Zürriyetimiz tehlikede mi?

DAHA geçen yazımda sosyal bilimcileri “Rakamları kafanıza göre çoğaltmayın” diye uyarmıştım.

Haberin Devamı

Aslında akademisyenleri de işin içine katacaktım. Bu sıralar fazlaca mağdur olduklarından kıyamadım.

Sosyal bilimcilerin araştırmalarından çıkan sonuçları yan yana getirdiğin zaman şekillenen Türkiye manzarasına yürek dayanmaz. Büyük resme bakan, kendini tutamaz, zorla yerli dizi seyrettirmişsin gibi zırıl zırıl ağlar.
O büyük resme 14 milyon ruh hastası, 7 milyon kör, 9 milyon çolak, 6 milyon aksak, 5 milyon pepeme, 20 milyon da “okuduğunu anlama” engellisi sığdırmışsın.
Hal böyleyken, birileri çıkıp “Üç vakte kadar Türk nesli kuruyacak” iddiasını ortaya attı mı akıl buradan seker, oraya gider.

 


KOCA PROFESÖR SÖYLÜYOR

 


Gıda mühendisliği fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Dr. İbrahim Saraçoğlu’na göre neslimiz tehlikede. Sebebi de Allah’tan bulasıca genetik bilimciler yani mühendisleri.
Bunlar, doğadaki bitkilerin gen organizmalarıyla uğraşmayı iş edinmişler. Misal, tarla domatesi ile sera domatesini çiftleştiriyorlar. Sakızkabağı ile sukabağının arasını bulup çiçeklerini döllüyorlar.
Bostanların anasını ağlatıyorlar.
Buna “GDO imalatçılığı” deniyor. Yani “genetiği değiştirilmiş organizmalar” yaratma zenaatı.
Yaratıyorsun da genetiği değiştirilmiş sebzenin, meyvenin dallarına kuş mu konduruyorsun? İddiaya göre verim yüzde seksen artıyormuş.
Köylü kısmı, verimli tarlasını, bostanını müteahhide verip karşılığında daire almaya pek hevesli olduğundan “daralan” tarım alanlarının yarattığı üretim boşluğu ancak böyle telafi edilebiliyormuş.

 

* * *

 

Haberin Devamı

“İyiymiş, telafi edilsin madem” diyeceksin ama İbrahim Hoca’ya göre bu tür çiftleştirmelerden dolayı “cibiliyeti bozulan” ürünlerin beslenme değerleri de yüzde seksen azalıyormuş.
Yani verimlilik artarken içindeki vitaminler, mineraller ve bizleri hastalıklara karşı koruyan ve önleyen etkin maddeleri yüzde 80 düşüyor, tüketen doğrudan kanserin hedef oluyor. Alerji ve astım gibi hastalıkların yüzde üç yüz, beş yüz artmasının sebebi de buymuş.
Geniyle oynanan sadece domates, biber, patlıcan veya bakliyatlar değil. Daracık kümeslerde veya ağıllarda yaşatılan tavuklar, inekler de hedef.

 

Haberin Devamı


FARE NESLİNİ BİLE BİTİRDİ

 


Daracık mekânlarda yaşatılan ineklerin, tavukların bu yüzden kortizol ve adrenalin hormonu yüksek olurken, mutluluk veren serotonin hormonu düşüyor. Hayvanların stresi hooop bize geçiyor.
İbrahim Hoca’nın da çalıştığı Viyana Teknik Üniversitesi bu işin denemesini fareler üzerinde yapmış. Genetiği değiştirilmiş ürünlerden alınan tohumları farelere yedirmişler. Üç nesil sonunda bakmışlar ki fareler kısırlaşmış.
İbrahim Hoca’nın demesi bu ki böyle gidersek neslimiz de üç vakte kadar kısırlaşacak. Şöyleydi, böyleydi derken neslimiz kuruyacak.
“Neslimizin kuruma işine” soğuk bakanlardan biri değilim. Rahmetli babam, bir türlü evlendiremediği torunlarının gidişatını benden biliyordu. Benim evlilikle dalga geçen yazılarıma bakıp böyle bir sonuç çıkarmıştı.
Bana bir seferinde “Oğlum bunlar evlensin artık, bak soyumuz kuruyacak” dediydi.
Ben de “Kurursa kurusun baba. Soyumuzdan bir Van Gogh, bir Mozart mı çıktı da korkuyorsun?” deyip kendimi savunmuştum. Rahmetli, genetiği ile oynanmış gibi olduğundan bana küsmüştü.
Yani şahsen “neslimizin kuruma işine” soğuk bakmasam da “üç çocuk, beş çocuk” hedefi koyanları ilgilendiren bir meseledir bu.

 

* * *

 

Haberin Devamı


Bu gıdaları göz göre göre tüketmek, arka arkaya yapılan “akraba evlilikleri” gibi sonuçlar verebilir. Çocuğunu evlendirdiğin zaman evine, bu gıdaları tükettiği için “genetiği bozulmuş”  gelin veya damat sokuyorsun.
Gamsız ahalimize “Akraba evliliği yapın, komik çocuklarınız olsun” çağrısı yapan duvar yazısını hatırlatırım.
Sosyal bilimcilerin araştırmalarını pek sallamayıp onlarla didişen biri olarak bu kez benim de gözüm korktu.

Yazarın Tüm Yazıları