Paylaş
KIRK yıl sonrası mı? Ben o yıllara kalmam, Hürriyet’in spor paşası Mehmet Arslan da kalmaz. Toprak altı olur, gideriz.
Bugünün genç muhabirleri veya stajyerleri; o günler geldiğinde “medyanın ağır abileri” olur, ilk söz hakkı onlara verilir.
Belki de dün spor sayfasını işgâl eden “Birbirinize sarılın” manşetli haberi yapan genç arkadaşımız Sefa Özkaya bir yerlerin başı olur.
Kırk yıl sonrasının yirmilikleri “Sefa Abi, sizin zamanızda bu işler nasıldı?” diye sorduklarında, o da anlatmaya başlar.
“Ne delibozuk günlerdi onlar, bu gözler neler gördü neler.”
BÜYÜK BAŞKAN
AK Saraylı Büyük Usta’nın futbol takımlarının kaptanlarını Yıldız Sarayı’nda toplayıp, partisine seçim malzemesi yaptığı günün haberi gelecek belki de aklına.
Gazetenin tam sayfa girdiği, manşetin altına da kendisinin fotoğraflı imzasını koyduğu haberin yaşandığı günü hatırlayacak.
“Bir futbol federasyonu başkanı vardı o vakitler” diye başlayacak lafına.
“Milyarder babası buna kendi hol-dinglerinde bile iş vermiyordu. Birgün aklına esip oğlanı Beşiktaş’a başkan yaptı. Oğlan Beşiktaş’ı iki haneli borçla alıp, beş altı yüz milyar borçla bıraktı.”
“Eeee? Sonra ne oldu?”
Sefa Kardeşimiz, bu soruya ihtimâl önce gülerek karşılık verecek, devamını gülerek getirecektir.
“Oğlan tuttuğunu batırıyordu. Devrin iktidarı (tuttuğunu koparıyor) anladı. Bunu federasyon başkanı yaptı. Milli takım da Beşiktaş’ın akıbetine uğradı. Maddi anlamda değil, manevi anlamda”
O günlere saçlarını ağartarak yetişen, bugünün genci Melih Çelikbilek belki Sefa Özkaya’nın lafına karışacak. “Göksel’i de anlat Göksel’i de” diyecek. Gençler de Sefa’nın ağzından dinleyecek.
TARİHİ TOPLANTI
“TÜRKİYE’de siyaseten herkesin gırtlak gırtlağa geldiği zamanlardı. İki ay sonra seçim vardı. Devrin bir numarasına hanım tarafından akraba olduğu için futbolda ne kadar başıboş kalmış kurum varsa orada bir kez denenen Göksel Gümüşdağ vardı.
Onu Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı yapmışlardı.
Kerameti neydi, marifeti neydi kimse bilmez. Kırk yıl geçti ben bile hâlâ anlaşamadım o işin hikmetini. Bildiğimiz şey Bir Numara’ya akrabalığıydı.
O akıl etmiş takım kaptanlarını Yıldız Sarayı’nda toplamayı.
(Gazeteler kocaman kocaman basarlar, millet futbolu sevdiğine göre Bir Numara’yı da sevecek vesile olur) demiş.
Federasyon Başkanı ile kendini Türkiye Futbol Direktörü olarak şereflendiren zatı çağırmayı da o akıl etmiş.
(İşe milli bir hava verir) diye düşünmüş. Nitekim topladılar kaptanları. Süper Lig’in on sekiz takım kaptanı birden gelmişti.
Hepsi de takım elbise giymiş. Kravat takmış. Bir Numara’nın huzurunda sebilhane testisi gibi dizilmişler.
Aklımda kaldığı kadarı ile üç dört tanesinin dışında, o kaptanların çoğu sakallıydı. Sanki futbolcu değil, Diyanet’in kadrolu imamlarıydı.”
***
“Bir Numara masanın başköşesine oturmuştu. Futbolcular da iki sıralı sağına soluna. Bakan ile Başkanlar bir de Terim var. Masa mum gibiydi. Bir Numara yaradılıştan hiddetli biri olduğundan kimse gülümseyemiyor bile.
Bizim çocuklar fotoğraf çektikten sonra çıkarıldı.
Toplantıdan sonra sözcülüğü Emre yaptı. Emre Belözoğlu, hatırladınız mı?”
YAZILAMAZDI Kİ
BU sorudan sonra lafa devrin Fenerbahçe muhabiri Ahmet Ercanlar karışacak. Kırk yıl öncesinin Emre’sini anlatacak.
“Bir karış boyu vardı, bulaşmadığı adam kalmamıştı. Türkiye’nin en sevilmeyen futbolcusuydu. Gittiği her stadyumda ıslıklanırdı. Kendini mafya babası zannediyordu. Beşiktaş’ın bir hocası vardı Bilic, diye. Birgün maç içinde ona saldırıp (Seni aldırırım) diye babalandıydı. Mübarek, sanki gündüzleri dağda efelik yapıyor, akşamları gece maçına çıkıyordu.”
O yılların Galatasaray uzmanı Ali Naci Küçük de mânâlı mânâlı gülecek. Konuş, diye dürttüklerinde ağzını açmayıp lafı yine Sefa Kardeşimiz’e bırakacak:
“Dışarda millet siyaseten birbirini yiyordu. Bir Numara hergün bir laf edip ortalığı karıştırıyordu. Kafaya birine taktı mı (Eeeyy!) diye başlar, saydırırdı.
O yıllarda Fenerbahçe otobüsüne silahlı bir saldırı olmuştu. Takımlar tepki olarak bir hafta maça çıkmadılar. Bir Numara güya gerilimi giderecek. Futbolculara nasihat ederken (Birbirinize sarılın) lafını o gün etmişti.
Futbolcular, biz birbirimize sarıldığımızda seyirci kızıyor, diye sızlanınca devam Bir Numara etmişti: (Seyirciye aldırmayın. İnadına formalarınızı değiştirin)
Dinleyen de muhalefet lideri ile karşılaştığında boynuna sarıldığını, ceket değiştirdiklerini zannederdi.”
Genç hınzırlardan biri lafın burasında mutlaka “Haberinde bunları da yazdın mı abi?” diye laf sokacaktır. Sefa Kardeşimiz de boynunu bükecektir:
“Ne yazması? Kolay mıydı o dönemde Bir Numara’ya laf söylemek. Oturduk, o gün Yıldız Sarayı’nda çok ciddi bir iş yapılmış gibi yazdık, gitti.”
(Peki, birşey değişti mi?)
“!!!”
***
Kırk yıl öncesini ben ne kadar hatırlıyorsam; Sefa Özkaya da Melih Çelikbilek de Ali Naci Küçük de Ahmet Ercanlar da o kadar hatırlayacak.
Bugüne dair birçok detay, sadece gazetecilerin değil, o günleri yaşayanların da belleklerinden silinip gidecek.
Ancak futbolun siyasete alet edilmesi hiç unutulmayacak.
Başkaları da alet etmeye kalkıştıklarında hep o “Yıldız Sarayı Toplantısı” kafalara kakılacak. Öleceğimi nasıl biliyorsam, bunu da böyle biliyorum.
Paylaş