Mülteci hep kazandırır!

CNN Türk üzerinden “Ne olacak bu Suriye mültecilerinin hali” temalı bir haber programını seyrediyordum.

Haberin Devamı

Sözcükler havada uçuşurken, konuk olarak seçilenlerin anlamsız yorumları ile verdikleri gerçeğe uzak rakamlar üst üste bindi, kafalar iyice karıştı.

Programın bir ön hazırlığı yoktu. O yüzden de en safça sorular sorulup, alınan alakasız cevaplarla olayın tartışılmasını daha da zorlaştırdı.

 

* * *

 

Gerçek çok karışık değil. Dikkatli bakıp, yapbozun parçalarını doğru yerlere oturtuyorsan  “büyük resim” gayet net görülüyor.
Yok, yapbozun parçalarını apazlayıp apazlayıp havaya atar da yere düştükten sonra çıkan şekle bir anlam vermeye kalkışırsan olay karışıyor. İkincisi, eskilerin adına “remil” dediği kum falıdır ki bizim gerçeğimizi tarif edemez.

 

Haberin Devamı


AL SANA RAKAM

 


Programında bolca dillendirilen “Geçen yıl kaç mülteci geçti? Kaç paradan geçti?” sorularının cevabı, çoktandır gazetelerin yazıişlerine çoktan düşen bir raporun taslağında var.
Avrupa Birliği Komisyonu Raporu, geçen yıl Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen mülteci sayısını (çoğunluğu Suriyeli) veriyor. Düz hesap, bir yılda 867 bin mülteciyi sağ salim Avrupa Birliği sınırının öte yakasına ulaştırmışız.
En yoğun geçiş ekim ayında olmuş, Günde 6 bin 928 kişi selametlenirken, aylık rakam da 214 bin küsuratı bulmuş.
Geçtiğimiz ocak ayında bu rakam ayda 60 bin küsura inerken günlük ortalama 1950 kişiye düşmüş. Biz de bu azalma sayesinde Avrupa’dan aferin almışız. Ancak mülteci kısmını “Avrupa’ya aşırtma” ortalamamız hâlâ günlük 2 bin 377.
AB’nin rakamları, aynı araştırmayı bağımsız olarak yapan ve 850 bin sayısını bulan Hacettepe Üniversitesi akademisyenlerinden Doçent Murat Erdoğan’ın çalışmasını da doğruluyor.

 

* * *

 

Sıra “mülteciyi taşıma” rayicini bilmeye geliyor ki o da çoktan gazetelere haber oldu. Yöre halkına sorsan onlar da bilir. Taban fiyat “kelle başına üç bin Euro’dan” başlamaktadır.
“Çok kardeşim, şunun biraz oluru yok mu?” deyip işi pazarlığa vuracaksanız size başka rakam vereyim. Suriye’den kaçanı da, Afganistan’dan yola çıkanı da Gürbulak sınır kapısına yığılıyor, bir şekilde içeri girip Doğubayazıt’ta konuşlanıyor.
Doğubayazıt’ta ayda 150 liradan kiracı bulamayan boş evler şimdi bin liradan insan tacirlerine verilmiş. Her evde otuz-kırk mülteci barındırılıyor.

 

Haberin Devamı

KOLTUK 300 LİRA

 

İsim vermeyeceğim, Ağrı ve Kars’tan beş yolcu otobüsü firması bu mültecileri 300 liradan yola çıkarıp, İstanbul’a kadar getiriyor. Yoğunluk fazla oldu mu otobüs bileti 400 lirayı da geçiyor.
İstanbul’a adam başı 325 liradan yolcu taşıyan THY’nin rakibi bu firmalara yerli ahali uğramaz olmuş.
İnsanlık dışı şartlarda yaşamaya çalışan zavallı mültecilerin kokusu o otobüslere öyle sinmiş ki memleketimizin dar gelirli ahalisi bile bu kokuya tahammül edemiyor.
İstanbul’a, Ankara’ya işi düşen soluğu Ağrı’da alıp, uçağa koşuyor. Rakamları duydunuz, haydi şimdi gelin “Üç bin Euro’ya” çok deyin.
Geçen yıl kapağı Avrupa Birliği sınırının öte yakasına atanların “geçiş bileti” olarak bıraktıkları para 2.5 milyar Euro’nun üzerindedir. Bu para Amerika için bile çok büyüktür.
Bu 2.5 milyarı üç-beş mahalli korsanın şişme botla yaptığı çürük organizasyonlarına yedirmezler. Onların ağına düşen de üç-beş mil gidemeden kendini suda bulur. Zayiat raporlarına eklenir. (Geçen yılın zayiatı 3 bin 700 can.)
Yunan adalarına tekne ile gidenler bilir. Limana demirlersin. Hava karardığında zıpkını alıp “Bir dalayım da bir-iki levrek çıkarayım” fikriyle suya girdin mi sahil koruma tepende biter.
Her adanın en tepe noktasına kurulan radar sistemi ile bırakın mülteci teknesini atlamayı, sörf tahtası bile gözlerinden kaçmaz.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Buna rağmen 870 bin kişi sağ salim suyun öteki yakasına geçebilmişse, bunda bizim insan kaçakçılarının “stratejik ortağı” olan Yunanlı insan kaçakçılarının da payı vardır.
Yunanistan ağır bir ekonomik çöküş yaşadı ama adalardaki bir avuç kamu görevlisi bu ekonomik krizden çoktan çıktı.
Suriyeli mültecilerin Avrupa macerasına ille de bakacaksak, önce bu çerçeveyi çizip sonra içine bakmak lazım.
Ötekisi kuru ağıt olur. Haber programları marifeti ile ağıt yakmaya kalktık mı içinden lirik bir titreşim çıkmaz. İhtiyacımız bu da değil. Öyle olsaydı Dilber Ay ablamızı getirip haberci yapar doya doya ağlardık.

Yazarın Tüm Yazıları