Paylaş
Modern ve büyük kent kabul edilmenin ölçütlerinden biri de o kentin evrensel kültür ve sanata olan katkılarıysa, bu ölçütün izleneceği, yaratıcılığın hissedileceği alanlardan biri de caz kulüpleridir. Büyük şehirler aynı zamanda caz mekânlarıyla da tanınırlar. New York dediğimizde Village Vanguard ve Blue Note hemen akla gelir. Londra konu olduğunda ise Ronnie Scott’s... Bu ölçekteki caz kulüplerinin İstanbul’daki karşılığı Nardis’tir. ‘Down Beat’ gibi ABD’nin en prestijli caz dergisinde her yıl yayımlanan dünyanın en önemli caz mekânları listesinde artık İstanbul’un karşısında Nardis’in adı yazılıdır.
Nardis, 20 yıla yakın süre zarfında Türkiye’de caz müziğinin gelişmesinde birçok düzlemde değerli işlevler görmüş, bu müzik tarzını ileri taşımıştır. Kuşkusuz, en başta caz müziğinin canlı icra edildiği bir kulüp olarak cazseverlere hoş ve nezih bir atmosferde cazın zenginliğini yaşayabilecekleri bir ortam sunmuştur. Haftada altı akşam ayrı bir grubun sahneye çıktığını hesaba katarsak, geçen sürede toplamda neredeyse 5 binden fazla konser ediyor.
Ancak bir mekân olarak bundan çok fazlasıdır Nardis. Öncelikle, Türkiye’de caz müzisyenlerinin sahneye çıkıp kendilerini ifade edebilecekleri, sanatlarını icra edebilecekleri bir yaşam alanıdır. Türkiye’deki caz müzisyenleri açısından bu imkânların çok sınırlı olduğu dikkate alınırsa, Nardis 20 yıla yaklaşan bir süre bu sahneyi ayakta tutarak caz sanatçıları için bir vaha olmuştur. Pek çok genç müzisyen sahneye ilk kez burada adım atmış, caz kulübünün tozunu burada yutmuş, “Bu müziği yapabilirim” duygusunu burada kazanmıştır. Nardis bu müzisyenlerin serüvenlerinde, gelişmelerinde sağlam bir zemin olmuştur.
GENÇLERE AÇIK BİR SAHNE
Nardis’in her yıl düzenlediği ‘Genç Caz Vokal Yarışması’ kanımca Türkiye’de caz müziğine yapılan en değerli katkılardan biridir. Başlangıcından beri jüri üyesi olduğum bu yarışmada sahneye çıkan, aralarında sıkça lise öğrencilerinin de yer aldığı gençlerin heyecanlarını, yeteneklerini, enerjilerini, tutkularını yakından gözlemek, benim için her seferinde eşsiz bir tecrübedir. Her yarışmanın sonunda Nardis’in kapısından çıktığımda, Türkiye’nin beşeri sermayeden, yetenekten, yaratıcılıktan yana hiçbir sıkıntısı olmadığı, ne kadar zengin bir insan kaynağından güç aldığı düşüncesiyle, karamsarlığımı aşarak umutla yola koyuluyorum.
Sahnesini gençlere açık tutması ve yarışma faktörü bir arada değerlendirildiğinde Nardis’i bir okul olarak tanımlamak hata olmaz.
Nardis’in bir diğer özelliği de dünyanın önde gelen caz sanatçılarının da Türkiye’ye geldiklerinde sahne aldıkları bir mekân olmasıdır. Bugün dünyanın en önemli caz vokalisti olarak kabul edilen Kurt Elling’in 2007 yılındaki konseri belleğimde yer etmiş bir olaydır. Dünyanın kontrbasta en önemli isimleri Christian McBride ve Ron Carter, davulda Al Foster, vokalda Dee Dee Bridgewater yolu bu sahneden geçmiş olan sayısız kalburüstü caz sanatçılarından yalnızca bir iki örnektir.
Zuhal ve Önder Focan
Tabii Nardis’ten söz ederken bir yönünü daha vurgulayalım. O da caz kulübü kimliği taşımakla birlikte, farklı müzik tarzlarını da her zaman kucaklamasıdır. Türk sanat musikisi, geleneksel müzik, etnik müzik alanlarında ün yapmış usta müzisyenlere de sahnesini açık tutmuştur. Bulunduğu toprakların köklerine, kültürüne, müziklerine yabancı kalmamıştır. Bu yönüyle çok farklı müzik tarzlarının buluştuğu, ele ele tutuştukları, hemhal oldukları, Doğu ile Batı’nın bir buluşma alanı da olmuştur. Bu yönüyle cazın özgürlükçü geleneğinin, demokratik kimliğinin zaten kapsadığı bir çoğulculuğu da temsil ediyor.
Sonuçta Nardis geçen süre içinde İstanbul’un, Türkiye’nin kültür hayatını anlamlı bir şekilde zenginleştirmiştir. Caz, bu küçük mekânda kendisine bir evren bulmuştur. Zuhal ve Önder Focan’a böyle bir değeri, zenginliği yarattıkları için ne kadar teşekkür etsek azdır.
Paylaş