Bakın Balıkesir’de gerçekleşen olay bir iş insanının nasıl kâbusu haline gelmiş. Tarafların itibarlarına zarar vermemek için kurguyla, kişi adlarını değiştirerek anlatmaya çalışayım. Balıkesir’de ambalaj işiyle uğraşan Ahmet K. geçtiğimiz çarşamba günü çalıştığı bankadaki görevli tarafından aranır. Bankacı telefonda aynen şu bilgileri aktarır:
- Ahmet Bey firmanızın güncel durumunu değerlendirip yeni bir kredi çalışması yapmak istedik. Konuya ilgili çalışmalarımız sırasında fark ettik ki sizin firma hesaplarınıza, araçlarınıza haciz işlemi uygulanmış.
Ahmet K. çok şaşırır. Ödemediği herhangi bir borcu bulunmadığını, banka hesaplarının bakiyeli olduğunu, mutlaka bir yanlışlık bulunduğunu aktarır. Bankacı çok emindir:
- Yok, Ahmet Bey. Gerekli tüm kontrolleri yaptık. Lütfen siz de araştırın.
Ahmet K. telaşlanır. Önemli iş bağlantıları gerçekleştirmek üzeredir. İhracat işlemleri, kredi başvuruları vs o sırada uğraş verdiği tüm çalışmalar heba olmak üzeredir. Acaba bu haciz işlemini kim, hangi gerekçe ile yapmıştır, araştırmaya girişir. Avukatını, muhasebecisini arar. Küçük bir araştırma sonrasında öğrendikleri karşısında şoke olur. Adeta çıldırır. Tüm yaşananların sebebi 7 aydır şirketinde çalışan Hasan’ın ödemediği 10 bin liralık banka taksitidir.
Hasan bankadan taksitli kredi almıştır. Annesi de kendisine kefil olmuştur. Ödemediği taksitler 10 bin TL olunca banka önce Hasan’ın annesinden tahsil etmek ister. Ancak anneden herhangi bir tahsilat yapamaz. Banka avukatları aracılığı ile Hasan’ın çalıştığı yer olan Ahmet K’nın firmasına tebligat gönderir. Bunu da UETS aracılığı ile yaparlar.
Ahmet K. KOSGEB kredisine başvuru için zorunlu tutulan UETS sistemine kayıt olmuştur. Banka avukatlık bürosu aracılığı ile Ahmet K.’ya ocak ayında icra dosyasından tebligat gönderip Hasan D.’nin maaşının yüzde 25’inin borcuna karşılık icra dosyasına ödenmesini istemiştir. Ancak konuyla ilgili mesajları fark etmeyen, UETS sistemini de kontrol etmeyen Ahmet K. söz konusu tebligatı dikkate almamıştır. Bunun üzerine avukatlık bürosu icra iflas kanununa göre Ahmet K.’yı sorumlu tutup onun malvarlığına icra işlemi uygulanmasını talep eder. İcra Dairesi de Ahmet K’nın tüm hesap ve araçlarının haczedilmesine karar verir.
UETS NEDİR
Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, Hafize Gaye Erkan’ın da Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilmesiyle birlikte en köklü değişiklik faiz politikasında oldu. Şahap Kavcıoğlu dönemindeki ‘ne olursa olsun faiz yükselmez’ politikası bir kenara bırakıldı. Merkez Bankası son iki toplantıda gösterge faizi yüzde 8.50’den 17.50’ye çıkardı. Her ne kadar piyasa yüzde 20’nin üzerinde bir faiz beklentisinde olsa da Merkez Bankası ‘normalleşme’ adına ciddi bir adım attı diyebiliriz. Peki ama yeterli oldu mu? Piyasa faizleriyle gecelik faiz arasında hala ciddi fark var. Ancak faiz artışına paralel atılan adımlar ekonomideki dengeleri etkilemeye başladı. Gelinen son gelişmelerin ışığında tüm bunlar vatandaşın hayatını nasıl etkileyecek incelemeye çalışalım.
MERKEZ BANKASI NE DEDİ?
“Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin devamına karar vermiştir.”
NE ANLAMA GELİYOR?
Kur ve diğer maliyetlerdeki artışlar kaçınılmaz şekilde fiyatlara yansıyor. Enflasyon bir miktar hız kesmiş gibi gözükse de hala çok yüksek. Ancak enflasyonun yüksek olmasının bir nedeni de talebin hala canlı olması. Piyasadaki para miktarı fazla olduğu için talep hız kesmedi. Bu da fiyat artışının devam etmesine neden oluyor.
MERKEZ BANKASI NE DEDİ?
“Kurul, mevcut mikro- ve makroihtiyati çerçeveyi, piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artıracak ve makro finansal istikrarı güçlendirecek şekilde sadeleştirmektedir. Sadeleşme süreci, etki analizleri dikkate alınarak kademeli olarak devam edecektir. Bu kapsamda Kurul, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma sürecini destekleyecek seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma kararları almıştır.”
NE ANLAMA GELİYOR?
- Şirketinizin karo pazarındaki payı nedir, hedefiniz ne?
66 yıldır seramik sektöründe başarıyla faaliyet gösteriyoruz. Bünyemizde Çanakkale Seramik, Kalebodur, Kale Banyo, Kalesinterflex, Edilcuoghi Edilgres ve T-One gibi prestijli markalarımızın yanı sıra inovatif ürünümüz Cura Tile, Türkiye’nin ilk banyo ve mekân tasarım sitesi Kale Core, kadın emeğini desteklemek amacıyla hayata geçirdiğimiz projemiz Atölye Kale gibi ürün, uygulama ve projelerimiz var.
Çanakkale Çan ve Semedeli ile Yozgat Yerköy ve Balıkesir Bandırma’da toplam 474 bin m² kapalı alana sahip 4 fabrikamızda üretim yapıyoruz. Satışlarımızda en büyük ağırlığı yüzde 81.4’lük payı ile seramik kaplama malzemeleri (SKM) ürün grubu oluşturuyor. SKM’yi ise vitrifiye, armatür, banyo tamamlayıcı ürünler, mobilya ve diğer ürün grupları takip ediyor.
2021 Ceramic World Review raporuna göre; 56 milyon m²’lik üretim kapasitemiz ile Türkiye’nin 1’inci, Avrupa’nın 5’inci, dünyanın 18’inci büyük seramik kaplama malzemesi üreticisiyiz. Yine pazar payı raporları üreten GFK’nin 2023 ilk çeyrek verilerine göre ise, Türkiye karo pazarında yüzde 22,6’lık pay ile lider durumda bulunuyoruz.
Kaleseramik Genel Müdürü Altuğ Akbaş
- 2022’deki satış ve kârdaki dikkat çekici artışların nedeni nedir?
2022 yılında ekonomik durgunluk ile azalan talebe karşın, katma değeri yüksek satış ve faaliyetlere odaklanarak, önemli bir büyüme sağladık. 31 Mart 2022 ile 31 Mart 2023 arasındaki dönemi kapsayan son bir yıllık net dönem kârımızı, bir önceki döneme göre yüzde 333 oranında artırdık ve 1 milyar 474 milyon TL’ye çıkardık. Aynı dönemde FAVÖK’ümüz yüzde 104’lük artışla 810 milyon TL olurken, net satışlarımız da yüzde 98’lik artışla 6 milyar 645 milyon TL olarak gerçekleşti. Satışlarımızın yüzde 30’u yurtdışı satışlarımızdan geldi ve bu dönemdeki ihracatımızın toplamı 2 milyar 18 milyon TL oldu.
Aldı başını gidiyor. Bu gelişim ile birlikte bazı eski alışkanlıklarımız da yerini yenilerine bırakıyor. Restoranlardaki klasik baskı mönüler tarihe karışmak üzere. Yerlerini masaların üzerinde yer alan QR kodlar alıyor. Telefonlarımızla bu QR kodları okuttuğumuzda hemen güncel mönülere ulaşıyoruz. Açık söyleyeyim... Ben dijital mönülerden hiç hoşlanmıyorum. Neyin nerede olduğunu anlamak; içeriğini, fiyatını aynı anda görüntülemek mümkün değil.
Ancak restoranlar için büyük kolaylık olduğuna şüphe yok.
Hele hele fiyatların sürekli güncellendiği bu dönemde restoranları büyük bir külfetten, sürekli yeni mönü basmak zorunda kalmaktan kurtardığını kabul etmek şart. Ancak QR kodların son dönemde dolandırıcıların yeni gözdesi olduğunu da hatırlatmamız şart. Yaz aylarında dışarıda yemek yemenin arttığı böyle bir dönemde hatırlatma ihtiyacı duydum. Gelin konuyu ayrıntısıyla inceleyelim...
Geride bıraktığımız mayıs ayında Amerika Birleşik Devletleri Federal Soruşturma Bürosu (FBI) önemli bir açıklama yaptı. Açıklama çok ilginçti. Çünkü son dönemde QR kodları kullanarak dolandırılanların sayısında ciddi bir artış yaşandığına dikkat çekiyordu.
FBI verilerine göre, dolandırıcılar gerçek QR kodların üzerine kendi hazırladıkları QR kodları yapıştırıyor, bu sayede de kişilerin akıllı telefonlarına erişerek kişisel verilerini çalabiliyordu. Sahte kare kodlar akıllı telefonlara tehlikeli yazılımlar yüklenmesini sağlıyor ve kredi kartı bilgileri de dahil olmak üzere birçok kişisel veriye erişimin önünü açıyordu.
Dolandırıcıların gözde mekânları ise restoran ve kafelerdi. Çünkü COVID-19 pandemisi ile birlikte restoranlar baskılı mönülerden QR kodlu mönülere geçmişti. QR kod dolandırıcılığında ağırlıklı olarak iki yöntem kullanılıyor. Ayrıntılarını yazdım. Teknoloji geliştikçe hayatımız kolaylaşıyor ama dolandırıcılara karşı kendimizi korumamız da güçleşiyor. Alınacak önlemleri ve dikkat edilecek noktaları bilmekte fayda var. Ne diyelim... Hayatımız meşhur filme döndü... Görevimiz Tehlike...
İŞTE İKİ FARKLI DOLANDIRMA YÖNTEMİ
- BİRİNCİ YÖNTEM:
Meşe ikinci el araç satışıyla ilgili içeriklerinde hem yasal kısıtlamaları nasıl aştığını duyuruyor hem de araç fiyatlarını nasıl şişirdiğini itiraf ediyordu. Taylan’a konuşan genç videoları ironi amaçlı çektiğini, sistemdeki açıkları gösterdiğini iddia etti. Meşe’nin paylaşımları Ticaret Bakanlığı’nın da dikkatinden kaçmadı ve önceki gün inceleme başlatıldığı açıklandı.
ACİLİYETLE İNCELENMELİ
İncelemenin sonuçları yakında biter ve daha detaylı bir açıklama yapılır. Ben sistemin açıklarından çok Meşe’nin ilan siteleri aracılığı ile fiyatları şişirmesine odaklandım. Sistemdeki açıklara karşı bir şekilde önlem alınacaktır. Ancak manipülatif ilanlarla ilgili iddiaların daha bir aciliyetle mercek altına alınması gerekiyor. Çünkü bu ilanlar ikinci el araçların fiyatlarının nasıl şişirildiğini, piyasanın giderek nasıl bir balona dönüştürüldüğünü ortaya koyuyor. Evet, sıfır araçlarla ilgili bir tedarik sıkıntısı var... Evet isteyen istediği aracı bulamıyor, alamıyor. Ancak arzdaki sıkıntılara rağmen ilan siteleri aracılığıyla fiyatların manipüle edildiği gerçeği de aşikâr. Başrolde de galeriler var.
SAHTE İLANLARLA FİYAT ARTIYOR
Peki bunu nasıl yapıyorlar. Taylan’ın haberi, Meşe’nin itirafları eşliğinde yöntemleri deşifre ediyor:
“İkinci el otomobil satın alan Meşe, aldığı aracı ilan sitesine koyduğunda, aracı benzerlerinden daha yüksek bir fiyata aldığını fark ediyor. Bu şekilde aracını istediği fiyattan satamayacağını anlıyor. Satmak istediği araca benzer araçların fotoğraflarını bularak ilan sitesine onlarca sahte ilan veriyor ve fiyatları şişiriyor. Böylece kendi aracının fiyatı daha düşük kaldığı için hızla satılıyor...”
Yabancı bayraklı tekne ve yatların ilgisi nedeniyle marina fiyatları uçmuş durumda. Üstelik yer bulmak da mümkün değil. Çaresiz kalan Türk yat ve tekneleri cennet koyları mesken tuttu. Bırakın yazı kışın bile aylarca, haftalarca aynı koyda demirleyip kalan tekneler artık sıradan hale geldi. Ancak marinalarda yer bulamayan ya da yüksek fiyatlar nedeniyle marinalara gitmeyen bu tekneler yüzünden cennet koylar iyice kirlenmeye başladı.
Yat ve Tekne Endüstrisi Derneği (YATED) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bekiroğlu’nun geçtiğimiz günlerde verdiği rakamlar çarpıcıydı.
Monaco’da 20 metrelik bir teknenin bir günlük maliyeti 600 Euro’yken, Göcek’te bu fiyat bin 200 Euro’ya kadar çıkıyordu.
Bodrum ve Yunan adalarında da benzer bir durum var.
Tarım ve Orman Bakanlığı pide, lahmacun, börek ve benzeri gıdaların üretiminde kullanılan malzemelerin denetimine ilişkin talimatı yeniledi. Böylece kamuoyunda büyük tartışma yaratan denetim talimatı iptal edilip anlaşılır hale getirildi.
6 Haziran 2023’te yayınlanan ve 81 il müdürlüğüne gönderilen talimat büyük tepki görmüştü. Çünkü talimatta “Perakende işletmelerde sunulan pide, lahmacun, börek vb. ürün harçlarında alınan numunelerde; ürünün sunum şekline bağlı olarak vurgulayıcı ifadeler kullanılmadan servis edilen pide, lahmacun, börek harcı gibi ürünlerde kanatlı eti ve sakatat tespit edilmiş olması durumunda, resmi kontrol sonucunun tağşiş olarak değerlendirilmemesi gerektiği” ifade edilmişti. Ayrıca pide, lahmacun, börek, mantı vb. üretilmek üzere hazırlanmış çiğ ürün harçlarında histolojik muayene ve kanatlı eti aranması kapsamında numune alınmaması da isteniyordu. Bu talimat kamuoyunda pide, lahmacun, börek, mantı gibi ürünlerin içine kırmızı et dışında sakatat ve tavuk vs beyaz et katılabileceği algısına neden oldu. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı hızla aksiyon alıp talimatın yenileneceğini açıkladı. Öyle de oldu...
KIRMIZI ETE SAKATAT BEYAZ ET KARIŞTIRILAMAZ
Ekber’in ulaştığı yeni talimatta,
Bence olur. Yeme-içme tutkunu, petrol ve inşaat işiyle uğraşan sanayici Doğan Yıldırım 2016 yılında sessiz sedasız, İstanbul Mahmutbey’de şık bir restoran açar. O tarihlerde kebapçıların, dönercilerin cirit attığı, fabrikaların, atölyelerin gecekonduların kol gezdiği bir semtte beyaz örtülü böyle bir restoran görenleri hayli şaşırtır. Doğan Yıldırım, değişik bir patrondur. Mahmutbey’de de olsa restoranın her köşesinin kaliteli olması için çaba gösterir.
‘KAPANIR DEDİM’
Uzun yıllar o bölgede çalışan bir gazeteci olarak Doğan Yıldırım’ı o tarihlerde tanımıştım. Mahmutbey’deki restoranını neredeyse ilk günlerinden bilirim. Ne yalan söyleyeyim. Gördüğüm anda ‘Çok güzel ama yakında kapanır’ dedim. O ise kendinden emindi:
“Lezzeti bir kenara bırakın, katkısız, doğal ürünler kullanan yerlerin sayısı yok denecek kadar az. İstanbul’da yöresel lezzetleri güvenle, paranızın karşılığını alıp ve şık bir ortamda yiyebileceğimiz yer arayışı beni restoran sahibi yaptı. Aslında iyi restoranın nerede olduğunun çok önemi yok. Bizim burada yerimiz vardı, inşaata giriştik, restorana karar verdik. İyiysek insanlar bulur, gelir.”
REKLAMCILIK YAPIYORDU
Doğan Yıldırım’a döneceğiz ama Seraf’ta başka bir başarı öyküsü daha var: Sinem Özler. Özler İstanbul Üniversitesi Reklam ve Halkla İlişkiler bölümü mezunu. Tanıdık vasıtasıyla yolu Doğan Yıldırım ile kesişiyor ve reklamcılığı bırakıp Mahmutbey’deki restoranın genel müdürlüğünü üsteleniyor.
Doğan Yıldırım titiz bir patron. Doğallık istiyor, hijyen istiyor vs. Şeflerle yıldızı bir türlü barışmayınca mutfağa bizzat Sinem Özler’i sokuyor. Nasıl mı, gelin bizzat Özler’den dinleyelim:
“Doğan bey birinci şef, ikinci şef ile yolları ayırdı. Üçüncü şef de gidince bana döndü. “Ya mutfağa sen gir, ya da burayı kiraya ver, kurtulalım” dedi. Şaka yapıyor sandım. Ciddi olup olmadığını sordum. Ciddi olduğunu söyledi. Reklamcılık ve halka ilişkiler mezunu, k