Paylaş
Sami Kohen’e 14 Şubat 2019 tarihinde “Global İlişkiler Forumu” isimli düşünce kuruluşu tarafından onur üyeliği takdim edilmesi dolayısıyla düzenlenen törende, kendisini takdim konuşmalarından birini yapmam istenmişti.
Kariyerinin ilk döneminde uzun yıllar diplomasi muhabirliği yapmış ve zaman zaman bazı gelişmeleri Sami Kohen ile sahada birlikte izlemiş, ayrıca bir dönem Milliyet’te kendisiyle birlikte çalışmış bir gazeteci olarak, bu alanın duayeni hakkında kürsüden bu konuşmayı yapmak, benim açımdan kıvanç duyulacak bir olaydı.
Konuşmamda iki düzlemde değerlendirmiştim Kohen’in gazeteciliğini ve yazarlığını. Bunlardan birincisi, Türkiye’de dış haberciliğin gelişmesinde, dış politika yorumculuğunun yerleşmesinde oynadığı roldü. İkincisi, bu rolü oynarken mesleki ölçülerde, gazetecilik standartlarında çıtayı yükseğe çekmiş olmasıydı.
DIŞ HABERCİLİĞİN ÖNÜNÜ AÇTI
Birincisiyle başlarsak, Türk basınında dış haberciliğin önünü açan, ilk kez bir dış haberler servisi kuran, çalıştığı gazetede yalnızca dış haberlere ayrılmış bir sayfa hazırlanmasının başını çeken gazeteci olarak görüyoruz kendisini. Tabii 1950’li yılların başlarından, haberleşme imkânlarının bugünkü gibi gelişmediği bir dönemden söz ediyoruz. Bu yönüyle gazetelerin dış haberler servisleri dünya ile Türkiye arasında en önemli köprülerden biri olma işlevini görüyorlardı.
Kohen’in bu alanda getirdiği bir yenilik, dış haberci olarak masada kalmayıp sıkça sahaya çıkması, gazete merkezinde dış haberler servisini yönetip bu sayfayı hazırlarken, mesaisini muhabirlik ve köşe yazarlığıyla da tamamlamasıydı.
İlk yurtdışı görevi 1955 yılında Kıbrıs sorunu üzerinde Türkiye, Yunanistan, Birleşik Krallık dışişleri bakanları (Zorlu, Stefanapoulos, Macmillan) ve adadaki iki cemaatin liderleri (Dr. Küçük ve Makarios) arasında yapılan Londra Konferansı’nı izlemek olmuştu. Daha sonra 1965 yılında “Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” Başpiskopos Makarios ile Türk basınından ilk mülakatı yapan gazeteciydi.
Sonuçta günlük gazetede çalışmaya 1950 yılında başladığını, geçen 27 Nisan 2021 tarihine kadar Milliyet’teki köşesini düzenli bir şekilde yazdığını ve en son 25 Eylül tarihine kadar haftada bir mülakat şeklinde değerlendirmeler yaptığını dikkate aldığımızda, 70 yılın üstüne çıkan bir tecrübe söz konusu.
Dolayısıyla, kendisi 2020 yılında Kıbrıs’la ilgili bir yazı kaleme aldığında, sorunun 1955’teki ilk Londra Konferansı’ndan bu yana izlediği sürece bütünlük içinde bakabilecek tecrübede tek gazeteciydi. Bu vasfını Türk dış politikasının bütün temel meselelerine olan hâkimiyeti açısından da söyleyebiliriz.
MİLLİYET VE ABDİ İPEKÇİ EKOLÜ
Kohen’in gazetecilik standartları alanındaki önemini değerlendirirken de Abdi İpekçi ile olan birlikteliğini hatırlamamız gerekir. 1952 yılında İstanbul Ekspres gazetesinde tanışmaları, İpekçi’nin 1954’te Milliyet’e genel yayın yönetmeni olarak giderken Kohen’i de davet etmesiyle, bu gazetede yakın bir mesai arkadaşlığına dönüşür ve İpekçi’nin 1979 yılındaki suikastta hayatını kaybetmesine kadar çeyrek asır devam eder.
Bu yönüyle -Abdi İpekçi çizgisi- olarak adlandırdığımız saygın ekole atfettiğimiz gazetecilik ölçülerinin yerleşmesindeki en önemli oyunculardan biridir Sami Kohen.
SAĞDUYU VE HAMASETTEN UZAK DURMAK
Şimdi Sami Kohen’in dış politika yazarlığıyla ilgili kritik bir noktaya değinelim. Bu alanda ele alınan sorunların, çözüm aranan krizlerin nedenleri, bunları tetikleyen faktörler çoğunluk çok karmaşıktır. Karşınızda birden çok doğru olabilir. Anlaşmazlığa taraf olan aktörlerin tezlerinde sıkça hem çok haklı noktalar vardır ama savunulması zor olan noktalar da olabilir. Gerçeğin birden çok yüzü olunca, meseleyi aktarırken hepsinin bütün yönleriyle ortaya konması gerekir. Bir bu kadar önemlisi, karar alma sürecinde tercih edilen bir siyaset seçeneği kısa, orta ve uzun dönemlerde birbirinden çok farklı sonuçlar verebilir.
Sami Kohen’in en ayırt edici yönü, bir dış politika yazarı olarak karşısındaki hadiselere, durumlara, elinde hassas bir teraziyle, tam bir denge içinde, gerçeklere haksızlık yapmamaya azami çabayı göstererek yaklaşmış olmasıdır.
Böyle bir duruş, kuşkusuz ideolojik katılıktan ve aynı zamanda hamasetten uzak durmayı zorunlu kılar. Tabii dış politikaya dengeli bakış gereğine dikkat çekerken, karşımıza oldukça kaygan bir zemin çıkacaktır. Dış politika meseleleri ülkenin ulusal çıkarlarıyla, “ulusal davalar”la yakından ilişkili olduğu için duygulardan, hamasete kapılmanın kolaycılığından uzak durmak, ayrı bir beceri ve ihtiyat gerektirir. Pusula olarak sağduyunun, gerçekçiliğin, makul olanı aramanın yol göstericiliğinden şaşmamak esastır. Sami Kohen’de bu pusula hiçbir zaman şaşmamıştır.
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK, NEZAKET VE GÜVEN YARATMAK
Sami Kohen’den söz ederken insani yönünü de muhakkak vurgulamalıyız. Onun bu tarafını anlatmak istediğimizde, insanlara saygı, nezaket, alçakgönüllülük, sevecenlik ve çevresine güven duygusu yayma aklımıza ilk gelecek hasletleri olacaktır. Bir insanın bütün bu özellikleri bütün sahiciliğiyle kişiliğinde içselleştirmiş olması, çok sık karşılaştığımız bir durum değildir.
Meslektaşlarına da hep bu hasletleriyle yaklaşmıştır. Bu satırların yazarı da dahil olmak üzere meslektaşları bir olayı onunla izlerken, yanlarında her zaman bilgisini, tecrübesini onlarla paylaşmaktan kaçınmayan, kendilerine yardım etmeye hazır, onlarla birlikte merak eden, sorular soran, yanıt arayan bir meslek büyüğü ve aynı zamanda bir arkadaş bulmuşlardır.
GAZETECİLİĞİN SAYGINLIĞINI YUKARI ÇEKTİ
Bazı insanlar sergiledikleri meziyetler, getirdikleri yenilikler ve yerleştirdikleri ölçülerle icra ettikleri mesleğin çıtasını, saygınlığını da yukarı çekerler. Sami Kohen de Türkiye’de gazetecilik alanında böyle bir çizgiyi temsil ediyor.
Bir gazetecinin asli görevi toplumu bilgilendirmek, böylelikle vatandaşların doğru tercihler yapabilmelerine yardımcı olmaksa, Sami Kohen mensubu olduğu topluma karşı bu görevini layıkıyla en iyi şekilde yerine getirmiştir. Ülkesine değer katmış, Türkiye’yi dünyaya açmıştır.
Onunla ilgili her değerlendirmemde belirttiğim bir ifadeyi tekrarlayarak bitireyim: Türkiye Sami Kohen’e müteşekkirdir...
NOT: Sami Kohen’in gazeteciliğini ve yaşamöyküsünü anlatan iki kitap var. Bunlardan birincisi, Özer Yelçe tarafından yazılmış olan 2008 tarihli Doğan Kitap yayını “Sami Kohen/Dünyanın Yazısı”. İkincisi ise bu yıl Libra Kitap tarafından yayımlanan, Nihal Boztekin’in yaptığı nehir söyleşi kitabı “Sami Kohen Anlatıyor, Ver Elini Dünya”.
Ayrıca bu kitaptan yararlanarak 15 Mayıs tarihinde yayımlanan “Bir gazeteciden çok fazlası Türk basınında bir müessese: Sami Kohen” başlıklı uzun yazım Kohen’in renkli hayat öyküsünü konu alıyor: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/bir-gazeteciden-cok-fazlasi-turk-basininda-bir-muessese-sami-kohen-41811040
Paylaş