimkisi artık öğretmensiz bir köy. Bir köy için gerçek yoksulluk budur!

 

Haberin Devamı

Çocukluk başka bir memlekettir!


Öğleden sonra güneş tüm ihtişamıyla köyün üstünde belirirken ayrılıyorum köyden. New York uçağına saatler var. Veda etmek zor ama biliyorum ki geri geleceğim. Çünkü çocukluk başka bir memlekettir. Her sene yeniden keşfedilmeyi bekler.

 

Yazarın Tüm Yazıları