Paylaş
Bundan böyle her hafta burada dünyanın dört bucağından “bizim hikâyemizi” anlatmaya çalışacağım. Hürriyet benim için aslında yeni bir adres değil. Tam 21 yıl önce çiçeği burnunda bir gazeteci olarak bir muhabirlik sınavıyla Hürriyet dünyasına adım attım. Mutfakta ve sahada farklı görevler yaptım. Halen Hürriyet Daily News yayın yönetmenliğini üstleniyorum. Bir süredir de CNN Türk’ün Birleşik Krallık temsilciliği için İngiltere’deyim. Bu köşe Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın fikri ve önerisiyle ortaya çıktı. Umarım keyifle okursunuz.
NETANYAHU’NUN SİYASİ ‘SURVİVOR’ SAVAŞI
Aslında Netanyahu için her şey, çok boyutlu ve kaçınılmaz bir planın parçası.
Bir süredir işler istediği gibi gitmiyordu.
Gazze’deki katliam için ilk kez dünya çapında ortak bir ses yükselmeye başlamıştı... İçeride zaten sallantıda olan desteğine karşı keskinleşen bir muhalefet söz konusuydu...
Diğer tarafta en büyük destekçisi ABD Başkanı Trump’la aralarında Elon Muskvari bir ilişki yaşanıyordu...
Siyasi ikbali için yeni bir hamle yapmalıydı.
Oyun sahasının uygun hale gelmesini bekledi. İran’ın istihbarat zaaflarını kullanarak Hizbullah’ı, Gazze’deki katliamla Hamas’ı yıprattı. Sonrasında İran’a saldırdı.
Artık dillere sakız olmuş, ‘önleyici savaş doktrinini’ kullanarak.
İran doğal olarak saldırılara karşılık verince bir bakıma Netanyahu istediğini almış oldu.
Evet, Hayfa’dan Tel Aviv’e İran füzelerinin vurduğu şehirler ‘kâğıttan kaplan’ tezini çürüttü.
Evet, İsrail’deki yıkıntılar ‘Demir Kubbe’nin aşılmaz olmadığını kanıtladı.
Ancak çok muhtemel ki Netanyahu’nun oyun planında bunlar hesaplanmıştı.
Bugün itibarıyla manzara, Netanyahu açısından üç aşağı-beş yukarı şöyle:
- BM’deki ‘İki Devletli çözüm’ konferansını erteletmeyi başardı.
- İran-ABD müzakerelerinde masayı devirdi.
- İsrail muhalefetinin sesini (şimdilik) kısmış oldu.
- Bir süredir kaybettiği Batı’nın desteğini aldı.
- Ve en önemlisi Gazze’de sağ kalanların açlığa, susuzluğa mahkûmiyeti birkaç gündür konuşulmaz oldu.
Peki bu böyle sürer mi?
Unutmamak gerekir ki uzayan çatışmalarda kimin neyi kaybedeceği önceden kolay kestirilemez.
İran halkının üzerine bomba yağdırıp rejimi değiştirmeye çalışan Netanyahu’nun koltuğu, Tel Aviv’e ya da Hayfa’ya düşen balistik füzelerin etkisi arttıkça bir süre sonra ciddi şekilde sallanabilir.
OPERA OPERASYONU’NU HATIRLAYAN VAR MI?
İran’ın mevcut rejimi İsrail açısından bir zamanlar ‘Şeytan’ değil, ‘Müttefik’ olarak görülüyordu.
İran-Irak savaşı başladığında İsrail, Batı’nın aksine İran’ı desteklemişti.
Çünkü o zamanlar Irak, İsrail için daha büyük bir tehditti. İran ise silah satılabilecek yeni bir pazar...
İki ülke Irak’a karşı ortak askeri operasyon bile düzenledi.
İran istihbaratının desteğiyle İsrail hava kuvvetleri 1981’de Irak’taki Osirak nükleer tesisini vurdu.
Evet, tıpkı bugün İsrail’in İran’a yaptığı gibi bir nükleer tesis vurdu...
Tarihe ‘Opera Operasyonu’ olarak geçen bu hamle Batı’da büyük bir infial yarattı.
ABD öncülüğündeki BM Güvenlik Konseyi’nin 487 sayılı kararı kabul edildi ve Batılı devletler nükleer tesislere yapılan saldırı için “İsrail’i şiddetle kınadı.”
Şaka gibi değil mi?
Ama İsrail bu kınamayı üstüne almak yerine operasyonu düzenleyen İsrail Başbakanı’nın adıyla hatırlanacak ‘Begin doktrini’ni yarattı.
O doktrinde açıkça şöyle deniyor: “Opera Operasyonu İsrail’de gelecekteki her hükümet için bir emsal olmalı.”
Herhalde Netanyahu’nun bu yıkıcı mirasa da sahip çıktığı söylenebilir.
AVRUPA IRKÇILIĞININ YENİ HEDEFİ TÜRK BERBERLER
Birleşik Krallık siyaseti bugünlerde Nigel Farage testinden geçiyor.
Farage ve partisi Reform UK, bir süredir ırkçı rüzgârlarla yükselen Avrupa aşırı sağının rafine bir temsilcisi.
Nigel Farage
Almanya’daki AfD, Fransa’daki Ulusal Cephe, Hollanda’daki Özgürlükler Partisi ile kol kola yürüyor.
Partisinin sloganı: “Net, sıfır göçmen!”
Aslında söylemek istediği: “Dostum, biz bu topraklarda hiç yabancı istemiyoruz!”
Özellikle kendini dışlanmış hisseden yaşlı seçmenlerden, eğitim düzeyi daha düşük işsiz kesimden ve tüm ekonomik sorunların sebebini ülkedeki yabancılarda arayanlardan oy toplamaya çalışıyor.
Farage’ın partisi geçen ay İngiltere’deki yerel seçimlerde kimsenin beklemediği bir başarı kazandı.
Muhalefetteki Muhafazakâr Parti’yi sildi süpürdü, iktidardaki İşçi Parti’siyle kafa kafaya geldi.
Farage, ülkesinin bütün sorunlarının yabancılardan kaynaklandığına iman ettiği için seçimden hemen önce Türk berberleri kendine dert edindi.
Graeme Souness
Sokak sokak dolaşıp “Türk olmayan berber” aradı.
Nihayet bir İngiliz berber bulduğunda yıllar önce kaybettiği kardeşini bulmuş gibi sevindi ve kameralara dönüp şöyle dedi: “Bakın sonunda Türk olmayan bir berber buldum. Üstelik vergisini veriyor ve kapısında Lamborghini arabası yok.”
Farage, her fırsatta Türk berberlerin ve restoranların sadece karapara akladığını, hiç vergi vermeden lüks araçlara sahip olduklarını iddia ediyor.
Aslında ortalama bir İngiliz’e “neden Türk berber” diye sorsanız, büyük olasılıkla “Güzel tıraş yapıyorlar da ondan” cevabını verir.
Neyse ki aşırı sağcı Farage’a gereken cevap, yolu Türkiye’den geçmiş bir isimden geldi.
Galatasaray’ın eski teknik direktörü ve İskoçların efsane futbol adamı Graeme Souness, geçen hafta İskoçya’daki yerel seçim öncesinde aşırı sağcı lidere sert çıktı.
“Farage tam bir oportünist. Sadece kameralara konuşur, kameralar gittiğinde ortadan kaybolur. Ey vatandaşlar, bu tuzağa düşmeyin!”
İskoç gazeteleri bu çağrıyı manşete taşıdılar.
Ve sonuç: Zaten tartışmalı ırkçı bir kampanya yöneten Farage ve ekibi İskoçya’da istediğini alamadı. Souness’ın “ırkçılara kırmızı kart” çağrısı karşılığını buldu.
Aslında Galatasaray’ın eski teknik adamı, 1996’daki bayrak hadisesi dolayısıyla benim de aralarında bulunduğum Fenerbahçe taraftarının gözünde pek sevilen bir figür değil.
Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Türkiye’de kısa bir süre görev yapmış olsa da Souness hâlâ her fırsatta İstanbul ve Türkiye’den övgüyle bahsediyor.
Türk düşmanı Farage’a attığı bu klas gol de kayıtlara geçmeli.
Paylaş