Paylaş
Dünya ekonomisi akıl almaz bir hızla dönüşüyor. Girişimci potansiyelini iyi değerlendiren ülkeler diğerlerine fark atıyor. Biz bu yüzyılda iddiamızı devam ettirmek istiyorsak bu yarışta yer almak zorundayız. Peki bu nasıl olacak? Türkiye’nin girişimcilik potansiyelini nasıl harekete geçirebiliriz? Cuma akşamı New York Üniversitesi olarak Hamdi Ulukaya Girişimi (HUG) desteğiyle yaptığımız etkinlikte tam da bu soruya yanıt aradık. Türkiye’nin girişimci potansiyelini ateşlemenin formülünü aradık.
MEMLEKETE HİZMET ETMENİN COĞRAFYASI YOK!
Önce şunu söyleyeyim. Uzun yıllardır Amerika’da Türkiye ile ilgili toplantılara katılırım. Genelde 50-60 kişilik bu toplantılarda katılımcılar da, konuşmacılar da birbirini bilir. Cuma akşamki toplantı bu anlamda oldukça farklı bir buluşmaydı. Bir kere kapıda izdiham vardı. 500 kişilik salon için ayrılan biletlerin iki günde bittiği bu etkinlik gösteriyor ki söz konusu girişimcilik olunca, hele mesele ortak çözüm bulmak olunca herkes elini taşın altına koymak, çözümün bir parçası olmak istiyor. Dünyanın önde gelen şirketlerinde çalışan profesyoneller, seçkin okullarda ders veren akademisyenler ve tabii ki genç girişimcilerin ortak dileği hep aynı: Memlekete buradan nasıl katkıda bulunabiliriz? Çünkü memlekete hizmet etmenin coğrafyası yok.
SIRA DIŞI BİR İSİMDEN SIRA DIŞI BİR GİRİŞİM!
Amerika’da Chobani markasıyla yoğurt sektörünü altüst eden Hamdi Ulukaya, sıra dışı bir girişimci. Öyle olduğu için de şu ara Amerika’da nereye baksanız onun hikâyesini görüyorsunuz. Chobani’yi Amerika tarihinde en hızlı 1 milyar dolar bariyerini aşan şirket olarak kurması bunun en önemli nedeni elbette. Başarılı bir iş insanı Hamdi Ulukaya. Ama onun hikâyesini ilginç kılan bir başka boyut da girişimcilikteki yaratıcılığı. Zaten o nedenle Fast Company adlı trend dergisi Ulukaya’yı kapağına taşıdı, ABD’nin en çok izlenen TV programı “60 Minutes” prime-time’da en geniş bir şekilde onu dosya konusu yaptı. Time dergisinin Ulukaya’yı “En Etkili 100 İsim” arasında göstermesi bu anlamda sürpriz olmadı. Ulukaya şimdi bütün bu girişimcilik tecrübesini sıra dışı bir destek programı ile Türkiye’den gelen gençlere aktarmak istiyor. Bu amaçla kurulan “Hamdi Ulukaya Girişimi” adlı inisiyatif için 5 yılda 5 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmış.
HUG NEDİR?
Hamdi Ulukaya Girişimi, kısa adıyla HUG benim de New York Üniversitesi’nde katkı sağladığım karşılıksız bir destek programı. İki farklı destek söz konusu. Birinci destek programı henüz bir şirketi olmayan ama girişim hayali kuran gençleri keşfedip onlara destek olmayı hedefliyor. İkinci destek programı ise var olan startup’ları dünyaya açma hedefli bir startup destek programı. Yani hem yeni şirketlerin kurulması hem de var olan şirketlerin dünya pazarına açılması hedefleniyor. Programın ilk senesinde 3 bin 500 başvuru arasından seçilen 24 girişimci adayı genç, ilk program için New York’a gelmişti. Startup destek programı için de 400 başvuru arasından 6 şirket seçilerek İstanbul ve New York’ta gerçekleştirilen programa katılmıştı.
İNGİLİZCE VE ÜNİVERSİTE ŞARTI YOK!
Türkiye girişimcilik ekosistemi henüz gelişim evresinde olduğu için görece kapalı bir sistem. Genelde büyük kentlerdeki birkaç üniversite etrafında kümelenmiş, İngilizce bilenlerden oluşan bir girişimcilik havuzundan söz ediyoruz. Kısıtlı kaynaklar söz konusu olduğu için Hamdi Ulukaya Girişimi, var olan bu ekosistemin dışında olanlara ulaşmayı kendine hedef koymuş bir inisiyatif. O nedenle başvuru koşulları arasında “İngilizce ve üniversite şartı yok” maddesi yer alıyor. Zaten ilk dönem katılımcılarının hikâyesi aslında her şeyi anlatıyor.
HUG SERÜVENİ BELGESEL OLDU!
Bu girişim çerçevesinde tanıştığım gençler bana heyecan veriyor. Çünkü HUG ilk dönem katılımcılarının girişimcilik serüvenlerini konu ediyor ve Cüneyt Özdemir tarafından prodüksiyonu gerçekleştirilen Hamdi Ulukaya Girişimi belgeseli 25 Kasım Cumartesi saat 17.00’de CNN Türk ekranlarında yayınlanacak. Ülkenin dört bir yanından gelen, belki girişimcilik ekosisteminin kodlarına hâkim olmayan ama büyük hayalleri olan gençlerin hikâyesini dinleyince siz de bana hak vereceksiniz, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
NOBEL’İ NE ZAMAN ALACAK?
Cuma günü bir başka güzel şey de oldu. Dünyanın önde gelen bilimsel dergisi Cell’de Gökhan Hotamışlıgil Hoca ve arkadaşları tarafından kolesterolün zararlı etkilerine karşı hücreleri savunan bir sistemin keşfi açıklandı. Bu keşif ile kolesterole bağlı hastalıklarla mücadelede yeni yöntemlerin geliştirilmesi öngörülüyor. Alanım olmadığı için ben araştırmanın detaylarını uzmanlara bırakıp size Gökhan Hoca’yı anlatmak istiyorum.
BİR ANADOLU HİKÂYESİ!
En son İstanbul’a geldiğimde Harvard Üniversitesi’nin başarılı araştırmacısı sevgili Gökhan Hoca ile geniş katılımlı bir yemekte buluştum. Herkesin sorduğu soru aynıydı: Hoca ne zaman Nobel’i alacak? Dikkat ederseniz soru “Alacak mı?” değil, “Ne zaman alacak?” İçinde bulunduğumuz şu günlerde bundan daha güzel bir hikâye olabilir mi? Çünkü Gökhan hocaların başarısı sadece onların hanesine yazılmıyor. Hepimizin hikâyesine yazılıyor. Çünkü Gökhan Hoca’nın başarı hikâyesi bildiğiniz bir Anadolu hikâyesi. Hepimizin hikâyesi.
Gökhan Hoca bir doktor baba ile bir öğretmen annenin çocuğu olarak Anadolu’nun her tarafını karış karış dolaşmış. İlkokula Vakfıkebir’de başlamış, sonra ortaokulu Turgutlu ve Gediz’de tamamlamış. Ardından yatılı olarak
Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ne girmiş ki bu okula girmek Harvard’a girmek kadar zordu o zamanlar.
Sonra Ankara Tıp Fakültesi ve ardından, 33 yaşında genç bir akademisyen olarak geldiği Harvard Tıp Fakültesi’nde bugün hem kürsüsü var, hem de araştırma merkezi var.
O NOBEL GELECEK!
Gökhan Hoca her başarılı araştırmacı gibi biraz mahcup oluyor söz Nobel’e gelince. Çünkü ödül amaç olunca alınmıyor bu seviyedeki yarışmalarda. Ama hoca şunu da not ediyor: “Kolesterolün azalmasına karşı devreye giren düzenleyici mekanizmanın açığa çıkarılması 1985 yılında Nobel Ödülü’ne layık bulunmuş ve mevcut tedavi araçlarının geliştirilmesinde anahtar rol oynamıştı. Ancak bugüne kadar hücredeki kolesterol miktarı yükseldiğinde bunu direkt olarak algılayıp bir alarm ve savunma sistemini harekete geçiren mekanizma ise henüz keşfedilmemişti. Yükselmiş kolesterol, hücresel seviyede daha da tehlikeli olup toksisite, inflamasyon ve sonuçta hücre ölümüne kadar giden sorunlara neden olmakta. Bu nedenle hücrenin kolesterol seviyesindeki yükselişe karşı korunması elzemdir; bizim çalışmamız da bu düzenleyici ve koruyucu mekanizmasının keşfini sağladı.” Hocayı bilmem ama ben eminim: O Nobel bizim Gökhan Hoca’ya gidecek!
Paylaş