Paylaş
Cehalet ön yargıdan beslenir.
Başka bir deyişle, bilginin olmadığı yerde boşlukları “ön yargılar” doldurur ki bu tespit bizim sosyal hayatımızın özeti sayılır.
Bizim tarihten anladığımız “vurma, kırma, yok etme, kodu mu oturtma” sözcükleriyle sınırlı “fütühatname” olduğundan, sıradan insanların hayatlarını tarif eden detaylar görülmez.
Bizde tarih fakülteleri vardır, bunların bünyesinde şekillenmiş “Tarihi Detaylar Enstitüsü” gibi akademik kuruluşlar yoktur.
Bu kuruluşların ilgi hayatına günlük hayata dair sıradan detaylar girer.
Bizde “Tarihi Detaylar Enstitüsü olmadığından geçmiş detaylı olarak bilinmez.
Bu gerçek, geçmişi Osmanlı’ya kadar giden bütün takımlarımız için geçerlidir.
TARİH NE DİYOR
Şov dünyamızın en büyük gösterisi olan Muhteşem Yüzyıl gibi bir dizi yaptık.
Dizide vezirlerin, şehzadelerin, ulemanın başında bir tane kavuk göremedik.
Osmanlı sarayı ve yönetimi otuz altı tür kavuk kullandı, hepsi de beyazdı.
Dehşetli cehaletimiz bize dizide bir tane beyaz kavuk gösteremedi.
Onun yerine, yeni yetme tasarımcı kızların seçtiği parlak kumaşları başlarına “hamam peştamalı” gibi dolayan saray erkânını seyrettik. Ne yapan utandı ne seyreden.
Beşiktaş Başkanı’nın kendini saraylı ilân etmesi de dizi senaryosu gibi bir şey. Kısa hatırlatmalar yapalım.
Beşiktaş resmi kuruluş iznini devren padişahı İkinci Abdülhamid’den aldı. Kullanılan “Beşiktaş Jimnastik Kulübü” ismi faaliyet sahasının resmen tarif eder.
Kulüp futbola sonra merak saldı.
Ondan önce boks, güreş, keşşaflık (izcilik), eskrim, bisiklet gibi ferdi sporlarla uğraşıyordu.
Futbol, voleybol gibi takım sporları “toplu eyleme fırsat verdiğinden” hoş karşılanmıyordu.
***
Çocukluğumda Beşiktaş adının geçtiği yerde, yetişkinler “Arabacı takımı” diye birbirlerine takılırlardı.
Anlayamazdım.
Arabacı denince kafada canlanan görüntü “yükü odun veya kömür alan” at arabalarıydı.
“Halk” sözcüğünden de toplumun gelir düzeyi en düşük katmanları anlaşıldığından “arabacı takımı eşittir halk takımı” algısı öne çıkardı.
Akranlarının “Arabacılar” takılmasına da “Evet, biz halk takımıyız” cevabı verilirdi.
SARAY MESELESİ
Biraz tarihe meraklı olanlar Osmanlı’da Beşiktaş semtinin vüzera mekânı olduğunu bilirler.
Özellikle Kanuni devrinde pek çok vezir konağını Beşiktaş’ta “kendisine ihsan edilen” boş arazilere kondurmuştur.
Buradan “Saraylı olmak” sonucu çıkar mı?
Eh işte! Semtin böyle bir illiyeti var.
Kanuni devrinde bu konaklardan birine hırsız girmiş.
Divan’da seyyar satıcıların günahı alınmış.
Müneccimbaşı Tarihi’ne göre öfkelenen Kanuni’nin çıkardığı ferman geri alınana kadar 831 seyyar satıcının kellesi gitmiş.
Kimilerine göre “Beşiktaş’ın arabacı takımı olması” yine sarayın arabalarına dayanır.
Osmanlı yöneticileri ve saray erkânı altı kişilik “Kâtip Odası” veya dört kişilik “Talika” denen arabalar kullanırlardı.
Tanzimat’tan sonra İstanbul’a Avrupa’dan Landon, Kupa, Fayton ve lastik tekerli Bato tipi arabalar geldi.
Araba imalatçıları kısa sürede bu modelleri taklit edip, üretimine geçtiler.
İmalathanelerinin çoğunu da Beşiktaş’ta kurdular. Alın size Beşiktaş’ın “arabacı takımlığına” bir tarihi gerekçe daha.
***
Dolmabahçe Stadyumu olan yerde eskiden Istlab-ı Amire adı verilen bir saray kuruluşu vardı.
Saray atları burada muhafaza edilir, arabaları burada tutulurdu.
Asalete meraklı olan bu bilgiyi de kullansın. Hepsi de takıma uymasa bile semtin geçmişine uyar.
Ancak takım adına asalet iddia etmeden önce tarihi ciddi şekilde didiklemek lazım.
Her kulağına geleni “Ben araştırdım” diye satarsan Çarşı haklı olarak karışır.
Paylaş