Güneş lekeleri, doğuştan olmayan kahverengi lekelerin oluşumuna verilen isimdir. Güneş lekeleri genellikle yüz bölgesinde görülür. Bu lekeler kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür ve genellikle yüzün her iki tarafında simetrik olarak ortaya çıkar ki bu çok yaygın bir sorundur. Güneş lekelerinin başlıca özellikleri şunlardır: Yanlış zamanda güneşlenmek, hormon tedavisi, gebelik süreci, kullanılan ilaçlar. Yüzdeki cilt lekeleri genellikle güneşe daha çok maruz kalan bölgelerde ortaya çıkar. Bu bakımdan yüzdeki cilt lekeleri genellikle üst dudak, yanaklar, alın gibi doğrudan güneş ışığı alan bölgelerde görülmektedir. Ciltten daha koyu olan ve sınırları düzensiz olan güneş lekeleri ciltte şişmeye neden olmaz.
Güneş lekelerine çeşitli tedavi yöntemleri
Güneş lekelerini tedavi etmek için en iyi zaman, güneşin daha az olduğu kış mevsimidir. Kış mevsiminde başlanan tedavilerde oldukça başarılı geri dönüşler sağlanmaktadır.
Güneş Lekelerine Evde Uygulayabileceğiniz Yöntemler
Güneş kaynaklı oluşan lekeler için evde uygulayabileceğiniz basit tedavi yöntemleri de mevcuttur. Ancak her cilt tipi farklı olduğu için mutlaka bu yöntemler uzman hekim kontrolünde yapılmalıdır. Yanlış yapılan uygulamalar ciltte hassasiyete yol açabilir.
Karbonat Maskesi: Karbonat maskesinin cildi arındırma ve beyazlatma etkisi vardır. Bu sayede cilt üzerinde oluşmuş lekelerin açılmasına yardımcı olmaktadır. Maskeyi hazırlamak için 1 yemek kaşığı yoğurda 1 çay kaşığı karbonat ekleyerek karıştırın. Lekelerin üzerinde sürerek 10 dakika kadar bekleterek bol su ile yıkayın. Haftada 1 kez düzenli uygulama ile fayda sağlayabilirsiniz.
Yulaf Unu Maskesi: Vitaminler açısından oldukça zengin olan yulaf cilt lekelerinin tedavisinde de tercih edilmektedir. Evde kolaylıkla uygulayabileceğiniz maske tarifi ise; bir tatlı kaşığı yulaf ununa, bir çorba kaşığı yoğurt, çeyrek limon suyu ve bir tatlı kalığı elma suyunu ekleyerek iyice karıştırın. Karışım homojen hale gelince cildinize sürün ve yarım saat kadar bekletin. Beklettikten sonra ovarak çıkartın. Yeni bir güneş lekesi oluşmaması için maskenin akşam yapılması önerilmektedir.
Pirinç Suyu Maskesi:
Thulium lazer teknolojisi leke tedavisi ve cilt yenileme alanlarında üstün başarı sahibi, FDA onaylı lazer cihazıdır. Bu sistemde lazer ışınları ile deride 100 mikron çapında mikro-kanallar açılmakta ve kişinin sorununa göre seçilen C vitamini, Retinol, Tranexamic acid, Resveratrol, kök hücre içeren nano partiküküllü Lasemd ampulleri cilde yedirilmektedir. Böylece hem lazerin etkisinden hem de ürünlerin antioksidan; antiaging ve aydınlatıcı-parlatıcı etkisinden yararlanılır.
İşlem iki aşamada uygulanır. İlk aşamasını cildin duruma göre thulium lazer ışığı ile cildin yüzeyinde oldukça küçük çapta dakikada 6.000 adet yarattığı mikro kanallar açılır, bu arada cildin sorununa göre seçilen uygun farmesötik ürün hazırlanır. 4-5 dakikalık thulium lazer uygulamalarının ardından ikinci aşamada cildin ihtiyacına göre thulium lazer desteği ile açılan deliklerden cilt altına kendi özel ürünleri yedirilir.
Kişinin cildindeki sorununa bağlı olarak 2 hafta aralıklarla 3-5 seans uygulanabilir. Tek seans bile sonuçları açısından oldukça tatminkardır.
“Baby Face Beauty” olarak da bilinen Thulium lazer ile bütün cilt tiplerine yıl boyu güvenle tedavi uygulanabilir ve gelişmiş moduyla kozmesötik salım, cilt renginin ve dokusunun iyileştirilmesi ve pigmentli yaraların hafifletilmesi gibi çeşitli tedaviler yapılabilir.
En bilinen ve yaygın uygulama şüphesiz ki botoks. Botoks, clostridium botulinum adlı bakteriden laboratuvar koşullarında elde edilen, estetik tıpta yüz kırışıklıkları, aşırı terleme vb. tedavi uygulamalarında kullanılan bir ekzotoksindir. Hem tedavi edici, hem de koruyucu özelliği vardır.
Yıllar içerisinde yüze yerleşmiş çizgilerin tamamen açılmasını sağladığı gibi, henüz yüze yerleşmemiş ancak tekrarlayan kas hareketleriyle belirginleşen çizgilerin derinleşmeden düzelmesini sağlar. Ayrıca ter bezlerini bloke edici etkisiyle aşırı terlemeyi sonlandırır.
Yaşlanmayla birlikte yüzümüzde belirginleşen, mimik kaslarının kasılması sonrasında oluşan kırışıklıklar ve çizgiler, botoks ile giderilebilir.
Botoksun uygulandığı bölgede mimik kaslarına sinirlerden iletilen, kasların kasılmasına neden olan sinyaller geçici bir süreliğine felç olur. Kas hücrelerinin kasılması önlenir ve kaslardaki sertleşme miktarı en aza indirgenir. Aynı zamanda anormal kas kasılmaları da durur. Bunun sonucunda yüz kaslarının bir süreliğine gevşemesi, kırışıklık ve ince çizgi oluşumunun durması sağlanır. Çoğu estetik operasyonun aksine botoks uygulaması esnasında herhangi bir kesme işlemi yapılmaz. Kişi, uygulama sırasında minimal düzeyde ağrı hisseder. Aynı gün, işlerine kaldığı yerden devam edebilir.
Botoks, estetik dışında aşırı terleme, migren ağrıları, diş gıcırdatma ya da servikal distoni gibi kas rahatsızlıkları tedavisinde de kullanılmaktadır. Kas dokuya enjekte edilen botulinum toksini, ortalama 5 ya da 7 gün sonra etkisini göstermektedir.
Yüzdeki kırışıklıklara ilk uygulandığında etkisi ortalama 4-6 ay sürer. Tekrarlayan uygulamalarla bu süre zaman içinde 8-10 aya kadar uzar. Koltukaltına ilk uygulandığında terlemeyi ortalama 10-12 ay kadar düzene sokar. Tekrarlayan uygulamalarla bu süre 16-18 aya kadar uzar. Geleceğe yatırım olarak da bilinir. Sadece hamilelik ve emzirme döneminde kesinlikle uygulanmaz.
PRP
Kanımızda bulunan ve pıhtılaşmadan sorumlu platelet (trombosit) hücrelerinin parçalanmaları ile içeriğinde bulunan iyileşme ve hücre üretiminden sorumlu etken maddelerin özel sistemlerle çoğaltılarak saf şekilde elde edilmesini tanımlayan tekniktir.
Özel tüpler içine alınan kandan, belirli işlemler sonucunda saf plazma elde edilir.
Plazma, deri altına mikroenjeksiyon tekniği ile uygulanır ve deri altında ihtiyaç duyulan tüm alanlarda hücresel döngünün artmasını sağlar.
Günümüzde kozmetik alanda en çok saç ve deri kalitesini arttırmak amacıyla ve güneş lekelerinin tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
Mezoterapi
Vitamin, mineral, aminoasit, enzim, hyaluronik asit ilaçların belirli oranlardaki karışımlar halinde, mikroenjeksiyon tekniği ile cildin orta tabakasına verilmesi işlemidir.
Kullanım alanları: saç kaybı veya seyrekliği, yaşlanmanın yüz, boyun, dekolte ve el sırtı bölgesindeki etkilerinin (kırışıklık, incelme, kuruluk, elastikiyet kaybı, deri altı dokudaki gevşeklik), selüloit ve cilt ton farklılıklarının giderilmesi olarak sıralanabilir.
Cildimiz yaşlandıkça kollajen, elastin doku ve hyalüronik asit miktarında azalma meydana gelir. Dolgu uygulamalarında azalmakta olan hyalüronik asit, küçük iğneler yardımıyla cilt altındaki problemli olan yerlere enjekte edilmesi amaçlanır. Jel kıvamındaki hyalüronik asit cildin su tutma kapasitesini arttırarak yoğunluk sağlanmasına yardımcı olur.
Dolguların kullanma alanları; bazen yüzdeki asimetrik çökükler, hacim kaybeden veya yapısal volüm azlığı olan dudaklar, yine yaşla birlikte yer değiştiren veya yapısal olarak çökük göz altları, nazalobial çizgiler (burundan dudak köşelerine doğru inen) veya yanaklar olarak sıralanabilir. Vücutta kullanılan dolgular da mevcuttur.
Dolgu uygulamasında kullanılan malzemeler;
Dolgu yapılabilen bölgeler;
Dolgu uygulaması muayene koşulları içerisinde 20 – 30 dakikalık bir işlem ile tamamlanabilmektedir. Bu açıdan pratik ve öğle molasında bile gerçekleştirilebilir bu yöntem sonrası kişi gündelik hayatına geri dönebilir.
Dolgu uygulamalarının kalıcılık süresi, seçilen dolgu maddesine ve kişiye bağlı olarak 8-12 ay arasındadır. Dolgu uygulaması, etkileri ortadan kalktıktan sonra tekrar edilebilir bir işlemdir.
Genel anestezi gerektirmeyen bir işlem olduğu için anesteziye bağlı riskler ortadan kalkmaktadır. Estetik amaçlı gerçekleştiriliyor olsa da dolgu uygulamasının tıbbi bir işlem olduğu unutulmamalı ve mutlaka uzman ve tecrübeli hekimler tarafından gerçekleştirilmelidir. Dikkat gösterilmesi gereken bu husus, hem risk oluşturabilecek etkenlerin tespitinde ve önlenmesinde, hem de uygulamanın başarısında önemli bir koşulu oluşturmaktadır.
Burada en çok dikkat etmemiz gereken nokta hep söylediğimiz gibi “Tedavinin asıl amacı ne?” ve “Benim için gerekli olan tedavi ne?” sorularının cevabını bulmak. Her hafta çok duyduğunuz popüler tedavileri mercek altına yatırmaya karar verdik.
Bunlardan biri HI-FU. Estetik cerrahi veya medikal estetiğe biraz ilginiz varsa sürekli duyarsınız. Hele ki günümüzde son dönemde yine en fazla popülerleşen uygulamalardan biri.
HI-FU odaklanmış ses dalgaları anlamına gelir. Yoğunlaştırılmış ses dalgalarının yarattığı kontrollü travma ile derin dokuda yüzün gerilmesini sağlayan bir yöntemdir. Özellikle yanak inceltme, lifting ve gıdı toparlama başta olmak üzere tüm yüz bölgesinde uygulanabilmektedir.
Çevresel faktörler, yoğun iş temposu ve belli bir yaştan sonra cildin elastikiyet kaybı kaçınılmazdır. HI-FU ağrısız ve acısız bir şekilde sosyal hayatı etkilemeden cildin kaybettiği volümü geri kazandıracak ve lifting sağlayacak olan bir ameliyatsız yüz germe uygulama yöntemidir. Ancak tabii ki 50 yaş üzeriyseniz ciddi bir deri fazlası ve sarkmanız varsa bu tedaviden mucize bekleyemezsiniz. Zaten öyle olsa unutmayın cerrahi tedavilere ihtiyacımız kalmaz. Aynı sonucu ameliyatsız alabilsek neden neşter altına yatalım değil mi? Bu tip tedavilerde sonuç gerçekten ihtiyacı olan hastalarda %50-60 gibidir. Belli bir maliyeti de olan bu tedavileri ancak hekim tarafından size ‘tam uygunsunuz’ denildiğinde yaptırmalısınız.
Çene bölgesinde gevşeklik ve sarkma, yanak sarkması, ağız köşelerinin aşağıya doğru dönmesi, boyun ve göz çevresinde sarkmış cilt, kaşlarda düşüklüğün giderilmesi hedef tedavilerdendir. İşlemden 15-30 gün sonra PRP, yüz mezoterapisi, dolgu ve botoks yapılarak işlemin sonuçları çok daha iyi hale getirilebilir. Tek seans uygulanır. İşlem süresi 30-60 dakikadır. HI-FU tedavisi yüzde kızarıklık, soyulma ve kabuklanma yapmaz. Bu yüzden uygulamadan hemen sonra normal hayata dönülebilir. İşlem sonrası makyaj yapmakta sakınca yoktur.
HI-FU yönteminin diğer tarafı da genelde yılda ya da iki yılda bir yapılır. Cilt bakımı gibi çok masum bir tedavi değildir. Özellikle toparlama için çalışıldığından dokularımızda da yapışma ve toparlanma olacağı için özellikle yakın zamanda yüz germe gibi ameliyatlar planlanıyorsa çok önerilmez. Bu tedavi ciddi bir tedavidir ve kesinlikle doktorsuz uygulanmaz.
Deri elastikiyeti yaşla birlikte azalır. Kalçalarda, bacaklarda ve kolların üst kısımlarındaki tipik portakal kabuğu görüntüsünden kadınların %80'ni etkilenmektedir. Özellikle kötü beslenme, hareketsiz yaşam, sigara, uykusuzluk veya hamilelik gibi durumlarda bağ dokusu zayıflar ve kollajen lifleri elastikiyetini kaybedebilir. Hücrelerdeki yağ üretimi ve yağ yakımı arasındaki dengesizlik, büyük yağ hücrelerinin oluşmasını destekleyerek selülite zemin hazırlar. Bağ dokusunun yapısının bozulması cilt yüzeyinde engebeli bir yapının oluşmasına neden olur. Bu durum tipik portakal kabuğu görünümüdür.
Akustik dalga terapisi yani AWT, vücudun kendi doğal mekanizmalarını kullanan bir sistem olup; bölgesel zayıflama, dokuların sıkılaşması ve selülit tedavisi için kullanılmaktadır.
AWT, uygulama alanına soğuk jel sürüldükten sonra uygulama bölgesine özel başlıklar kullanılarak masaj yapar gibi uygulanmaktadır. AWT lokalize yağ birikimi olan kalça, ön kol, bacak, göbek gibi tüm bölgelere yapılabilir.
"Akustik Dalga Terapisi" el cihazında gerçekleşen vücudun etkilenmiş bölgelerine akustik ses dalgalarının uygulandığı modern, etki derecesi yüksek bir yöntemdir. Bu yeni terapi metodu gittikçe artan sayıdaki kadınlar tarafından selülitin gözle görülür etkilerinin ortadan kaldırılması için tercih edilmektedir.
Akustik dalgalar (AWT) ideal bir vücut şekillendirme seçeneği sağlar. Akustik dalgalar, ortam basıncına göre çok daha yüksek basınçlı ses dalgalarıdır. Bu dalgalar yağ hücre zarlarını hedef alır. Uygulanan yüksek basınçlı bu ses dalgaları yağ hücre zarlarının parçalanmasını sağlar. Yağ hücre zarlarından ortaya çıkan metabolik ürünler hücreler arası boşlukta birikir. Lenfatik ve kan dolaşımı sistemleriyle ortamdan uzaklaştırılır. Yapılan araştırmalar sonucunda AWT tedavisinin vücut şekillendirme, kalçalarda sıkılaşma ve toparlanma, daha sıkı bacaklar ve daha pürüzsüz cilt yüzeyine kavuşma olanağı sağladığı görülmüştür.
AWT kimlere uygulanmaz sorusunun cevabı basittir. Ciddi kardiyovasküler bozuklukları olanlar; implante kardiyak elektrotları olanlar, hamileler ve kan sulandırıcı ilaç kullananlarda akustik dalga tedavisi uygulanmaz. Uygulamanın etkileri ise;
- Derinin canlanması ve yumuşaması,
Doğumdan sonra bebeğe adaptasyon sağlanır sağlanmaz kendimizle barışma dönemi başlar. Bu dönemde en güzel başlangıç şüphesiz deforme olan karin bölgesi iledir. Ameliyat için henüz erken olduğundan ve emzirme sürecinde farklı işlemler yapmayı doğru bulmadığımızdan ameliyatsız çözümler hem estetik hem de psikolojik rahatlama sağlar. Ameliyatlı çözümler %90-100 sorunu çözme odaklıdır, ameliyatsız çözümler %50-60 basari oranına sahiptir ancak kişiyi daha az zahmetle sorunlarından kurtarmaya yardımcı olur. Hele bir de sporla destekleyebilirse ameliyatlı çözümlere yakın sonuç almak mümkündür.
Doğum sonrası anne terapisinde vakumlu radyofrekans teknolojisi, radyo frekans enerjisini direkt olarak tedavi edilen bölgeye gönderir. Bunun için ise diğer radyo frekans sistemlerine nazaran daha az enerjiye ihtiyaç duyar, bu nedenle kişi acıyı hissetmez. Hem yüzeysel hem de derin yağ tabakalarının tedavisidir ve yağ dokularını seçerek ısıtır. Vakumlu radyofrekans teknolojisi, enerjiyi yağ dokularına yönlendirir, diğer dokulara gitmesini önler. Bundan dolayı daha iyi klinik sonuçlar elde edilir.
Vakumlu radyofrekans teknolojisi sarkık dokular ve en önemlisi cildin daha derinindeki yağ dokularında yapısal ve görsel değişiklik sağlar. Böylece metabolizmada artış olur ve inatçı, sert ve lokalize yağ ve selüliti atmakta zorluk yaşanan yağ hücrelerinden sıvı yağ atılır. Buna paralel olarak, ısınan yağ hücreleri kolajeni ısıtmaya devam eder. Kolajen ısınır ve hareketlenir, anında bir kontraksiyon oluşturur, yeni kolajen oluşumunu destekleyerek derin cilt katmanları yeniden şekillenir ve cilt sıkılaşır. Bu tedavi, vakumlu radyofrekans enerjisini derin ve yüzeysel cilt tabakalarına eş zamanlı bir anda gönderir ve sadece semptomlara değil problemin köküne iner.
Hem doğum sonrası hem de hiçbir zaman verilemeyen göbek bölgesi sorunlarında en öncelikli önerilen terapilerdendir. Doğru diyet ve doğru spor programı ile hem emzirme döneminde sütü azaltmadan hem de bu dönemde pozitif katkı sağlayarak mutluluğu artıran bir tedavi olduğu kesin.